Yunanistan’daki yangınlarda hükümet plansız, halk dayanışması güçlüydü
Yunanistan Yeni Sol Akımdan Yorgos Michailidis ülkesindeki yangınları Evrensel için yazdı: Halk temel ihtiyaç maddelerini topladı, yangın mağdurlarını ağırladı ve yanan ormanlara gönüllü gönderdi.
Yunanistan | Fotoğraf: Dimitris Lampropoulos / AA
Yorgos MICHAILIDIS
Yeni Sol Akım (NAR) Siyasi Komitesi Üyesi
Bu yıl Yunanistan’daki orman yangınları bir milyon dönümü aşan bir alanı yaktı. Bu, ülkemizin tarihinde benzersiz bir fenomen değildir; ancak orman yangınlarının neden olduğu en büyük felaketlerden biridir.
Yorumlamaya değer olan şey, hükümetin ve devlet aygıtının tepkisidir. Birincisi, yangınlar, çok yüksek sıcaklıklar nedeniyle en yüksek tehlike anında başladı. Dolayısıyla devlet mekanizmasının tam olarak hazırlanmış olması gerekiyordu. İkincisi, ateşler rüzgarsız günlerde yanmaya başladı. Bu nedenle ilk müdahalenin kolay olması gerekirdi ve bu, itfaiye ekiplerine yangınları azaltmaları için zaman veriyordu.
Beklentilerin aksi oldu. Attika, Evia ve Mora halkı itfaiyecilerin ve bir yangın söndürme planının yokluğundan bahsediyorlar. Nitekim iki üç gün sonra yangınlar kontrolden çıkmış, kilometrelerce alana yayılmış, köyleri ve ekinleri yakmıştı.
HÜKÜMETİN TEK PLANI: TAHLİYE
Hükümet tek bir plan uyguladı: Köylerin ve yerleşim yerlerinin tahliyesi, böylece hiçbir insan ölmeyecek. Attika, Mati’de yüzden fazla insanın diri diri yandığı 2018 trajedisinin tekrarlanmaması endişesi her şeye egemen oldu. 2018’de Yeni Demokrasi partisi muhalefetteydi ve SYRIZA hükümetini yetersizlik ve muazzam sorumluluklarla suçlayarak istifasını talep etmişti.
Ve gerçekten de, SYRIZA’nın hem durumun önlenmesinde hem de yönetilmesinde sorumlulukları büyüktü. O zamandan beri her orman yangınında Yeni Demokrasinin doktrini, herhangi bir ölümün önlenmesi oldu. Ama hepsi bu kadar. Durumun hükümet ve devlet aygıtı tarafından yönetilmesi buradan başladı ve burada sona erdi. Kuzey Evia’nın tamamı yanarken ve hatta başkentin merkezine birkaç kilometre uzaklıktaki Attika’da bile evler yanarken “İnsan kurban yok” diye tekrar edip durdular. Ama sonra başka bir şey oldu.
HALKTA ÖFKE PATLAMASI
Bu bölgelerde yaşayanların eşi görülmemiş bir öfke patlaması başladı. İtfaiyecilerin, uçakların, helikopterlerin ve araçların neredeyse tamamen yokluğu nedeniyle hükümeti suçlamaya ve canlı yayında Başbakana küfür etmeye başladılar. TV’deki kızgın Evia sakininin sözlerine dayanarak “Miçotakis s… git” olarak tercüme edilebilecek bir hashtag, bir haftadan fazla bir süredir tüm sosyal medyayı domine etti.
Bu arada bütün köyleri boşaltmaya çalışsalar da birçok insan itaat etmedi ve çoğu durumda köyleri kurtaranlar aslında yine köylüler oldu.
Peki itfaiye ve devlet aygıtı neredeydi?
İtfaiyecilerin yaş ortalamasının 45’in üzerinde olduğu, personel yetersizliği bulunan itfaiyenin ve aynı şekilde personel yetersizliği olan ormancılık bürolarının da yangınların tamamını kapsayacak kadar yeterli olmadığı açıktı. Bu hemen şu soruyu gündeme getirdi: Hükümetimiz neden tüm parayı savaş uçaklarına ve savaş gemilerine harcadı? Neden yeni polis memurları işe alıp yeni polis birimleri oluşturdu?
İTFAİYE YERİNE POLİS GÖNDERİLDİ
İnsanların öfkelenmesine neden olan en önemli şeylerden biri, köylerine itfaiyeciler yerine polislerin geldiğini görmeleriydi. “Neden bize polis ve ordu gönderip duruyorlar? Hiçbir işe yaramazlar!”… Yerel sakinler kameralara böyle şikayet etmeye başladı. Cevaplaması zor sorulardı.
Hükümet daha sonra küresel iklim krizini hatırladı. Bakanlar eşi görülmemiş sıcak hava dalgası, eşi görülmemiş rüzgarlar, eşi görülmemiş hava koşulları hakkında konuşmaya başladı. İklim krizi elbette var. Ancak hiçbir şey felaketi haklı çıkaracak kadar eşi görülmemiş değildi.
GİZEMLİ SUÇ ÖRGÜTÜ
Üçüncü aşamada, sosyal medyadaki garip hesaplar ve daha sonra ülkedeki en yüksek mahkeme bile herkesin aramaya başladığı ama kimsenin kim olduğunu, nasıl koordine edildiğini ve amacının ne olduğunu açıklayamadığı kundaklama ve gizemli bir suç örgütü senaryosunu desteklemeye başladı. Özellikle Yunan adalarında çıkan yangınlara eşlik eden yaygın bir senaryo olan “Türkiye ajanları” senaryosu bu kez kullanılmadı. İnsanlar haberlerde Türkiye’nin yanı sıra Arnavutluk ve Kuzey Makedonya’nın da aynı anda yandığını öğrendi. Peki tüm gezegeni yakmayı amaçlayan suç örgütü neydi? Ülkenin en yüksek mahkemesinin bu soruşturmayı sürdürdüğü bildiriliyor. Ancak kârını doğanın önünde tutan ekonomik sistemin peşine düşmeyeceğinden eminiz.
ÖZÜR GİBİ BİR ŞEY
Ne yazık ki hükümet için bu senaryoların hiçbiri tutmadı ve bu nedenle başbakan görev süresi boyunca ilk kez özür dilemek zorunda kaldı. Daha doğrusu, “herhangi bir hata” için özür gibi bir şey dilerken, devlet mekanizmasının yöneticilerinin raporlarında “insanca mümkün olanın” yapıldığı gerekçesiyle herhangi bir özeleştiri yer almadı. Hükümet yangın yönetiminin son aşaması mağdurları finanse etmek, bürokrasi ile mücadele etmek, felaketi kalkınma için yeni bir fırsata dönüştürmek ve hatta “ormanları benimseme” parlak fikri altında ormanları yeniden canlandırmak için özel şirketleri kullanmak gibi birçok vaat içeriyordu.
MUHALEFET HÜKÜMETE BASKI YAPMADI
Muhalefet partileri ise hükümete baskı yapmamayı tercih etti. SYRIZA Başkanı Alexis Çipras, başbakanın sorumluluklarına değindi, ancak tüm tarafların katılımıyla bir “ulusal plan”a ihtiyaç olduğunu vurgularken istifa talebinde bulunmadı. Başbakan daha sonra hükümetinin üstlendiği yeni planlamanın muhalefet partilerini de kapsadığını söyledi. Son yıllarda Yunanistan’ı yönetenlerin, itfaiye ve orman departmanlarının mevcut durumunun sorumluluğunu paylaştığı açıktır.
Ancak Atina’da, 9 Ağustos’ta komünist ve anti-kapitalist sol örgütler tarafından 3 bin kişilik bir gösteri düzenlendi. Aynı zamanda yangınlar sırasında Yunanistan’ın dört bir yanında onlarca dayanışma hareketi ortaya çıktı.
Siyasi örgütler, yerel hareketler, sendikalar, taban kolektifleri ve hatta futbol taraftar kulüpleri, yiyecek ve temel ihtiyaç maddelerini topladı, yangın mağdurlarını ağırladı ve yanan ormanlara gönüllü gönderdi. Bu, insandan insana son yıllarda yaşanan en büyük dayanışma dalgalarından biri oldu. Bu acımasız, felaket getiren sistem altında tüm komşu halkların kaderinin ortak olduğu gerçeği ile birlikte, belki de yakılan ormanları, köyleri hatırlarken aklımızda tutmamız gereken en umut verici görüntü bu.