‘Suçlu sizsiniz’ diyorlar benim bir suçum yok
Bugün 30 yaşında ve 3 çocuk annesi olan Sahar, topraklarında yaşadığı Taliban korkusunu anlatırken, en büyük endişesi de kız çocukları oluyor.
Fotoğraf: Amber Clay/Pixabay
Elif Ekin SALTIK
İstanbul
Orta Doğu, ateşi hiç sönmeyen, bir acının bitip başka bir yerde başka acıların başladığı kadim topraklar… Kadınlara, çocuklara, yaşlılara tüm Orta Doğu halklarına bir zulüm haline gelen göç yolları, o yollarda ölümler… Gittikleri ülkelerde başlarına gelenler; yoksulluk, sefalet, şiddet, tecavüz ve nefret.
Afganların topraklarının işgal edilip yağmalanması ile başlayan göç dalgası, NATO ve ABD birliklerinin ülkeden çekilmesi ve Taliban’ın ülkede hızla ilerleyişiyle bugünlerde yeniden yükseldi. Taliban korkusu nedeniyle ülkeden bir an önce çıkmak isteyenler kendilerini kaçakçıların elinde göç yollarında buldu. Kız çocuklarının ve kadınların zorla evlendirilmek istenmesi, tecavüz tehdidi onları kaçak yollara zorlarken, göç yollarında da açlık, susuzluk, tecavüz yine peşlerini bırakmadı. Tabii bir de geride bıraktıkları yakınlarının endişesi…
Taliban tehdidi nedeniyle 4 yıl önce ülkesini terk eden ve güvenlik nedeniyle ismini değiştirdiğimiz Sahar da geride annesini, babasını, akrabalarını, tüm hayallerini bırakmış bir kadın. Bugün 30 yaşında ve 3 çocuk annesi olan Sahar, topraklarında yaşadığı Taliban korkusunu anlatırken, en büyük endişesi de kız çocukları oluyor. Sahar ülkesinde yaşadıklarını, göç yollarını ve Türkiye’deki hayatlarını anlatırken, ilk olarak çocukları için iyi, sağlıklı bir yaşam diliyor.
Eşinin Afganistan’da istihbaratta çalıştığını söyleyen Sahar, “Ama yaşamak Afganistan’da çok zor oldu” diyerek devam ediyor: “Kayınpederim de istihbaratta çalışıyordu. Ona bomba vermek istemişler birini öldürmesi için. Kayınpederim yapmadı bunu. Arabasına bomba koyup öldürdüler. Ondan sonra kocama ‘Sen bu işimizi yaparsın’ dediler. Kocam ‘Yapmayacağım’ dedi. ‘Seni de baban gibi öldüreceğiz o zaman. Bir kız kardeşin var, onu kaçıracağız. Anneni biliyoruz, hanımını biliyoruz’ diyerek tehdit ettiler. Ondan sonra biz mecburen kaçak olarak yola düştük.”
‘KAÇAKÇILAR BİZİ AİLEMİZE VERMEYECEKTİ’
Bu tehditler sonrası göç yoluna düşen ve Afganistan’dan İran’a yürüyerek gelen Sahar ve ailesi, göç yolunda da büyük zorluklar yaşamış. Kalp hastası olan küçük kızının o zaman 4 buçuk yaşında olduğunu söyleyen Sahar, “Yolda aç kaldım çocuğumla beraber. Ayaklarımız şişmiş, yaralanmıştı. Ayakkabılarımız yoktu. Aç, susuz kaldık. Çocuklar taş üstünde yatıyordu. Hiç kimse kimseye yardım etmiyordu. Hatta ben Türkiye’ye girdiğim zaman açlıktan bayıldım. Kaçakçılar az bir yemek ve su veriyordu ne karnın doysun ne de ayaktan düşesin diye. Sadece yürüyebilelim, hareket edebilelim, hayatta kalacağımız kadar yemek veriyorlardı. Her aileye 1 su veriyorlardı, sudan büyükler içmiyordu, çocuklarımız vardı, çocuklar içiyordu. Kocam akşamları hiç yatmıyordu. Bizi odaya götürüyordu, akşamları bizi yoldan çıkarıyorlardı. Köpekler vardı yolda. Çocukların cenazeleri vardı. O kadar kötü yerlerden geldik ki… İran’dan da Türkiye’ye geldik. ‘Burası Van’ dediler bize. Çok küçük bir oda vardı biz 400 kişi küçük karanlık bir odada kaldık sınırdan geçtikten sonra. Bir su vardı, tüm kıyafetlerimiz ıslandı, çocuklar ıslandı. Görümcemin saçları döküldü sonra…”
Göç yolunda şahit olduklarını şu sözlerle anlattı Sahar: “Eşim ve bir erkek akrabamız daha vardı yanımızda. Eğer onlar olmasaydı yanımızda kaçakçılar beni ve görümcemi vermeyecekti ailemize. Kendimi ve görümcemi kurtardık, onlar bizi ellemeden. Sınırı geçip Van’a geldikten sonra Ankara’ya gittik, sonra bizi Trabzon’a verdiler, 2 yıl Trabzon’da kaldık. Trabzon’da hiç iş yoktu. Kocamın amcası vardı Yalova’da. Dedik Yalova’ya gideceğiz ama olmadı. Sınır açıldı ya bir ara yolları açtılar göçmenler gitsin diye, biz oraya gitmek istiyorduk ama kızımda kalp rahatsızlığı vardı. Orada gaz attılar, ondan sonra çocuğum çok fena oldu. Sonra da bizi getirdiler. Geçici kimlik verdiler. 2 yıldır buradayız.”
‘GERİ GÖNDERİRLER DİYE KORKUYORUM’
Türkiye’de insanlar nasıl davranıyor size? Burada korkuyor musunuz?
Türkler var komşularımız. Çok iyi davranıyorlar, bazısı çok kötü davranıyor. “Siz kendi memleketinize gidin, neden buraya geldiniz?” diyorlar. Onlar bizim memleketimizin durumunu bilmiyorlar. Bilmiyorlar ki biz ne kadar kötü durumda geldik buraya. Korkuyorum Türkiye’de de. Bugün bir şey olduğu zaman bana kimlik soruyorlar, beni gönderirler diye korkuyorum. Çok kişiyi gönderdiler Afganistan’a. Beni gönderirlerse benim çocuklarım ne olacak? Dışarı çıkmaktan korkuyorum. Bizi hiç düşünmüyorlar. “Suçlu sizsiniz” diyorlar. Benim bir suçum yok. Ya bize Türkiye vatandaşlığı verilsin bütün haklardan yararlanalım ya da bizi Avrupa ülkelerine göndersinler çocuklarımızın hayatı kurtulsun. Şu anda çocuklarımı okula gönderiyorum büyük kızım ikinci sınıfa gidiyor ama ben çalışamıyorum mesela. Savaş bittiği zaman Afganistan’a da rahatlıkla gidip gelmek istiyorum, çünkü benim ailem var orada annem, babam, görümcem, akrabalarım, ailem var.
‘YABANCILARI KAÇAK ÇALIŞTIRIP AZ PARA VERİYORLAR’
Nasıl geçiniyorsunuz şimdi?
Kocamla bir görümcem var çalışıyor. Eşim çay ocağında çalışıyor ama o da kalp hastası. 2 tane hasta çocuğum var, onlara bakıyorum ben. Bir kızımı her ay 15 gün Bursa’ya tedaviye götürüyorum. Ayrıca biz bir yere çalışmaya gittiğimizde çalışma iznimiz yok. Kaçak çalışmak durumunda kalıyoruz, çok az bir para veriyorlar. Hem benim kocam hem bütün yabancılar için böyle yapıyorlar. Günlerce çalıştırıp 100, 200 lira verip sonra diyorlar ki “Alın bunu gidin biz istemiyoruz.” Bunun hesabını sorduğunda da “Nereye gitmek istersen git” diye söylüyorlar ama biz bir yere gidemiyoruz, polise gidemiyoruz, çünkü biliyorlar ki çalışma iznimiz yok. Çalışmazsak ne yiyeceğiz ne içeceğiz hasta çocuklarımızın ilaçlarını nereden alacağız, mecburen gidiyoruz çalışıyoruz ama çok az paraya çalışıyoruz.
DR. ZAKİRA HEKMAT: KADINLAR HEM AFGANİSTAN’DA HEM GÖÇ YOLLARINDA DEZAVANTAJLI
Afgan Mülteciler Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Başkanı Dr. Zakira Hekmat da hem Afganistan’da yaşananlardan hem de Türkiye’deki Afganların durumundan bahsediyor. Afganistan’da kız çocukların ve kadınların durumunun çok kötü olduğunu vurgulayan Hekmat, “Taliban köyleri alıyor aldıkları insanları rehin tutuyor. Hatta iki gün öncesi bir eve giriyor evde iki tane kadın var, birini zorla götürmüşler. Köylerde, kasabalarda insanları rehin alıp, camilerden tehdit anonsları yapıyorlar. ‘Kadınlar ve kız çocukları tek başına sokağa çıkmamalı, çıkarlarsa cezası var, sonra demeyin bize haber vermediniz’ diye anonslar geçiyorlarmış. Kadınlar çok tedirgin. Evlerde kaç tane kız çocuğu, kadın olduğunu öğrenip evlere gidiyorlar, yine girdikleri evlerde kadın kıyafetleri arayıp o evde kadınların olup olmadığını anlamaya çalışıyorlar. Bunlar sizin nikahlı eşiniz, alın diye sözler sarf ediyorlarmış” diye özetliyor yaşanan korkunç tabloyu.
Kaçak yollardan gelmenin özellikle çocuklar ve kadınlar açısından zor bir aşama olduğuna da dikkat çeken Hekmat, göç yolunda da kadınların ve çocukların özellikle kaçakçıların istismarına maruz kaldığını dile getiriyor. “İstediğimi yapmazsan seni götürmem” denilerek kadınların tehdit edildiğini söyleyen Hekmat devam ediyor: “Kadın ve çocuklar aynı zamanda Afganistan’dan İran’a kadar yürüyerek geliyor. Yollarda hem aç hem susuz kalıyorlar. Yollarda arkada kalıyorlar, kaybolanlar oluyor ya da geri gönderilebiliyorlar. Geride kaldıklarında o bölgelerdeki kaçakçılar kadınları ve çocukları rehin alıp ailelerinden çok yüksek paralar isteyebiliyor. Bir aile ile görüşmüştüm, kadınlar ‘Biz en az 5 defa sınıra kadar geldik sınırda yakalandık bizi tekrar gönderdiler’ diye anlattı. Yani kadınlar hem Afganistan’da hem göç yollarında çifte dezavantaj yaşıyor.”
AFGAN KADINLAR İÇİN TÜRKİYE TABLOSU: UCUZ İŞÇİLİK, TEHDİT...
“Türkiye’ye geldikten sonra özellikle eşleri yoksa sıkıntıları kat kat artıyor. Hem geçim kaynaklarını ulaşması biraz sıkıntılı oluyor hem iş bulmada sıkıntı yaşıyor. Eğer çocukları varsa çocukların karnını da doyurması gerekiyor. İş buldular diyelim, orada da cinsel saldırıya, cinsel tacize maruz kalabiliyor. Ücretinin verilmemesiyle tehdit ediliyor. Ucuz işçilik yaptırılıyor; günde 12-14 saat çalışıyor ve onun karşılığında aldığı ücret çok az. Bazen o maaşı da alamadığı oluyor. Mevsimlik tarım işçiliği yapıyor ya da tekstilde çalışıyorlar. Ailesi olmayan kadınların kimi çaresizlikten ikinci eş olmayı da kabul ediyor” diyerek Türkiye’ye geldiklerinde kadınların yaşadıklarını anlatan Hekmat, Türkiye’de mültecilerin için yaşadığı diğer sıkıntılardan da söz ediyor: “Kiralar çok yüksek ve mültecilere, göçmenlere ev vermiyorlar. Verirlerse de fiyatlar çok yüksek, mecburen en ucuz evleri tercih ediyorlar. Gecekondularda, bodrum katlarda yaşıyorlar. ‘En azından dışarıda kalmayalım’ diyorlar. Hatta bazı evlerde 2-3 aile birlikte kalıyor ki kira fatura masrafları paylaşılsın. 12-13 kişi birlikte yaşayan aileler de tanıyorum.”
Birçok mülteci kadın ve kız çocuğunun günlük hayatta cinsel istismar, taciz ve tecavüz tehdidine maruz kalmanın yanı sıra fuhşa zorlandığını, istemedikleri kişilerle zorla evlendirilmeye çalışıldıklarını da belirtiyor Hekmat. Mülteci olmanın, savaştan, zulümden kaçmış olmanın suiistimali ile birlikte her türlü şiddetle karşı karşıya kaldıklarını söyleyen Hekmat, “Kız çocukları erken yaşta ve zorla evlilik tehdidiyle yaşıyor” diyor.
‘KADINLAR EKONOMİK OLARAK GÜÇLENDİRİLMELİ, EĞİTİM GARANTİ ALTINA ALINMALI’
Hekmat için yaşanan bu sorun karşısında atılması gereken en önemli adım hem toplumsal düzeyde hem de devlet düzeyinde kadınları güçlendirecek politikaların daha kararlı ve sonuç alıcı bir şekilde hayata geçirilmesi. Kadınların sadece ev işleri yapmak değil, ekonomik olarak güçlendirilmesi, eğitimini sürdürmek isteyen genç mülteci kadınların teşvik edilmesi gerektiğine işaret eden Hekmat, “Genç kızların eğitimden mahrum bırakılması halinde yaptırımlar daha güçlü uygulanması, çocuk işçiliğini engellemeye dönük politikalar geliştirilmesi, mevsimlik işçiler için daha gerçekçi politikalar hayata geçirilmesi, hukuki süreçlerde ‘kadının beyanını esas alınarak’ yürütülmesi ve cinsel şiddet faillerine karşı caydırıcı cezaların uygulanması atılabilecek gerçekçi adımlardır” diyor. Hiç kimsenin mülteci olmak istemediğini ifade eden Hekmat son olarak şunları dile getiriyor: “Eğer denizler karadan daha güvenli ise eğer dağlar evden daha güvenli ise o zaman insanlar yaşamak için oralara gitmek zorunda kalır. Çeşitli zorluklara rağmen başka ülkeye sığınan kişilere karşı nefret söylemleri artarsa sığınmacılara yönelik saldırılar da artıyor, yabancı düşmanlığı da. Bu durum mülteci ve göçmenlerin yaşam hakkı ihlalinden her türlü hak ihlaline kadar uzanıyor. Bütün bunları değiştirmek de ancak birlikteliğimizle, birbirimize sahip çıkmamızla mümkün.”