Erdoğan ve baş döndüren pragmatizm: Eski düşman yeni dost BAE
Arap basını Erdoğan yönetiminin dün düşman olduğu BAE ile temasını es geçmedi. Rai al Youm gazetesi “Erdoğan’ın okulu, ekonomik çıkarları siyasi düşünceler ve tutumlardan daha öncelikli görüyor” dedi.
Fotoğraf: Mustafa Kamacı/AA | Kolaj: Evrensel
Erdoğan’ın izlediği dış politika, Türkiye’yi yakından takip eden Arap basınının yine gündeminde. Daha düne kadar düşman listesinin başında yer alan Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) ikinci adamı Ulusal Güvenlik Danışmanı Şeyh Tahnoun Bin Zayed el Nahyan’ı coşkulu bir şekilde karşılaması, gözleri yine AKP dış politikasına çevirdi. Erdoğan görüşmede, “İnanıyorum ki çok kısa zamanda Birleşik Arap Emirlikleri ülkemizde ciddi yatırımlara girecek” dedi. Afganistan’a asker gönderme konusundaki isteklilik de hâlâ tartışılan konular arasında.
Arap dünyasının takip edilen gazetelerinden Rai al Youm; Katar’ın müttefiki olarak bilinen Ankara’nın BAE ile geliştirmeye çalıştığı yeni ilişkiyi mercek altına aldı. Gazete, başyazısında ele aldığı konuyla ilgili “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın okulu; ekonomik çıkarları siyasi düşünceler ve tutumlardan daha öncelikli görüyor. Bu okulun en önemli dayanaklarından birinin, ekonomik anlaşmalara varmak için siyasi pozisyonların ve sloganların zamanında kullanılması olduğunu söylersek abartmış olmayız. Türk-BAE yakınlaşması, bu yaklaşımın en son tezahürüdür” yorumu yaptı.
Arap dünyasında Türkiye uzmanı olarak tanınan Akademisyen Muhammed Nureddin de Erdoğan’ın Afganistan politikasını değerlendirdi. Nureddin, Afganistan’a sınırı olmayan ama olup bitenlerle en çok ilgilenen ülkelerden birinin Türkiye olduğuna dikkat çekti. Erdoğan’ın bu ilgisinin hem ABD başkanını memnun etmek, hem de “büyüklük hissini” tatmin etmek ve Osmanlı padişah ruhunu canlandırmak olduğunu yazdı. Nureddin, Türkiye’ye yönelik göçün, Batıyla müzakerelerde tek kart olduğuna işaret etti.
Son dönemde Türkiye ile karşılıklı sıcak mesajlar veren BAE de ülkesinden kaçan Afgan Cumhurbaşkanı Eşref Gani’ye ev sahipliği yapıyor. Gani, yeni ikametgahından “Halk için mücadeleyi sürdürmek” için ülkesine döneceğini söyledi. Al Kuds al Arabi gazetesi nakit yüklü dört araba ile kaçmakla suçlamasından Gani’nin ülkesine dönüşüyle ilgili açıklamasını, “Afganistan’a müdahale etmek için bir BAE kararının duyurusu” olarak değerlendirdi. Gazete, “Gelişmeler Gani’yi bir sonraki Afgan hükümetine karşı çalışmak için bir odak olarak kullanarak iç savaşın yeniden alevlenebileceğine dair korkuları artırıyor” yorumuna yer verdi.
BAE; DÜŞMANLIKTAN MÜTTEFİKLİĞE Mİ?
Rai al Youm
Başyazı
Türk-Birleşik Arap Emirlikleri’nin “ani” yakınlaşması, Ankara ve Doha arasındaki stratejik ilişkileri nasıl etkileyecek? Cumhurbaşkanı Erdoğan, Muhammed bin Zayed ile görüşmek için Abu Dabi’yi ziyaret edecek mi? Suudi-Türk uzlaşması için BAE ara buluculuğunu neden ihtimal dışı bulmuyoruz? Her zamanki gibi sürecin faturasını İhvan mı ödeyecek?
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın hem siyasi hem de ekonomik olarak sürpriz yaptığı birçok konu var. Ancak geçen çarşamba günü Ankara’daki sarayında, Abu Dabi Emirliği’ndeki ikinci güçlü adam olarak tanımlanan BAE Ulusal Güvenlik Danışmanı Şeyh Tahnoun bin Zayed el Nahyan’ı coşkulu karşılaması daha öncekileri geride bırakan bir sürpriz oldu. Birçok sorunun da gündeme gelmesine neden oldu.
BAE’YE KARŞI KATAR’IN YANINDAYDI
Birkaç ay öncesine kadar BAE, “Türkiye’nin düşmanları” listesinde en üst sırada yer alıyordu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, BAE’nin İsrail işgal devleti ile ilişkilerin normalleştirilmesi ve “İbrahim Mutabakatı”nı imzalamasını protesto etmek için Türk büyükelçisini Ankara’ya geri çağırmakla tehdit etti. Tarafsız bir gözlemci; Türk Cumhurbaşkanının beş yıl önce Katar’ı boykot eden dört ülke (Suudi Arabistan, BAE, Mısır, Bahreyn) ile olan anlaşmazlığının şiddetlenmesi sırasında Katar Devleti’nin yanında durduğunu unutamaz. Bu ülkelerin Doha’ya dayatmaya çalıştığı kuşatmayı kırdı. Ayrıca Katar devletini her türlü saldırıdan korumak için 30 binden fazla Türk askerini tüm teçhizatı ile gönderdi. Hâlâ Amerikan el Udeid üssüne yakın bir askeri üste bulunuyorlar.
EKONOMİK ÇIKARLAR ÖNCELİKLİ
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın okulu; ekonomik çıkarları siyasi düşünceler ve tutumlardan daha öncelikli görüyor. Bu okulun en önemli dayanaklarından birinin, ekonomik anlaşmalara varmak için siyasi pozisyonların ve sloganların zamanında kullanılması olduğunu söylersek abartmış olmayız. Son Türk-BAE yakınlaşması, bu yaklaşımın en son tezahürüdür.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Şeyh Tahnoun bin Zayed ile görüşmesinin ardından düzenlediği basın toplantısında, “BAE’den çok ciddi yatırımlar gelecek. Abu Dabi yönetimiyle yaptığımız görüşmelerde belli bir yere gelmiş bulunuyoruz” dedi. “Son birkaç ayda Abu Dabi’de iki ülkenin istihbarat liderleri düzeyinde görüşmeler yapıldı ve belli bir noktaya gelindi” ifadelerini kullandı.
Ve en önemlisi, Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendisi ile Abu Dabi Emirliği’nin Veliaht Prensi ve önümüzdeki dönemde fiili hükümdarı Şeyh Muhammed bin Zayed arasında yakında bir görüşme yapılacağını doğruladı. Bu, Türk medyasının BAE’ye ve özellikle Şeyh Muhammed bin Zayed’e karşı kampanyasının tamamen kesilmesini açıklıyor.
BAE TÜRKİYE’YE YATIRIM YAPACAK
Türkiye; turizm sektörünü yok eden (yıllık 15 milyar dolar) korona salgınının yayılması, Suudi Arabistan ve ana Avrupalı ortağı Almanya gibi bazı Avrupa ülkeleri (40 milyar dolar ticaret hacmi ile zirvede), ile olan anlaşmazlıkları nedeniyle bugünlerde ekonomik bir krizle karşı karşıya. Bu nedenle Ankara; ekonomiyi canlandırmak, durgun arterlerine milyarlar pompalamak ve Türk lirasının değerindeki değer kaybını durdurmak için yatırımlar, döviz ve zengin Körfez turistleri arıyor.
Şeyh Tahnoun’un Türk ev sahibine vadettiği yatırımların boyutunu bilmiyoruz. Bununla birlikte, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın coşkusu ve BAE konuğuna yönelik olağanüstü misafirperverliği, günde 3 milyon varilden fazla petrol ihraç eden ve en az 800 milyar dolarlık bağımsız bir finansal fona sahip BAE; Türkiye ekonomisine on milyarlarca dolar pompalayacak ve yatırımları büyük getirilerle geri dönecek.
YAKINLAŞMANIN FATURASI İHVAN’A MI?
Güçlü bir şekilde ortaya çıkan soru, Katar ve BAE arasında artan düşmanlığı, İki Körfez ülkesi arasındaki şiddetli ve karşılıklı medya kampanyalarını ve Katar’ın Ankara’ya yaptığı yardımın daralmasının ardından yaşanan kayıtsızlık durumunu da hesaba katarsak hızlanan bu Türk-BAE yakınlaşmasının Katar-Türkiye stratejik ilişkilerine nasıl yansıyacağıdır. Mısır ile Türkiye arasında yakınlaşmanın bedelini ödediği gibi Türkiye’yi üs olarak kullanan Müslüman Kardeşler hareketi, BAE-Türkiye yakınlaşmasının bedelini ödeyecek mi? Çünkü BAE, örgüte karşı mücadeleyi önceliklerinin en başına yerleştiriyor.
Atlanılmaması gereken bir diğer nokta da bu yakınlaşmanın siyasi yansımalarıdır. Ankara ve Riyad arasında şu an durgun olan uzlaşma zeminine yol açacak mı? Diğeri ise, aylar önce Şam’da büyükelçiliğini açan BAE, Suriye-Türkiye anlaşmazlığının çözümünde ara buluculuk yapacak mı?
Ani Türk-BAE yakınlaşması henüz ilk günlerinde olduğu için değil; iki tarafın da bu konulardaki suskunluğu nedeniyle bu sorulara verecek bir cevabımız yok.
Özetle, bu başyazıyı iki ülke için ekonomik diplomasinin artık siyasi diplomasinin önüne geçtiğini söyleyerek bitiriyoruz. Bu durum, siyasi farklılıklara ve medya kampanyalarına rağmen aralarındaki ticaret hacminin geçen yıl 8 milyar doları bulmasını ve Abu Dabi’nin Türk mallarının en büyük ithalatçısı olarak altıncı sırada yer almasını açıklıyor.
ERDOĞAN’IN KAYIP ANLAŞMASI: KABİL BİZİ BEKLEMİYOR
Muhammed NUREDDİN
Al Ahbar
Taliban Afganistan’ı, kendi umduğundan daha hızlı bir şekilde ele geçirdi. Derslerle dolu gibi görünen bir değişim, Amerikan stratejilerinin bir başka başarısızlığının ifadesi. Başta Irak olmak üzere diğer yerlerden de çekilmesi gerekiyor. Hiç şüphe yok ki, orada meydana gelen dramatik gelişmelerle ilgili Afganistan’a komşu ülkeler olan İran, Pakistan ve Rusya (Tacikistan ve Özbekistan üzerinden komşu) endişe duyuyorlar. Hareketin bölgesel ve uluslararası politikalarını net bir şekilde tanımlamadan önce; bu ülkelerin Taliban’ın iktidara gelmesiyle ilgili pozisyonlarını belirlemeleri için henüz çok erken.
Ancak Afganistan’a sınırı olmayan ama olup bitenlerle en çok ilgilenen ülkelerden biri de Türkiye. Türkiye’nin adı son dönemde iki başlıkla Afganistan ile yakından ilişkilendirilmiştir: Birincisi, Eşref Gani başkanlığındaki yönetici makamla anlaşarak havaalanını korumak için Kabil’e asker göndermeye hazır olduğunu bildirmesiydi. İkincisi, Türkiye’ye Afgan göçünün artması meselesidir. İlk konu olan Kabil Havalimanının Türk askerleri tarafından korunması fikrinin Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından 14 Haziran’da Brüksel’de düzenlenen NATO zirvesinde ABD Başkanı Joe Biden ile yaptığı ilk ve son görüşmede ortaya atıldığını herkes biliyor. O zamandan beri, Türkiye’nin teklifi hakkında birçok görüş ve tutum ortaya çıktı, bunlardan ilki şaşırtıcı bir teklif olmasıyla ilgili.
ABD’nin Afganistan’dan aceleyle kaçtığı bir dönemde Türkiye, sadece havalimanında da olsa onun yerini almaya çalışıyor. Anlaşıldığı kadarıyla Erdoğan’ın bu tutumunun en belirginleri aşağıdakiler olan birkaç amacı var:
Birincisi, görevdeki Afgan hükümetine bir ulusun güçlerinin hâlâ orada olduğuna dair güven vermekti. İkincisi, Türkiye’ye NATO’dan ayrı olarak bölgesel ve küresel bir rol oynaması için dayanak noktası olmasıydı. Ancak Türkiye’nin iddia ettiği gibi Suriye, Irak, Kafkaslar, Libya ve Doğu Akdeniz’de “ulusal çıkarları” varsa, Afganistan’daki durumda doğrudan ulusal çıkarı neredeyse hiç yoktur. Tabii ki Ankara, İran gibi Afganistan’ın komşu olan veya Rusya gibi yakından ilgili ülkeler karşısında sıkıntılı bir rol oynamayı amaçlamıyorsa…
Üçüncüsü, Türk kuvvetlerinin Kabil’e gönderilmesi, Erdoğan’ın “büyüklük hissini” tatmin etmek, Osmanlı padişah ruhunu canlandırmak ve bunu başarabileceğini göstermek bağlamında birden fazla yerde maceraların bir parçası olacaktı. Mümkün olan her yerde, hatta Yeni Zelanda’da olmak da dahil!
Türkiye’de neredeyse herkesin fikir birliğinin olduğu son ve en önemli nedene gelince; Erdoğan, Amerikan başkanını yatıştırmak istemesi. Teklif ilkinden geldi ve ikincisi tarafından memnuniyetle karşılandı. Bu durum, 24 Nisan akşamı iki şahsiyet arasındaki telefon görüşmesinde başlayan olumlu atmosferle ortaya çıkmaya başladı. Erdoğan Biden’a, Amerika’nın “Ermeni soykırımını” tanıması noktasında Türkiye için çok kötü bir karar verdiğini bildirmesine rağmen. Ancak Türk Cumhurbaşkanı bahsi geçen kararı “yuttu” ve Amerikalı mevkidaşının 14 Haziran’da kendisiyle görüşmek istediğini söylemesinden çok memnun oldu.
Amerika’nın Türkiye üzerindeki baskısı Donald Trump döneminin sonlarında başladı. Ancak Biden’ın Erdoğan’a düşmanlığı Ankara için daha kötü günlerin habercisiydi. Bu da aslında liranın değerinin düşmesine neden olan ekonomik boğulma politikasının devam etmesine ve ülkedeki döviz rezervinin tüketilmesine neden oldu. Biden’ın seçilmesinden 24 Nisan’a kadar Erdoğan ile temas kurmaktan kaçınmasıyla somutlaşan diplomatik olarak mesafeli yaklaşımına ek olarak…
Bütün bunlardan dolayı Erdoğan’ın Amerikalı mevkidaşıyla “görüşme haberini”, masaya yatırılabilecek tüm hesaplarla ele alması doğal görünüyordu. Sürpriz, Erdoğan’ın Biden’a Kabil Havalimanını korumak için Türk kuvvetleri gönderme fikrini önermesiydi. Bunda Türkiye’nin doğrudan bir çıkarı olmayınca, muhalefetin Türk askerlerini feda etmekle ve gidecek Amerikan askerlerinin hayatını korumakla suçladığı Erdoğan’ın önerisi eleştiriyle karşı karşıya kaldı. Muhalifler bu öneriye Erdoğan’ın “Amerika’nın kendisine yönelik öfkesini dindirmeyi” istemesinden başka bir neden bulamadılar.
Bu bağlamda, Taliban’ın Kabil’i kontrol altına alması ve bu kadar hızlı bir şekilde olayların gelişmesi, Erdoğan’a, seçim sandıklarına yansıyacak eşi benzeri görülmemiş güçlü bir darbe vurdu. Erdoğan, Amerikan baskısı çemberinden çıkmak için üzerine oynadığı kartlardan birini kaybetti. Kabil Havalimanı koruma kartının düşmesi ışığında, bugün Türkiye’de büyük ilgi gören en önemli konu İran üzerinden Türkiye’ye giren Afgan mültecilerin görüntüleri. Mülteciler, iktidarın Batı ile kalan tek pazarlık kozu.
AFGAN HATTINA BAE’NİN GİRİŞİ Mİ?
Al Kuds al Arabi
Başyazı
Ülkesinden kaçan Afgan Cumhurbaşkanı Eşref Gani, BAE’deki yeni ikametgahından “Halk için mücadeleyi sürdürmek” için ülkesine döneceğini söyledi. Medya, Afgan Cumhurbaşkanının Umman’a gelişini duyurduktan sonra, BAE müftülüğü Afganistan’ın kontrolünü ele geçiren Taliban’ı kazandığı zaferden dolayı tebrik etti.
Gani’nin ülkesine dönüşüyle ilgili açıklaması; özellikle medyanın onu nakit yüklü 4 araba ile kaçmakla suçlamasından sonra çelişkili. Amerikan işgalinden sonra Afganistan’ın ilk cumhurbaşkanı olan Hamid Karzai, yaptığı açıklamayla ülkesini ilk savunmak isteyen kişi oldu. Büyük olasılıkla Gani’nin açıklaması, Afganistan’a müdahale etmek için bir BAE kararının duyurusu. Gelişmeler Gani’yi bir sonraki Afgan hükümetine karşı çalışmak için bir odak olarak kullanarak iç savaşın yeniden alevlenebileceğine dair korkuları artırıyor.
180 yıl boyunca, Afganistan’da işgalci bir yabancı gücün desteğiyle iktidara getirme ve kontrol etme girişimleri başarısız oldu. İngiltere, Rusya ve Amerika bunu denedi. Bu askeri müdahaleler Afganistan’da büyük can ve mal kayıplarına mal oldu.
Dünyanın dört bir yanındaki birçok ülkenin Afganistan’da bir “İslam Emirliği”nin ortaya çıkmasından endişe duyduğu elbette iyi biliniyor. Afganistan, teorik ve pratik olarak devasa bir mayın tarlasında yürümesini sağlayan karmaşık ve tarihsel olarak birikmiş ekonomik ve sosyal sorunlardan muzdarip.
BÜYÜK AFGAN ÇÖKÜŞÜ NASIL OLDU?
İbrahim Ferhat
Al Araby al Cedid
ABD yönetimi, yirmi yıllık eğitme ve donatma stratejisi çerçevesinde 80 milyar dolardan fazla yatırım yaptığı Afgan ordusunun, ilkel silahlarıyla Taliban savaşçılarının önüne tek kurşun atmadan çökeceğini tahmin etmemişti. Taliban’ın kendisini bile şaşırtan bu çöküşün nedenleri hakkında çok şey söylenecek.
Örneğin, savaş ağası ve tarihi rakibi General Raşid Dostum, Mezar-ı Şerif’in Taliban güçleri ona ulaşmadan çökeceğini beklemiyordu. Ayrıca, Taliban iktidarın devri konusunda diyaloğa hazırlanmaya başladığı anda, Kabil’in kapıları direniş göstermeden açıldı ve seçilmiş Cumhurbaşkanı Eşref Gani ülkeden kaçtı.
Afgan ordusunun askerleri, eğitme ve donatmayla ilgili teknik nedenlerle Taliban savaşçılarından üstündü. Bu, ABD’li vergi mükelleflerinin ödediği bu ileri silahlanmanın sonunun Taliban’ın eline geçeceğinin farkında olan ABD yönetimi için bir kabusa neden oldu. Afgan hükümeti ve ordusu 15 Ağustos 2021’de çökmedi. Asıl çöküş, Şubat 2020’de gerçekleşti. ABD yönetimi müzakere masasına, Afgan hükümeti olmadan Taliban ile tek başına oturdu.
Belki de çöküşün en önemli nedeni, Afganistan’daki Amerikan değişim projesinin Amerikan kalması ve Afganların kendileri tarafından gerçek anlamda benimsenmemiş olmasıydı.