30 Temmuz 2021 11:13

Çevre Mühendisleri Odası: Ormanlar, dereler, denizler yağma planlarına feda ediliyor

Çevre Mühendisleri Odası Başkanı Kahraman, siyasi iradenin bilim ve doğa ekseninden uzak, toplum ve yaşam hakkını hiçe sayan, sermaye güdümlü politikalarına ve sorunun sınıfsallığına vurgu yaptı.

Fotoğraf: Meltem Akyol/Evrensel

Paylaş

Çevre Mühendisleri Odası Başkanı Ahmet Dursun Kahraman, günlerdir süren orman yangınlarına dair açıklamasında siyasi iradenin yağma ve yıkımla ormanları, dereleri, denizleri, dağları, canlıları savunmasız bıraktığını belirtti. "Tüm sorunların tek bir adı vardır; 'siyasi iradenin bilim ve doğa ekseninden uzak, toplum ve yaşam hakkını hiçe sayan, sermaye güdümlü politikaları” diyen Kahraman, "Bu tespiti yapmadan, gerçek sorunu tanımlamadan çözüm üretmek mümkün değildir. Sorunun kendisinden çözüm doğacağını beklemek bu hali ile yanılgıdır. Sorun sınıfsaldır ve yurttaşın, bilim ve doğa ekseninde çözüm odaklarının yer almadığı ‘çözüm arayışları’ndan rasyonel çözümlerin çıkması olası değildir" dedi. 

"İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİ GÖRMEZDEN GELEN ZİHNİYET"

Çevre Mühendisleri Odası Başkanı Ahmet Dursun Kahraman'ın açıklaması şöyle:

"Başta maden ve taş ocakları, arazi yağması üzerinden yürüyen bu rant çılgınlığı tüm sakınılması gereken asıl değerleri hiçe saymaktadır. Ormanlar, dereler, denizler, atmosfer ve ekosistemleri telef edilmektedir.

Sermayeden yana tavır alan siyasi irade yıkımı ve yağmayı yönetmelik değişiklikleri, kararnameler, kayyumlar yolu ile hazırlayarak, ardından izlemekte ve sonrasında her seferinde göstermelik ‘incelemeler’, ‘soruşturmalar’, akıl dışı ‘açıklamalarla yıkımı perdeleme derdine düşmektedir.

Bilimsel bir gerçek iklim değişikliğini görmezden gelen bu zihniyet yıkımların sonucu yaşanan faciaları iklim değişikliğine, çay ekimine bağlayarak; bir yanda atık denizine çevrilmiş Marmara’nın üzerinde, istavrit partilerinde yurttaşı balık yemeye davet etmekte; öte yanda yangının turizm bölgesine ulaşmadığı için sevincini haykırmakta ve hatta yurttaşa selden kendini korumasını artık öğrenmesi gerektiği öğüdünü vermektedir.

"KALKINMA’ DEĞİL; YIKIM VE YAĞMA PLANI"

Siyasi irade yıkım ve yağma yolunda hızını ‘kalkınma’ perdelemesinin ardında arttırmaktadır. Toplum yararından, her tür yaşam hakkından yana tavır, doğal kaynakların ve çevrenin sakınınını içermeyen ‘plan’ların adı ‘Kalkınma Planı’ değildir; olamaz. Bu değerleri içinden çıkardığınızda geriye sadece rant kalır; bunun da adı ‘kalkınma’ değil; yıkım ve yağma planıdır. Aynı siyasi irade bu tavrını artık açıkça, fütursuzca ortaya koyar olmuştur. Ormanlar, dereler, denizler, dağlar, canlılar siyasi irade eli ile savunmasız bırakılarak; bu yağma ve yıkım planlarına vicdansızca feda edilmektedir.

Yine canımızı yakan bu son -ve elbette öncekiler- orman yangınları için de en hafifinden THK üzerinde kayyum oyunları ile ormanların savunmasının budanmış olması da bu örneklerden sadece biridir.

Ayrıca sözgelimi, Muğla orman alanlarının yüzde 65’i maden araması için ruhsatlandırılmışken; bu yangın katliamlarından sonra bu oran kaça çıkmıştır? Bu soru, cevabı ve düşündürdükleri nasıl bir yağma ve yıkımla karşı karşıya olunduğunu ortaya koymaktadır.

En başından beri sermayenin dizgini ile oluşturulmuş, yürütülmüş çevre politikaları son yıllarda öncelikle denetimlerdeki kamu gücü eritilerek, sermayenin güdümüne teslim edilmiş; yetmemiş, sonrasında ‘planlama’ da sermayenin eline bırakılmıştır. 

Her yıkımın hemen ardından ‘eylem planı’, ‘bilim kurulu’ gibi üretilen kavramların içine, sözde ‘çözüm’ için bir araya gelenlere baktığımızda sermayenin yani, yıkıma, kirlenmeye yol açanların koltukları doldurduğunu görülmektedir. 

Siyasi irade tarafından toplumu, yaşamı, bilim ve doğayı savunan koltuklar ise boş bırakılmaktadır.

Bütün sorunlara, yüzlercesine hep bir ad konulmuştur. Müsilaj, orman yangını, sel felaketi, flamingo faciası ve yüzlercesi...

"SERMAYE GÜDÜMLÜ POLİTİKALAR"

Oysa, geniş perspektiften bakınca tüm sorunların tek bir adı vardır; “siyasi iradenin bilim ve doğa ekseninden uzak, toplum ve yaşam hakkını hiçe sayan, sermaye güdümlü politikaları”. Aslında ‘sorun’ olarak sıralananlar bu temel sorunun birer sonuçlarıdır.

Bu tespiti yapmadan, gerçek sorunu tanımlamadan çözüm üretmek mümkün değildir. Her bir yıkımın bilim adına çözümü vardır; fakat, sorunun adını bu şekilde koymaz, asıl sorun tanımlanmaz ise sorun çözümsüz kalmaya devam edecektir. Çözümsüzlük sorunun kendinden kaynaklıdır; yoksa bilimin çözümleri elbette vardır. Sorunun kendisinden çözüm doğacağını beklemek bu hali ile yanılgıdır.

Sorun sınıfsaldır ve yurttaşın, bilim ve doğa ekseninde çözüm odaklarının yer almadığı ‘çözüm arayışları’ndan rasyonel çözümlerin çıkması olası değildir." (HABER MERKEZİ)

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

HDP’li Abdullah Koç, hasta tutuklu Kadir Güngen’in durumunu Meclis’e taşıdı

SONRAKİ HABER

Mersin Emek ve Demokrasi Platformu: Bulaşıcı hastalıklarla aşı ile mücadele edilir​​

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa