Devlet en iyi bildiği şeyi yapıyor: Sorumluluğu üzerinden atmak!
“Mücadelede destek almak ile vatandaşı problemin içine ortak etmek farklıdır, bir de neden sadece anne? Baba, kardeşler ya da mağdur çocuğun yakınında kim varsa farkındalığı sağlanmalıdır.”
Fotoğraf: İçişleri Bakanlığı
Günseli UĞUR
İzmir
İzmir’de bir AVM girişinde resmi kıyafetli kadın polis memurlarının broşür dağıtması bende hem merak hem endişe uyandırdı. Broşürü alınca gözüme ilk çarpan “En İyi Narkotik Polisi Anne” logosu oldu. Ve zihnimde “Benim çocuğum uyuşturucu kullansa ne yaparım, ben niye polislik yapayım, çocuğuma ceza mı vereceğim, bana kim yardım eder?” soruları belirdi.
Kadına, anneliğin şefkati, kutsallığı (!) üzerinden sosyal baskı oluşturan, sadece zoru dayatmakla kalmayıp, zorun aracına dönüştüren, kadınları çocuğunun bekçisine dönüştüren sömürücü zihniyet, uyuşturucu ile mücadele konusunda da karşımıza çıktı.
Ve bu nasıl samimiyetsiz, ikiyüzlü bir girişimdir ki uyuşturucu ticaretinin, ifşalarının ortaya saçıldığı bir dönemde tepkisiz kalan devlet kurumları uyuşturucu ile mücadele diye broşür dağıtarak yine sorumluluğu kadınlara yüklemekte.
Yıllardır çocuğunun uyuşturucu kullanımı nedeniyle sıkıntılar yaşadığına şahit olduğum bir kadına sordum; “Ben öğrendiğimde, oğlum 3 yıldır uyuşturucu kullanıyormuş. Ben sigara bile içmeyen bir insanım, sigara kokusuyla esrar kokusunu ayırmayı bilmem. Uyuşturucu kullanma belirtileri nelerdir bilsem iyi olurdu tabii. Fark ettim çocuğumda bir şeylerin değiştiğini, para da yok ki nereden aklıma gelirdi uyuşturucu aldığı. Şimdi bana sorsalar nerede bulunur bilmem, ama diyorlar ki “Balçova’da her 50 metrede bir satıcı var”, hatta “Polis bile satıyor” diyenler var. Çocuğumu uyuşturucuyu bırakmaya, tedavi olmaya da ikna edemiyorum. İşsiz, liseyi bitirdi, üniversiteyi kazanamadı. Bütün gün geziyor işsiz arkadaşlarıyla. Bir işi olsaydı belki başka türlü olurdu” dedi, çaresiz ve derin bir kaygıyla.
PROJENİN HEDEF KİTLESİ, ‘FERASETLİ’ ANNELER VE ANNE ADAYLARI
Broşürü ve İçişleri Bakanlığının ilgili web sayfasını incelediğimde ise “UYUMA projesinin teknolojik imkânlar aracılığıyla uyuşturucu ile mücadelede vatandaş duyarlılığını oluşturmak, toplumsal sorumluluk bilincine uygun şekilde ve daha etkin hale getirmek suretiyle kalıcı ve güçlü bir mücadele ortamı oluşturmak amacıyla hazırlandığını, bu proje ile uyuşturucu suçlarına daha seri müdahale imkânı sağlanmasının hedeflendiğini” okudum.
İçişleri Bakanlığının hazırladığı 2020 Uyuşturucu Raporu’nda ise, ülkemizde uyuşturucu ile mücadelenin, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası 58. maddesinde yer alan “Devlet, gençleri alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alır” hükmüne dayanarak yapıldığı belirtilmiş. Aynı raporda kadınların uyuşturucu kullanımı vb. istatistiki bilgiler verildikten sonra “Mevcut bulgular ve annelerin feraseti ile evlatlarına olan sonsuz sevgisi, madde kullanımı ile mücadelede annelere yönelik farkındalık ve bilinçlendirme faaliyetlerine ağırlık verilmesini ve özel bir önem atfedilmesini göstermiştir. Projenin hedef kitlesi, anneler ve anne adayı yetişkinleri kapsamaktadır” denmektedir.
Konuya dair yaptığım her araştırma beni daha büyük sorulara götürdü. Ve konu farklı uzmanlarla tartışmaya açılmalı diye düşündüğümde; çocuk ve ergen psikiyatrisinden, halk sağlığına, madde bağımlılığı ana bilim dalından, pedagojiye, hukukçulardan adliyenin mağdur hakları birimine ve daha fazlasına, uyuşturucu ile mücadelenin pek çok alanı olduğunu gördüm.
Konuyla ilgili ilk elden bilgi ve deneyim sahibi uzmanların anlattıkları açıkça gösteriyor ki; sağlık hizmetlerinin kamusal ve koruyucu temelli olması talebi bu sorunda da kendini dayatıyor. Her türden sağlık hizmeti gibi, uyuşturucu ile mücadele sorunu da halk sağlığı sorunu olarak ele alınmalı, mağdurlara ve ailelerine ücretsiz, nitelikli, herkes tarafından eşit ulaşılabilir bir hizmet sunulmalıdır.
Uyuşturucu kullanımının teşvik edildiği ve uyuşturucu çetelerinin koruma altına alındığı, kimi devlet görevlilerinin mafya ve uyuşturucu ticaretiyle uğraşan kesimlerle ilişkide oldukları iddiaları ortadayken, kadına annelik üzerinden yüklenen bu görev devletin sorumluluklarını gizleyemediği gibi suçlarını aklamaz da.
PSİKOLOG ÇELİK: BROŞÜRLE OLMAZ DESTEK MERKEZLERİ AÇILMALI
Psikolog Yaşar Çelik sorunun, sistematik pek çok sorunun sonucu olduğunu, bu nedenle de sistematik bir biçimde ele alınması gerektiğini ifade ediyor. Uyuşturucu kullanımının bir sonuç olduğunu, nedenleri ile süreç olarak ele alınmasının zorunluluğuna dikkat çekiyor: “Eğitimin ‘merak mı oluşturuyoruz’ kaygısı olmadan, anaokulundan başlaması gerekir. Heybemizi doğru problem çözme yöntemleri ve uygun destek kaynakları ile doldurmalıyız. Aile çok önemlidir ancak ailenin eğitimi birilerinin gelip bir şeyler anlatması ya da broşür dağıtılması değildir. Ailelerin destek görecekleri merkezlerin çoğaltılması, kimliği açığa çıkarmadan bilgi alınabilecek kaynakların oluşturulması önemlidir. Narkotik polisliği görevi ise anneye büyük bir sorumluluk yüklemektedir; anneye cinsiyete dair de bir yük getirmektedir.”
Uyuşturucu ile mücadelenin bir “halk sağlığı sorunu” olduğunu söyleyen Çelik, “Kimse çocuğunu steril ortamda yaşatıp, uyuşturucudan koruyacağını söyleyemez; çocuğunuz uyuşturucu kullanmasa da kullananların etkisinde kalabilir. Temel olan koruyucu ruh sağlığı açısından politikalar belirlenmesidir” diye konuşuyor.
PEDAGOG BULDURUCU: MÜCADELEYE DESTEK İSTEMEKLE, PROBLEME ORTAK ETMEK FARKLI
Adalet Sistemi Uzmanları Derneği (ASUD) Başkanı Pedagog Sadık Gürbüz Buldurucu ise mesleği gereği uyuşturucu kullanan çocuk ve gençlerle, suça sürüklenmiş ya da istismara uğramış olmaları nedeniyle sık sık karşılaşan bir uzman. Aile ve okulla iş birliği yapmanın önemli sacayakları olduğunu belirten Buldurucu, anneye yüklenmek istenen narkotik polisliği görevine ilişkin ise “Mücadele sürecinde destek almak ile vatandaşı problemin içine ortak etmek farklıdır, bir de neden sadece anne? Baba, kardeşler ya da mağdur çocuğun yakınında kim varsa bilinçlendirilmeli, farkındalığı sağlanmalıdır” diyor.
UYUŞTURUCUYLA MÜCADELE TOPLUMSAL BİR MESELE
Uyuşturucuyla mücadelenin profesyonellerce gerçekleştirilmesinin önemine değinen Buldurucu, görevi gereği karşı karşıya kaldıkları vakalarda çocukların ailesindeki kadınların çoğunun gelir durumu düşük, ev dışında çalışmayan, eğitim alamamış hatta okuma yazma bilmeyen kadınlar olduğunu söylerken, uyuşturucu bağımlılığı ile tek başlarına mücadele etme olanaklarının ise hiç olmadığını dile getiriyor. “Aile önlemek ya da erken fark etmek açısından destek olabilir, ama müdahale edemez. Bu alandaki istatistiklere de çok güvenemiyoruz. Çünkü gelir düzeyi yüksek olan aileler uyuşturucu kullanımını da buna bağlı oluşan suç durumlarını da daha gündeme gelmeden, sahip oldukları maddi güç ve ilişkiler sayesinde gizleyebilmektedir” diyen Buldurucu, uyuşturucu kullanımı sorununun toplumsal bir sorun olduğunu vurgulayarak, “Sentetik uyuşturucuların bu kadar kolay ve ucuza bulunabiliyor olması, bu işin birileri tarafından teşvik edildiği anlamına gelmektedir” diyerek sorunun başka bir yönüne dikkat çekiyor.
UZMAN PSİKOLOG BEKTAŞ: ANNELERE YALNIZLIK VE SUÇLULUK YÜKLENİYOR
Madde Bağımlılığı Uzmanı ve Aile Danışmanı Uzman Psikolog Işıl Bektaş ailelerin çocuklarının uyuşturucu kullanımını genellikle bağımlı olduktan sonra fark ettiğini, çoğu zaman uygun yöntemlerle yaklaşmadıklarını ifade ediyor. Çocuklarıyla daha çok vakit geçirmesi, sorun çözme becerisinin daha fazla olması gibi nedenlerle aile içinde anneye daha fazla sorumluluk yüklendiğini, ebeveynlerin bu sorunla karşılaştıklarında genellikle birbirlerini suçladıklarını söyleyen Bektaş, “Anne genellikle kendini yalnız hisseder. Terapi sürecinde ergen ve ailesi birlikte ele alınmalıdır” diyor. “En güzel mücadele önlemdir” diyerek eğitime vurgu yapan Bektaş, “Uyuşturucu bırakma mücadelesinde ise uygulanması gereken tedavi tamamen yeniden yapılanma sürecidir, maddeyi uzak tutmak yeterli olmadığı gibi yerine gerekli ilaç tedavisi de uygulanamazsa başarısız olur. Kullanım açısından tek sebep sosyoekonomik değil; ancak yüksek gelir düzeyindeki aileler tedavi açısından olanaklara sahip. Devletin, Alkol ve Uyuşturucu Madde Bağımlıları Tedavi ve Araştırma Merkezinin (AMATEM), Yeşilay’ın bu alanda çalışmaları geliştirip yaygınlaştırması gerekli” diyerek önemli bir noktaya dikkat çekiyor. Bektaş, çocuğu fişlenmesin diye tedaviye yanaşmayan aileler olduğunu, bu durumun tek başına ailenin yetersiz bilincinin değil, etiketlenme korkusunun sonucu olduğunu, bu nedenle resmî kurumlara başvurarak yardım almaktansa özel merkezlere başvuruların daha çok olabildiğini söylüyor.
DOÇ. DR. GÜVERCİN: SOSYOEKONOMİK YIKIM ARTTIKÇA SORUN DERİNLEŞİYOR
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Etik Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Cemal Hüseyin Güvercin, uyuşturucu ile mücadelede bireysel önlemlerin yeterli olmayacağını, sorunun hem toplumsal hem de ülke gündeminin tamamıyla ilişkili yönleri olduğunu vurguluyor. Büyük bir uyuşturucu trafiği varsa, bunun iç pazarının da mutlaka olacağını dile getiren Güvercin, “Unutmamalıdır ki sosyoekonomik yıkım arttıkça, işsizlik yoksulluk arttıkça uyuşturucu kullanımı artmaktadır. Uyuşturucu kullanımının sadece bireysel veya aile içi tıbbi bir sorun değil, sosyal ve küresel bir sorun olduğu unutulmamalıdır” diyor.
Annelere yüklenen polislik görevine ilişkin ise “Uyuşturucu ile mücadelede aile tabii ki önemli ancak polislik kavramının beraberinde ‘zorlama’yı getirmesi nedeniyle, aile için iyi tanımlama olmamış” diyen Güvercin; ailenin polislik yapmaktan ziyade, çocuğu temsil ettiğini ifade ederken, “Ailenin temel farkındalığı herhangi bir sağlık sorunundaki erken tanı ve iyileştirme süreçlerinde olduğu gibidir. Polislik görevi bu değildir, polisin sağlığı koruma görevi yoktur, suça odaklıdır. Aile ise çocuğuna odaklıdır” diye konuşuyor. “Aile için uyuşturucunun nereden alındığı değil, çocuğu için ne yapabileceği önemlidir” diyen Güvercin, uyuşturucu ile mücadelede birey temelli önlemlerin yeterli olmayacağını, tam da bu noktada makro siyasetin önem kazandığını vurguluyor.
MADDE KULLANIMININ PSİKOSOSYAL VE EKONOMİK ETKİLERİ
Dokuz Eylül Üniversitesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı öğretim üyelerinden Prof. Dr. Şahbal Aras ise, madde ile ilişkili bozuklukların birey, aile ve toplum üzerindeki etkileri yıkıcı düzeyde olduğunu belirterek, “Tedavi süreci uzadıkça, madde kullanımı ile ilişkili sorunların birey, aile ve toplum üzerindeki yıkıcı psikososyal ve ekonomik etkileri belirginleşmektedir” dedi.Madde kullanımı ile ilişkili sorunların ortaya çıkışında ve gidişinde biyolojik, psikososyal, kültürel, politik ve ekonomik etkenlerin önemli olduğunu söyleyen Aras, madde kullanımı ile ilişkili bozukluklarıyla baş etmeye yönelik birey, aile ve toplum düzeyindeki gereksinimleri hedefleyen genel ve yerel uygulamaları hayata geçiren politika ve planlamaların gerektiğini ifade etti.
“UYUŞTURUCU İLE MÜCADELE VERİLER YETERSİZ”
Uyuşturucu ile mücadele etkinliklerinin sonuçlarını değerlendirmeye yönelik verilerin yetersiz olduğunu belirten Aras, ana konuların arzı azaltma, talebi önleme (koruma/eğitim), tedavi-rehabilitasyon, mücadeleye yönelik iletişim, koordinasyon, izleme ve değerlendirme şeklinde olduğunu; yetersiz de olsa Sağlık Bakanlığının da bu alandaki tedavi merkezlerinin sayısını arttırma, tanılama standartlarının geliştirme, koruma/önleme ve tedavi hizmetine yönelik danışma hattı kurulması ve etkili medya kullanımına yönelik çalışmaları olduğunu anlattı.
“YEREL DÜZEYDE TOPLUM TEMELLİ YAKLAŞIM ZORUNLUDUR”
Son dönemde yapılan düzenlemelere ilişkin verdiği bilgilerde Uyuşturucu ile Mücadele Kurulunun (UMK) Mart 2016’da "Uyuşturucu İle Mücadelede Belediyelerin Aktif Rol Almasını Sağlayacak Modellerin Geliştirilmesi ve Uygulanması" doğrultusunda karar almasını önemli bulan Aras, "Yeşilay tarafından hazırlanan Yerel Yönetimler İşbirliği Rehberi'nde bağımlı ve bağımlı yakınlarına yönelik hizmetleri yaygınlaştırmak amacıyla belediyelerde danışma merkezleri (YEDAM) açılarak işler halde belediyelere devri önerilmiştir. Yerel düzeyde toplum temelli yaklaşım sağlanabilmesi için katılımcı, toplumsal işbirliğine ve toplum kaynaklarına dayalı, mekanı toplum içinde olduğundan hastaya doğal çevresinde iyileşme olanağı sağlayan, ucuz, maliyeti düşük ve ulaşımı kolay, biyopsikososyal içerikli ve esnek, temelde ayaktan hizmet veren ve hizmetin sürekliliğini sağlayan, yerel sağlık ve sosyal hizmetler ile bağı olan sosyal entegrasyona odaklanan ve damgalanmayı azaltan uygulamalar gerçekleştirilmelidir” dedi.