24 Ağustos 2021 01:10

Fast food işçileri örgütsüz ve savunmasız

Cihan SEZER
İstanbul

Hizmet sektörü, pandemi döneminin başından bu yana en fazla mağduriyetin yaşandığı, sorunların katlandığı sektörlerin başında gelir. Bu sektörün içinde ise yine “en”leri fast food (çabuk yemek) çalışanları yaşar. Hiçbir sendikal örgütlülüğün olmadığı fast food sektöründe çalışanlar, patronların son dönemdeki kriz fırsatçılığının açık hedefi haline gelmiş durumda. DİSK’e bağlı Gıda-İş Sendikasının bu alana yönelik çalışması kapsamında işçilerle yaptığımız görüşmeler bir dokun bin ah işit misali. Çoğu AVM’lerde çalışan fast food işçilerinin yoğun temposuna birçoğumuz tanık olmuşuzdur. Bu yoğun temponun arkasında çok daha vahim bir çalışma ortamı olduğunu ise çalışanların söyledikleriyle daha iyi anlıyoruz.

TAM BİR SÖMÜRÜ ORTAMI

AVM’lerde çalışanlar ile görüşmek için gittiğimizde gözümüz servis masasının arkasındaki üretim alanına kayıyor. Adeta bir fabrika gibi bir işleyiş var orada da. Ancak dahası da var. Bu çalışma temposunun dışında uygulanan mobbing, çalışanların hak ettikleri yıllık izinlerinin kullandırılmaması, hasta olan işçinin doktora gittiği ya da istirahat raporu aldığında vardiya değişikliği ya da sürgün gibi yöntemlerle cezalandırılması, istifa etmesi için tutanak tutulması, sürekli aynı tür yemeği yemeğe zorlanmaları... Bazen 14-15 saate varan çalışma saatleri ile Türkiye’deki yüz binlerce çalışanın ücreti asgari ücret civarında.

Gıda-İş’in birebir görüştüğü ya da sosyal medya üzerinden iletişim kurulduğunda işçilerin dikkat çektiği sorunlardan bazıları şu şekilde:

“Bu ay izin günleri dışında her gün 14 saat çalıştım ve 3 bin 200 TL maaş aldım” diyor biri Vardiya Müdürü, Restoran Müdürü ya da süpervizör olarak çalışan birçok kişi de şikayetçi. Fazla mesai ücreti alamadıkları için çoğu zaman normal statüdeki işçilerden de daha az ücret alabiliyorlar. Üstelik onlarla birlikte çalışıp birçok sorumluluğu da taşıyarak. Müdür olarak çalışan biri sadece 3 bin 159 TL ücret alabilmiş ve fazla mesaileri hiç sayılmıyor. Kovid olduğu için rapor kullanmak zorunda kalan bir işçi bile rapor kullandığı için baskı gördüğünü söylüyor.

"İSTEYEN GİDEBİLİR ZORLA ÇALIŞTIRMIYORUZ!

İşçilerin en ufak bir itirazında ya da haksızlıklara karşı çıktıklarında karşılaştıkları geleneksel cümle bu: “Beğenmiyorsanız istifanızı verebilirsiniz.”

“7.5 yıl çalıştım ben bunca emeğimi niye bırakıp gideyim” diyor bir işçi, sonrasında da ekliyor: “Ama artık dayanılacak gibi değil.” Özellikle sosyal medya üzerinden yapılan konuşmalarda işçilerin çoğu tazminatı nasıl alacaklarının yollarını araştırıyor, soruyor. Senelik izinlerini kullanamadıklarını ve işin dışında kendilerini yenilemeye pek fırsat bulamadıkları için tükenmişlik oldukça görünür durumda. Senelik iznini kullanmak istediğinde “İmkanı yok nasıl gideceksin eleman yok” yanıtını aldığını söylüyor bir işçi. İşçilerin 2-3 yıllık süre için biriken izinleri var, her istediklerinde de “Şu an kullandıramayız” yanıtını alıyorlar. Sendikaya gelen soruların içinde en çok rastlanılanlardan biri de “Ben işten çıkarsam izin paramı yatırırlar mı, ne zaman yatırırlar?​”

İşçi sirkülasyonunun da çok yoğun olduğu, özellikle genç kadın ve üniversite mezunu çoğunluğun çalıştığı bu sektör işsizlikten çaresiz kalanlar için bir uğrak olmuş. Bu işsizlik ve çaresizliği ise şirketler fırsata çevirmiş.

SENDİKALAŞMAYA KARŞI ÖNLEM!

Şirketler için, işsizliğin artması ülkedeki genel ekonomik kriz ve pandemi ortamı hem baskıyı hem de hak gasplarını artırmak için bir vesile olmuş. Fast food sektöründeki çoğu şirket ülkedeki yeni yatırımlarının artması ve büyüme yüzdeleri ile övünüyor, “başarı”dan bahsediyor. Şirketler çalışanların ileride sendikalaşma ihtimaline karşıda birçok önlem almaya çalışmış. Fast food sektöründeki büyük firmalarda şirket içinde birden fazla iş kolu var. Örneğin AVM’deki bir restoranın çalışanları turizm iş kolunda yer alırken bir başkasında aynı işi yapmasına rağmen gıda iş kolu olarak geçiyor. Gıda-İş Sendikası örgütlenme sürecinde karşılaştıkları en büyük sorunun bu olduğunu bildiriyor. Bununla beraber yüz binlerce işçinin istihdam edildiği bu alanlar çok dağınık. On binlerce restoran içerisinde hangisinin hangi iş koluna girdiğini tespit etmek güçleşiyor. Ayrıca taşeronun taşeronu franchising sistemi ile de (bu sistemde markanın imtiyaz hakkı sahibi, belirli süre, koşul ve sınırları kapsayan anlaşmayla bağımsız yatırımcılara sistemini ve markasını kullandırır) şahıs şirketler büyük markaların bayiliği aldığında işçiler küçük gruplar halinde birçok şirkete bölünmüş oluyor.

Fast food işçilerinin Gıda-İş'e gönderdikleri mesajların ekran görüntüleri

ÇALIŞMAYA GELENLER BİR SÜRE SONRA İŞİ BIRAKIYOR

KFC işçisi
İstanbul

Merhaba, ben bir KFC çalışanıyım ve yaşadığımız sorunları anlatmak istiyorum. Yeni yönetimin gelmesiyle beraber her gün daha büyük sıkıntılar yaşıyoruz. 2 aydır ürünler gelmiyor her gün KFC’nin baskısı yetmiyormuş gibi bir de müşterilerin hakaretlerine maruz kalıyoruz. Yeni yönetim geldiğinden beri baskılardan dolayı çalışanlar işi bırakmak zorunda kaldılar. Ve o çıkan çalışanların yükleri de kalanlara yükleniyor. Çalışmaya gelenler ise bu zorlu şartlar altında çalışamıyor, işi bırakıyorlar.

Çoğunlukla çalışanların geçmiş yıllık izinleri duruyor. Yönetim ise özelikle oruç ayında iş olmadığı için o zaman kullandırtmak istiyor. Sevkiyatlar da çalışanlara yaptırılıyor. Çoğu arkadaşlarımız genç olmasına rağmen ciddi meslek hastalığına yakalanıyor. Fazla mesailer veriliyor gibi söyleniyor ama maaşlar geldiğinde hiç fazla mesai yapmamış gibi elimize asgari ücret geçiyor. Niye böyle dediğimiz zaman ise “İyi almışsınız, daha ne istiyorsun” deniyor. Yol paramız hakkımız olmasına rağmen verilmiyor. KFC’de çalışanların hepsi sadece KFC’de yemek yemek zorunda. Başka hakları yok. Mide rahatsızlığı olanlar ise yiyemiyor. İşçiler daha fazla sömürülürken yeni restoranlar açılıyor. Rapor alanlara ise mobbing uygulanıyor. 6-7 kişinin yapacağı işi sadece iki kişiye yaptırılıyor. Kapanış ve mesai saatleri uzatılıyor. Hiç kimse ailesini göremiyor. İzin günlerinde arayıp zorla işe çağrılıyoruz.

Sizler bu sömürü düzeninin devam edeceğini zannediyorsanız yanılıyorsunuz. Bizler mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğiz. Sizlerde bunu aklınızdan çıkarmayın.

FAST FOOD ŞİRKETLERİNDE 12 SAAT 8 SAATE SIĞDIRILIYOR

Bir fast food işçisi
İstanbul

Ben 15 sene önce çalışmak için İstanbul’a geldim. 8-9 sene kadar çeşitli yerlerde sigortasız çalıştım. İlk geldiğimde günde 13-14 saat çalışıyordum ve şartlar çok zordu. 8-9 sene bekar evinde kaldım. Öğlen sulu salçalı yumurta yerdik. En kolay olduğu için akşam da yerdik. Kal demezlerse akşam 10’da işten eve giderdik. Akşam eve geldiğimiz de saat 23-24 civarında yemek yerdik. Yaz kış demeden soğuk suyla bulaşık yıkardım. Bulaşıkları yıkamak en erken saat 1’de biterdi. Şartlar o kadar zordu ki İstanbul’un en kötü semtinde oturuyordum. En sonunda “Bu kadar yeter” deyip fast food şirketinde çalışmaya başladım.

Ama gördüm ki burada da şartlar zor. Bütün fast food şirketlerinde 12 saat 8 saate sığdırılıyor. “Seni işten atarız, tutanak tutarız” denilerek yapılıyor. Hak aranıldığında işten çıkarmakla tehdit ediyorlar. Köleden bir fark bırakılmıyor. Boyun eğmeyen olursa çalışma saatlerini ne kadar kötü yapılabilirse o kadar yapıyorlar. Fazla mesai var ama parasal karşılığı yok. “Ben yapmak istemiyorum” dendiği zaman ise “Sözleşmeyi imzaladın, benim hakkım, fazla çalıştırabilirim” diyorlar. Eminim ki gerçekten çoğu yerde durum böyle.

Bu sisteme köle olmamız için her şeyi yaptırıyorlar. Patronlar kazanırken işçi eziliyor. Sizler trilyonlarca para kazanıyorsunuz ve hâlâ aç gözlü olarak daha çok kazanmak için insanları sömürüp haklarını vermiyorsunuz. Çalışanları sömürmeyin, hayatlarını yıkmayın. İnsanlar geçim sıkıntısında, “Kiramı ödeyebilecek miyim” derdindeler. Bu çalışanlara hakları verilmesi lazımken haklar ödenmiyor. Sesimize kulak verin, çalışanların haklarını verin.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Erdoğan-Şimşek programıyla Türkiye, yüksek faiz cennetinin yanı sıra uluslararası tekellere eğitimli ve ucuz işçi pazarı haline getirilecek.

Evrensel'i Takip Et