Mülteci Şiar Koban’ın hikayesi: Savaş, tutsaklık, göç
Suriye'den göç eden mülteci, Şiar Koban. 3 aylık esaret sonrası Türkiye'ye gelmiş. Geçimine yetmez diye 1,5 aydır izin yapmayan Koban, Suriyeli kelimesinin ayrımcı etiket haline geldiğini söylüyor.
Hasan Metin TAŞKIRAN
İstanbul
Suriye iç savaşının başlamasıyla birlikte yurtlarını bırakıp gelen milyonlarca mülteciden birisi, Şiar Koban. Halep Üniversitesinde İngilizce öğretmenliği okurken patlak vermiş iç savaş, üniversitenin üçüncü yılında iki füze düşüyor üniversite kampüsüne 5 kadın ölüyor, onlarca yaralı… Zaten sokaklar bir sürü grup dolu, “Artık yaşanmaz” diyor ve o da diğer mülteciler gibi evini, yurdunu bırakmak zorunda kalıyor. “Bizim evimiz, hayatımız çok basitti” diyor Şiar, annesi de babası da öğretmenmiş, kız kardeşi de Halep’te doktorluk yapıyormuş hâlâ, erkek kardeşi Afrin’de yaşıyor. Sınır köylerde yaşadığı için televizyon anteni Türkiye’deki kanalları çekiyormuş “Biz sürekli Şaban izlerdik” diyor. Şimdi kokoreç ustası, asıl ismi başka ancak çalıştığı iş yerinde patronu “maşallah sen aslan gibi çalışıyorsun “Şiar gibi çocuksun” deyince, Şiar ismini kullanmaya başlamış.
ÖNCE LÜBNAN SONRA TÜRKİYE
Önce Lübnan için denemiş sansını oraya Suriye vatandaşları kimlikleriyle girebiliyormuş, ama sınırda askerler çeviriyor yolunu “İnin aşağı” diye, “İnsanca muamele yok ‘hayvan’ diye hitap edip dövme var” diyerek anlatıyor askerlerin onlara karşı tutumunu. Suriye’de üniversitenin birinci yılı bitince 15 gün askerliğe gidildiğini silah eğitimi alındığını söylüyor o da 2008’de bir köyde eğitim almış askerde de insanca muamele görmediğini belirtiyor sorunlarını çözmek için askerlere para verilmesi gerektiğini orada öğrenmiş, Lübnan sınırında para vererek kurtulmuş askerlerden ama sınırı geçmesine izin vermemişler. Şiar’da Türkiye için denemiş şansını bu sefer de başka bir örgüt indirmiş otobüsten Afrinli olanları tutsak almışlar. Bizim Şiar da Afrinli, para istemişler önce, sonra da 3 ay tutsaklık oradaki süreci de şöyle aktarıyor, “Bir baktım komutan dedikleri Halep’te ipsiz sapsız elemanlar, tanıyorum hep yüzüne bakılmayacak insanlar komutan olmuş. Oradan da Esad askerlerinin uçak saldırısı sırasında kaçtım sınıra doğru, her yerde zulüm vardı ama ben hiç kimseye destek vermedim kimse için savaşmadım.”
BİR PANTOLON BİR AYAKKABI İLE GÖÇ YOLCULUĞU
Soğuk bir kış günü sınırı geçmiş Şiar “Bizim bölgemizde elektrik yok karşı tarafta ışıklar var oraya doğru gidiyoruz bir Türk askeri gördü bizi seslendi “Siviller karşıya geçebilirsiniz” biz ilk başta korktuk hayatımızda hiç Türk askeri görmedik, ben bizi hapse atacak sandım. Alıştık çünkü Suriye’de ama Allah razı olsun bizi aldı sıcak çay verdi sobanın başına oturttu dinledi” diye anlatıyor sınırdan geçişini.
Sınırdaki karakolda İstanbul’a gideceğini söyleyince, “Tanıdığın var mı” diye sormuş komutan, Şiar da haliyle yok diyor “Cehennemden çıktık dedim, ben anlattıkça asker ağladı” diye aktarıyor o günlerini. Sonrasına otobüse bindiriyorlar Şiar’ı, yer yok otobüste koridorda uyuyarak geliyor tüm yolu üzerinde tek bir pantolon, tek bir ayakkabı ile. İstanbul’a gelince Yenibosna’da 3-4 gün parkta yatmış, Ali Rıza adında biri görüp yardım etmiş, tabii o zamanlar Türkçe bilmiyor, Kürtçe anlaşıyorlar Dersimli Ali Rıza ile. “Ben ona borçluyum, beni aldı dükkanına götürdü ‘Şiar gel burada yat’ dedi. Sıcak bir yer, temiz kıyafetler verdi banyo da vardı.” Suriye’de mezhep ve ırk ayrımının çok net olduğunu söyleyen Şiar Ali Rıza Aleviyim deyince korkmuş önce ama bakmış çok iyi davranıyor, alışmış. Ali Rıza’nın dükkan kapanana kadar orada çalışmış.
"BİR CADDEDE FARKLI BİRÇOK ÜLKEDEN ASKER VARDI"
Türkiye’de yerlilerin, mültecilere yönelik “Neden savaşmadılar, ülkelerini bıraktılar” söylemleri Şiar’ı da etkilemiş, ben memleketime kurban olurum diyor ve ekliyor “Sen hayatını planlıyorsun ama bilmiyorsun ki savaş çıkacak ve uzun sürecek.” Suriye topraklarında savaşan birden fazla grup olduğunu ve emperyalistlerin müdahalelerini hatırlatıyor Şiar, “Ben hatırlıyorum, bir caddede bir sürü asker vardı; Rus askeri, İran askeri, Esad’ın askerleri, İşid, Kürtler… yani kim kimi öldürecek hiç belli değil, e o zaman ne yapacaksın, bırakıp kaçacaksın mecbur yani” diye anlatıyor ülkesindeki yıkımı. Bu dünyada düşmanı olmadığını söyleyerek savaşın sorumlularına sesleniyor, “Siz kendinize düşman yaratıyorsunuz sonra kalk savaş, hayır karşı taraftakinin de anası babası var yazık değil mi. Çok kan döküldü, bir sürü güzel insan gitti, çiçek gibi insanlar gitti…”
SURİYELİLER BİZDEN İYİ Mİ YAŞIYOR?
Türkiye’de mültecilere yönelik olarak yaygın nefret söylemlerini besleyen iddialardan bir diğeri de Suriyeli mültecilerin devletten tonlarca yardım aldığı, hayat standartlarının hiçbir çaba göstermedikleri halde oldukça yüksek olduğu. Bu meseleye ilişkin ise Şiar; röportajı yaptığımız gün bile kendisine “Oğlum siz bizden daha iyisiniz” dendiğini aktarıyor, Avrupa fonlarından başka hiçbir yardımın almadığını şöyle anlatıyor “Ay başında gidip yardım hakkımı alıyorum herkes bana bakıyor az kalsın dövecekler, o yardımlar da kimse yanlış anlamasın Avrupa’dan geliyor, mülteciler burada kalsın Türkiye’den çıkmasınlar diye. Sağ olsunlar, var olsunlar kapıları açtılar kaldık biz burada ama ben hiç yardım almıyorum.”
"BEN ARTIK SURİYELİ KELİMESİNİ SEVMİYORUM"
Suriyeli mültecilere yönelik ayrımcı dil ve muamele ise yeni öğrendiğimiz bir şey değil, Şiar’a Türkiye’ye geldikten sonra ne gibi problemlerle karşılaştığını soruyorum. Söze her millette iyi insan olduğu kadar kötü insanların olduğunu söyleyerek başlıyor. Sokakta, mahallede, iş yerinde yaşamın her alanında Suriyeli sözcüğünün bir etiket haline geldiğini söylüyor. “Ben artık o kelimeyi sevmiyorum, kimse yanlış anlamasın ama Avrupa’da o kelimeyi kullanmıyorlar ‘mülteci’ diyorlar. Mültecilerin hakları vardır ve onlar Müslüman bile değil. Burada ise Suriyelisin diye ayak işlerini yaptırıyorlar, lokantaya geliyorlar mesela burada ‘Suriyeli çalışan var mı’ diye soruyorlar neden? Varsa yemeyecekler ondan, zoruma gidiyor.”
"ÇALIŞMAZSAM YETMEZ DİYE 1.5 AYDIR İZİN YAPMIYORUM"
Son zamanlarda ister mülteci olsun ister yerli kiminle konuşursak konuşalım konu bir şekilde ekonomiye geliyor. Tabii İstanbul’da yaşamanın zorluğu ile başlıyoruz konuya. Türkiye’de yaşamak zor zaten, İstanbul’da yaşamak daha zor diyor Şiar ve ekliyor “Burada en az 12 saat çalışmazsan olmaz, normalde bir hafta çalışan insan bir gün izin yapması haktır, ama bizde farklı, ben 1.5 aydır izin yapmadım. Patronum izin vermiyor diye değil he ben çalışmazsam yetmiyor diye.
Neredeyse 10 yıldır Türkiye’de kalınca ülke ekonomisinin giderek kötüleştiğinin o da farkında. Önceden 100 liraya aylık alışveriş yaparken şimdi 200 lirasının bile ancak bir haftalık alışverişe yettiğini ifade ediyor. Ülkedeki yoksulluğu Şirinevler gibi merkezi bir yerde canlı şahitlik eden Şiar “Bakın ben görüyorum buradaki insanlar da yoksul, çöpten yemek topluyorlar. Çok aç insan var bu memlekette ben bir şey istemiyorum, devlet onlara yarım etsin” sözleriyle ifade ediyor kendisini.
Suriye’ye geri dönüp dönmeyeceğinin soruyorum, “Her insan için onun toprağı ona cennettir, dönmeyi düşünüyorum tabii” diyor ama üç çocuğunun da burada doğduğunu ifade ederek onlara vatandaşlık verilmesini istiyor.
“SURİYELİ DİYE FATURAYA ZAM YAPMAK İNSANLIK DEĞİL”
Son olarak ırkçı söylemleriyle gündeme gelen Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan’ın, mültecilerin faturalarına 10 kat zam yapacağı sözlerini soruyorum. Önce gülüyor Şiar röportajı yaptığımız gün öğrendiğini söylüyor ve soruyor “Mültecilerin faturalarını yükselttin sana ne faydası var, paralar senin cebine mi giriyor? Eğer öyleyse, o para helal değil, o paradan hayır göremezsin. Her şeyin sonu vardır, bu dünyanın da sonu vardır.” Türkiye’de birçok siyasinin oy alabilmek için mülteci karşıtı söylemler ürettiğini ifade eden Şiar başta Belediye Başkanı Özcan olmak üzere o politikacılara sesleniyor, “Gelin benim köyüm Afrin’de, babamın, annemin yanına. Bizim evimiz sana yetmezse bizim gözlerimiz yeter, otur rahatına bak ev de senin olsun su da senin olsun ben senden bir şey istemiyorum. Halep’te üniversite yıllarında sırasını paylaştığı bir arkadaşından bahsediyor bize, iki ay boyunca kalem, kağıt, silgi paylaştıklarını ama hiç konuşmadıklarını söylüyor. Sonunda dayanamayıp nereli olduğunu sorduğunu, Iraklı bir mülteci olduğunu 2003’te Irak’taki savaştan kaçıp Suriye’ye yerleştiğini öğrendiğini anlatıyor, “Benim arkadaşım kim olursa olsun insandır, konuşalım güzelce, ama işte mülteci diye fatura yükseltmek… O insanlık değil.”