Erdoğan, Taliban’la niye görüşmek istiyor?
Afganistan’da Taliban’ın ilerleyişi ve Erdoğan’ın istediği rol Arap basınında da tartışılıyor. Al Arab gazetesi, Erdoğan’ın Taliban’ın ilerleyişini bölgedeki etkisi için kullanmak istediğini yazdı.
Google Maps
Afganistan’da Taliban’ın ilerleyişi ve bu süreçte Erdoğan’ın oynamak istediği rol Arap dünyasının da en önemli gündemlerinden biri oldu. Hatırlanacağı üzere ABD, 11 Eylül 2001’de İkiz Kulelere ve Pentagon’a yapılan ve binlerce kişinin öldüğü saldırıları gerekçe göstererek Afganistan’ı işgal etmişti. Lakin aradan geçen 20 yılda ABD, ülke üzerinde hakimiyet sağlayan bir yönetim kurmadığını gibi 1 trilyon dolardan fazla paraya, 3 bin 200’den fazla ölü askere ve yaklaşık 21 bin yaralıya mal olan bu işgalden 20 yıl sonra çekilme kararı almıştı. Afganistan işgali tarihe; “ABD’nin en uzun işgali” olarak geçti ve sonucunda on binlerce kişi ülkeyi terk etti.
Al Araby al Cedid gazetesi, geçtiğimiz perşembe günü Taliban’ın, başkentin ana kapısı olan Gazni Eyaleti, ülkenin ekonomik başkenti ve İran’a komşu olan Herat’ı ve Herat’a bitişik Badgis eyaletini kontrol etmeyi başardığına dikkat çekti. Hareket, Kandahar eyaletinin merkezi olan Kandahar şehrinde ve Helmand eyaletinin merkezi olan Leşkergeh kentinde de önemli ilerlemeler kaydetti. Taliban, bölgede nüfuzu ve gücü olan eski eyalet valisi General İsmail Han’ın çarpışmaları bizzat yönetmesi nedeniyle Herat şehrinde uzun bir süre ilerlemeyi başaramamıştı. Taliban’ın sözcüsü Zabihullah Mücahid, Herat’ı ele geçirdiğini ilan etti.
Herat’ın düşmesi büyük öneme sahip. Çünkü şehir İran’a komşu ve ülkenin ekonomik başkenti. Helmand’a gelince. Bu vilayette hareketin ilerleyişinin karşısında duran ana nedenlerinden biri, geçen haftalarda Taliban’la yaptığı çatışmalar nedeniyle özel kuvvetler komutanlığına atanan Sami Sedat’ın varlığıydı. Geçtiğimiz çarşamba günü hareket bölgesel güvenlik karargahının kontrolünü ele geçirdikten sonra, Polis Akademisi ve Özel Kuvvetler Merkezi de dahil olmak üzere Leşkergeh şehri içindeki önemli alanları kontrol etmeyi başardı.
Ülkede yaşanan son gelişmeleri değerlendiren al Kuds al Arabi gazetesi, baş yazısında, tarihsel olarak Afganistan’ı işgal eden üç büyük gücün İngiltere, Sovyetler Birliği ve ABD’nin başarılı olmadığını hatırlattı.
TÜRKİYE’NİN PLANLARI
Ülkedeki siyasi durum böyle bir değişim yaşarken al Arab gazetesi, Erdoğan’ın Taliban’ın ilerleyişini Orta Asya’yı da kapsayan bir bölgede ekonomik ve siyasi etkisini artırmak için kullanmak istediğini yazdı. Manşetten verilen haber analizde, Taliban’ın dünyayla meşruiyet krizi yaşadığına dikkat çekilerek, Afganistan’a asker gönderilmesiyle ilgili olarak “Taliban, yeni rejiminin tanınmasını için arayış içerisindeyken Türkiye, hareketin yaşadığı kafa karışıklığını bir sonraki aşamada kendisini Afganistan’ın siyasi; güvenlik ve ekonomik olarak önemli bir ortağı haline getirmek için kullanmak istiyor” yorumu yapıldı. “38 milyon nüfuslu Afganistan’ı Türk hizmet, mal ve ürünleri pazarına dönüştürme” planı olduğu ileri sürüldü.
EL BEŞİR YETMEZ
Gündemde olan diğer ülke, Türkiye’yi ziyaret eden Egemenlik Konseyi Başkanı Orgeneral Abdulfettah el Burhan’ın ülkesi Sudan oldu. Yaptığı askeri darbeden sonra ülkeyi 30 yıl yöneten Ömer el Beşir, Sudan halkının ayaklanması üzerine iktidarı bırakmıştı. Lakin iktidarı döneminde Darfur’da katledilen yüz binlerce Sudanlının ölümünden sorumlu tutuluyordu. Sudan hükümeti, devrik Devlet Başkanı Ömer el Beşir ve iki yardımcısı, eski savunma bakanı Abdulrahim Muhammed Hüseyin ve Güney Kordofan Eyaleti eski valisi Ahmed Harun’u Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne teslim etme kararı aldı. Rai al Youm gazetesi, Türkiye’yi ziyaret eden Orgeneral Burhan’ın da katliam kararlarına ortak olduğunu ve diğer iştirak eden herkesin yargılanması gerektiğini yazdı. Irak’taki 12 yıldan fazla süren işgalde
iki milyondan fazla Iraklıyı öldüren Amerikalı generaller ve politikacılar içinden tek bir savaş suçlusu çıkarmayan uluslararası yasaları eleştiren gazete, başta Irak’ı işgal eden ABD eski başkanı George Bush olmak üzere başka ülkelerde de savaş suçu işleyenlerin yargılanması gerektiğine dikkat çekti.
TALİBAN’I DESTEKLEMEK; ERDOĞAN’IN AFGANİSTAN’I
TÜRK NÜFUZ HARİTASINA GETİRME FIRSATIDIR
Al Arab
Türkiye, Batı’nın Afganistan’dan aceleyle çekilmesinin bıraktığı boşluğu doldurmayı planlıyor. Taliban savaşçılarının kontrolünün, kendisine daha geniş bir stratejinin parçası olarak Orta Asya bölgesini de içeren ekonomik ve güvenlik etkisini genişletme fırsatı sağlayabileceğine inanıyor.
Hareket henüz Afganistan’ın tümünün kontrolünü ele geçirmemiş olsa da Cumhurbaşkanı Erdoğan, Taliban’daki ilk adamla tanışma arzusunu gizlemedi. Bu tutum, Taliban’ın önceden tanınması ve ABD’nin pozisyonundan ve Avrupa ülkeleri tarafından ortaya çıkan yaptırımlardan bağımsız olarak onunla iş birliği yapma isteği olarak kabul ediliyor.
Türk cumhurbaşkanının tutumunun, Ankara ile Taliban arasında doğrudan ya da Pakistanlı veya Katarlı dostlar aracılığıyla temas ve anlayışların varlığını gösterdiği kadar; bir risk de ifade ettiğine şüphe yok.
Çarşamba günü CNN Türk ile yaptığı bir televizyon röportajında Erdoğan, Afganistan’daki savaşı sona erdirme çabalarının bir parçası olarak Taliban lideriyle görüşebileceğini söyledi.
Erdoğan, “Taliban’la bazı görüşmelere varıncaya kadar şu anda ilgili kurumlarımız çalışıyor. Hatta belki ben bile onların lideri durumunda olacak olanı kabul etme durumum olabilir” dedi.
Taliban, yeni rejiminin tanınmasını için arayış içerisindeyken Türkiye, hareketin yaşadığı kafa karışıklığını bir sonraki aşamada kendisini Afganistan’ın siyasi; güvenlik ve ekonomik olarak önemli bir ortağı haline getirmek için kullanmak istiyor. Bu tavizin alınması, Türkiye’ye Afganistan’daki yeniden yapılanma görevine liderlik etmesi ve içinde bulunduğu zor ekonomik durumdan çıkmasına yardımcı olacak şirketlerine ve yatırımlarına öncelik vermesi için önemli bir fırsat sağlayacaktır.
Gözlemciler, Afganistan’ın uzun bir savaştan çıkmış olması nedeniyle ekonomik ve güvenlik bakımından tükenmesi nedeniyle Türklerin dikkatini çektiğini söyledi. Yeni müttefikleri Taliban, 38 milyon nüfuslu Afganistan’ı Türk hizmet, mal ve ürünleri pazarına dönüştürmekten sorumlu olacak. Ayrıca yeni durum, Libya ve Dağlık Karabağ’da elde ettikleri sonuçlardan sonra popüler hale gelen İHA ve SİHA’lar başta olmak üzere, Türk savunma ürünlerinin tanıtımı için bir fırsat sağlayacak.
Raporlar, Ankara’nın İpek Yolu ve Çin Kuşağı Projesi ile bağlantılı olarak Afganistan’daki sözde rolünden yararlanmayı planladığını gösteriyor. Bu durumun gerçekleşmesi durumunda onlara düşük maliyetli bir koridor sağlayacak. Afganistan’daki güçlü varlığı, Rusya ve İran’dan geçen yollardan uzak, Orta Asya’daki Türk cumhuriyetlerine ulaşmak için yeni yollar açmasını da imkan verecek.
Ankara’nın Taliban ile güçlü bir ilişki kurmaya yönelik abartılı ilgisi, tarihsel, etnik ve mezhepsel bağlardan yararlanarak Orta Asya’daki Türk etkisini güçlendirmeyi amaçlayan daha geniş bir vizyonun parçasıdır. Türk stratejisi; sahip olduğu imkanlar nedeniyle ortak bir tarihe sahip ülkeleri, bundan en fazla yararlanacağı bölgesel bir ekonomik ve ticaret kutbuna dönüştürmek üzerine kuruludur.
Türkiye, ülkenin kontrolünü ele geçirdikten sonra Taliban’ın içinde bulunacağı tecritten faydalanarak Ankara’nın başkalarıyla, özellikle de ABD ile iletişimin kapılarını açan garantör ve arabulucu rolünü üstlenmesini istiyor. Türkiye’nin havalimanlarını koruma misyonunu sürdürmesinin sırrı, Türkiye’nin her iki yönde de gerekli bir oyuncu olmasını sağlayacak olmasıdır.
Türkiye Savunma Bakanı Hulusi Akar perşembe günü Pakistan’dan havalimanını işletmedeki asıl amacın Afganistan’ın izole bir ülkeye dönüşmesini önlemek olduğunu doğrularken kastettiği şey buydu. Kabil havaalanının kapatılması durumunda tüm diplomatik misyonların geri çekileceğine dair açıklamalar olduğuna dikkat çekti. “Böyle bir şeyin Afgan kardeşlerimiz için arzu edilen bir durum olmadığını hepimiz biliyoruz. Bu nedenle biz havaalanının açık kalmasının faydalı olacağına yönelik görüşlerimizi paylaşmaya devam ediyoruz” dedi.
Gözlemciler, Türkiye’nin Kabil havaalanında kalma ve diplomatik misyonların hareketini koruma konusundaki ısrarının, Afganistan’daki rolünün uluslararası tanınırlığını elde etmek için sadece bir cephe olduğuna ve Pakistan’ın oynadığı rol gibi, Afganistan’ı dünyadaki dengeleri değiştirmek için bir başlangıç noktası olarak gören diğer rollerle kesişen bir adım olduğuna inanıyor.
Pakistan, Taliban hareketiyle olan güçlü ilişkisinin yanı sıra Ankara ile olan ilişkisini de gizlemiyor, bu da bu topluluğu Türk cumhurbaşkanının Orta Asya’daki planlarına güçlü bir ivme kazandıran İslami bir ittifakın çekirdeği haline getiriyor. Ankara, Pakistan Başbakanı İmran Han’ı Afganistan’da ve bir bütün olarak Orta Asya’da daha etkili bir rol oynamak için en önde gelen müttefiki olarak buldu. Çarşamba günü İslamabad’da yabancı basına konuşan İmran Han, Türk Savunma Bakanı ile yaptığı görüşmeden sonra Taliban ile Ankara arasındaki görüşmeleri kolaylaştırmak için çaba gösterileceğini söyledi.
Han, “Türkiye ve Taliban için en iyi şey, iki tarafın Kabil havaalanının güvenliğinin sağlanmasının neden gerekli olduğu hakkında konuşabilmesi için doğrudan bir diyaloga sahip olmasıdır” dedi. “Nüfuzumuzu kullanıp Türkiye ile yüz yüze görüşmeleri için Taliban’la konuşacağız” dedi.
Ankara; havaalanında kalma arayışının başarısını sağlama bağlamında, hükümet güçlerinin hızlı bir şekilde çökmesinden ve Taliban’ın birden fazla cephede ilerlemesinden, Batılı ülkelerin vatandaşlarını Afganistan’ı derhal terk etme taleplerinden faydalanıyor.
AFGANİSTAN: KUŞATILMIŞ BİR ÜLKE ÜÇ İMPARATORLUĞU YENDİ
Al Kuds al Arabi
Başyazı
Afganistan’daki olaylar, Taliban’ın başkent Kabil’i üç ay içinde kontrol altına alacağını öngören son Amerikan beklentilerini, durumun gerçekliğiyle ilgili olarak “iyimser” ve tutarsız hale getirecek şekilde şaşırtıcı bir şekilde hızlandı. Bu ülkelerde fiilen yaşanan, hareketin çok hızlı ilerlemesidir ve buna Afgan hükümet güçlerinin aynı hızla çöküşü eşlik etmektedir. Bu durum, yirmi yıl önce Amerikan saldırısının ardından ortaya çıkan rejimin düşmesi ve ülkenin kaderini kontrol olasılığını bu beklentilerden çok daha yakın kılıyor.
Taliban saldırısının başarısı; Washington’un tarihinin en uzun savaşından çekilmesinin, sahada yerleşik bir durumun kabulünden başka bir şey olmadığını ortaya koyuyor. NATO kuvvetlerinin varlığı uzun süre sürdürülemeyecek geciktirici bir faktördü. 11 Eylül 2001’deki el Kaide saldırılarından yaklaşık bir ay sonra alelacele alınan savaş kararına çok sayıda Batılı ülke katılmıştı. Bu son derece yanlış bir stratejik karardı.
Taliban’ın yaklaşan zaferi, bu hatanın en büyük ilanını temsil ediyor ve birden fazla şekilde bu hatanın köklerini ortaya koyuyor. Ülke ve dünya tarihinde defalarca tekrarlanan bir sahneyi tekrar eden hareketin zafere ulaşmasının sebepleri, İngiliz İmparatorluğu’nun 1839’da Afganistan’ı işgalini hatırlıyor. Üç yıl sonra gelen yenilgisi 1978’deki Rus işgali ve 11 yıl sonra 1989’da geri çekilmesi ile tekrarlandı. Sovyetler Birliği’nin çöküşünün ve dağılmasının sebeplerinden biri de buydu.
Bu tarih, güçlü devletler tarafından kuşatılan bu zavallı ve zayıf ülkenin, zamanının büyük imparatorluklarıyla karşı karşıya kaldığını ve onları mağlup ettiğini göstermektedir. Bu savaşlar, bozguna uğramak ve geri çekilmek zorunda kalmanın yanı sıra işgalci ordulara çok pahalıya mal olmuştur.
SADECE EL BEŞİR DEĞİL, DÜNYANIN
BÜTÜN SAVAŞ SUÇLULARI YARGILANSIN
Rai al Youm
Başyazı
Bugün Sudan hükümeti, devrik Devlet Başkanı Ömer el Beşir ve iki yardımcısı, eski savunma bakanı Abdulrahim Muhammed Hüseyin ve Güney Kordofan Eyaleti eski valisi Ahmed Harun’u Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne teslim etme kararı aldı. Darfur’daki çatışma yıllarında insanlığa karşı suç işlemekle suçlanıyorlar.
Bu karar, ABD ve diğer Avrupa ülkelerinin baskısı altında geldi ve başta Amerika olmak üzere çoğu, bu mahkemeyi tanımadı ve ondan kaynaklanan Roma Statüsü’nü de onaylamadı. Aynı şey, Sudan hükümetinin yeni dostu İsrail işgal devleti için de söylenebilir. Gazze Şeridi, Batı Şeria ve Güney Lübnan’daki kanlı suçlarından dolayı birçok İsrailli savaş suçlusunun iadesini talep eden mahkeme kararlarına asla uymadı.
Devlet Başkanı Beşir, hükümeti ve yardımcılarının 30 yılı aşkın Sudan yönetimi sırasında Darfur’da savaş suçları işlediğine ve şu ya da bu şekilde 300 bin kişinin ölümünden sorumlu olduklarına hiç itiraz etmiyoruz. Ancak ortaya çıkan soru, mahkemenin iktidardaki Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı Orgeneral Abdulfettah Burhan’ın ve yardımcısı Muhammed Hamdan’ın iadesini neden istemediğidir. Onlar, Beşir’in sağ koluydu ve tüm kararlarında; Darfur savaşında ve katliamlarında öyle ya da böyle onunla ortak oldular.
Cumhurbaşkanı el Beşir de politikalarının ve suçlarının bedelini ödüyor ve hükümetinin küresel savaşçı Carlos’u çeyrek asır önce Fransız makamlarına teslim ettiğini ve o zamandan beri parmaklıklar ardında kaldığını hatırlamakta fayda var. Yani, aynı bardaktan içiyorlar ve bu nedenle, yolsuzlukta boğulmanın ve kamu parasını yağmalamanın yanı sıra, birçok kişinin onu savunması zor.
Sudan sadece Amerikan baskısıyla kovduğu “el Kaide” örgütünün lideri ve onun bazı ortaklarına ev sahipliği yapmadı. Başkan el Beşir’in tüm hatalarına rağmen Filistin davasına yardım ve destek olduğunu söylemek doğru olur. Ülkesi, Gazze Şeridi’ndeki direnişe silah ulaştırmak için bir köprüydü. Belki de korumadığı bu onurlu duruş, Sudan’ın terör listesine alınmasına neden oldu.
Başkan el Beşir hem Darfur’daki katliam hem de 20 binden fazla Sudanlı askeri Yemen’e Suudi-BAE koalisyon güçlerinin yanında savaşmak için göndermek gibi ölümcül hatalar yaptı. Güney Ayrılık Anlaşması’nı imzalayarak Sudan’ın üçte birinden feragat etti. Sudan’daki demokratik süreci engelledi ve muhaliflerine karşı her türlü baskıyı uyguladı. Onların başında, 1998 darbesindeki en önde gelen ortağı Dr. Hassan al-Turabi var. Ancak buna rağmen Sudan egemenliğinin ihlali olmasının yanı sıra hiçbir İsrail savaş suçlusunu kabul etmeyen ve yargılamayan bu mahkemeye iade edilmesine karşıyız.
Irkçı, haydut İsrail devleti ile ilişkileri normalleştiren Sudan’ın mevcut yöneticilerinin 2014’te Gazze’ye yönelik saldırı sırasında insanlığa karşı savaş suçları işleyerek BM İnsan Hakları Konseyi’nde kınanması dikkat çekicidir. 12 yıldan fazla süren kuşatma sırasında, 2003 yılındaki işgal sırasında iki milyondan fazla Iraklıyı şehit eden Amerikalı generaller ve politikacılar içinden tek bir Amerikan savaş suçlusu çıkarmayan uluslararası yasalara ve uluslararası ceza mahkemesine saygı gösterilmesini talep ediliyor.
Biz bu gazetede, sadece Başkan Ömer dl Beşir ve yardımcılarının değil; oğul George Bush, Tony Blair, Benyamin Netanyahu, Ehud Barak gibi dünyada savaş suçu işleyen tüm suçluların yargılanmasını talep ediyoruz.