28 Temmuz 2021 01:00

Kazanımları büyütmek mücadelenin büyümesine bağlı

Karşı saldırıları engellemek, geri adım attırmak, daha ileriden hak ve özgürlükler elde etmek de mücadelenin seyrine, sürekliliğine ve genişliğine bağlı olarak değişecektir.

Fotoğraf: Mürsel Ç.

Paylaş

Hazan İLİK

İstanbul

Boğaziçi öğrencilerinin, öğretim üyelerinin, çalışanlarının ve mezunlarının 6 ayı aşan mücadelesi üzerine epeyce yazılıp çizildi. Bu yazıda direnişin geçtiği yollara, ayağına takılan taşlara kısa bir göz atıp önümüzdeki döneme ilişkin birkaç söz söylemeye çalışacağız.

MÜCADELENİN ETMENİN GÜCÜNÜ VE ÖNEMİNİ GÖRDÜK

Melih Bulu’nun atandığı gecenin öncesine gidecek olsak salgının psikolojik tahribatından bitik düşmüş, ödev ve ders yoğunluklarından başını kaldıracak vakti olmayan, en önemlisi de herkes tarafından umutsuz addedilen bir gençlik tablosuyla karşılaşırdık. Oysa bu durumları sabit, değişmez pozisyonlar olarak kabul etsek, bunca ay süren direnişin kimler tarafından ve nasıl gerçekleştiğini açıklayamazdık. Benzer bir duruma örnek olarak “Bu okuldan bir şey olmaz” denen neredeyse her üniversitede destek açıklamalarının ve eylemlerin, Boğaziçi’nin taleplerini sahiplenme tutumunun örgütlenmesi gösterilebilir.

Eylemlerin başında burjuva muhalif parti ve temsilciler cephesinden her hak arayışı ve protesto ihtiyacında olduğu gibi burada da boy gösteren “Sükûnetimizi koruyalım, bekleyelim, sokağa çıkmayalım”, “Aksi halde iktidara yarar”cı gevezeliklerine üniversite bileşenlerinin vazgeçmeme tutumu ve kararlılığı karşısında iktidarın geri adımının bir tokat niteliğinde olduğu söylenebilir. Özetle “değişmez” denen şeyler mücadeleyle değişebilir, “bir şey olmaz” denen kimseler değiştirici birer rol oynayabilir.

Dönem dönem iktidarın sert müdahaleleriyle infial oluşturan, dönem dönem “rutin”e dönen, kimi zaman –Gezi benzetmeleriyle- olduğundan fazla anlam yüklenen bu süreç hatasız, kusursuz bir süreç olmadığı gibi aslında oldukça örgütsüz, tartışmaların –ilk süreçte- kimi akademisyenlerin de katılımıyla bölüm bölüm sürdüğü ama karar süreçlerine öğrencilerin geniş kesimlerinin katılımı olmaksızın, hatta geniş kesimlerin ortaya konulan eylem planlarının örgütleyicileri olarak değil “katılımcı” düzeyde parçası olduğu ama tüm bu dezavantajlara rağmen farklı inisiyatifler, topluluklar yoluyla bir şekilde tüm bileşenlerle bir arada durmayı, dayanışma göstermeyi, birliğini korumayı başardı ve geri adım attırdı. Aynı zamanda bu süreç uzun vadeli mücadelelerin sürekli hale getirilmesi, direnişin sürdürülebilirliğine ve farklı direnme biçimlerine dair çeşitli deneyimler de bırakmış oldu.

BİR ADIM İLERİSİ İÇİN EN KAPSAYICI BİRLİKLER ACİL İHTİYAÇ

Bu örgütsüzlük halinin, karar süreçlerinin darlaşmasının 6 ay boyunca süren eylemlere –ilk günler hariç- sayısal nitelik bakımından da yansıdığı söylenebilir. Bugün Melih Bulu’nun görevden alınmasının ardından öğrenciler arasında yapılan ankette Boğaziçi’de bugün ortaya çıkan yeni durumu değerlendiren öğrencilerin büyük bir kısmının rektörlük seçimlerinde öğrencilerin oy hakkı olmamasından veya öğrenci oylarının öğretim üyelerinden daha düşük ağırlıklandırmaya tabi tutulmasından yana seçim yapmış olması da benzer biçimde Boğaziçi’de öğrencilerin geniş kesimini kapsayacak, aşağıdan yukarıya süren tartışmalar sonucu kararların alınacağı, böylece öğrencilerin aldıkları kararlardan sonuçlar çıkarabileceği bir örgütlenme ağına ne kadar ihtiyacı olduğunun bir göstergesidir.

Diğer bir yandan bu süreçte polisin hatta özel güvenlik görevlilerinin şiddeti, üniversitelilerin bizzat devlet eliyle hedef gösterilmesi, “terörist” ilan edilmesi, yüzlercesinin gözaltına alınması, kimilerinin tutuklanması, Boğaziçi ve çevresinin polis ablukasına alınması yoluyla çevrede yaşayan öğrencilerin güvensiz hissetmeleri gibi birçok durum üniversitelileri psikolojik olarak tahrip etti, belki de bu sebeplerden bir süre bir “soluklanma” havasının hâkim olduğu söylenebilir. Boğaziçi açısından güz döneminin rotası tartışmalar sürmekle birlikte şimdilik belirsiz görünüyor ama bu durum Naci İnci’nin rektör olduğu koşullarda hiçbir direnç ile karşı karşıya kalmayacağı anlamına da gelmiyor. Rektör seçiminin usulünden, mücadelenin olanaklarına ve onun hangi araçlarla nasıl sürdürüleceğine kadar henüz yekpare bir fikir ve irade birliği oluşmamış olsa da bunca tartışma ve kafa yorma halinin "burada bitmedi" hissinin ve yakın gelecekte mücadelenin nasıl ilerletileceğine ilişkin bir sorunsalın öğrenciler nezdinde oluşmuş olmasındandır. Talepler etrafında birleşerek mücadele edenin kazanacağının sağlaması yapılmıştır, şimdi ilerletilmesi gereken şey, bu birliği genişletmek, üniversitenin tümüne yaymak olacaktır. Bu en geniş birlik, bundan sonra atılacak adımlarda dün olmadığı kadar belirleyici olacaktır.

Hiçbir koşul önümüzdeki güz dönemine Boğaziçi başta olmak üzere üniversitelilerin nasıl gireceğinin öneminden eksiltmiyor. Zira her koşulda belirleyenlerden biri mücadelenin düzeyi olacak, karşı saldırıları engellemek, geri adım attırmak, daha ileriden hak ve özgürlükler elde etmek de bu mücadelenin seyrine, sürekliliğine ve genişliğine bağlı olarak değişecektir. Bu bakımdan önümüzdeki dönem mevcut kazanımı daha da ileriye taşımak üzere tüm üniversitelerde tüm kayyumların istifası ve rektörlerin seçimle belirlenmesi için ortak mücadeleyi büyütmek, demokratik ve özerk üniversiteyi savunmak, bunun için de üniversitelerde öğrenci örgütlerinin kurulması ve geliştirilmesi için bugünden işe koyulmak bugünün en acil ihtiyaçlarından biri.

ÖNCEKİ HABER

Politikasız politika illüzyonu ve PAG

SONRAKİ HABER

Boğaziçi Üniversitesi Akademisyenleri 135. kez rektörlük binasına sırtlarını döndü

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa