11 Ağustos 2021 00:44

Mülteciler, emperyalist savaşlar ve Türkiye gençliği

Hem dünyadaki büyük göç dalgasının hem Türkiye’deki göçmenlerin kaynağı emperyalist savaştır.

Fotoğraf: Rostyslav Savchyn /Unsplash

Paylaş

Sinancem ALİKOÇ

Ankara

 

Türkiye’deki göçmen sayısındaki artış uzun zamandır çeşitli kesimler arasında ciddi bir tartışma konusu. Siyasi partiler bu soruna dair programlar oluşturuyor, gruplar arası polemik konusu olarak göç ve göçmen meselesi gündemi oluşturuyor. Son NATO zirvesinde Afganistan’da Türkiye’nin ABD’nin ileri karakolu olarak varlığını öngören tasarının tartışılmasından sonra özellikle Afganistan’dan Türkiye’ye artan göç daha çok tartışılmaya başlandı. Elbette bu konu Türkiye gençliğinin çeşitli kesimleri arasında da gündemde. Tek adam yönetiminin politikalarına yönelik artan rahatsızlık mülteci gündemi ile de birleşiyor, çeşitli nedenlerle bir kısım açısından göçmen karşıtlığına dönüşüyor. Hatta ülkede yaşanan ekonomik veya siyasi olumsuz gelişmelerin sebebi göçmenler ilan ediliyor. Bu görüşlerin yekpare tüm Türkiye gençliğinin eğilimi olduğunu söylemek elbette iddialı olur. Bu sebepten bu konu hakkındaki görüşleri biraz olsun açarak yazıya başlamak önemli görünüyor.

SİSTEME KARŞI MÜCADELE YOKSA ÖFKE YERİNİ MÜLTECİ DÜŞMANLIĞINA BIRAKIYOR

Türkiye’deki göçmen karşıtlığının en çok açığa çıktığı konu ekonomi. Dolayısıyla geçim derdine düştüğünde ekonomik sorunlar ile daha doğrudan yüz yüze gelen işçi, emekçi gençler arasında göçmen karşıtlığı daha belirli bir tutum olarak karşımıza çıkıyor. Birçok genç işçi Türkiye’deki kısıtlı kaynağın göçmenler ile paylaşılmasının adaletsiz olduğunu düşünüyor. Daha doğrusu göçmenlerin ülkedeki kaynağı tüketmelerinin doğru olmadığını ifade ediyorlar. “Biz çalışıyoruz, Suriyeliler geziyor, eğleniyor”, “Kendi memleketlerini savunmadılar, bizim ülkemizde sefa sürüyorlar” gibi ifadeleri gençlerin yoğun çalıştığı sanayi sitelerinde, meslek liselerinde duymak mümkün. Özellikle büyükşehirlerdeki bu bölgeler mülteci işçilerin de yoğun çalıştığı bölgeler. Genç işçiler kendi mesai arkadaşlarını onlarla birlikte on saat, on iki saat çalışırken yanlarında görüyorlar, elbette kendi mesai arkadaşlarının hikâyelerini dinleyince mültecilerin kendi memleketlerinden güle oynaya gelmediklerini fark ediyorlar. Ancak insanlık dışı koşullarda çalışma ve yoksulluk gibi sorunları onları sömüren patronlara ve bu sömürüyü örgütleyen düzene, siyasi sorumlulara bağlamak kolay değil. Öte yandan mülteci işçilerin kapitalistler tarafından ucuz iş gücü olarak kullanılması, işsiz kalan ya da bu sebepten düşük ücrete çalışmak zorunda kaldığını düşünen gençlerin hoşnutsuzluğunu mültecilere yöneltiyor. Bu eğilimler göçün, yoksulluğun temel nedeni olarak kapitalist emperyalizmin anlaşılmamasından ileri geliyor. Sömürü düzeni ve yoksulluğa karşı mücadele olmayınca öfke yerini mülteci düşmanlığına bırakıyor.

BURJUVA MUHALEFETİN GÖÇMEN KARŞITI PROGRAMLARI ÜNİVERSİTE GENÇLİĞİ ARASINDA RAĞBET GÖRÜYOR

İşçi gençler göçmen karşıtlığının olduğu tek kesim değil. Kendini tek adam yönetiminin karşında konumlandıran gençler açısından da birçok sorunun kaynağı olarak göçmenler görülüyor. “Göçmenlerin sınavsız üniversite hakkı” olması, “çoğunun devletten para alarak çalışmadan yaşadığı” gibi şehir efsaneleri bu kesimler açısından çok ikna edici değil. Ancak ekonomik sorunların bir nedeni olarak AKP‘nin göçmen politikaları ve dış politika programı olarak görülüyor. Burada, mülteciler Türkiye’den “gönderilmeliler” çözüm önerisi olarak öne çıkıyor. Öte yandan gençler özellikle dinci gericiliğin güçlü bir biçimde örgütlü olduğu Afganistan gibi ülkelerden gelen göçmenlerin Türkiye’de zaten çok cılız durumda olan seküler yapı ve bunu dayanak alarak gelişen sosyal yaşantının zarar görmesinden tedirgin. Örneğin Afganistan’dan gelen mültecilerin çoğunun suç kayıtları olduğu görüşüne ve bunun Türkiye’de var olan sosyal problemleri derinleştireceğine ikna olan çok sayıda genç var. Özellikle üniversite gençliği burjuva muhalefetin “Misafirlerimizi geri göndereceğiz” başlıklı programlarına kolayca ikna oluyor. Elbette tek adam yönetiminin politikalarına karşı mücadele etme isteği bu gençlik kesimleri arasında görülebiliyor. Hatta “Her işin sorumlusu olduğu gibi bu işin sorumlusu da AKP” görüşü de baskın. Ayrıca göçmen sorunu veya göç olgusunun emperyalist savaşların sonucu ya da emperyalistlerin bölgelere müdahalesinin ürünü olduğu da kabul edilen bir durum. Fakat burada göçmenlerin Türkiye’den geri gönderilmesi bu sorunların kaynaklarına karşı mücadeleden daha geçerli bir seçenek olarak görülüyor.

GÖÇMENLERİN KAYNAĞI EMPERYALİST PAYLAŞIM SAVAŞLARI

Hem dünyadaki büyük göç dalgasının hem Türkiye’deki göçmenlerin kaynağı emperyalist savaştır. Türkiye’deki göçmen nüfusun esas yoğunluğunu oluşturan Suriye ve Afganistan halkları uzun zamandır, emperyalistlerin bölgenin yer altı ve yer üstü kaynaklarını sömürmek adına yaptıkları siyasi ve askeri müdahaleler ile boğuşmaktadır. Bölge kaynaklarının emperyalist tekeller arasında yapılan paylaşımındaki anlaşmazlık askeri çatışmalara, savaşlara dönüşüyor. Dolayısıyla göç kaçınılmaz bir sonuç olarak karşımıza çıkıyor. Türkiye gibi ülkelerde göçmenleri hem ucuz iş gücü olarak kullanmak hem de dış politikasında koz ve müdahale gerekçesi olarak kullanmak adına göçmenleri sınırlarına kabul ediyor. Göçmenleri Avrupa ülkelerine karşı pazarlık unsuru olarak tutarak anlaşmalar imzalıyor. Bunların birinci derecede sorumlusu AKP ve MHP ittifakına dayanan tek adam yönetimi. Peki, burjuva muhalefeti? Ne yazık ki burjuva muhalefeti de halktan yana bir çözüm önerisi sunmadığı gibi onayladığı tezkereler, onayladığı dış müdahaleler ile bu sorunun ortaya çıkmasında aynı derecede sorumludur. Tek adam yönetimi Suriye’deki yer altı ve yer üstü kaynaklarını yağmalamak adına kurduğu her politika göçmen sorunu yaratmış, beslemiştir. Bu durum engel olunmazsa Afganistan için de geçerli olacaktır. Burjuva muhalefet ise bu politikalara karşı çıkmak yerine işsizlik, yoksulluk gibi sorunların kaynağını Suriyeli mülteciler başta olmak üzere göçmenlere indirgemektedir. Bunun yanı sıra Türkiye’deki siyasal özgürlükleri, laikliği tehdit eden sanki tek adam yönetimi değilmiş de göçmenlermiş gibi gençliğe salık vermektedir. Ancak işsizlik, yoksulluk, siyasal özgürlüklere yönelik saldırıların nedeni göçmenler olmadığı gibi Türkiye’de göçmenlerin yaşadığı sorunların da işçilerin, emekçilerin, gençlerin yaşadığı sorunların da kaynağı tek adam yönetimidir, kapitalist sistemidir.

EMPERYALİZME KARŞI MÜCADELE ARTIK DAHA ACİL

Bir yanda dış politikasında başka ülkelerin yer altı, yer üstü kaynaklarını yağmalamak olan tek adam yönetimi, bir yanda ülkedeki bütün sorunların kaynağı göçmenlermişçesine tutum alıp geri gönderme planları yapan burjuva muhalefet, bir yandan da kendi çıkarları adına Türkiye’nin Suriye, Afganistan, Libya gibi ülkeleri istila etmesinde beis görmeyip savaştan, ekonomik ve siyasi zorluklardan ülkesini terk etmek durumunda kalmış göçmenleri istilacı olarak nitelemekten geri durmayan işbirlikçi kapitalistler var. Türkiye gençliği için bunlar arasında pek bir seçenek yok gibi. Peki, ne yapacağız? Öncelikle sorunun kökeni olarak ne ifade etmiştik tekrar hatırlayalım. Bugünkü dünyada göçün kaynağının nedeni emperyalist savaşlardır. Kapitalist üretim o derece merkezileşmiş ve yoğunlaşmıştır ki tek tek ulus ekonomilerinin yerini artık daha “küresel”, tekellerin merkezinde olduğu bir aşama aldı: Emperyalizm. Hem sermaye ihracatı hem de yer altı ve yer üstü kaynakların yağması adına dünyayı paylaşan, bölüşen tekellerin anlaşamadıkları noktalarda emperyalist paylaşım savaşları devreye girdi. Hala sürmekte olan savaşların tamamı bu tanımla ifade edilebilir. Kapitalist emperyalizmin dünya üzerindeki egemenliği son bulmadıkça bu savaşlar da son bulmaz. Dolayısıyla buna bağlı ortaya çıkan, doğa katliamı, göç, yoksulluk gibi birçok sorunun da son bulması mümkün değildir. Buradan bakınca çözümün yegâne yolu bu sisteme karşı bir mücadele olarak görünüyor. Türkiye gençliğinin de tartışmasız çıkar yolu burasıdır. Pekâlâ şu itiraz karşımıza çıkabilir: “Çok kısa vadede çözülmesini istediğimiz bir göçmen sorunu varken, üretimi ilişkilerini kökünden değiştirecek bir mücadele planı bizim sorunumuzu çözmez.” Fakat bizim sorunumuzu başka ülkelere hem askeri hem siyasi hem ekonomik olarak müdahale eden emperyalistlerin çıkarları adına karakolluk yapmayı öngören bir program da çözmez. Sorunumuzu tüm problemlerin kaynağı olarak görülen göçmen nüfusunu ülkeden “göndermek” de çözmez. Ha keza sorunumuzun kaynağını, tehlikeyi başka ülkelerden gelmek zorunda kalmış insanları sınıf, sıra, mesai arkadaşlarımız olarak görmek de çözmeyecek. Bu sebepten sorunların esas kaynağı emperyalizme karşı mücadeleye gençlik her zaman olduğundan daha çok asılmalıdır. Bu etrafta bu sorunların Türkiye’deki uygulayıcısı tek adam yönetimine karşı mücadeleyi, onun savaşı temel alan dış politikasına karşı mücadeleyi, çevremizi, arkadaşlarımızı bu kapsamda bir mücadeleye ikna etmeyi temel almak gerekir.

Buradaki dayanak noktalarımızdan bir tanesi de elbette hem kendi ülkelerinde hem Türkiye’de hâkim sınıfların politikalarından zarar görmüş göçmenler olacaktır.

*https://www.evrensel.net/haber/438862/arzu-sabancidan-da-multeci-karsiti-paylasim-ulkemde-multeci-istemiyorum

 

 

ÖNCEKİ HABER

Bakan Koca: Düşük riskli il sayımız 17'ye ulaştı

SONRAKİ HABER

Ülke gündemi milliyetçiliği ve ayrımcılığı artırıyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa