Kimin olimpiyatları?
Olimpiyatların kârı şirketler arasında bölüşülürken devasa borç yükü yine bu yoksul ve orta gelirli halk kesimlerine vergi zamları olarak dönüyor.
Tarihteki ilk uluslararası olimpiyat karşıtı zirve için 2019’da Tokyo’da bir araya gelenler.|Fotoğraf: Olympics Watch
Metin Berk SÜER
İTÜ
2020 Tokyo Olimpiyat Oyunları uzun dönemli pandemi arasından sonra tıpkı 2020 Avrupa Futbol Şampiyonası gibi dünyanın spora yönelik beklentisinin oluştuğu bir dönemde, geçtiğimiz günlerde başladı. Normalde pandemi öncesinde yapılan olimpiyatların çoğu kişide yarattığı etki daha coşkulu bir şekilde tarif edilebilirken bu sene pandemi şartlarından dolayı seyircisiz yapılacak Tokyo Olimpiyatları’nda genel coşku eskiye oranla oldukça düşük görünüyor. Bu coşkusuzluğun karşısında geçmiş yıllarda da olimpiyatların yapıldığı ülkelerde düzenlenen olimpiyat karşıtı gösteriler daha fazla ön plana çıktı. Aslında birçoğumuz açısından olimpiyat meselesi özellikle yaz aylarında televizyon karşısına geçme sebebi yaratırken olimpiyatların neden protesto edildiği sorusu pek gündemimize aldığımız bir mesele olmayabiliyor. Fakat bu sene açısından durum pek de öyle değil. Özellikle Tokyo 2020’nin İstanbul ile adaylık yarışı yaptığı bir zamandan bugüne olan ilişkisinin de etkili olduğu bir noktada olimpiyatlara ayrılan bütçe ve olimpiyatlar sonrası ülkelere kalan miras daha karşılaştırılmalı bir tartışmaya denk düşebiliyor.
OLİMPİYATLARIN İSRAF DÜZENİ
Olimpiyatlar düzenlenmeye başlandığı 1896’dan bugüne kadar devamlı genişleyen bir organizasyon olarak sadece bir spor müsabakaları bütünü olarak değil ekonomik olarak da dünya gündemini meşgul eden bir noktada durmaya devam ediyor. Bu açıdan baktığımızda olimpiyat kavramı dünyada ülkelerin ortak olarak sözleşerek devam ettirdikleri bir “ortak spor kültürünü geliştirme” organizasyonundan ziyade kendi başına birçok sektörü geliştirebilecek karma bir yatırım projesi olarak adlandırılabilir. Bugün açısından baktığımızda da bu yatırım projesinin maliyet boyutu ülkeleri finansal krizlere sürükleyebilecek boyutlara ulaşmış durumda. Olimpiyatları kendi açısından bir global vizyon ile bütünleştiren ve çeşitli ekonomik yatırımlarla birlikte dünyadaki sermaye grupları için bir çekim alanı yaratmak isteyen ülkeler 4 senede bir yapılacak organizasyon için adaylık yarışında oldukça cesur vaatler sunuyorlar. Özellikle olimpiyatları düzenleyebilmenin getirdiği birçok koşulu karşılayamayan ama bunu karşılamayı vadederek kendine bu yarışta yer edinmek isteyen görece kapitalist bağımlı ülkeler olimpiyatlar açısından en çok harcamayı yapmak zorunda olan ülkeler oluyorlar. Mesela 2016’da Rio’da düzenlenen oyunların bütçesi 12 milyar dolarken; bu rakam 2012 Londra Olimpiyatları’nda 8.8 milyar sterlin olarak duyurulmuştu. İngiltere ve Brezilya arasındaki kapitalizmin gelişmişlik düzeyine uygun olarak kentlerin altyapısı ve genel olarak organizasyonlara yetecek bir mekansallığa sahip olan ülkelerde maliyet düşmesine rağmen bunun da ülke ekonomisine ciddi bir etkisinin olduğu yadsınamaz bir gerçek. Bu olumsuz etkinin ses bulduğu en önemli dayanak da aslında olimpiyatlara harcanan milyarlarca dolarlık bütçelerin dünyanın tüm ülkelerinde ve kentlerinde görülmekte olan acil sorunlar ve ihtiyaçlara değil; getirisi neredeyse tamamıyla büyük şirketlere ve işletmelere olan bir şekilde “çarçur” edilmesi.
BİR MÜDAHALE ARACI OLARAK OLİMPİYATLAR
Bugün açısından baktığımızda ekonomik olarak dünyanın en büyük 5 ekonomisinden biri olan Japonya’da da olimpiyatlara harcanan bütçe ve gerçek sorunlar arasında yarattığı tezatlık burada yatıyor. Pandemi gibi neredeyse dünyanın her yerinde emekçileri ve yoksulları daha da kötü yaşam koşullarına iten bir sürecin içerisinde 15.8 milyar dolarlık bir olimpiyat gerçek ve acil sorunları çözmek yerine süreli bir spor organizasyonuna aktarılması tahmin edilebileceği gibi tepki çekiyor. Olimpiyatlara gidilen süreçte Japonya’da yapılan anketlerde halkın %83’ünün olimpiyatlara bu nedenlerle karşı olduğu gerçeği ortaya çıktı.* Aynı süreç Rio ve benzeri kentlerde de bütün çıplaklığıyla göz önünde duruyordu. Hatta Rio’da olimpiyat tesisleri için birçok yoksul mahallesinin dümdüz edilmesi, ırklara göre olimpiyat mekanlarının “steril ve korunaklı” hale getirilmesi için milyonlarca dolar harcandığı ve bunun sonucunda binlerce yoksul insanın barınma hakkı başta olmak üzere birçok hakkından mahrum bırakıldığı durumları hepimiz hatırlıyor olabiliriz. Bu süreci en iyi özetleyen şeylerden biri de Rio’da olimpiyat için gelenlerin geçeceği otoyol refüjlerine yazılan duvar yazılarıydı. “Rio’ya hoş geldiniz, burada hastanemiz yok” diyerek aslında bir kentte ve ülkede herkese eşit ve ücretsiz sağlanması gereken bir hastanenin olmadığı ama sağlık sistemini iyileştirmek yerine olimpiyatlara yatırım yapan bir ülkenin sınıfsal tutumunu da gösteren biz yazıydı bu.** Aynı durum Londra, Los Angeles ve Tokyo’da da devam ediyor. Her ne kadar olimpiyatları sadece ekrandan izleyen bizler bir sorun yokmuş ve bu organizasyon bittikten sonra herkes hayatına devam ediyormuş gibi düşünsek de pandemi döneminde işten atılan yarım milyon Japonyalı ve Tokyo’da oldukça düşük standartlarda hayatta kalmaya çalışan milyonlarca insan için süreç böyle devam etmiyor.*** Olimpiyatların kârı şirketler arasında bölüşülürken devasa borç yükü yine bu yoksul ve orta gelirli halk kesimlerine vergi zamları olarak dönüyor. Yani olimpiyatlar hem yapılmadan önce, hem yapılırken hem de yapıldıktan sonra tek gerçek gayesi geçinebilmek olan insanlara bir olumlu etki yapmıyor, aksine durumlarını daha da kötü hale getiriyor. Böyle bakınca da aslında olimpiyatların bugün açısından nasıl bir organizasyon kimliğine sahip olduğu ve kimler açısından bir çıkış yolu olduğu anlamak daha da kolaylaşıyor.
OLİMPİYATLAR KİME KAZANDIRIYOR?
Genel organizasyonun bütçe dağılımından, yayın gelirlerine; inşa edilecek spor ve konaklama tesislerinden, kentlerde yapılacak diğer altyapı yatırımlarına kadar olimpiyatların kendi içerisinde yüksek kar hacmine sahip bir özel yatırıma dönüştüğünü ve bu yatırımın tamamen özel sermaye gruplarının lehine olduğu bir gerçeklik dün Los Angeles’ta olduğu gibi bugün de Tokyo’da önümüzde duruyor. 2032 yılına kadar düzenleneceği kentler belli olan olimpiyatların 2036 yılında olası bir Türkiye adaylığında da aslında gündemimize almamız gereken ve “kimin olimpiyatları?” sorusu ile tekrar üzerine düşünmemiz gereken kısmı bizim de önümüzde durabilir.
Dipnot: Olimpiyatların tarihi ve olimpiyat karşıtlığı üzerine bir okuma önerisi: https://www.evrensel.net/yazi/88995/olimpiyatlara-neden-hayir-diyoruz-1
* https://www.nytimes.com/2021/05/18/world/asia/covid-japan-olympics-poll.html
** https://m.bianet.org/bianet/dunya/177625-rio-da-olimpiyat-neden-protesto-ediliyor
*** http://www.asianews.it/news-en/Tokyo-sees-pandemic-hike-in-in-poverty-rate-52105.html