Ormanların türküsü…
Ağaçlar sadece alt tabakalarda gelişen bitki türlerinin seçimini yapmakla kalmaz aynı zamanda birbirlerini de etkilerler.
Fotoğraf: ANDA Arama Kurtarma/AA
Seda ZENGİN*
“Ateşin üç kere yedi defa parlak kıvılcımları zehrin gücünü yutar.
Ne onlar ölecekler ne de biz.
Onun yolu uzak; o doru atlarla tatlı besin için sana gelir.”**
Vejetasyon Bilimi diğer adlarıyla "Vejetasyon Ekolojisi" veya "Bitki Sosyolojisi" herhangi bir coğrafi bölgenin bir kesimi üzerinde, yaşama şartları birbirine benzeyen bitki birliklerini veya bitki gruplarını ve bunların çevre ile olan ilişkilerini araştırır. ***
Türkiye’yi saran orman yangınlarının içimizi yasa boğduğu şu günlerde, çaresizliğimi dindirmek için “Bitki Sosyolojisi ”ne sığındım. İnanılmaz çeşitlilik gösteren canlılar âlemi, ne kadar farklılaşmış olursa olsun, türler arası etkileşimin olağan kuralları çerçevesinde, aynı zamanda son derece birbirine bağımlı ve benzerdir. Anlamlı topluluklar meydana getirme dürtüsü, neredeyse her canlı türünün ulaşmak istediği yüce bir hedef.
Ancak bir arada bulunma yeteneğine sahip bitki birliklerinin, bu konuda bizden daha ileri oldukları ispatlanabilir bir önermedir. Birlikte yaşam, sosyoloji ve toplum, belki de iyi anlayamadığımız, sorgulayıp, yeniden tartışmamız gereken kavramlar. Göz ardı ettiğimiz bir bitki sapının hikâyesi, bize fark etmediğimiz olanakların tam bir listesini verebilir. Kapkara dumanlar her tarafı sarmışken, duyarsızlığımızı dizginleyip dilsiz otların gelişmiş şarkılarına kulak vermenin tam zamanıdır şimdi.
Masmavi göğün altında ekolojik sentez yorumsuz uzanıyor, yanık kokusunun ruhu çürüttüğü her karanlık, bu eşsiz işbirliğini daha da tehdit ediyor. Söndürmek için suda erimiş yöntemlerle yol almak, doğanın tükenmez ayrıntılarında toplumsal kademelerimizi alaşağı ediyor. Mantar hiflerinin yardımı olmadan toprağı inşa etmek nasıl mümkün değilse, bir yaşam alanını yeniden kurmak ve sürdürmek için de alışverişi kesmeyen kenetlenmiş vicdanlar gerekiyor. Toplumun köklerine tutunan ve oralardan beslenen her unsur, sosyolojik esaslardan aldıklarını refaha çevirmek için doğanın simbiyotik araçlarını taklit etmiyor mu? Şimdi kötü birer oyuncu olmuşsak, kurguyu yeniden örmenin zamanı gelmedi mi?
Vejetasyon, bitki fertlerinin rastgele gruplaşması değildir. Birçok faktörün birbirine olan etkisinin bir sonucudur*. Saygın ve ağırbaşlı vatandaş, kaldırımda yatan cinayetin nedenini düşünüp yorgunluktan tükenirken, ölünün geride bıraktığı başıboş acı, toprağın dokusuna sızıp tüm yaşam döngüsünü zehirliyor. İyi akıl ve iyi düşüncenin birbirini kuşatıp, birbirinin eksiğini tamamladığı, birbirine biçim verdiği özgün işleri geliştirmenin zamanı gelmedi mi! Bilenle bilmeyeni, duyanla duymayanı seçici-geçirgen bir ortamda eşitleyen düşler hiç de imkânsız değil.
Bitkilerin, yaşadıkları çevreye ve bilhassa birbirlerine karşı olan etkileri önemlidir*. Yaşam ve çevre birbirlerinin tarihsel yazgısıdırlar. Yaşlı ormanların, otlakların, sulak ve kurak arazinin geçmişi, geleceğin canlı örtüsünü yaratır. Kalbimizde yara açan her bülten, geçmiş yağmurların ne kadar asit içerdiğiyle ilgilidir. Acı suları ana karaya pompalayan her felaket, birbirini yadsıyan ve alçaltan her toplumsal parçanın küçük birer maketi gibi. Merhamet ve özveriyle köpüren dalganın boyumuzu aşıp, aramıza ulaşmasının zamanı gelmedi mi? Nefret ve korkudan sıyrılıp kurtulan direnç, hiç de hayal değil.
Bir yerde ağaçlar gelişip orman haline geldiği zaman, ışığı ve rüzgâr hızını azaltarak büyüme şartlarını büyük ölçüde değiştirir. Böylece toprak yüzeyi dökülmüş ve bozulmakta olan yapraklarla örtülü olduğunda, su, topraktan daha yavaş buharlaşır ve yapraklı bir orman tacı altında hava daha nemli olur; dolayısıyla güneşi seven çalılar ve otlar zamanla ortadan kaybolur, yerlerine serin, nemli, gölgeli yerlerde yetişen bitki türleri gelir:
Bir ülkede iyi haber, kötü haberin yerini günden güne daha çok dolduruyor, mekruh davranış giderek yok oluyorsa, orada rüzgâr büyük ölçüde hayat vericidir. Böylece zamanda hüküm süren ömür, küçük toplumsal parçaların her birinin üzerinde gönlünce yükselir. Birbiriyle reaksiyona girip, öldüren, yok eden, yakıp yıkan, saldıran, yağmalayan, tıka basa yıkıma doymuş bir tepkime, artık dayanılmaz yaraların kapladığı coğrafyada nihayet tersine dönecek. Sızısı dinmeyen uğultunun, her yerden duyulan çığlığını pırıl pırıl bir bahar sabahına çeviren simya, hiç de dogmatik değil. Küllerin yerine güllerin dalgalandığı şafakları anlatmakla bitiremem.
Ağaçlar sadece alt tabakalarda gelişen bitki türlerinin seçimini yapmakla kalmaz aynı zamanda birbirlerini de etkilerler. Orman açık olduğu zaman, dallar yaygın bir şekilde gelişir ve her fert daha iyi bir gelişme gösterir: Bir insan bir ağaç gibi doğar ve büyür, bir fidan gibi zayıf ve hassas gövdesi kemikler büyüdükçe güçlenir, zekâ ve bilincin dallarına yerleşen her yaprak, onun hayırlara vesile varlığının en güzel giysisi olur.
Güzellikle donatılmış gençliğin beslendiği bol güneşli açıklıkta, toplum daha da zenginleşiyor. Tek bir ferdi koruyup sakınan en ufak bir hareket bile kitlesel savunmayı en üst seviyeden güçlendiriyor. Basitçe ayağa kalkıp, yaprak bile kımıldamayan boğucu sıcaklıkta derin bir nefes aldım, küresel mevsim geçişlerinin serin hayali, bunalmış tenime umut veriyor.
Vejetasyon yaşama şartları birbirine benzeyen bitki fertlerinin bir araya gelmesi ve bu fertler arasındaki karşılıklı ilişkilerden doğar. Karşılıklı ilişkiler, bitkilerin habitatlarını veya yaşadıkları çevreyi değiştirmeleriyle meydana gelir*. Değişim ve dönüşümün kopukluğu azaltıp, hassas dengeyi bulduğu noktada, gezegen, etrafında dönen evrenle birlikte yaşam şartlarını sağaltıyor. Zengin fakir, sade karmaşık, aciz güçlü, yoksun varlıklı, çirkin güzel, cahil âlim, gerçek hayal, ateş su, yıkım yapım, yaşam ölüm, umut yas, her sıfatın tersini bulup yerleştiren ikiz söylemler, muhatabını yeniden doğuran ilişkiler yaratıyor.
Aramızdan su sızmayan, kötü gündemin bizi titrettiği, bir araya getirdiği ama aynı zamanda yerinden ettiği her gün; pişmanlıklarımızı ve yaralarımızı yıkıntılar arasında tanıyıp saran yeni olasılıkları çoğaltıyor. Umutsuz geçmişin atar damara doğrulttuğu silah, her an geleceğimizi tehdit etse de, önlemenin ve ileri sürülen düşüncenin büyüsü beni doğrultmaya yetiyor.
Bitki sosyolojisini toplumsal sonuçlarla birleştiren anlam, doğanın katledildiği her vakada yeniden açığa çıkıyor. Depremlerle sarsılan yürek ve yaşam, ölümcül zehrin yayıldığı her damar, alevlerin soğuduğu andan itibaren yeniden canlanıyor. Er geç kendini yenileyecek doğanın kucağında buluyorum kendimi.
İsyanın üç kere yedi defa parlak kıvılcımları zehrin gücünü yutar. Ne onlar ölecekler ne de biz. Yolumuz uzun ve çetin, ama ateşten yapılmış kızıl atlarımız, gözyaşlarıyla taşan acı dünyalara üstün gelir, sonsuz iyilik ve adalet için yanan bu ateş asla yok olmayacak.
---
* Ankara Üniversitesi-Biyoloji bölümünden son yıl “Türkiye Orman Vejetasyonu” dersinden bütünlemeye kalarak mezun oldu. Aynı üniversitenin Veteriner Fakültesi- Biyokimya Anabilim dalında yüksek lisans, Adli Tıp Enstitüsü-Adli Kimya ve Toksikoloji bölümünde de doktora yaptı. Eski kutsal metinleri kurcalamayı ve arkeolojiyi çok seviyor. Nadiren yazıp dinler tarihini ve daha pek çok tarihsel kitabı durmadan karıştırıp duran yazar, dikkatli bir okur olmayı daha çok önemsiyor.
** Rigveda, 1, CXCI (Su, Çim, Güneş), 12 Çeviri: Korhan KAYA
*** Vejetasyon Ekolojisi (Bitki Sosyolojisi) Prof. Dr. Yıldırım AKMAN, Doç. Dr. Osman KETENOĞLU