16 Ağustos 2021 00:12

300 milyon dolardan tarım işçilerine kalan: 90 TL yevmiye, sigortasız çalışma

Malatya'ya kayısı toplamaya giden tarım işçileri, günlük 90-110 TL arasında bir yevmiyeye, sigortasız çalıştırılıyorlar. İşçiler derme çatma çadırlarda kalıyor.

Fotoğraf: İnanç Yıldız / Evrensel

Paylaş

İnanç YILDIZ
Malatya

“Bir biz varız güzel öbürleri hep çirkin / Bir de bu terli karanlık / Sonra bir şey daha var muhakkak ama adını bilmiyorum”

Turgut Uyar’ın bu dizeleri Malatya’da kayısı hasadında fotoğrafladığım mevsimlik Kürt işçilerin hallerini ne kadar güzel anlatıyor.

Battalgazi Belediyesinin düzenlediği “kayısı hasadı” konulu fotomaraton yarışması için Malatya’dayım. Yarışmada dereceye girer miyim bilmiyorum ama arşivim için bol bol fotoğraf çektim. Bundan dolayı kayısı bahçelerinde çalışan işçileri fotoğrafladım. Hangi bahçeye gitsek ya da belediye tarafından götürülsek, çevre illerden gelmiş Kürt çocuk, genç, yaşlı mevsimlik işçileri görüyoruz. Ortalama 90-115 lira arasında bir yevmiye ile çalışan işçilerin 8 saat çalışma, sigorta gibi sosyal güvence hakları ise yok. Yaklaşık bir ay burada kalan insanların yaşam alanları ise kendi kurdukları çadırlar. Mevsimlik işçiler gittiği her bölgede benzer durumlarla karşılaşıyor. Bu şartlar neden değişmiyor. Bunun cevabını fotomaraton gecesinde AKP MKYK Üyesi ve Malatya Milletvekili Öznur Çalık yaptığı konuşmada verdi. Çalık, Ticaret Odası Başkanına kayısı ile ilgili bu yıl toplam beklenen paranın “400 milyon dolar mı?​” diye sorması üzerine “500 milyon dolar” yanıtını aldı. Kayısıdan bu kadar büyük paraların elde edildiği bir kentte işçilere düşün pay 90 lira yevmiye. Durum bu olunca güneşin altında kayısı toplayan, seren, çekirdeklerini çıkaran mevsimlik işçilere kulak verelim…

‘YEVMİYE YETMİYOR, SİGORTA YOK, YATACAK YER YOK’

İbrahim Denktaş (26), 8 yıldır ailesi ve akrabalarıyla kayısı toplamaya geliyor. Kayısı bittikten sonra da fındık toplamaya gidiyor. Memleketi Mardin Mazıdağı’nda ise tarım ve hayvancılık yapıyor. Yevmiyelerin düşük olduğunu, “90 lira para mı” diyerek ifade ediyor.

Her şeyin pahalı olduğunu belirten Denktaş, “70 dönüm tarlamız var. Bu sene kuraklık olduğu için ilaç parası anca çıktı, gübre parası çıkmadı. Kendi toprağımızda iş yok. Hastane inşaatında çalıştım. Paramı tam olarak alamadım. Yevmiyelerin yüksek olması gerek, yetmiyor ki, sigorta yok, kalma yerini biz yapıyoruz. 14 kişi bir çadırda kalıyoruz. Banyo ve tuvalet yerlerini de çadırla biz yaptık. Kazana su koyup, altına ateş yakıp ısıtıyoruz, bununla da banyo yapıyoruz. Fındığa gidiyoruz her şey hazır orada. Kayısı işi çok uğraştırıyor; topluyorsun seriyorsun, çekirdeğini çıkartıyorsun, depoya atıyorsun. Fındık da topluyorsun, çuvallıyorsun, bırakıyorsun. Normalde sabah 7 akşam 6’dır ama kayısı işi belli olmuyor. Akşama gidiyorsun islim yapıyorsun” diye anlatıyor.

AİLEMİ BU DURUMDAN KURTARMAK İSTİYORUM

Aytekin Denktaş, 18 yaşında, 3 yıldır çalışmaya geliyor. Üniversite sınavına hazırlanan Denktaş, “Dershaneye gitmek için buraya çalışmaya geliyorum. Babam tır şoförü, ailede başka çalışan yok. 5 kardeşiz 3’ü okula gidiyor, bir abim askere gitmiş, bu yüzden çalışmak zorundayım. Çocukluktan beri hayalim diş hekimliği okumak. Babam 45 yaşında tır şoförü, çocukluğundan beri çalışıyor, gidiyor uzun zaman gelmiyor, onları bu durumdan kurtarmak istiyorum” diyor.

MARDİN’DE ÇALIŞABİLECEK BİR İŞ YOK

Serhat Denktaş, 18 yaşında, o da 3 yıldır çalışmaya geliyor. Geçim sıkıntısı yüzünden geldiğini belirten Denktaş, “6 kardeşiz diğer kardeşlerim inşaatta çalışıyor. Mardin’de çalışabilecek bir iş yok. Geçim sıkıntısı yüzünden 9’uncu sınıfta okulu bıraktım, ben de çalışmaya başladım. Yevmiyeler düşük ama mecbur geliyorum. Başka ne yapacağım bilmiyorum, belki inşaatta çalışırım gelecekte. Orada yevmiyeler daha yüksek ve sigorta var” diyor.

‘HİÇBİR ŞEY DEĞİŞMEYECEK, HEP BURAYA GELECEĞİZ’

Şahide Denktaş’da 18 yaşında ve 8’inci sınıftan sonra okula gönderilmediği için çalışmaya gidiyor. Onun dilinden de mecburiyetlik düşmüyor çünkü diğer akrabaları gibi o da aynı sorunları yaşıyor. “Benim yaşımdakiler okuyor ama bizimkiler izin vermedi. 8’e kadar okudum” diyen Denktaş, “Üzülüyorum kızların okutulmamasına, çalışkandım, okumak istiyordum. Öğretmen olmak istiyordum. Kısmet değilmiş. Ben büyünce kız kardeşimin okumasını destekledim” diyor.  “Ailemiz kalabalık, para yetmiyor, hepimiz çalışmak zorundayız” diyen Denktaş, “Toprağımız var, buğday ve mercimek ekiyoruz. Biraz kötüydü bu yıl. Çobanlık yapılıyor, koyun ve inek sağıyoruz. Abimler İstanbul’a çalışmaya gidiyor. Ben kayısıya geldikten sonra fındığa gidiyorum. Bazen çalışma şartları iyi bazen kötü. Kayısının çekirdeğini çıkarmak iyi ama toplamak zor. Çadırda yaşamak zor, ev olsa iyiydi. Fındık iyiydi, orada ev var” diyor. Geleceğe dair neler düşündüğünü sorduğum Denktaş, “Hayalim yok aslında, beğeniyorum, alışmışım buralara. Hiç köyden çıkmadık, sadece buraya geliyorum.  Okuldan çıkınca ne bir kitap okudum ne de bir kursa gittim. Bence hep böyle olacak, hiçbir şey değişmeyecek hep buraya geleceğiz. Bizim ailemiz hep böyleydi, babam 10-15 yıldır geliyordu. Sonra abime verdi çavuşluğu, o yapıyor” diyor.

6 KİŞİ OLUNCA YEVMİYE ANLAM KAZANIYOR

Denktaş ailesinden, Tuci ailesine konuk oluyoruz. Vanlı Hilmi Tuci, 42 yaşında, 7 çocuğu var ve 2 senedir ailesiyle beraber mevsimlik işçilik yapıyor. Bir ağaç gölgesinin altında yere serilmiş bir kilim ve minder üzerinde ağırladı bizi Tuci ailesi. Otlu peynirin yanında çay ve tandır ekmeği ile misafirperverliğini gösterdi. Tuci ailesinin hayatı Mersin ve Malatya arasında geçiyor. Mersin’de de 6-7 ay çalışıyorlar. Denktaş ailesi gibi onlar da bütün ihtiyaçlarını kendilerinin kurduğu çadırlarda gideriyorlar. Çayımızı yudumlarken başlıyoruz konuşmaya…

Denktaş ailesine “90 lira” denilen yevmiye onlara 105 denilmiş. Bazı yerlerde de 115 lira falanmış, böyle duymuşlar. “Artık nasıl oluyor bilmiyorum” diyen Tuci, yevmiyenin yeterli olup olmadığını ise şöyle anlatıyor: “Biz 6 kişiyiz, alınan yevmiyeyi 6 ile çarpıyoruz, bu yüzden bize yeterli. En az 4 kişi olacaksın. Bir kişi olursan yevmiye bir şeye yaramaz. Bizim halimiz böyledir.”

HAYAT GÜZEL DEĞİL ABİ

Neden mevsimlik işçilik yaptığını sorduğumuz Tuci, “Van’da 50-60 koyunum vardı sattım, valla çok para gidiyordu, karşılığını alamıyorduk. Koyuna bizim orada 6-7 ay kışın ot veriyorsun. Bu yüzden masrafı çok oluyor. Burada tozun ve çadırın içinde yaşamak iyi değil ama mecburuz, çalışmazsak aç kalacağız. Van’da fabrika olsaydı çalışsaydık, daha iyi olurdu. Devlet tarafından destek verilseydi, hayvancılık yapmak istiyorum. Mersin Tozkoparan’da en az 1000 hane Van Çatak’tan gelen insanlar. Yazıktır, ne sigortaları var ne bir şeyleri var. Diyorum İstanbul’a gideyim, aylık parası daha güzel, sigortası var, servisi var, saati bellidir. Mersin’deki işte ayda 20 gün gibi çalışıyorsun 10 gün yatıyorsun, ne sigorta var ne bir şey var. Hayat güzel değil abi” diyor.

AH YAYLALARIMIZ ÇOK GÜZELDİ

Hanife Tuci ise, “Burada çalışmazsak aç kalırız. Hayat şartlarımızı görüyorsunuz. Zordur. Ne bir maaş var ne bir şey. Kendi kazandığımızdan yiyoruz. Çocuğum hastalandı, bir kolum felç geçirdi, zor günler geçirdik. Ah yaylalarımız çok güzeldi. Yemin ederim öyle güzeldi ki. İnsan ölürse kendi memleketinde ölmeli. Havası, suyu, her şey doğal. Ama orada yaşayamıyoruz. Yaşayanlar var ama eşimin köyünde yaşayan kimse kalmadı, yavaş yavaş herkes Van’a yerleşti. Sonra da şehirlere çalışmaya gittiler. Köyde kalabilmen için hayvanın olması gerekiyor, uğraşacak bir şeyin olmalı.  Şimdi hayvanlar öyle pahalanmış, altın değerindedir, masrafın da çok. Ama sütü, kaymağı ve yünü var, ne olursa olsun her türlü güzeldir. Yaman ellerde kalmak hiç güzel değil. Eskiden ot biçmeye gitsek de güzeldi. Şimdi hastalıktan bir şey yapamıyoruz” diyor.

GELDİĞİMİZDE KOŞULLARIN İYİ OLMASI GEREKİYOR

Son olarak aynı aileden Aysel Denktaş ile konuşuyorum. 23 yaşında ve o da 3 yıldır çalışmaya gidiyor. 8 kardeş olan Denktaş, ilkokul mezunu. Büyük abisi okumuş, diğer kardeşleri de okuyor. “Okusaydım doktor ya da avukat olmak isterdim” diyen Denktaş, “Çünkü en çok ihtiyacımız bunlar. Ama ne yapalım, tarlada çalışıyoruz. Burada sıcağın altında çalışmak zor ama kazandığımız para ise yeterli değil. Batıya gidince onların verdiği para muhtaçmışsın gibi yüksekten bakıyorlar insana. Sanki Kürtler başka bir yerde onlara kölelik yapmaya geliyormuş gibi bakıyorlar. Mesela geldiğimizde evin hazır ve koşulların daha iyi olması gerekiyor” diyor.

İki gün gündüz vakitlerinde Denktaş ailesinin çalışmasına tanıklık ettim. Kendilerinin anlattıkları ne eksik ne fazla.

ÖNCEKİ HABER

Kristal-İş Şube Kongresi yapıldı | Görevden alınan Erdal Akyazı yeniden başkan oldu

SONRAKİ HABER

Taliban: Türkiye'yi düşman değil, müttefik olarak görüyoruz

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa