Karışık günler

Yaptığınız meslek zamanla yaşamınıza, günlük alışkanlıklarınıza da yansıyor. Yaşı ellinin üzerinde olan hekimlerin çoğunluğunda, yaşı daha genç olanların ise daha azında, koruyucu hekimlik; onların, yaşamlarında ve kararlarında önemli bir yer tutar. Sadece yaptığımız hekimlikte değil, günlük yaşam şeklimizde de bir sorun, bir problem çıkmadan önlem alınsın isteriz. Örneğin önlenebilir bir olay ya da hastalık  nedeniyle bir hastayı kaybetmek, doğal ya da doğal olmayan felaketlerle ülkenin zarar görmesi bizi daha çok kahreder. İşin ilginci, belki de garip olanı çevremizden de bekleriz, olmayınca da kızarız, eleştiririz.

Nereden mi aklıma geldi bu tespit? Yanan ormanlarımızdan, hâlâ aşı olmayan milyonlarca yurttaşımızdan, aşı teminini bir türlü beceremeyen sağlık bakanından. Bir haftadır ülkemiz ve dünya yanıyor. Artan hava sıcaklıkları ve nemin az olması, dünyada yoğun bir orman yangınına yol açtı. Yıllardır, turizme ya da ranta kurban edilerek, gittikçe azalan ormanlarımız dört bir yanda yanıyor. Manavgat’ta hayatını kaybedenlerin sayısı 7’i buldu. Ağaçlar, ormanın doğal sahipleri canlılar, kurtlar, kuşlar, böcekler…

Geleceği belli olan ve hiçbir önlemin alınmadığı bir süreci hep birlikte yaşıyor ve hep birlikte seyrediyoruz. Yangına müdahale edecek uçak ve helikopter bulunamazken, sarayın sahipleri Marmaris’e onlarca koruma araçları ile gidiyor. Sarayın uçaklarının sayısı 10’un üzerinde ama ülkenin ciğeri yanarken müdahale edecek yangın uçağı sayısı sıfır. Ormanların yangın stratejilerinin ve yangından nasıl korunacaklarının daha önce çalışmaları yapılmış mı? Yangın tedbirleri alınmış mı? Ormana bakmakla, “Bakan” olunmuyor.

Bakan açıklamasında, diğer ülkelerde bizden daha fazla orman alanının yandığını söyleyerek, kendini aklamaya çalışıyor. Çalışmak çok çalışmak ve halk adına çok çalışmak gerekiyor. Ancak AKP çok çalışmıyor, çalıyor. İçişleri bakanı, ormanları teröristlerin yaktığı yönünde emarelerin olduğunu açıklıyor. Orman yangınlarının başlamasından bir gün önce, Resmi Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanlığı genelgesi, kimin ne için çalıştığını ve ormanları hangi teröristlerin yaktığını göstermiyor mu?

3 gün önce, İz TV de sevgili Yağız Barut’un konuğu oldum. Yağız ile yangınları, pandemiyi ve aşılanmayı konuştuk. Geçen hafta burada bahsettiğim, aşılanmanın toplum sağlığı açısından önemine değindik. Ve kişisel olarak sorumluluğumuzdan bahsettik. Orada vurguladığım bir konuyu burada bir kez daha belirtip, ilgililere çağrı yapmak istiyorum. Ben, aşı olmanın; birlikte yaşadığımız aile ve içinde olduğumuz toplumun sağlığını korumak için, bir zorunluluk olduğunu düşünüyorum. İki doz aşı olmayan bireylerin de toplumun ortak kullanım yer ve araçlarından faydalanmaması gerektiğine inanıyorum. Bu nedenle; İzmir Valisi, İzmir BB başkanı, İzmir Tabip Odası başkanı, İzmir sağlık il müdürünün acilen İzmir İl Hıfzısıhha kurulunu toplayarak; iki doz aşı yaptırmayanların, “halk sağlığını tehdit edebilme sebebiyle, toplu taşıma araçlarına alınmaması” kararı başta olmak üzere; halk sağlığını koruyacak kararların almasını istiyorum. Yukarıda belirttiğim koruyucu hekimlik refleksi bunu gerektiriyor. 

Bu haftanın güzel kısmı ise Selçuk’da Emek Gençliği’nin yaz kampında genç yoldaşlarla söyleşiydi. 2 saati geçen söyleşinin sonunda, gençleri bilmem ama ben de kalan tortu, onların bana aşıladığı gençlik ve mücadele enerjisi idi. İzmir’e dönerken de yol boyunca, biz 78 kuşağının yapamadığı devrim nedeniyle onlara bıraktığımız Türkiye tablosunun utancını yüreğimde hissettim. Sağlıkla kalın.