27 Temmuz 2021 21:48

Serinlemek bir kent hakkıdır

Kent sosyoloğu Dr. Ali Ekber Doğan: Kent halkının yerel müşterek bir ihtiyacı varsa, bu ihtiyaç halkın bir talebine dönüşmüşse burada bir kent hakkı boy veriyor demektir. 

Fotoğraf: AA

Paylaş

Hazırlayanlar: Duygu AYBER GÜLTEKİN - Sinem UĞURLU


Sinem UĞURLU
İstanbul

Serinlemek için, tehlikeli sulara giren genç ve çocukların ölümlerini engellemek kimin sorumluluğunda? Bu sıcaklarda serinlemeyi istemek bir kent hakkı mıdır? Kamunun sorumluluğuna dikkat çeken Kent sosyoloğu Dr. Ali Ekber Doğan, “Kent halkının yerel müşterek bir ihtiyacı varsa, bu ihtiyaç halkın bir talebine dönüşmüşse burada bir kent hakkı boy veriyor demektir” dedi. 

Özellikle Adana, Mersin, Urfa, Diyarbakır gibi illerden tehlikeli sulara girdiği için yaşamını yitiren genç ve çocukların haberleri gelmeye devam ederken dosyamızın bugünkü son bölümünde şu sorulara yanıt aradık: 

  • Bu ölümlerdeki sorumluluk “Suya girmek ve yüzmek tehlikeli ve yasaktır” uyarısına rağmen buralara giren çocuk ve gençlerin midir?
  • Kamu yönetiminin ve yerel yönetimlerin ne gibi sorumlulukları var? Neler yapmalılar?
  • Serinlemek ve yüzmek bir kent hakkı olarak değerlendirilebilir mi?

“KAMUSAL SORUMLULUK”

KHK ile ihraç edilmiş barış akademisyenlerinden Kent Sosyoloğu Dr. Ali Ekber Doğan, her yıl aynı durumun yaygın bir biçimde yaşanmasının sorumluluğunun tek tek gençlerin, çocukların yaptıkları bir hata ile açıklanamayacağını ifade etti: Şehir kavrulur, gölgede insanlar nemden baygınlık geçirirken şehrin içinden veya yakın çevresinden bir sulama kanalı geçiyorsa yüzlerce, binlerce genç de her yıl bu suya atlar.”

Peki ya sorumluluk kimde? Doğan, bu konuda kamusal sorumluluğun altını kalınca çiziyor: “Burada bir sürü genç boğularak, suya kapılıp, giderek hayatını kaybediyorsa bu kamusal bir sorumluluktur. Sulama kanalını yapan-yöneten sulama işleri otoritesinin ya da kentsel yaşamdaki müşterek sorunlara çözüm bulsun diye seçilmiş belediye yönetiminin sorumluluğudur.”

“ADANA VE DERSİM GİBİ BELEDİYELER ÖNCÜLÜK EDEBİLİR”

Belediyelerle ilgili başlığa ayrı bir parantez açan Doğan, kamuyu öncelediğini söyleyen belediyelerin bu konuyu gündeme alarak örnek bir uygulama başlatabileceğini ifade etti. Örneğin ölümlerin en çok yaşandığı illerin başında gelen Adana’nın CHP’li Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar, örneğin “komünist başkan” iddiasındaki Dersim’in belediye başkanı Fatih Maçoğlu…

Doğan bu konuyu şöyle açtı:

“Bugün dünyada neoliberal belediyeciliğe karşı, adına (yeniden) belediyeleştirme denilen kamucu bir dalga var. Piyasaya devredilmiş veya yerel halkın kendi bulduğu derme-çatma ‘çözümlere’ terk edilmiş, kentsel hizmet konuları belediyelerin uhdesine alınıp belediyeleştiriliyor. Ya da çöp toplama, temizlik, sosyal konut, içme suyu gibi neoliberal dönemde belediyeden alınıp özel sektöre devredilmiş ya da belediyenin uhdesinde gözükse de taşeronlara yaptırılan mal ve hizmetlerin üretimi ve sunulması yeniden belediyeleştiriliyor. Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar ya da Dersim'in komünist iddialı başkanı Fatih Maçoğlu, bu belediyeleştirme uygulamasına çok kolay öncülük edebilirler. Türkiye'nin güney ve güneydoğu kentlerindeki pek çok belediyeye de güzel bir belediyeleştirme örneği olur.” 

“HALKIN TALEBİ VARSA, KENT HAKKI BOY VERİYOR DEMEKTİR”

Serinlemenin bir kent hakkı olup olmadığı yönündeki sorumuzu yanıtlayan Doğan, “Kent halkının yerel müşterek bir ihtiyacı varsa, bu ihtiyaç halkın bir talebine dönüşmüşse burada bir kent hakkı boy veriyor demektir. Bu belli yerelliklerde örnek uygulamalar ortaya çıkarmışsa da hakkın savunulması daha güçlü bir temele oturmuş demektir. Buna karşın kent hakkı dediğimiz hakların güvencesi, onun istikrarlı biçimde gelişmesi için bir arada duran, gerekirse mücadele veren kolektiflerin varlığıdır” diye ifade etti.

“KENT MÜCADELESİ YÜZME GÖLETLERİ YAPILMASINI TALEP ETMELİ”

Kentte yaşayan yurttaşların ve kent hakkı mücadelesinin parçası olan kurumların da talepkar olması gerektiğini vurgulayan Doğan şöyle devam etti:

“Modern kentte böylesi ihtiyaçların karşılanması için toplumsal talebe dönüştürülmeleri gerekir. Başka bir ifadeyle, yerel halk güçlü biçimde talep etmezse, çoğu zaman bunda ısrarcı olmazsa, sorumluluk mevkiinde olanların harekete geçmesi zordur. Harekete geçse bile çözümleri sınırlı ve yamuk-eğreti kalır. Bu nedenle, kent halkının ve çeşitli biçimde kent hakkı mücadelesinin parçası olan odalar, sendikalar, derneklerin böylesi sosyal sorunlara kamusal çözümlerin geliştirilmesi için bu otoritelere sorumluluklarını hatırlatan eylemler ve açıklamalar yapması, imza kampanyalarıyla taleplerini toplumsallaştırması, belediyenin ve DSİ'nin kapısına dayanıp, kanalların bazı kısımlarına serinleme-yüzme göletleri yapmalarını talep etmeleri gerekir.”

“SERİNLEME-YÜZME MEKANLARININ ÜCRETSİZ
VE ERİŞİLEBİLİR OLMASI GEREKİR”

Peki ne yapmalı?

Doğan’ın önerileri şöyle:

“Önerdiğim serinleme-yüzme mekanlarının ücretsiz ve erişilebilir olması, temizliği ve güvenliğinin de sağlanması gerekir. Yoksa, parası olan serinlemek/yüzmek istediği zaman şehrin içinde veya çevresindeki otellerin veya sitelerin yüzme havuzlarında bunu karşılayabiliyor. Kanallar ve buralardaki ölümlü vakalar bu ihtiyacın yakıcılığını-aciliyetini gösteriyor ama içinden/çevresinden sulama kanalı geçmeyen ancak aynı iklim koşullarındaki yerlerde de böylesi göletler yapılması gerektiği ortadadır. Yani, bu serinleme, rahatlama, sosyalleşme ihtiyacının karşılanması için illa gencecik çocukların ölmesine gerek yok.”


CHP’Lİ ŞEVKİN KONUYU MECLİSE TAŞIDI

Volkan PEKAL
Adana

Adana’da son 18 yılda 400’e yakın insanın boğulma nedeniyle hayatını kaybettiğini vurgulayan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Adana Milletvekili Dr. Müzeyyen Şevkin, her yıl 20’den fazla insanın boğulma nedeniyle hayatını kaybettiği Adana’da merkezi idarenin önlem alması gerektiğini kaydetti.

Son 18 yılda Adana’da 400’e yakın insanın deniz, baraj ve daha çok sulama kanallarında boğularak hayatını kaybettiğini söyleyen Dr. Şevkin, özellikle Haziran ayı ile birlikte başlayan boğulma vakalarında Devlet Su İşleri’nin (DSİ) aldığı önlemlerin yetersiz kaldığını belirterek meclise araştırma önergesi sundu.

GENÇLİK VE SPOR BAKANLIĞI BÜNYESİNDE BİR KURUL OLUŞTURARAK ÇÖZÜM ÜRETİLMELİ

Her yıl 20’den fazla insanın yaşamını yitirdiği Adana’da yerleşim yeri içerisinde bulunan sulama kanallarında korkuluk, tel çit ve ikaz levhaları gibi koruyucu yapıların ölümleri durdurmaya yetmediğini anlatan Dr. Şevkin, “Soruna kalıcı bir çözüm bulunmalı. Özellikle yoksul ailelerin çocuklarının ücretsiz yararlanabilmesi için kentteki havuz sayısı arttırılmalıdır. Hükümet; Gençlik ve Spor Bakanlığı bünyesinde bir kurul oluşturarak çocukların, gençlerin düzenli havuza girebilmelerine olanak sağlamalı, kentteki yüzme havuzu sayısı ve mevcut havuzların kapasitesi artırılmalıdır “ diye konuştu.

DSİ bünyesinde sulama kanalları etrafında küçük cep havuzların da oluşturulabileceğini dile getiren Dr. Şevkin, sıcaktan bunalan, denize, havuza gidemeyen dar gelirli ailelerin çocuklarının bu cep havuzlardan eğitmenler gözetiminde yararlanabileceğini vurguladı. Dr. Şevkin, “Sadece uyarı levhalarıyla bu işin önünün alınamadığı açıktır” dedi.


“ÖZGÜRCE YÜZMEK HER ÇOCUĞUN EN DOĞAL HAKKI”

Volkan PEKAL
Tuğba EROĞLU

Adana

HDP Adana Milletvekili Tülay Hatimoğulları, her yıl onlarca cana mal olan sulama kanallarında yaşanan boğulma vakalarına verdiği soru önergeleri ile dikkat çekmişti. En son nisan ayında Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’ye soru önergesi vererek boğulma verilerini ve önlem için bir planları olup olmadığını soran Hatimoğulları, konu ile ilgili soru önergelerine yanıt dahi alamadıklarını söyledi.

“ADİL BİR DÜZENDE ÇOCUKLAR ÇOK DAHA MUTLU OLUR”

Çukurova’da havaların ısınması ile olanakları olan yurttaşların yaylalara ve yazlıklara gittiğini ifade eden Hatimoğulları, “İmkanı olmayan emekçi mahallelerde bu boğulma olayları daha çok görülüyor. Bu mahalleler aynı zamanda Suriye’den göç etmiş göçmenlerin yaşadığı mahalleler. Bu yüzden boğulma vakalarında son zamanlarda Suriyeli çocuklarında adı geçiyor” dedi.  Yarattığı krizlerinin bedelini yoksul halka ödetmesinin işçilerin hayatını doğrudan etkilediğini ifade eden Hatimoğulları,  “Emekçi çocukları, tatile gidemedikleri için su kanallarında yüzüyor. Adil bir gelir dağılımı asgari düzeyde dahi sağlanmış olsaydı bu tehlike ile karşılaşmak zorunda kalmayacaklardı. Bir oyun alanına sahip olmak, özgürce yüzmek, özgürce uçurtma uçuruyor olması bir çocuğun en doğal hakkı değil midir? Ama bu sistem çocuklar arasında da bir sınıf ayrımı yaratmaya çalışıyor. Bu sistemin değiştiği, adil bir düzende çocuklar çok daha mutlu olur” dedi.

“YÜRÜTÜLEN PROJELER TÜM ÇOCUKLARA ULAŞAMIYOR”

Bunun engellenmesi için ücretsiz havuzlar, çocuklar için kültürel ve sportif etkinlikler sağlamak amacıyla spor kompleksleri ve kültür merkezlerinin sayısının artırılması gerektiğini dile getiren Hatimoğulları, “Bakanlık yürüttüğü projelerde tüm çocuklara ulaşmakta yetersiz. Başta yerel yönetimler olmak üzere Gençlik ve Spor Bakanlığı’na da görev düşüyor. Gençleri uyuşturucu ve kanallarda ölüm tehlikesinden kurtarmak ve toplumsal yaşama kazandırmak için bu tür politikalar geliştirmek çok önemli” dedi.

ÖNCEKİ HABER

Gürer: "450 bin ton açık var diyenler üç kat fazla arpa ithalatı yapıyor"

SONRAKİ HABER

"İnfaz listesi"nde adı geçen Yazar Gökhan Yavuzel saldırıya uğradı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa