25 Ağustos 2021 00:51

Afganistan’da neler oluyor?

Taliban’ın boyunduruğu altındaki Afganistan halklarıyla dayanışmak, Afganistanlı kadınların seslerini duyurabilmek için Türkiye gençliği olarak bizim de üzerimize düşen görevler var.

Fotoğraf: Mir Ahmad Firooz Mashoof/AA

Paylaş

Cenk Yılmaz BAYIR

İstanbul

 

Afganistan, on yıllardır hak ihlallerinin, istikrarsızlığın ve savaşın sürdüğü bir ülke. Şimdi tekrar Taliban kontrolüne geçen ülkenin bu duruma gelmesi birkaç yılın değil, on yıllardır süren emperyalist müdahalelerin bir sonucu.

SEVR DEVRİMİ’NDEN SOVYET MÜDAHALESİNE

1978 yılında Sevr Devrimi/Darbesiyle Marksist subayların öncülüğünde Afganistan’da iktidar Afganistan Demokratik Halk Partisi tarafından ele geçirildi. Geçirilmesinin ardından kazanılan haklar belki de Afganistan’ın tarihinde en ileri konuma geldi. Kadınlar birçok hak elde etti, toprak dağıtımı sağlandı ve ağaların gücü kırıldı, işçi hakları genişledi. Kendini halihazırda demokratik ancak sosyalizmi inşa etmeye çalışan bir ülke olarak tanımlayan Afganistan Demokratik Cumhuriyeti bunları gerçekleştirmek için pratik bir çaba içerisine girse de tam anlamıyla istediğine ulaşamadı. Parti içerisindeki ayrışmalar ve bölgedeki emperyalist güç ilişkileri Afganistan Demokratik Cumhuriyeti’nin ideolojik ve politik hattını değiştirecekti. Ülkede yükselen radikal İslamcı isyanlar ve akabinde Revizyonist SSCB’nin Afganistan’ı kontrol altında tutmak için ülkeye müdahale etmesi Afganistan’ın bugününü oluşturan temel taşlardandı. Ancak bugünü yaratan en önemli etmenlerden biri ABD’nin SSCB’ye karşı Carter Doktrini’ni uygulamaya koymasıydı. Bu doktrin, SSCB’nin Afganistan müdahalesiyle sıcak denizlere ineceğinden korkan ABD’nin bir reaksiyonuydu. Bu reaksiyon Türkiye’de Yeşil Kuşak Projesi adıyla bilinen ABD’nin radikal İslamcı grupları, mücahitleri SSCB’ye karşı kullanmasını öngörüyordu. İşte radikal İslamcı mücahitler-ABD ilişkisi böyle başladı.

TALİBAN’IN HAKİMİYETİ VE DÜŞÜŞÜ

ABD, mücahitleri destekliyor, Rambo 3’te mücahitler özgürlük savaşçısı olarak dünyaya propaganda ediliyordu. Mücahitleri destekleyen motor güçlerden diğeri ABD tarafından da desteklenen Pakistan’dı. Hatta Çin Halk Cumhuriyeti dahi SSCB’ye karşı mücahitleri desteklemiş, sınırlarından geçmelerine izin vermiştir. Bir zamanlar demokratik rejime eski nesil silahlarla saldıran mücahitler, aldıkları destekler sayesinde modern silahlara erişmiş, SSCB desteğini yitiren ve sadece halk desteğiyle ayakta duran rejimi birkaç yıl içinde devirmeyi başarmıştı. Böylece mücahitler ve mücahit olmayan muhalif gruplar arası anlaşmayla Afganistan İslam Devleti kurulmuştu. Yine de 1992-1996 yıllarında iç savaş yaşayan ülke 1994’te Taliban’ın ortaya çıkışı ve büyük bir hızla ülkenin kontrolünü ele geçirişiyle isim değiştirdi ve İslam Emirliği haline geldi. Bu süreçte tüm kadın hakları kaldırıldı, kadınlar çalışma hayatından dışlandı, bazı spor ve eğlence oyunları yasaklandı, hırsızların eli kesildi, recm yasalaştı, şeriat yönetimine geçildi. Sovyet tehdidinin kalkması ABD’yi tek süper güç olarak sahneye çıkarsa da bu sefer ABD’ye karşı tehdit zamanında desteklediği mücahitlerden gelecekti. El-Kaide’nin 11 Eylül saldırısı ve bunun ABD halklarında yarattığı travma sonucunda ABD, dünyaya meşru bir işgal zemini oluştuğunu gösterdi, Afganistan’ı işgal etti ve yeni bir süreç başladı.

YENİDEN İSLAM EMİRLİĞİ’NE

ABD’nin işgali savaş atmosferinden çıkamayan ülkeyi tekrardan savaş durumuna soktu ve istikrarsızlığı körükledi. Yalnızca ABD değil içinde Türkiye’nin de bulunduğu NATO üyesi ülkeler de Afganistan’a müdahale ettiler. Bu işgal sürecinde bir geçiş hükümeti oluşturuldu ve Afganistan İslam Cumhuriyeti kuruldu. Cumhuriyet sürecinde kadınlar belirli başlı haklar elde etse de şehirlerin dışında Taliban’ın aktif olduğu kırsal bölgelerde her şey eski rejimdeki gibi devam ediyordu. Yine de demokratik olarak belirli bir ilerleme sağlandı. Afganistan içerisinde uygulanan kadın kotası nedeniyle kadınlar milletvekilliği dahil birçok yönetici pozisyona gelebildiler. Bu durumun oluşmasında elbette ki Afganistanlı kadınların uzun erimli mücadelesi etkili oldu. Burada bahsedilen kısıtlı demokratik ilerleme bir ABD övgüsü olarak anılmamalı. Çünkü, ABD işgalde sayısız savaş suçu işledi, siviller ABD askerleri tarafından keyfi katledildi ve Afganistan’ı çözümsüzlüğe sürükleyen baş aktör ABD oldu.

Nesiller boyu devam eden savaş bir tarafta milyonlarca ölü yaratırken diğer tarafta ise bir avuç savaş ağası ve savaş zenginliği yarattı. Yaşamanın garantisinin bile olmadığı bir ülkede ağır yoksulluk ve asgari insan haklarının dahi sağlanamaması birçok Afganistanlıyı göçe zorladı. Göçemeyenler ise Taliban ve Taliban karşıtları denkleminde yaşamaya çalıştı, çalışıyor.

Afganistan’da emperyalistlerin zora dayalı müdahalelerinin yüksek maliyeti sürdürülebilir bir yön taşımıyordu. Bu nedenle artık ABD ve müttefikleri tarafından farklı bir yöntem gerekliydi. Bunun sonucunda Trump yönetimindeki ABD ile Taliban arasında 2019 yılında bir anlaşma imzalandı. Bu anlaşmaya göre Taliban uluslararası terörizme hizmet eden örgütleri topraklarında barındırmayacak, karşılığında ABD askerleri Afganistan’dan çekilecek ve Taliban’a karşı ABD ambargosu kaldırılacaktı. Anlaşma birçok açıdan Taliban’ın dezavantajlı konumunu kaldırıyordu. Örgüte ekonomik ve siyasi alan açılması bir anlamda Afganistan’ı Taliban eline bırakmakla paraleldi. Bu anlaşma Biden döneminde de aynı şekilde devam etti ve ABD askerlerinin çekilme sürecinde Taliban ciddi bir moral kazanıp hızla ülkenin kontrolünü ele aldı. Bu kolay zaferin arkasında çevre ülkelerin de payını unutmamak gerek.

TÜM AFGANİSTAN TALİBAN’IN YANINDA MI?

Taliban’ın hızlı egemenliğinin ardından akıllara bu örgütün bu kadar hızlı ilerleyişinin nedeninin yoğun bir halk desteği olduğu geldi. Ancak durum pek de öyle değil. Taliban’ın ciddi bir kitlesi olduğu yadsınamaz ancak bu kadar hızlı ilerlemesinin nedeni dağınık ve moralsiz durumda olan Afganistan ordusunun karşısında mobilize araçlara, modern hatta NATO envanterindeki silahlara sahip moralli bir Taliban’ın varlığıydı. Ülkenin içinde ise Taliban karşıtı pek çok kişi var. Özellikle Türkiye’de de gündem olan dünya liderlerine “utanın” diyen Seraj Mahbouba gibi kadın aktivistler ve Kabil’de eylem yapan kadın protestoculardan gördüğümüz üzere kadınlar haklarından vazgeçmemek için canlarını ortaya koyarak ses çıkarıyor. Afganistan Bağımsızlık Günü’nde de kadınların önderlik ettiği gösterilerde Taliban karşıtı kesimler protesto gösterilerinde bulundu ancak tahmin edilebileceği gibi bu gösterilere Taliban ateşli silahlarla saldırdı. Protesto gösterileri dışındaki en önemli gelişme ise Taliban’ın ele geçiremediği Pençşir bölgesinde ise Pençşir direnişi oluşturulması. Taliban rejimine karşı silahlanan eski Kuzey İttifakı güçlerinden komutanlar Taliban’a karşı olan herkesi Pençşir’e davet ediyor ve böylece Pençşir direnişin merkezi olma ihtimali taşıyor. Pençşir direnişinin kadınlara silahlı eğitimler vermesi de kendi istedikleri rejimi anlatan bir diğer önemli husus. Çünkü Taliban her ne kadar kadın haklarına “belirli bir oranda” izin vereceğini söylese de kadınların insanca yaşam hakkının tam karşısında yer alıyor. Böylece direniş güçleri kadınlar için doğal ittifak olarak kendini ortaya koymaya çalışıyor. Bunlar dışında Taliban yönetiminde olmak istemeyen binlerce kişiyi bir insanlık dramıyla Kabil Havalimanı’nda görmüş olduk. Uçaklara binmeye çalışan gençler, çocuklarını Amerikan askerlerine vermeye çalışan ebeveynler Taliban rejiminden beklentilerini tüm çıplaklığıyla ortaya serdi.

EMPERYALİSTLER VE BÖLGE DEVLETLERİ NE BEKLİYOR?

Kitleler belirli şekillerde direnişe devam etse de emperyalist devletler Taliban’ın hakimiyetini çoktan kabul etti diyebiliriz. Taliban’ı kendi sınırları içinde tutmak ve ülkedeki yeraltı kaynaklarını sömürmek isteyen emperyalist ülkelerden Çin ve ABD’nin Taliban yönetimine yatırım projeleriyle gittiği dile getiriliyor. Batılı devletler uluslararası toplumun baskısına karşı “ne kadar az mülteci alarak bu işten kurtuluruz?​” hesabı yapmanın yanı sıra ekonomik ilişkiler geliştirmeye açık. Bölge ülkeleri arasında Şii egemenliği nedeniyle Taliban’a karşı en çok tepkiyi vermesi beklenen İran’ın yeterli tepkiyi vermemesinin arkasında ise Afganistan’dan İran’a akan su yollarından Taliban sayesinde daha fazla pay alması yatıyor. Yıllardır Taliban’ı destekleyen Pakistan ise arkasında güçlü bir devlet olmamasından ve kendisine düşman olmayan bir rejimin varlığından memnun.

Türkiye ise Taliban yönetimiyle iyi ilişkiler geliştirmeye açık gözüküyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Taliban’ın inancıyla ters bir yanımız yok” açıklamasının ardından Taliban sözcüsünün Türkiye’yi ülkelerine yatırıma ve iş birliğine davet eden açıklaması yayımlandı. Bu doğrultuda Türkiye burjuvazisinin emperyalistlere özenerek Afganistan’ı sömürmek için hareket edeceği ve oradaki gerici rejimi destekleyeceğini söyleyebiliriz.

BİZE DÜŞEN NE?

Sosyal medyada Afganistan halklarının acılarını, Afganistanlı kadınların yardım çığlıklarını görüyoruz. Taliban’ın boyunduruğu altındaki Afganistan halklarıyla dayanışmak, Afganistanlı kadınların seslerini duyurabilmek için Türkiye gençliği olarak bizim üzerimize düşen görevler var. AKP/MHP iktidarının Taliban’ı destekleyen ve Türkiye burjuvazisinin sömürü hırsını yansıtan dış politikalarına karşı durmak, NATO ve emperyalist devletlerin ülkemizdeki ve diğer ülkelerdeki faaliyetlerine ses çıkarmak ve bunları daha güçlü bir şekilde gerçekleştirmek için çevremizle bu politikalara karşı örgütlenmek önem taşıyor.

ÖNCEKİ HABER

Yangına değil düğüne doğaya değil talana akan kaynaklar

SONRAKİ HABER

Gündüz ailesinin “Adalet Turu”, Soma Katliamı aileleriyle devam etti

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa