14 Ağustos 2021 00:54

10 soruda Afganistan'dan göç gerçeği | Kim, neden geliyor, geri dönecekler mi?

Av. Jindar Uçar, ARSA Başkanı Dr. Zakira Hekmat ve Dr. Sibel Karadağ, Afganistan'dan Türkiye'ye göçe dair en çok sorulan soruları yanıtladı.

Afganistan'dan göç yoluna düşen mülteciler | Fotoğraf: AA

Paylaş

Duygu AYBER GÜLTEKİN
İstanbul

ABD ve NATO’nun işgal ettiği Afganistan’dan 20 yıl sonra çekilmesi ve Taliban’ın ele geçirdiği bölgelerin sayısının artması göç hareketini de hızlandırdı. Komşu ülkeler Pakistan ve İran’dan sonra en çok göç alan ülkelerden biri de Türkiye. Başta Van olmak üzere sınır illerinden giriş yapanların sayısı net olarak bilinmese de binlerce kişinin Afganistan’ı canhıraş terk ettiği biliniyor. Başta Suriyeliler olmak üzere mültecilere yönelik ayrımcılık ve nefret söyleminin ciddi sorunlara yol açtığı Türkiye’de son göç dalgası, özellikle bazı muhalefet partilerinin de kışkırtmasıyla mültecilere yönelik ırkçı söz ve eylemleri artırdı. “Neden Türkiye’ye geliyorlar?​”, “Bunlar cihatçı, bizi öldürmezler mi?​”, “Gelenlerin hepsi erkek mi?​” gibi sorular, yalan haber ve provokatif sosyal medya paylaşımlarıyla birleşince hem tedirginliğe neden oldu hem de yoksulluk gibi nedenlerle biriken toplumsal öfke, günah keçisi ilan edilen mültecilere yöneltildi. Daha önce savaştan kaçıp Türkiye’ye sığınan mülteciler ise halihazırda kölelik şartlarında çalışarak yaşamaya çalışıyor.

Van Barosu Göç ve İltica Komisyonu Başkanı Av. Jindar Uçar, Afgan Mülteciler Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği Başkanı Zakira Hekmat ve GAR Göç Araştırma Derneğinin “İstanbul’un Hayaletleri: Güvencesizliğin kıyısında Afganlar” raporunun araştırmacısı olan Dr. Sibel Karadağ, Afgan göçü hakkında merak edilen soruları yanıtladı.

1- NEDEN TÜRKİYE’YE GELİYORLAR?

Dr. Zakira Hekmat: Afganistan’daki çatışmalardan önce şehir içerisinde yer değiştirmek zorunda kaldılar. Kasabalardan, köylerden şehir merkezlerine gittiler ama olmayınca komşu ülkelere gidiyorlar. Pakistan ve İran’da durum çok kötü. O yüzden üçüncü durak olarak Türkiye’ye gelmek zorunda kalıyorlar. Yol bulabilirlerse Avrupa ülkelerine gitmek isteyenler var.

Dr. Sibel Karadağ: Türkiye giderek daha da yoğunlaşan şekilde hedef ülkelerden biri. Diğer ikisi de Pakistan ve İran. Orta Asya ülkeleri çok sert bir sınır politikası izlediğinden Özbekistan ve Tacikistan’a geçişler az diyebiliriz. İnsan ticareti ağları özellikle 2010’lardan beri Pakistan-İran-Türkiye ve oradan da Avrupa şeklinde geliştiğinden göç rotası bu hat üzerinden oluyor. İran’da yaklaşık bir milyon kayıtlı, iki milyon kayıtsız Afgan var, yani Türkiye’den çok daha büyük bir oranda. Orada da uzun yıllardır en ucuz iş gücü olarak yaşıyorlar. 2018 yılında hem Taliban’ın ülkeden hakimiyetini artırmasıyla hem de İran’ın daha sert politikalar izlemesiyle zaten Afgan göç hareketi büyük artış göstermeye başlamıştı Türkiye’ye doğru.

Afganlar, 2018’den beri zaten hem Türkiye’ye hem de Avrupa’ya geçmeye çalışan en büyük nüfusu oluşturuyor. Türkiye geçen sene ‘Sınırları açıyorum’ dediğinde de Pazarkule’deki en büyük çoğunluk Afgan erkeklerdi. Türkiye artık sadece bir geçiş noktası da değil. Avrupa’ya geçemeyecek olsalar dahi burada iş bulacaklarına, güvende olacaklarına ve başlarına kötü bir şey gelmeyeceğine dair inançları var.

2- KAÇ AFGAN GELDİ? KAYIT ALTINA ALINIYORLAR MI? SINIRDAN NASIL GEÇİYORLAR?

Karadağ: Sınırdan geçen Afganların sayısını bilmek imkansız, bunun için geçen her kişinin kaydının tutulması lazım ki bu zaten yıllardır yapılmıyor. Bunu topyekün yapabilmek de zaten pek mümkün değil. Elbette daha kapsamlı bir kayıt altına alma süreci işletilebilir ancak şu an bundan bahsetmek pek söz konusu değil. Sınırlara duvar örmek sembolik bir anlam taşır, dünyanın her yerinde de bu böyle. Devletler için sınır hakimiyetini sağladığına dair sembolik bir güç gösterisidir bu, aynı zamanda o duvarları ören sınır ve güvenlik sermayesini de beslemiş olursunuz. Ancak duvarların pratikte göçü engelleme ihtimali sınırlı, yeni rotalar ve daha da tehlikeli rotalar bulunur. Özellikle gelişmekte olan ülkeler ekonomiyi ayakta tutacak ucuz iş gücünü, göçmenleri kölelik şartlarında çalıştırarak sağlamaya çalışıyor, ‘Afgan çoban lazım’ açıklamalarını hatırlayalım.

Her ne kadar konu bu yaz gündeme taşınsa da Afgan göçü yeni bir durum değil. 2018’den beri artıyor. İran-Türkiye sınırı engebeli, dağlık, pek çok farklı geçiş noktası olan geniş bir sınır. İnsan ticareti yapanlar da coğrafyayı iyi bilen, hem Türkiye tarafında hem İran tarafında sınır köylerini iyi bilen insanlar. Kolluk kuvvetlerinin yoğun olmadığı noktalardan geçiriyorlar. Rotalar da koşullara göre günü birlik olarak değişebiliyor. Türkiye-İran sınır bölgesi, ölümcül bir yolculuk. Kapkaç, tecavüz, gasp, alıkonma vb. pek çok sömürü ve şiddetin yanı sıra coğrafyanın haşin olduğu, vahşi hayvanların bulunduğu bir bölge. Karlar kalktığında kayalıklarda beliren kemikler o sınırdan geçmeye çalışırken ya donarak ölen ya da vahşi hayvanlar tarafından öldürülen mültecilere ait. Türkiye ya da İran tarafından kolluk kuvvetine denk gelinirse de grup genelde kaçıp saklanır, rota değiştirilir, insan tüccarlarının ayarladığı depo evlere geri dönüş yapılır, oralarda birkaç gün beklenir, sonra tekrar denenir. O yüzden sınır geçme süreci her an değişebilen, pek çok parametrenin olduğu tehlikeli bir süreç. 200 kişi başlanan yolculuk 50 kişi bitebilir, grubun gerisine ne olduğunu da kimse bilmez.

Av. Jindar Uçar: Başvuru yaparak kayıt olanların yanı sıra herhangi bir başvurusu olmayan ve bu sebeple sınır dışı edilenler var. Van İran sınırı uzun yıllardır geçiş güzergahı ve 297 km’lik sınır hattının şu ana dek sadece 63 km’lik kısmına duvar örülmüş. Kamuoyunda dönen asparagas haberlerin aksine günde bin - bin 500 kişinin geçişi söz konusu değil. Bugün için önceki yıllardan farklı bir geçiş söz konusu değil.

3- GELENLERİN HEPSİ ERKEK Mİ?

Hekmat: Erkekler önden o zorlu koşulları geçerek geliyor. Diğerleri arkadan geliyor. Haberlerde hep erkekleri gösteriyorlar. Sadece genç erkekler gelmiyor, kadın ve çocuklar da var.

Uçar: Gelen kitle yoğun olarak 18-30 yaş aralığında genç erkekler. Aralarında çok az kadın var. Bunun da toplumsal sebepleri var. Öncelikle ailenin genç erkekleri ülkeyi terk ederek asgari yaşam standartlarını elde ettikten aile bireylerini yanına alıyor. Zira göç edilen ülkede yeni bir yaşam inşa etmek kadar göç yolunun kendisi de zorlu. Bu da kadın ve çocuk şeklinde ailevi bir göçü zorlaştırıyor.

Karadağ: Aralarında elbette kadın var. Türkiye’de pek çok Afgan aile ve kadın da yaşıyor. Ancak oransal olarak büyük yüzdeyi genç erkekler oluşturuyor. Bunun birkaç nedeni var. Birincisi, Afganlar Suriyeliler gibi açık kapı politikası ile sınırdan kitlesel bir şekilde Türkiye’ye alınmış bir grup değil. Afganistan-Pakistan-İran-Türkiye üzerinden iki ülke geçerek, kilometrelerce çok tehlikeli bir yolu yürüyerek, en az iki hafta boyunca, bazen bir aydan fazla sürece buraya geliyorlar. Bu yolculuk, sert coğrafi koşulların yanı sıra gasp, tecavüz, kapkaç gibi pek çok sömürü ve şiddetin yaşandığı bir süreç. Kadın ve çocukların dayanabileceği bir yolculuk pek değil, yol boyunca ölüm ve birbirini kaybetme ihtimali çok yüksek. Cinsel istismar oldukça yaygın.

İkincisi, bu pahalı bir yolculuk. Türkiye’ye kadar bin dolara kadar çıkan bir ücret ödemeniz gerekiyor. Zaten yoksul olan aileler için bunu ödemek pek mümkün değil. Bu yüzden de aile içinden en dayanıklı genç erkek seçilir, o bu riski göze alır. Türkiye’ye gelip iş bulup çalışarak aileye para göndermesi için de bu en iyi çözümdür.

Üçüncüsü Afgan erkeklerin hem Taliban hem rejim tarafından savaşa zorlanmaları ve iki taraf arasında sıkışıp kalmaları. Bu genç erkek kitlesi yekpare, homojen bir grup değil. Birincisi, farklı etnik gruba mensuplar. Özbek, Türkmen, Kırgız gibi Türki gruplar da var, Peştun da var, Tacik ve Hazara da var. Türki gruplara mensup olanlar burada dillerinden ötürü daha imtiyazlı olurken diğer gruplar için bu söz konusu değil. Ayrıca 18 yaş altı çocuk sayısı da çok fazla.

4- AFGAN ERKEKLERİN CİHATÇI OLDUĞU SÖYLENİYOR, BU DOĞRU MU?

Uçar: Taliban ideolojisini benimseyenlerin de geldiği yönündeki iddianın somut dayanağı yok. Gelen kitlelerin içerisinde bu düşüncede olan bir kesimin olması çok büyük bir kısmın savaştan kaçtığı gerçeğini değiştirmiyor. Bu söylemler sadece Afganları kriminalize etmeye dönük söylemler.

Karadağ: Taliban mensubu ya da sempatizanı olanların çok düşük sayıda olduğunu düşünüyorum. Afganlar, Taliban ile Afgan rejimi arasında sıkışmış, her iki taraftan da savaşmaya zorlanan ve ölümle tehdit edilen insanlar. İdeolojik olarak Taliban’a yakın bir görüşte olan, derin patriyarkal görüşleri benimseyen ve özellikle de kırsalda yaşayan insanlar elbette var. Taliban tarafından savaşa zorlanmış ve oradan kaçmış olanlar var. Ele geçirilen köylerde savaşmayı reddettiği için ailesi ve yakınlarını kaybeden ve kaçmak zorunda kalan var. Şunu da belirtmek lazım, göç sadece direk savaş şiddetinin cereyan ettiği yerlerle ilgili değildir. Savaş, korku yayar. Ağır yoksulluk, açlık üzerine bir de her an ölüm korkusu eklenince göç tek yol olur. O yüzden, gerçeklik ezber kategorilerle anlayabileceğimizden çok daha karmaşık.

Taliban, Türkiye’ye cihatçı göndermek istese ya çoktan yapmıştır ya da farklı yollardan yapar. Binlerce kilometre yol gidip ölümcül koşullarda gelmezler buraya. Şimdiye kadar Taliban daha çok kırsalda hakimiyetini artırıyordu, vilayetler hükümetin elindeydi. Ancak durum değişmeye başladı, vilayetleri de alıyor. Bundan sonraki süreçte, vilayetlerde yaşayan göreceli daha eğitimli, seküler ve imtiyazlı nüfusun da göçü artacaktır.

Hekmat: Bence doğru değil. Taliban’ın geldiğini düşünmüyorum çünkü Afganistan’da örgütün reklamını yapıyor yalan sözlerle. “Ülkenin varlığını, sivillerin evini ne varsa size veriyoruz, gelin cihada katılın” diyor. Orayı bırakıp buraya gelmez. Daha önce yabancı ülkelerle çalışmış kişiler gelmiş olabilir ama bu sadece tahmin.

5- SINIRDAN GEÇİŞ YAPAN AFGANLARIN STATÜSÜ NE?

Uçar: Geçiş yapan Afganlar savaştan kaçarak güvenli ülkelere ulaşmaya çalışıyor. Sığınmacı statüsündeler. Özellikle son süreçte Taliban’ın Afganistan’ın büyük çoğunluğunu hakimiyeti altına alması, Afganistan’da yaygınlaşmış bir şiddet ortamı olmasına ve bu kapsamda gelen sığınmacıların geri gönderme yasağı kapsamında geri gönderilmesini engelleyen bir durum. Ortada henüz yeni denebilecek bir göç dalgası yok. Olağan göçe ilişkin olarak da hükümet olaya güvenlikçi politikalarla yaklaşarak geçişleri engellemeye dönük tedbirler alıyor.

Hekmat: Suriyeliler geçici koruma statüsünde ama Suriye dışından gelenler Uluslararası koruma başvuru sahibi oluyor. Ama yeni gelenlerde herhangi bir statü yok. Çünkü kayıt altına alınmıyorlar.

6- NEREYE GİDİYOR, NEREDE NASIL YAŞIYORLAR? ÜLKELERİNE GERİ DÖNERLER Mİ?

Karadağ: Her Afgan mutlaka önceden biriyle iletişim halindedir. Burada yaşayan ve çalışan biriyle iletişimdedir. Hangi şehre gideceğini de ona göre belirler. Nerede iş varsa oraya giderler. Genelde paralarını alamadıkları için ayrılıp başka şehirde başka iş ararlar. Ülkede en ağır iş gücü gerektiren, özellikle beden emeği gerektiren işlerinde çalışıyorlar. Araba tamiri, nakliye, bahçıvanlık, taşıma, kanalizasyon, tekstil, inşaat, kağıt toplayıcılığı ve çobanlık bunların başında geliyor. Türki gruplara mensup olanlar ve daha erken dönemde gelenler imtiyazlı grup. Onlar genelde küçük dükkan sahibi, çoğunlukla oturma izni almış olanlar. Ancak Afganların son yıllarda en büyük çoğunluğunu, kayıtsız ve belgesiz olan, en ağır işlerde çalışan genç erkekler oluşturuyor. En ağır sömürüye de onlar maruz kalıyor.

Uçar: Çoğu çobanlık, inşaat işçiliği ve atölyelerde çalışıyor. Sermaye sınıfı bir yandan ülkede mülteci istemediklerini beyan ederken diğer yandan sigortasız, karın tokluğuna bir sömürü düzeniyle bu insanları çalıştırıyor. Afganistan’daki mevcut şiddet ortamı sürdüğü sürece Afganlar dönmeyeceği gibi dönmelerini beklemek de mümkün değil.

Hekmat: Hiç kimse mülteci olmak istemez. Kendi dilini konuşanların olduğu, doğduğu yeri kim terk etmek ister ki? Afganistanlılar da eğer evi dağdan daha tehlikedeyse o zaman dağa gitmek ister. Şu an birçok aile dağlarda yaşıyor. Çünkü evleri Taliban tarafından bombalandı, ateşe verildi. UNICEF’in yakın zamandaki raporuna göre sadece 72 saatte 27 çocuk öldürüldü. Bu çocukların suçu ne, bunlar insan değil mi? Hani çocuk hakları, evrensel insan hakları nerede? Aylan bebek deniz kıyısında yüz üstü bulundu, tüm dünya ayağa kalktı. Afganistan’da Taliban tarafından öldürülen çocuk da yüz üstü sokaktaydı, hiç kimse ses çıkarmadı.

7- ABD-AB AFGAN MÜLTECİLERLE İLGİLİ NE DİYOR?

Hekmat: NATO kuvvetleri ABD ile birlikte doğrudan bağlantısı olan 100 bin kişinin Amerika’ya götürüleceğini açıklamıştı. AB ülkelerinin bazıları bir kısmını götürdü zaten. Ama Türkiye’nin net bir açıklaması yok. Taliban Türkiye’yi de hedef göstermişti. Afganistan’da Türkiye ile çalışan kişilerin de can güvenliği yok. Buna yönelik Türkiye’nin herhangi bir açıklaması yok.

Afganistan’da şu an katliam var. Taliban gittiği her köyde, kasabada insan görünce öldürüyor. Dünya görmezden geliyor. Ama Avrupa ülkeleri bir yandan sürekli insan haklarından bahsediyor. Afganistan’daki göç bakanı rica etmişti, ‘Hiçbirini geri göndermeyin can güvenliğimiz yok, dönenler öldürülüyor’ diye. Afganistan’da hayat çok ucuz, nefes almak çok güç. Dünyanın artık ‘Yeter, bu çocuklar, insanlar ölmesin’ demesi gerekiyor. Taliban’ı destekleyen ülkeler bunları tekrar gözden tekrar geçirsin, sesini çıkartsın.

Uçar: ABD kendisi ile çalışan Afganlara ülkeyi terk etme noktasında ve sığınmacılıkta kolaylık sağlıyor. AB ise Türkiye’yi bir tampon bölge olarak görmekte olup sınıra örülen duvarın bütün giderlerini hibe ediyor. AB söz konusu göç akışının engellenmesi açısından Türkiye’ye ekonomik anlamda destek veriyor. Sorunun çözümüne dair herhangi bir girişimde bulunmuyor. BM 2018’de Türkiye’deki saha ofislerini kapatarak alandan çekildi. AB ülkeleri de bir yandan insan haklarında en gelişmiş ülke imajı çizerken öte yandan mültecilerin sığınma prosedürlerine erişmelerini engelliyor. Sorunun uluslararası arenada çözülmesi gerekliliğine karşı yalnızca Türkiye’nin göç politikalarından memnun olduklarını dile getiriyorlar.

8- GERİ KABUL ANLAŞMASI YENİ GÖÇ DALGASINDAN NASIL ETKİLENECEK?

Uçar: Şu an için Afganistan iç savaş yaşanan bir ülke ve herhangi bir geri kabul anlaşmasının yapılabilmesi söz konusu değil.

Hekmat: Geri Kabul Anlaşması yeni göç dalgasından etkilenmiyor. İran’dan Türkiye’ye gelmek isteyenlerin yüzde 70’i sınırı geçemiyor. Geçmek isteyenler Van’da yakalanıp geri gönderme merkezlerine götürülüyor, sonra sınır dışı ediliyor. Yüzde 10-15’i geçebilirse İstanbul veya başka şehirlere geçiyor.

9- TÜRKİYE’NİN AFGAN GÖÇÜNDEKİ MİSYONU NE OLACAK?

Uçar: İktidarın her alanda olduğu gibi mülteci konusunda da bir politikası yok esasen. Tek politikası mültecileri Avrupa’ya karşı siyasi koz olarak kullanmak. Özellikle son günlerde Ankara’da Suriyelilere dönük yaşanan lince karşı etkili bir önlem alınmamış olması önümüzdeki günlerde neler yaşanabileceğinin sinyallerini veriyor.

Karadağ: Özellikle 2016 sonrası bu göç Türkiye’ye doğru yöneldi zaten. Bir kısım sınırlarda durduruldu, kitlesel olarak geri göndermeler oldu. Ancak büyük bir kısma da göz yumuldu, giriş yaptılar ve çoğunluğu kayıtsız ve belgesiz olarak çok zor şartlar altında yaşamaya mahkum edildiler. Türkiye, göçmen ve mülteci nüfus üzerinden iç ve dış siyasette çeşitli stratejik alanlar açıyor. Bu 10 yıldan beri de böyle. Sürdürülebilir, kalıcı, şeffaf bir göç politikasının aksine, zamana göre değişen, pragmatik ve göçmen bedenini araçsallaştıran bir siyaset zaten yıllardır var. Yeri geldiğinde ‘kucak açan, merhamet gösteren’ bir temsiliyeti giyinebiliyor, yeri geldiğinde de ‘biz bakamayız daha fazla’ diyerek sınıra gönderebiliyor ya da yerel seçimler zamanı daha güvenlikçi bir politika izleyebiliyor. Tam olarak da bu belirsizlik zaten siyasi bir manevra alanı veriyor. Ve elbette işin en önemli kısmı da 2018 sonrası derinleşen ekonomik krizde göçmen ve mülteci nüfus büyük ya da küçük ölçekli işveren için muazzam bir sömürü alanı haline geldi. Bu durum Afgan göçü için de farklı değil. Hem iç siyasette, hem AB ile ilişkilerde hem yayılmacı dış politikada mülteciler bir siyasi kart.

10- GÖÇ DEMOGRAFİK YAPIYI ETKİLEYECEK Mİ?

Karadağ: Her göç süreci emek süreçlerini ve toplumsal ilişkileri, kent hayatını etkiler. Tam olarak da bu nedenle eşitlikçi ve kalıcı sosyal politikaya ihtiyaç var. Maalesef şu an tam tersini yaşıyoruz. Biriken toplumsal öfke, linçlere ve pogromlara sahne oluyor. Toplumsal huzursuzluk bilerek kaşınarak ve provoke edilerek göçmenlere yöneltiliyor. Bunun önüne geçemezsek çok daha derin, geniş kitlelere yayılan, linci normalleştiren bir yere doğru gideriz.

ÖNCEKİ HABER

Bozkurt su ve çamur altında | Vahim tablo sular çekilince ortaya çıkacak

SONRAKİ HABER

CHP'li Engin Altay: AFAD'a 329 kayıp başvurusu yapıldı, sahilden cesetler toplanıyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa