Sel mağduru Bozkurtlular: "Elimiz kolumuz bağlı yetkililerden bir ses bekliyoruz"
Bozkurt'ta yaşanan selden kurtulan veya kurtarılan yurttaşlar Kastamonu’da bulunan KYK yurduna yerleştirildi. Bütün birikimlerinin sular altında kaldığını söyleyen Bozkurtlular yarından endişeli.
Eylem NAZLIER
Kastamonu
Kastamonu, Bartın ve Sinop’ta yaşanan sel felaketinde can kayıpları artıyor. Bozkurt’ta selden kurtulan vatandaşların yerleştirildiği Kastamonu’daki KYK yurdunu ziyaret ettik. Yaklaşık 600 kişinin yerleştirildiği yurtta herkesin morali bozuk, korku ve panik hali ise devam ediyor. Kuzey Kent Kredi Yurtlar Kurumu (KYK) C Kampüsünün önündeyiz. Yurda vardığımızda 5-10’lu gruplar halinde oturan insanlar görüyoruz. Gönüllülerden oluşan bir grup ise çocuklarla ilgileniyor. Bir çardağı balonlarla süsleyen gönüllüler, çocuklar için pasta kesiyor. Çocukların yaşadıkları travmayı unutturma çabaları davranışlarından okunuyor. Ne yapacaklarını bilmeyen vatandaşlar, yetkililerin ‘Mağduriyetinizi gidereceğiz’ cümlesinin belirsizlikleri gidermediğini düşünüyor. Bir kadın kaygısını şöyle anlatıyor: “Herkes cebini düşünüyor. Yeni binalar yıkıldı. Ne yapacağımızı bilmiyoruz. Elimiz, kolumuz bağlı yetkililerden bir ses bekliyoruz.”
Hemen hemen herkeste yaşadıklarını anlatma çekimserliği hakim. Başlarına bir şey geleceğinden korkuyorlar. “Görüyorsun abla, ne söyleyeyim. El mahkum” diyor biri. Birebir sohbetlerde daha rahat anlatıyor ve eleştiriyorlar. Konuştuğumuz yurttaşlar, evlerinin, iş yerlerini, neredeyse tüm birikimlerini yitirdiklerini söylüyor, yarın ne olacağı konusunda tedirginliklerini dile getiriyor.
"İNSANLARIN ARABANIN İÇİNDE ÇIRPINIŞLARINI GÖRDÜM"
Çardakta 5 kadın oturuyor. Birbirleriyle tek kelime konuşmuyorlar. Yanlarına gidiyorum, kabul ediyorlar ve sohbetimiz başlıyor. ”Ben kızımı İstanbul’a gönderecektim. O da alışverişe gitmişti. On dakika daha gelmeseydi ben kızımı kaybediyordum. On dakika kurtardı. Çok büyük bir felaketti. İnsanların arabanın içinde çırpışını gördüm. Onların öldüğünü gördüm. Hastanenin önünde bir anda insanları götürdü, hayvanların öldüğünü gördük” diyor en yaşlı olanı söze giriyor: “Böyle bir felaket hiç yaşanmadı. İnsanlar tahmin etmedi böyle bir şey olacağını, bilseler dere yataklarından ev alırlar mıydı? Dere yataklarına evlerin yapılması doğru değil. Hep müteahhitlerin suçu, hep kendi ceplerini düşünüyorlar. İnsanların canını kimse düşünmüyor. Herkes cebini düşünüyor. Yeni binalar yıkıldı. O insanların günahlarını nasıl verecekler? Ama şu an bilmiyoruz, ne yapacağımızı bilmiyoruz. Elimiz, kolumuz bağlı yetkililerden bir ses bekliyoruz.”
"BİZİ NASIL MAĞDUR ETMEYECEKSİN, ONU AÇIKLA’
“Bozkurt yok, Bozkurt gömüldü, bitti” diyor başka biri, anlatıyor: ”Arabanın içinde el sallaya sallaya giden insanlar gördük. Onu yaşayan bilir. Arabaların savrulmasını, tomrukların evlere vurmasına şahit olduk. Çarşı bitmişti, çarşının içinde hiçbir şey yok. Bundan sonrası için sağlıklı bilgi alamıyoruz. Yani bize bilgi verilmesi lazım. Bilgi verilmiyor. Ben birinci katta oturuyorum, benim evime su girdi. Benim maddi manevi zararlarım ne araştırılsın, sorulsun. Ne zaman gelecekleri, burada ne kadar kalacağımız belli değil. İki gün sonra okullar açılacak bizi buradan nereye gönderecekler onu da bilmiyoruz. Nerede duracağız. ‘Biz sizi mağdur etmeyeceğiz’ deniliyor nasıl mağdur etmeyeceksin onu açıkla. Net bir şey söylemiyorsun ki. Dün Gençlik ve Spor Bakanı Yardımcısı geldi, ‘Biz sizi mağdur etmeyeceğiz’ dedi. Mağdur etmeyeceksin de nasıl etmeyeceksin? Net bir şey söylemiyorsun. Biz size şunu yapacağız demiyorsun. Bilgi veriyorsan doğru bilgi ver. Biz sizi buradan alıp şuraya yerleştiririz de. Mağdur etmeyiz de, çadırlara yerleştirirsen nasıl olacak o mağduriyet değil mi? O da mağduriyet. Müteahhit parasına bakar, imara açıldıysa müteahhidin umrunda olmaz. Para kazanmaya bakar. Sen orada ölmüşşün, müteahhidin umrunda olmaz. O izni verenlere sormak lazım.”
"ÇOK ‘İMDAT’ ÇAĞRISINA TANIK OLDUK AMA EL UZATAMADIK"
Başka bir kadın sohbete dahil oluyor, “Çok imdat çağrısına şahit olduk ama el uzatamadık. Yapamadık, imkansızdı. Gözümüzün önünde birinci kata su girdi aynı aileden 4 kişi öldü. Sel basacağını söylediler. Torunum evdeydi, işyerinden çıktım bir adımla kurtuldum. Bir daha kimseyi göremeyeceğimi zannettim. Bundan sonra yapacak bir şey yok. Devletimiz bizi buraya yerleştirdi, milletimiz bakıyor ama sonumuz ne olacak bilmiyoruz” diyor.
"HER YERDEN SU SESİ GELİYOR ANNE"
Küçük bir kız çocuğu ile bir anne bankta oturuyorlar. Çocuk durmuyor, anne ne yapacağını bilmiyor. Yanına gidiyoruz, “Çocuklarımızın psikolojisi bozuldu, üç çocuğum var. ‘Her yerden su sesi geliyor anne’ diyorlar. Durmuyorlar, ağlıyorlar, ‘Gidelim anne, evimize’ diyorlar. Bizim orada bir evimiz kalmadı ki, nereye gidelim. Yağmur yağdığını, kar yağdığını gördük ama ilk defa böyle bir felaket yaşadık. Kim ne derse desin HES patladı. Burada da çok zorlanıyoruz. Çocuklar yemiyor içmiyor, evi istiyorlar. Burada da durumumuz iyi değil” diyor.
"KİM DOĞRU, KİM YALAN SÖYLÜYOR BİLMİYORUZ"
“Su direk geldi, anons yapılmasıyla beraber suyun gelişi bir oldu” diyen başka bir kadın yaşadıkları anları şöyle özetliyor: “Böyle her şey bir anda dümdüz oldu. Hastanenin önünde, arabanın içindeki insanlar gitti, kayboldu. Gözümüzün önünde çığlık atan insanlar, bir şey yapamadık. Kıyamet gibiydi. Nasıl unutacağız. Çok korktuk. Sadece canımızı düşündük. Elektrik, su yoktu, iletişim kesikti. Kimseden haber alamıyorsun kimseye ulaşamıyorsun. Kim doğru kim yalan söylüyor bilemiyoruz, kayıp ne kadar bilmiyoruz.”
"ŞİMDİ NE GELEN NE GİDEN VAR"
Bir vatandaş yanımıza geliyor, “Bizi buraya getirdiler, bize yiyecek, su başka ihtiyacımızı karşılamıyorlar” diye tepki gösteriyor ve anlatıyor: “Bizim telefon kontörümüz bitti, sigara içiyoruz sigara bile alamıyoruz. Ne maddi yardım, ne bir şey aldık. Bozkurt’tan paramızı da hiçbir şeyimizi de alamadık, çoraplarla geldik buraya. Benim cebimde para yok şu anda. Ben sigarayı güvenlikten borç istedim. Dışarıdan gelen yardımları da vermiyorlar. Biz maddi yardımlardan hiç faydalanmadık. Çalıştığımız yerler, evler işyerleri gitti, hepsi gitti. Ben Bozkurt’a gideceğim ama şu an cebimde para yok. Ben evime bakmaya nasıl gideceğim. ‘Senin paran var mı?’ diye soran yok. Böyle olmaz ki Kastamonu vali yardımcısı geldi ona da anlattık derdimizi. O da gitti şimdi ne gelen ne giden. Benim şu an sigaram yok, kontörüm yok. Ona buna mı yalvarayım ne yapayım? Biz buraya pantolonla çıktık geldik.”
"ELİMİZDE, AVUCUMUZDA BİR ŞEY KALMADI"
Genç bir çocuk söze giriyor, “Doğal bir sel değil, evet uyarı yapmışlar. Normalde bizim çay her zaman taşıyor. Millet de sanıyor normal taşacak, orada duruyor. Millet bakıyor çay yükseliyor. Çay her zaman yükselir az bir şey de taşar hiçbir şey olmaz. Sel olacak diye insanlar hayvanlarını kurtarmaya çalışmışlar. Ondan sonra 5 dakika içinde ‘HES patladı herkes kaçsın’ demişler. O 5 dakika içinde kaçan kaçmış, kalanları da sel götürmüş. Böyle bir şey yok. Doğal bir sel olması imkansız. Ondan bir gün önce yağmur yağdı. Bozkurt’un bir gideri yok, yağmur yağınca Bozkurt’u sel alıyor. Çok kayıp var bizden, arkadaşlarımızdan. Bir arkadaşım birinci kattaydı, ailesiyle komple vefat etmiş. Cesedini bile derede bulmuşlar. Kimse böyle bir şey olduğunu görmemiş ki. Bunun sorumlusu HES. Dere yatağını daraltıyorlar. Bunca sene Bozkurt böyle bir şey görmemişte, bu sene mi oldu? Evimiz falan gitti, hiçbir şey alamadık. Elimizde avucumuzda bir şey kalmadı. Bütün birikimimiz oydu. Umarım devletimiz yardım eder de bir yerlere sokar bizi herkes işsiz de kaldı. Ne yapacağımızı da bilmiyoruz” diye konuştu.
"İŞSİZ KALDIM, NE YAPACAĞIMI BİLMİYORUM"
Sanayide işçi olarak çalışan bir yurttaş, “Bize yakın bir yerde baraj var o barajın patladığını herkes düşünüyor. Bir anda ne kadar yağmur yağarsa yağsın o şiddette, o yükseklikte sel gelmez. Belediye başkanlarının çok büyük hatası var, çayın dibine 8 katlı yanında yine 10 katlı binalara izin vermişler. Tam çayın aktığı yer dere yatağı. Kesinlikle verilmemesi lazım. Bizim memleketimizde beş kat bile yanlış. Yine can giderdi ama bu kadar büyük olmazdı” diyor. ‘İşsiz kaldım ne yapacağımızı bilmiyoruz” diyen yurttaş, “Devlet yardım eder mi etmez mi onu da bilmiyoruz. Buraya sığındık ne kadar dururuz ne kadar durdururlar onu da bilmiyoruz. Durdursalar bile cebindeki birikim bitti mi buralar da ne yapacaksın? İş bulabilirsem buralarda çalışmayı düşünüyorum. Durum iyi değil. Bozkurt dta bir iki senede düzelmez. İş yerlerimiz gitti, ekmeğimiz gitti. Bozkurt bir iki senede kendine gelemez” dedi.
"NEREYE GİDECEĞİZ NE YAPACAĞIZ BELİRSİZ"
Sanayide aşçı olduğunu söyleyen başka bir yurttaş ise, “İhmal var mı yok mu bilemem? Söylediğine göre dere ıslahında ihmal var diyorlar. Dereyi daraltmışlar. Ben geliyorum diye sel bağırıyor yukardan buna rağmen polislerin anonsu şöyle ‘Arabalarınızı kurtarın’. Canını kurtar desene. Biz de anlayamadık. Anons ile arasında iki dakika. Ne yapacağımızı şaşırdık. Eşyalarım kaldı. Burada ekmek kapımız kapandı, evi krediyle aldığımız için bir sürü kredi borcum var. Nereye gideceğiz ne yapacağız muğlaktayız” dedi.
"BURADA KAÇ GÜN KALACAĞIZ"
Perşembe günü ilçede büyük bir pazar kurulduğunu belirten bir yurttaş, sel perşembe günü gerçekleşseydi felaketin iki kat artacağını şu sözlerle ifade etti: ”Perşembe günü oranın pazarı vardı, kimse kurtulmazdı. Sadece seller değil bazı insanlarda da hata var. HES kapağını açmışlar. Olan bize oldu. Olayları atlatamıyoruz. Arabalar gözümüzün önünde gitti. Çok korktuk, çok ağladık kendimde değilim, hep tansiyonum çıkıyor. Eşimin işyeri gitti, Bozkurt yok oldu. Bittik yani. Bundan sonra ne yapacağız bilmiyorum. Yetkililer bize her konuda yardımcı olsunlar. Evimiz yok, köyümüz yok. Bu yurtta kaç gün kalacağız yani. Eve de giremiyoruz. En azından bize kira paramızı versinler. Devlet bize yardımcı olsun” diye konuştu.