Delirmiyorsak tebrikler!
Söndürülmeyen her orman yangını kamu kaynaklarının kamu yararı gütmeden, keyfi harcanmasının bir sonucudur.
Fotoğraf: Evrensel
Nuri ÖNDER
Öğretmen
Öğretmen olarak geçirdiğimiz zor bir yılın sonunda tatile çıkmak ve özellikle de doğup büyüdüğüm yerde, Aydın’ın Karacasu ilçesinde Karıncalı Dağlarının deniz gibi çam ormanına bakmak, serin gecelerinde derin bir uyku ile sabaha varmak, gün boyu bahçe işleri ile uğraşmak, okumak çok iyi gelecek derken yurdun dört bir yanında çıkan ve bir türlü söndürülmeyen yangınlar, sel felaketleri, öldürülen gencecik bir üniversite öğrencisi “yok başka bir cehennem yaşıyoruz işte” dedirtti.
Hangisine yanacağımızı bilemediğimiz bu acılar içinde çıkıverdi burnumuzun dibinde yangın. Bahçede oyun oynayan çocuklardan aldık haberi. Duman dağları aşmıştı 15- 20 dakika içinde. Karacasu yanıyor, Karıncalı Dağları yanıyor. Antalya’da, Muğla’da günlerdir süren ve anca vatandaşların ve yangın ekiplerinin karadan müdahalesi ile söndürülmeye çalışılan yangınların da yarattığı ruh haliyle yükselen alevlere çaresizce bakakaldık. 17.30 gibi başlayan yangın kısa sürede Alemler mahallesinin üstünde yer olan ormanlık alanı sarıverdi ve gece boyu devam etti.
Yangının ikinci günü, tek bir helikopterin havadan müdahale ettiğini görünce sevinmedik değil. Ancak yükselen alevlerin karşısında bu sevincin insanın kursağında kalması da kaçınılmaz. İlk akla gelen soru da aynı, Antalya’da, Muğla’da olduğu gibi neden havadan müdahale için yangın filoları göremiyoruz? oluyor. Silahlanma için milyarlar harcanırken, Anadolu ile özdeşleşen çam ormanlarını, yaban hayvanlarını, doğayı korumaya dönük neden harcama yapılmıyor? Tabi yanıtını biliyoruz ve şaşırmıyoruz; ağacı sitesinin içine hapseden, yeşili, ağacı siteden ev satmak üzere pazarlayan bir inşaat ekonomisi n’apsın ağacı? Anca ormanlar yanıp kül olduktan sonra yerine yapacağı binaların müjdesini verir.
Herhalde bu ayıptan olacak ki tüm ülkede olduğu gibi yangının planlı bir kundaklama olabileceği ilçede ağırlıklı görüş olarak dillendirilirken, yabancı plakalı kuşkulu araçların mutlaka bildirilmesi anons ediliyor. Tabi bu yaz dönemi, araç plakalarının hangi illere kadar yabancı sayılacağını da bilmiyoruz. Bu noktada artık akıl devre dışı kalıyor ve herkes kaçan insanlardan, girilen çatışmalardan, peşine düşülen maskeli tiplerden konuşuyor. Doğal şartlardan yangının çıkabilme ihtimalleri devre dışı kalırken, yakana öfke duymak, yangını söndürmekle yükümlü olan siyasi iktidarın sorumluluk almayışından duyulması gereken rahatsızlığı da unutturuyor. Herkes herkese kuşkulu gözlerle bakıyor. Gidip geldiği yerlere ayrıca dikkat ediyor.
Yurttaşların yardıma hazırlıklı olması yönünde yapılan çağrılar orman yangını gibi kontrolsüz devasa bir yıkıcı güç karşısında hangi ön eğitimle insanların böyle bir şeye çağrıldığı ya da yangın söndürme için hava filosu kadar vatandaşların da yangına müdahale konusunda eğitilmesinin şart olduğunu akla getiriyor.
Epeyce gezdiğim bu dağlarda, orman yangınlarında alevlerin geçişlerini engellemek için açılan yolların anca 10 metre olduğunu ve çoğu orman yolunun da yeniden ormana döndüğünü de gördüğüm için, yukarıda yangın alanında her şeyi yutan alevlerin işinin baya kolay olduğunu söylemek yerinde olacaktır.
Onlarca yangın, bir siyasi iktidar. Yangın ile insan yaşamı arasındaki bağı kurduk kuşkusuz ve bu gün tüm ülke olarak “ciğerlerimiz yanıyor” diyoruz, doğadaki yangını bedenimizle özdeşleştirip. Ama yangın çıkma ihtimali bu kadar yüksek olan bir ülkede siyasi iktidarın herhangi bir vatandaş gibi vicdan azabı duymakla sorunu ele alabileceğini düşünmek kabul edilemez. Söndürülmeyen her orman yangını kamu kaynaklarının kamu yararı gütmeden, keyfi harcanmasının bir sonucudur. Eğer bugün kamu kaynakları birilerine peşkeş çekmek için değil de karadan ve havadan müdahale araçları, personel, eğitim vs için harcanmış olsa idi evet gene yangınlar çıkardı ama sonuç böyle olmazdı hiç kuşkusuz.
Son söz! Hatırlamakta fayda var 11.11.11 göndermesi ile bayram havası da estirerek 11. ayın 11’inde 11 milyon ağaç diken iktidar, bu ağaç sevgisi ile beslenen girişimi Guinness’e girer mi bilmem ama fidanların tutup tutmadığının takibinin yapılıp yapılmadığı eğer tutmadı ise yenilerinin dikilip dikilmediği ve bu ağaçları olası yangınlardan nasıl koruyacağını herhalde herkes bilmek isteyecektir.