Kentteki “yabancı” ve arabesk müzik
Arabesk müziğin ortaya çıkıp yayılmasında, göç sonucunda yaşanan kentleşmeyle birlikte umduğu kent yaşamını bulamama, bununla birlikte ona ayak uyduramamanın yarattığı kriz önemli bir rol oynamıştır.
Kaynak: Israel Palacio
Enes ARİT
İstanbul Üniversitesi
1950’li yıllar kapitalist modernleşme doğrultusunda tarımda makineleşmenin hız kazandığı, diğer taraftan nüfus artış oranının giderek büyüdüğü yıllardır. Bu iki önemli faktör köylünün geçimini sağlamasını güçleştirmiş ve yönünü kente döndürmek zorunda bırakmıştır. Bundan dolayı 1950’li yıllardan başlayarak Türkiye’de kırdan kente önemli bir göç hareketi yaşanmıştır. 1950 ile 1960 yılları arasına bakıldığında göç bakımından bir çekim alanı olan 4 büyük kentte nüfus yüzde 75 oranında artmıştır. Bu durumda kent nüfusunun oranı yüzde 19’dan yüzde 26’ya çıkmıştır.
Kır hayatının yalıtılmışlığından koparak kente gelen köy insanı, kentin sosyoekonomik ilişkileri karşısında tabiri caizse sudan çıkmış balığa döndü. Çünkü kır hayatı yalıtılmış olmakla beraber dayanışmacı bir kültürel iklime sahip, akrabalık gibi formel olmayan sıcak ilişkilerin hâkim olduğu, yarı-feodal üretim biçiminin sürdüğü bir noktaya denk düşüyor. Diğer taraftan modern kentler, feodal üretim tarzından önemli ölçüde kopulduğu, kapitalist üretim biçiminin egemen olduğu bir toplumsal düzene sahiptir.
Ekonomik yapıdaki dönüşüm sadece üretim biçimindeki dönüşümü ifade etmiyor. Bir bütün olarak kavranacak olursa bu, toplumsal ilişkilerde de bir dönüşüm yaratmıştır. Toplulukların parçalanarak bireylerin bir özne olarak ortaya çıktığı ve aynı zamanda bu bireylerin çelişkili olarak anonimleştiği de bir süreç yaşandı. Aynı zamanda enformel ilişkilerin yerini daha formel ve kapitalist rasyonalite doğrultusunda çıkar ilişkilerinin kentlerde yaygınlaşarak zamanla kentle özdeşleşen bir ilişki biçimine dönüştüğü süreci doğurmuştur. Georg Simmel buna paralel olarak modern kente ilişkin şunu söyler:
“Metropolis, ayırt edici bir varlık hüviyetiyle insandan taşra hayatının gerektirdiğinden daha farklı bir bilinçlilik miktarı talep eder. Burada hayatın ritmi ve hissi-zihni tasavvurlar daha yavaş, daha mutad, daha tekdüze bir biçimde akıp gider. Hiç kuşkusuz bu çerçeve içerisinde metropole özgü psişik hayatın karmaşık karakteri – daha çok derin bir biçimde hissedilen ve duygusal ilişkilere dayanan küçük kasaba hayatıyla karşılaştırıldığında- anlaşılmaz hale gelir.” **
Kırdan kente göç eden insanların farklı sosyoekonomik ilişkiyle karşılaşması kent yaşamı içerisinde karşılarına çıkan zorlukların önemli faktörlerinden biri olacaktı. Diğer taraftan evini barkını satarak kente akın eden kır insanının karşılaşacağı diğer bir önemli zorluk ekonomik koşullardı. Zira bu insanlar kente akın ettiklerinde ekonomik anlamda tahayyül ettikleri bir kent yaşamıyla çoğu zaman karşılaşamadılar. Öyle ki göçle birlikte artan kentleşme, göç edenlerin zamanla işsizlik ve konut ihtiyacı gibi sorunlarla yüzleşmesine sebebiyet vermiştir. İnsanlar bu sorunlara mümkün olduğunca pratik bir şekilde cevap vermek zorundaydı ve konut sorununu altyapısız derme çatma gecekondular inşa ederek, işsizlik sorununu da emek sömürüsüne daha fazla maruz kalacağı işlerde çalışarak çözmeye çalıştı.
ŞEHİRDEKİ YABANCIYA SESLENEN MÜZİK: ARABESK
Nihayetinde kır hayatından kopmuş ama kentte de aradığını bulamamış insanların mistik bir ifadeyle tutunacağı dallardan biri arabesk müzik olacaktı. Arabesk Fransızca (Arabesque)
“Araplara özgü” anlamına gelir. Zamanla müzik ile özdeşleşerek hayatımıza girmiştir. Arabesk müziğin tanımına bakıldığında Nazife Güngör’e göre:
“İçinden çıktığı kültürel ve toplumsal çevreye göre biçimlenmiş, tutarlı bir kuramsal dayanaktan yoksun, ezgi yönünden Arap müziğinden, çalgı yönünden Batı müziğinden etkilenen, önceleri taşradan başlamakla birlikte zamanla toplumun tüm kesimlerini etkisi altına alan ve dolayısıyla yaygın bir dinleyici kitlesine sahip, toplumuza özgü bir müzik türüdür.”*
Nurdan Gürbilek ise “Vitrinde Yaşamak” adlı kitabında “yabancı-turist” ayrımı üzerinden arabesk müziğe şöyle yaklaşmaktadır:
“Turist bugün gelip yarın giden kişiyse eğer, yabancı da bugün gelip yarın gidemeyen, geri dönme imkânı olmayan kişidir. Bu tanımdan yola çıkarak, arabeskin şehirdeki yabancıya, şehre yabancı olana seslendiği söylenebilir. Şehre gelip köye geri dönme imkanı olmayan, ne köylü ne de şehirli olanın müziğidir.” ***
Arabesk müziğin ortaya çıkmasında, göç sonucunda yaşanan kentleşmeyle birlikte umduğu kent yaşamını bulamama, bununla birlikte ona ayak uyduramamanın yarattığı kriz durumu tek başına bir faktör olmasa da arabesk müziğin benimsenip yaygınlaşmasında önemli bir rol oynamıştır. Çünkü kente göç edenler için arabesk müzik, kentin sosyo-ekonomik yaşamı karşısında yaşadıkları yabancılaşmayı ve kırdaki dayanışmacı ilişkileri kent yaşamında bulamayıp yalnızlık hissine kapılmalarındaki halet-i ruhiyelerini ifade eden en iyi, eklektik müzik türlerinden biriydi. Dolayısıyla arabesk müzik zamanla iki arada bir derede kalanlarla özdeşleşen bir müzik türü haline gelecekti. Arabesk müziğe yaptığı katkılarla öne çıkan ve dinleyicinin gözünde bir ikon haline gelen Ferdi Tayfur, Müslüm Gürses, Orhan Gencebay gibi birçok isimden söz etmek mümkündür. Özellikle son dönemlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’a destek açıklamalarıyla ve Paramount Otel’in sakinlerinden biri olması sebebiyle sık sık gündeme gelen Orhan Gencebay’ı, türün ilk örneklerini verenlerden biri olması ve kendine has bir üslupla arabesk müzik yapması bakımından onu diğerlerinden ayrı yere koymak gerekir.
* Nazife Güngör, Sosyokültürel Açıdan Arabesk Müzik, Bilgi Yayınevi, 1993, s. 83
** Georg Simmel, “Metropol ve Zihinsel Yaşam”, (Çev) Ahmet Aydoğan, Şehir ve Cemyet, Haz. Ahmet Aydoğan, İz
***Nurdan Gürbilek, Vitrinde Yaşamak: 1980’lerin Kültürel İklimi, Metis Yayınları, 2016, s. 33