Fındık üreticisi emeği için birleşmeli
Avrupalı gıda tekellerinin istediği masraflı olan depolamanın onlar adına Türkiye’de yapılması ve taahhüt edildiği gibi düşük fiyattan fındık teminidir. Sorun olan da budur.
Fındık işçisi kadınlar
Fotoğraf: Nedim Kovan / DHA
Sedat BAŞKAVAK
Eskiden televizyonlarda “her gün bir avuç fındık iyi gelir” diye reklamları çıkardı, “aganigi naganigi” sözleriyle reklam güçlendirilirdi. Bademden sonra en yaygın yetiştirilen sert kabuklu meyve olduğundan bahisle pek çok yerde yetiştirildiği söylenir fındığın. İtalya, İspanya, ABD ile başlayıp Yunanistan, Fransa, Azerbaycan ve Gürcistan ile devam eden 20 ülke sayılır. Hatta daha ilerletilerek şimdilerde üretici olarak çok dikkat çekmese de Arjantin, Avustralya, İran ve İngiltere olmak üzere 11 ülke daha sayılır. Aslında bütün bunların sayılmasının bir amacı vardır oda “tamam biz çok üretiyoruz ama dünyada da pek çok yerde üretiliyor o nedenle de fındığın fiyatını uluslararası piyasa belirliyor” diyerek fiyat beklentisini aşağı çekmek içindir.
Eldeki bir avuç fındığa bakıp “eni sonu kuruyemiş” demeyelim; fındığın kullanım alanı çok geniş. Kuruyemiş olarak tüketilmesinin yanı sıra şekerleme, pasta ve dondurma imalatında yardımcı malzeme olarak kullanılan fındık asıl olarak çikolata ve bisküvi imalatında kullanılmaktadır. Dünya genelinde üretilen iç fındığın yüzde 80’i yani 300 bin tondan fazlası çikolata ve bisküvi imalatında kullanılmaktadır. Gres yağından nemlendiriciye, ilaçtan kozmetiğe, sterilizasyon malzemesinden, asfalt plaka üretiminden tutunda metal sektöründe metal kesme yağı olarak kullanmaya kadar pek çok alanda fındıktan ve fındık yağından yararlanılmaktadır. Yağı çıkarılan fındığın küspesi hayvan yemi olarak kullanılmaktadır. Kabuğunun yakacak olarak yararlanılmasının yanı sıra boya sanayinde kullanılırken yaprağı ve fındığın şapka şeklindeki dış kabuğu ise doğal gübre olarak tarım alanlarında kullanılmaktadır. Yani fındığın sadece meyvesi değil yağı, kabuğu ve yaprağı derken boşa giden bir gramı yoktur. Sağlığa yararı açısından kalp ve kalp damar hastalıklarına karşı koruyucu etkisinin yanında B ve E vitamini açısından zenginliğinin yanında ayrıca demir, potasyum, kalsiyum, bakır, magnezyum, sodyum, manganez ve çinko gibi mineralleri de içermesi nedeniyle tüketimi önemli bir meyvedir. Ülke ekonomisine katkısı, geçim kaynağı olmasının yanı sıra, sürekli yağış alan Karadeniz bölgesi için bir başka önemi de erozyonu önlemesidir.
Ne yazık ki, her açıdan faydasını saydığımız fındık ve fındık üreticileri hak ettikleri değeri ve desteği görmemektedirler. Uygulanan tarım politikaları nedeniyle artık fındık üreticisinin yüzü gülmez oldu.
SERBEST PİYASA ÇARKI FINDIK ÜRETİCİSİNİ ÖĞÜTÜYOR
Fındık her dönem tartışılan bir ürün oldu. Demirel’in Fiskobirlik’e parayla fındık aldırmasıyla başlayan süreç, 2000 yılında ANAP, MHP, DSP koalisyonu döneminde çıkarılan 4572 sayılı birlikler kanununda birliklerin özerkleşmesi adı altında kamu desteğinin kaldırılması ile devam ederken Fiskobirlik’in tasfiyesi süreci AKP iktidarı döneminde tamamlanmış oldu. Fiskobirlik’e borç vererek fındık aldırmaya ve en sonunda aldığı fındık elinde biriken, satışını yapamayan ve yeni fındık alamayan bir kooperatif olarak iyi yönetilmeyen bir şirket duruma geldi. Bu politikalar sonucu ürünün kooperatifler üzerinden pazarlanarak satılması ve böylece de üretici köylü lehine bir denge oluşturması görevi ortadan kalkarak, ticari olarak faaliyet gösteren, parası kadar çalışabilen örgütlenme haline geldi Fiskobirlik. Tamamı kooperatifler üzerinden pazarlanan tarım ürünleri bir anda kooperatifin parası kadar alınan ve pazarlanan ürün olmaya başladı. Şirket gibi çalışan kooperatif birliği aldığını bile satamaz duruma geldi ve bir süre sonra fındıkta bütün söz hakkını kaybetti. Çünkü fındık fiyatı ve alım politikaları devlet ve birlik eliyle değil fındık tekelleri eliyle belirlenince Fiskobirlik’te kötü yönetilen bir şirket olarak piyasanın güçsüz aktörü durumuna gelmiş oldu. Dün kooperatif aracığıyla alınıp devlet eliyle pazarlanan fındık bugün kooperatifin tamamen devreden çıktığı ve fındık fiyatı üzerindeki tüm belirleme olanağının şirketlerin eline geçtiği bir sürece dönüştü. AKP hükümeti de “fındığın fiyatı serbest piyasada belirlenecek” diyerek fındık üreticisini gıda tekellerinin önüne atmış oldu.
Fındığın en çok tartışıldığı ve on binlerce köylünün mitinge katıldığı 2006 yılında çokça konuşulan bir konuda Hamburg kabuklu yemişler borsası başkanın şu sözleridir: “Bizim için fındığın fiyatının kaç olduğu önemli değildir. Fındıkta önemli mesele kaliteli ve istenildiği anda fındık, en önemlisi de ihracatçıların taahhütlerine sadık kalmasıdır.” Avrupalı şirketlerin isteği kaliteli, istenilen anda ve istenilen kadar fındık ve en önemlisi de verilen taahhütlere sadık kalınması yani Avrupalı gıda tekelleri için masraflı olan depolamanın onlar adına Türkiye’de yapılması ve taahhüt edildiği gibi düşük fiyattan fındık teminidir. Sorun olan da budur. Ülke ekonomisi ve fındık üreticisinin emeği, alın teri şirketlerin kârı için feda edilmektedir.
HER YIL AYNI NUMARA: ‘REKOLTE ÇOK FİYAT DÜŞER’ OYUNU
Tarım Bakanlığı koordinasyonunda Ziraat Odaları, Ticaret ve Sanayi Odaları, İhracatçı birlikleri, Fiskobirlik, üniversiteler, Ticaret Bakanlığı gibi kurumlar birlikte sahadan aldıkları verilerle 2021 fındık rekoltesini (fındık üretim miktarı) 650 bin ton olarak açıkladılar. İhracatçı birlikleri ve İtalyan fındık tekeli Ferrero, rekolte üzerinden spekülasyon yapamayacaklarını düşünmüş olacaklar ki; hem rekoltenin yeniden belirlenmesini dayattılar hem de kendileri, rekoltenin 815 bin ton olacağını açıkladılar. Böylece fındık tekelleri 2021 yılı fındık rekoltesinin 800 bin ton ve üzeri açıklanması emrini hükümete vermiş oldular. Uluslararası Sert Kabuklu Kuru Meyveler Konseyi (INC) ise dünya fındık üretiminin 1 milyon 306 bin 900 ton olacağını açıklarken Türkiye fındık rekoltesini de 790 bin ton olarak açıkladı. Böylece fındık tekellerinin kırmızı çizgisini AKP iktidarına belirtmiş oldu. İktidar, aracı, tüccar takımı aracılığıyla “rekolte çok yüksek, bu durumda fındık satılmaz elde kalır” propagandası devreye sokuldu.
2006 yılında ülke rekoltesi 661 bin ton gerçekleşirken fındık 5 TL’ye kadar alıcı bulmuştu. Bir yıl sonra 2007’de rekolte 131 bin ton azalarak 530 bin ton olarak gerçekleşti fakat fındık fiyatı yine 5 TL’de kaldı.
2008 yılında fındık rekoltesi 800 bin ton ve fiyat 5 TL idi. 2009 yılına rekolte 300 bin ton azalarak 500 bin tona düşmesine rağmen fındık fiyatı 4.75 TL olabildi.
2015 yılında 646 bin ton rekolte gerçekleşirken fındık fiyatı 13 TL’yi geçti. Bir sonraki yıl 2016 yılında rekolte 226 bin ton düşerek 420 bin ton olmasına rağmen fındık fiyatı sezon ortalaması 12 TL oldu.
“Fındık rekoltesi çok olunca fiyat düşer, az olunca artar” sözü aracıların, tüccarların ve ihracatçıların fındığı istedikleri fiyata almak için uydurdukları koca bir yalan. Yıllık üretimi 130 bin ton olan İtalya, fındık üretiminde Türkiye’den sonra ikinci sırada. 2019 yılında yaklaşık 168 bin ton fındık aldı. Bu yıl 70 bin ton daha az üretimi olduğunu göz önüne aldığımızda Türkiye’den 60 bin ton daha fazladan fındık alacak demektir. İtalya’nın fındık üretimi yarı yarıya azalmışken, “Türkiye’de fındık üretimi çok, fiyat düşük olur” sözü yine ihracatçı yalanıdır.
FİYAT DÜŞÜRMEK İÇİN YALAN SÖYLENİYOR
İtalya ve Gürcistan fındık üreten ülkeler arasında ikinci ve üçüncü sıradalar. INC (Uluslararası Sert Kabuklu ve Kuru Meyveler Konseyi) verilerine göre İtalya ortalama 115 bin fındık üretirken senelik ortalama 135 bin ton fındığı da ithal ediyor. Ürettiğinden daha fazlasını ithal edip ve satıp para kazanan bir İtalya var. Demek ki; Karadenizli fındık üreticisi üretiyor parayı İtalyan fındık tekeli kazanıyor. Tabi İtalyan fındık tekeli Ferrero’nun 2014 yılında, Türkiye’nin en büyük fındık ihracatçısı firmayı satın alarak fiyat politikasını direk içeriden belirlemede etkili olduğunu da fındık üreticileri çok iyi bilmektedir. Gürcistan ise dünya toplam fındık üretiminin yüzde 6’sını üretmekte ve piyasada belirleyici özelliği yoktur. O nedenle de “Gürcistan fındığı piyasayı etkiliyor” demenin bir karşılı yoktur.
Fındık Avrupa’nın vazgeçilmezidir. Avrupa da Almanya, Fransa ve İsviçre başta olmak üzere birçok ülke fındıktan çikolata ve benzeri ürünler üreterek bütün dünya ülkelerine pazarlamaktadırlar. Bu fabrikalarının sayısının 800’ün üzerinde olduğu söylenmektedir. Bu fabrikalarda her birinde yüzlerce işçi çalışmaktadır o nedenle de, fındık iyi bir istihdam aracıdır da. Avrupa fabrikalarında üretimi güvenceye almak için bir ya da iki yıllık ürünü stoklamak zorundadır. İşte bize deyim yerindeyse “Yutturmaya çalıştıkları” elimizde stoklarımız dedikleri şey bu stoklardır.
FINDIK MİLLİ DEĞİL STRATEJİK ÜRÜNDÜR
Fındık milli ürünümüz sözü çokça söylenir. Üreticisinden muhtarına, ziraat odasından ticaret odasına, bakanından başbakanına herkes fındığın milli ürün olduğundan bahseder. Otuzun üzerinde ülkede tarımı yapılan fındık herhangi bir ülkenin malı ya da oraya özgü bir ürün olmaktan ziyade tarımı yapılan bölgenin coğrafi yapısı, iklim koşulları ve ülke ekonomisine katkısı itibariyle ülkemiz açısından milli değil stratejik üründür. Hollanda da bakliyat stratejik üründür çünkü Hollanda tarım ürünleri ihraç eden en büyük 3 ülke arasındadır. Herkes fındıktan yıllık 2-2.5 milyar dolar kazandığımızı söylüyor ama dünyada her üretilen ürün yada malın fiyatı artarken biz neden sabitlenmiş şekilde 2-2.5 milyar dolar kazanıyoruz bunu konuşmuyor. İlaç, gübre, akaryakıt hepsinin dolar bazında ve dolara endeksli olarak fiyat artarken 15 yıldır ihracat gelirinin hep 2-2.5 milyar dolar da kalmasının sebebi çok açıktır. AKP iktidarı fındık üreticileri için değil, tarım ve gıda tekelleri için çalışmaktadır. Başta İtalyan fındık tekeli Ferrero olmak üzere Alman, Fransız ve İsviçre çikolata tekelleri için çalışıyorlar. Milli ürün sözleri, ulusal fındık konseyi gibi göstermelik fındık severlikten ziyade üretiminde kapsadığı geniş alan ve bu alanda alternatif ürün olmaması (olur diye dayatılanlarında tutmaması) nedeniyle, iklim ve coğrafi özellikler nedeniyle bölge için en uygun ürün olmasını da hesaba katarak fındık stratejik ürün olarak ilan edilmelidir. Üretimi, satış ve pazarlamasında devlet desteği üretici köylüler ve kooperatifleri üzerinden yapılmalıdır.
TMO’NUN FINDIK ALIMI PROBLEMLİ
Bu koşullarda TMO’nun fındık alması önemli çünkü şirketler borsa, piyasa diyerek fiyatı olabildiğince aşağı çekmek istiyor. Hükümet “biz tarım ürünleri fiyatına karışmıyoruz sadece TMO’nun ya da Çaykur’un alım fiyatını açıklıyoruz” diyerek tarım ürünlerine müdahale alımı yapmış olmuyor, tavan fiyat belirlemiş oluyor. TMO’nun randevulu alım yapması nedeniyle bir ya da birkaç ay sonraya gün vermesi de büyük sorun. Çünkü geçimlik tarım üretimi yapan fındık üreticisinin 1 ya da 2 ay sonra fındığını satmayı bekleyecek zamanı yok. Böylece TMO fındık almıyor ama uzun zamana yayarak almış gibi yaparken şirketlere gün doğuyor. Onlarda “devlet kâr zarar hesabı yapmadan fiyat veriyor” propagandası eşliğinde biz o fiyatlara ürün alıp satamayız diyerek düşük fiyata alıp yüksek karla satış yapıyorlar. Hükümette, biz piyasaya müdahale edemeyiz diyerek köylünün emeği ve alın teri üzerinden şirketlerin para kazanmasının yollarını açmış oluyor. Oyu köylüden alan hükümet şirketlerin çıkarlarını korumuş oluyor.
NE YAPILMALI
Fındık rekoltesi üzerinden üretici köylünün fındığının fiyatının baskılanmasına son verilmelidir. Dünya üretimin yüzde 70’ini ürettiğimiz ve aslında tek belirleyici olduğumuz fındığın fiyatının aracını ve ihracatçının insafına bırakılamaz. İhracat geliri fındığın fiyatıyla doğrudan orantılıdır. O nedenle de fındığın fiyatı uluslararası tekeller ve yerli işbirlikçileri tarafından değil fındık üreticileri tarafından belirlenmelidir. Fındık fiyatı maliyet+yüzde 25 kâr+yüzde 25 insanca yaşam payı üzerinden hesaplanmalıdır. TMO bu göstergeler üzerinden randevu adı altında kota ve kontenjan uygulamadan fındık getiren her fındık üreticisinin fındığını almalıdır.
Fındık üreticisi şunu bilmeli ki; Dur bakalım ne olacak diyerek fındığa ve emeğine sahip çıkamaz. O nedenle fındığına ve emeğine sahip çıkmak için birleşmeli. İhracatçılar örgütlü birlikleri, dernekleri, konseyleri var. Fındık üreticisi de örgütlenerek hakkını arayıp, fındığın fiyatını belirleyip emeğinin karşılığını alabilir.
FINDIK YAN GELİR DEĞİL GEÇİM KAYNAĞIDIR
Başta fındığın ticaretini yapanlar olmak üzere bu ticaretten nemalananlarda dahil bir koro şeklinde “fındık geçim kaynağı değil yan gelir olarak görülüyor” sözlerini söylüyorlar. Böylece fındığın emeği az, tarımı önemsiz ve geliri değersiz bir tarım ürünü olarak gösterilemeye çalışılıyor. Hükümetten beklenti içine girmeye gerek yok, ne kazanırsan koy cebine demeye getiriyorlar.
Ne söylenirse söylensin fındık Karadeniz sahili boyunca 13 ilde 4 milyona yakın insanın geçim kaynağıdır. Nüfusunun yüzde 42’sinin köylerde yaşadığı Ordu ve nüfusunun yüzde 37’si köylerde yaşayan Giresun bile dikkate alındığında fındığın Karadeniz açısından önemi çok açıktır. Kaldı ki il, ilçe merkezi diye sayılan yerlerde nüfusun pek çoğu fındık üreticisidir. Fındık üreticisi diye sayılan 13 il içerisinde Kocaeli ve kısmen Samsun ve Zonguldak’ı (kömür işletmeleri nedeniyle) çıkarırsak geriye kalan illerde tüten fabrika bacası yok denecek durumdadır. Hele hele Sinop’tan Sarp sınır kapısına kadar tek geçim kaynağı tarımdır. Kaldı ki bugün büyük şehirlere iş ve ekmek umuduyla göç eden ve az çok karnı doyacak kadar iş bulabilen pek çok emekçinin atasından kalan fındık bahçeleri de onlar için en önemli gelir kaynağıdır. Çünkü aldığı maaşın yarısını kiraya, bir kısmını ulaşıma veren Karadenizli emekçilerin sofrasındaki ekmeği büyütüp, yemeği çeşitlendirirken, çocuğunun dershane parasıdır, fındık. O nedenle fındık yan gelir değil geçinmek ve yaşamak için tek gelirdir.
SÖZLEŞMELİ ÜRETİM; FINDIKTA YENİ BİR SÖMÜRÜ DÜZENİ
Uygulama bahçesi ya da sözleşmeli üretim adı altında fındık üreticileri tek bir firmanın üreticisi haline geliyor. İtalyan şirket üreticiye imzalattığı sözleşme ile ondan ürettiği fındığı almayı taahhüt ederken fındık üreticisi köylüler ise piyasada oluşan fiyattan şirkete fındık vermeyi kabul ederken aynı zamanda onun dayattığı ilaç ve gübreyi de kullanmayı kabul etmiş oluyor. Çünkü uygulama bahçesi sözleşmesi imzalayanlar uygulama kapsamında hangi ilacı ve gübreyi nasıl kullanacağını da kabul etmiş oluyor. Fiyatı piyasa (şirketler) belirlerken parayı şirket kazanacak fındık üreticisi ise ucuz pahalı fındığımı verdim diye sevinecek. Keza organik fındıkta da yaşanan durum budur. Bunun tek açıklaması var oda fındık üreticisi köylüler kendi bahçelerinde şirketlerin sözleşmeli işçileri durumuna geleceklerdir.