Genç pazarcılar: Yaşam pazardan ibaret
“Pazarcılık zor iş. Akşamın saat 10’unda bir gidiyoruz pazara, ertesi gün akşam 8’e kadar. Sana günde kalıyor iki saat. O iki saatte de yatsan yattığına değmiyor."
Fotoğraf: DHA
Eren YÜCEBOY
İstanbul
İstanbul’da konuştuğumuz iki genç pazarcı için yaz ya da kış fark etmiyor. İkisinin de hayatı çalışmaktan ibaret. Öyle bir çalışmak ki, haftanın 7 günü; gün içinde göz kırpmaya vakit bulamadan. Günde iki saat boş vakit bulmak bile onlar için lüks. Kendileri asgari ücret karşılığında çalışıyor, ekonominin nabzını da onlar çok iyi ölçüyor. “Kimi yer var mesela, taneyle meyve alabiliyor anca. Ama genel olarak alımlar düştü pazarda da. Kimse almıyor bir şey. Kimse almayınca biz de kazanamıyoruz” diyorlar.
Pendik’in Kavakpınar mahallesindeyiz. Mahallenin parkında basketbol oynayan gençlerle başlıyoruz sohbetimize.
19 yaşındaki Cem pazarcılık yapıyor. “Yaz aylarınız nasıl geçiyor? Neler yapıyorsunuz?” diye sorduğumuzda Cem, kendisi için yaz ve kış farkının olmadığını belirterek söze girdi ve “Zaten yazın da çalışıyoruz, kışın da. Yazın bizim için tek farkı tezgahımızdaki meyvenin değişmesi” dedi.
Liseyi birinci sınıftayken bırakmış, ekmeğini pazarcılık yaparak kazanmaya başlamış. Bu durumun sebebini şu şekilde açıklıyor: “Ben okula gidiyorken de pazara çıkıyordum zaten küçük yaştan beri. Okula da başladım ama uzun sürmeyeceği belliydi. Okul bana bir şey vermeyecekti yani. Ama yine de bir başladım. Hocaların bizden umudu yoktu, benim de hocaların verdiği derslerden. Hal öyle olunca da birinci sınıfı daha bitirmeden bıraktım liseyi.”
Lisede görmüş olduğu eğitimi değilse bile öğrencilik hayatının belli başlı kısımlarını özlediğini söylüyor Cem: “Dersleri özlemiyorum ama okuldaki arkadaşlık ortamını özlüyorum bazen. Hiç değilse sohbet, muhabbet döndürüyorduk arkadaşlarla. Şimdi sabahtan akşama kadar kasa indirip kaldırıyoruz.”
16 yaşındaki Kadir de Cem gibi pazarcılık yapıyor. Ama Cem’den farklı olarak, onun bir yıllığına bile olsa örgün lise eğitimi deneyimi mevcut değil: “Ben açık liseye başladım. İki yıl devam ettim o şekilde. Bu sene baktım olmuyor, bıraktım.”
Örgün lise eğitimi almamasının ve açıktan okuduğu liseyi bırakmasının sebeplerini, “Hadi diyelim liseyi okudum, ondan sonra üniversite okuyup okumayacağım belli değildi zaten. Hadi diyelim ki üniversite de okuyup mezun oldum, üniversite okuyanların hali zaten ortada. Görüyorum ben üniversite mezunlarını orada burada. Çoğu işsiz, iş arıyor zaten. İş aramayan asgari ücrete çalışıyor. En iyisi alsın hadi yedi sekiz bin lira. Onu da alan az. Ben de şimdi zaten asgari ücret kadar kazanıyorum. Vakit kaybetmeden kazanmaya başlayayım dedim bari” diyerek açıkladı.
GÜNDE 2 SAAT BOŞ VAKİT!
Eğitim hayatı kısa sürdüğünden, bugünkü vaktinin büyük çoğunluğunu da yaptığı iş aldığından, haliyle pazarcılığa dair söyledikleri eğitime dair söylediklerinden daha fazla oluyor Kadir’in: “Pazarcılık zor iş. Akşamın saat 10’unda bir gidiyoruz pazara, ertesi gün akşam 8’e kadar. Sana günde kalıyor iki saat. O iki saatte de yatsan yattığına değmiyor. Yatmasan yapacak bir şey bulamıyorsun zaten. Haftanın yedi günü böyle. Ben çoğu zaman hale gitmiyorum, pazar nereye kurulacaksa oraya gidiyorum direkt. Hele bir de hale gidiyorsan hiç vakit kalmıyor. Gün içinde bulursak tezgahın yoğun olmadığı bir aralık, anca gözümüzü dinlendirebiliyoruz.”
AĞRILAR BIRAKMADI PAZARA GİDEYİM
Sonra bir an duraksayıp kendi sözünü düzeltiyor Kadir: “Haftanın yedi günü dedim diye sen şimdi sorarsın bugün neden buradasın (görüşmeyi pazarda yapmıyoruz) diye. Normalde bugün Heybeli Ada pazarı var. İyi de para bırakır diğer yerlere kıyaslarsan. Ama önceki akşamdan çok yorulduk. Kaç kasa indirdik kaldırdık saymadım hiç. Yoksa, iyi para var Heybeli’de ama ağrılar bırakmadı ki gideyim. Hem görüyorsun zaten ben basketbol oynamıyorum bile, izliyorum sadece.”
Kadir’den yaşça daha büyük, vücut olarak daha geniş olan Cem, bir taraftan şut atmaya devam ederken, bu kısımda yeniden dahil oluyor sohbete: “Benim ağrım sızım olmuyor artık. Alıştım gide gide. Kadir de bir iki seneye alışır zaten. Ben Kadir gitmedi diye gitmedim. Yoksa, doğru diyor, iyi para var Heybeli’de. Hem zaten bir gün de olsa dışarı çıkmak istiyor insan. Nadiren çıkıyorsam da buraya gelip basketbol oynuyorum. Ama nadiren işte. Daha bir ay gelmeyiz mesela buralara.”
Bundan sonrasına, kendi geleceklerine, o gelecekten beklentilerine dair de sohbet etmeye yeltendik Cem ve Kadir ile ama ikisi de yollarını çoktan çizdiklerine emin. Onlara göre gelecekleri de bugünden çok farklı olmayacak. Kendi geleceklerini, bugünde yaşadıkları gibi, pazarcılıktan ibaret görüyorlar yalnızca. İkisi de “Olur da halde iş tutturursak ileride, bizden iyisi yok” dedi.
KİMİ YER VAR, TANEYLE MEYVE ALIYOR
Pazarda etikete yazılan fiyat, o ücreti karşılayabilen kişi sayısı ekonomik gidişata dair çok fazla ipucu verdiği için ekonomik gidişatı bir de genç pazarcılardan dinleyelim istedik. Cem ve Kadir şöyle konuştu: “İnsanların hangi meyveden kaç kilo aldığı pazarın nereye kurulduğuna göre değişiyor genelde. Çok zengin olanı pazara gelmiyor zaten. Ama geri kalanlar da kendi içinde ayrılıyor yani. Kimi pazar yeri var mesela, insanı biraz daha zengin. Kimi yer var mesela, taneyle meyve alabiliyor anca. Ama genel olarak alımlar düştü pazarda da. Kimse almıyor bir şey. Kimse almayınca biz de kazanamıyoruz. Zaten tezgah ne kazanıyorsa onun yarısını da belediye alıyor. Bir kısmını hale veriyorsun. Elde pek bir şey kalmıyor.”