Göçün sorumlusu emperyalistler ve AKP’nin dış politikasıdır
Mali krizi yaratan ve ekonomiyi kötü etkileyen sebepler göçmenler değil, mevcut sistem olan kapitalizm içerisindeki ticari dengeler ve hükümetin ekonomi politikalarıdır.
![Göçün sorumlusu emperyalistler ve AKP’nin dış politikasıdır](https://staimg.evrensel.net/upload/dosya/191385.jpg)
Fotoğraf: Freepik
Barış TİMUR
Kayseri
ABD ve NATO güçlerinin Afganistan’ı terk etmesi ve Taliban’ın hızlı bir şekilde ülkeye hâkim olmasıyla beraber, ülkemizde de Afganistan meselesi gündemde üst sıralarda yerini aldı. Daha önce de Türkiye’nin Afganistan’da nasıl bir görev üstleneceği ve içerde-dışarıda neleri hedeflediğini dergimizde görmüştük. Fakat geçen süre itibarıyla, Taliban’ın Kabil’i ve ülkenin büyük bir bölümünü ele geçirmesi ve iktidarını ilan etmesiyle başka gelişmeler yaşanıyor.
AKP AFGANİSTAN’DA NE YAPMAYA ÇALIŞIYOR?
ABD ile Türkiye, Türkiye’nin Kabil Havaalanı’nın güvenliğini sağlamak amacıyla orada kalacağı konusunda anlaşmış ve bunu da kamuoyuna açıklamışlardı. Erdoğan ise bu durumu “Afganistan görevi” olarak adlandırmıştı. Ancak gelinen süreçte Taliban’ın 6 ay içerisinde Kabil’e giremeyeceği söylemlerine rağmen Taliban on beş gün içerisinde Kabil’i ele geçirdi ve adının “Afganistan İslam Emirliği” olarak değiştiğini ilan etti. Hal böyle olunca AKP’nin uzun vadede yaptığı hesap çarşıya uymadı. Ancak “Taliban’la aramızda inanç farklılığı yok”, “Ben bile Taliban lideriyle görüşebilirim” sözlerini dile getiren Erdoğan’ın, yaptığı hesaplardan ve “Afganistan görevinden” vazgeçmediğini söyleyebiliriz. AKP hükümetinin bir süredir dış politikada takındığı “Yeni Osmanlıcı” tutumun Doğu Akdeniz, Suriye ve Libya’dan sonra, “Afganistan Görevi” ile canlandırılması Erdoğan tarafından bir fırsat olarak görülüyor. Erdoğan’ın Taliban için söylediklerinden yola çıkarak, Taliban ile diyalog içerisine girebilen ve batılı egemen güçlerin stratejik çizgisine uygun hareket ettirebilecek bir aracı olmayı istemesi ve beklenen “Afgan göçünün” batıya ulaşmaması için görev üstlenecek bir pozisyonda bulunmak istemesi şaşırtıcı olmayacaktır.
ERDOĞAN GÖÇMEN POLİTİKASINI NEYE GÖRE BELİRLİYOR?
Gelelim gündemimizi oldukça meşgul eden “Afgan göçü” meselesine. Göçmen meselesi yaklaşık on yıldır, Suriye İç Savaşı’ndan bu yana, gündemimizde üst sıralarda olan ve bundan sonra da çokça tartışacağımız bir konu olarak önümüzde duruyor. AKP’nin özellikle Afganlardan oluşan bir ordu kuracağından, Türkiye’nin sessiz bir şekilde işgal edildiğine kadar varan tartışmalar mevcut. Sorulardan birisi de göçmenlerin neden Türkiye’yi tercih ettiği sorusu. Araştırmalara ve verilere göre İran’da kayıtlı 1 milyon, kayıtsız olarak 2 milyon Afgan göçmen var. Taliban’ın yıllar öncesinden etkisini arttırmasıyla göç güzergâhı Pakistan-İran-Türkiye ve Avrupa olarak şekillenmiş. Ancak son süreçte mültecilerin İran üzerinden yapılan koridor ile Türkiye’ye doğrudan getirildiklerini ve alelade ülkenin ortasına bırakıldıklarına şahit olduk. Bu durumda göçün organize bir şekilde yapıldığını gözlemleyebiliriz. Göçmenlerin önemli bir kısmının Batı’ya geçmesinin önleyici gücünün Türkiye olması Batılı emperyalist ülkelerle Erdoğan’ın çeşitli anlaşmalar yapması için bir koz niteliğinde. Öte yandan Birleşmiş Milletler’den göçmenler için alınan maddi fon bir yana, AKP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Özhaseki’nin “Göçmenler olmasa Türkiye batar” söylemelerinden bile anlaşılabileceği üzere göçmenlerin ülkede ucuz iş gücü olarak sermayedarların çıkarları doğrultusunda kullanıldığı unutulmamalıdır. Dönüp baktığımızda, Oganize Sanayi Bölgeleri’nde sigortasız VE düşük ücretlerle çalıştırılan göçmelerin sayıca çok olması bu söylediklerimizi doğrular nitelikte. Kısaca göçmen sorunu ve tartışmaları üzerine hükümetin asıl amacı uluslararası alanda kendini göstererek emperyalist ülkelerle iş birliği içerisinde olmak ve doğrudan ülke içinde sermayedarların ihtiyaçlarını karşılamaktır. Yani göç meselesine “ülkenin sessiz işgali” demek doğru olmaz. Ancak nasıl Suriye’den gelen göçmenlerin içerisinde IŞİD üyeleri veya sempatizanları olduysa, Afganistan’dan gelenler arasında da Taliban sempatizanları olabilir. Fakat burada sınır geçişlerini denetleyecek ve takibini yapacak olan da hükümettir. AKP hükümetiyse bu noktada güvenliği korumak adına yetersiz kaldığının kendisi de farkındadır.
“TURNUSOL KÂĞIDI” GÖÇMEN MESELESİ
Diğer yandan ülkenin içinde bulunduğu mali krizin faturası da bazı kesimler tarafından göçmenlere kesilmek isteniyor. Burjuva bloğun diğer tarafı olan Millet İttifakı’nın bazı yetkili isimleri “Bizim vatandaşımız işsiz, göçmenlerin keyfi yerinde” gibi ırkçı söylemeler üzerinden kendilerine taraftar toplamayı amaçlıyorlar. Ancak işsizliği doğuran ve artıran durum ekonomik krizden kaynaklanmaktadır. Krizi yaratan sebep göçmenler değil, mevcut sistem olan kapitalizmin işleyiş mantığı ve hükümetin ekonomi politikalarıdır. Bu açıdan göçmen meselesi tam olarak “turnusol kâğıdı” özelliği taşımaktadır. Millet İttifakı nabza göre şerbet verip taraftar toplamaya çalışmaktadır. “AKP kendi ordusunu mu kuruyor” ve “Türkiye’nin sessiz işgali mi” sorularına buradan yola çıkarak cevap vermek gerekir. Bu tartışmaları ortaya çıkarmalarının amacının içeride oluşturulmaya çalışılan göçmen karşıtı propaganda üzerinden oy devşirmek olduğunu söyleyebiliriz. Bu propagandanın Millet İttifakı’nın belediye başkanlarından tutalım, parti meclisi üyelerine kadar çeşitli kurulları tarafından dillendirilmesi işte bu yüzdendir. Ancak hem sosyal-ekonomik sorunların hem de göçmen sorununun çözümüne dair somut ve kalıcı çözümlerin tartışılması karşısında söylemlerden öteye gitmeyen politikalar gerçekleri yansıtmamaktadır. İşsizliği nasıl bitirecekleri, geleceğimizi nasıl güvence altına alacakları konusunda tek kelime etmeyenler tüm sorunlarımızın başlıca sebebinin göçmenler olduğunu iddia ediyorlar. “Göçmenler olmasa ekonomi düzelir”, “Geleceğinizi biz kurtaracağız” sözleri ayağı yere basan sözler olmaktan ziyade, afakî ve ucu açık sözler olmaktan öteye gitmiyor.
AYNI ÇİZGİDE BULUŞUP AYNI TALEPLERİ SIRALAYABİLİRİZ
Afgan göçmenlerin önemli oranını genç erkeklerin oluşturması, AKP’nin kendi ordusunu kurduğu düşüncesinde argüman olarak kullanıldı. Gözle görülür bir biçimde genç erkeklerin yoğunlukta geldiğini merak etmek oldukça doğal. Ancak bu tartışmaların. Göçmenlerin çoğunluğunun genç erkeklerden oluşmasının elbette birçok sebebi var. Afganlar, Suriyeliler gibi doğrudan açık kapı politikasıyla Türkiye’ye alınmıyor. Pakistan ve İran üzerinden kilometrelerce tehlikeli yollarda yürüyerek geliyorlar. Bu yolculuk aylarca bile sürebiliyor. Bu noktada hem yolculuğun zorlu olması hem de erkeklerin önceden gidip buralarda yaşam oluşturup ailenin sonradan gelmesi oldukça normal bir durum. Diğer yandan erkeklerin hem Taliban hem de rejim tarafından savaşa zorlanmaları ve iki taraf arasında sıkışıp kalmaları da bir diğer etken. Elbette kapitalist iktidarlar belli dönemlerde sivil-militarist örgütlenmeleri güçlendirmek isteyebilirler. Fakat bugün gelinen noktada Afgan göçü için böyle bir sonuç çıkarmak doğru olmaz.
Tüm bunların sonucunda, yönetenler geleceğimizi etkileyecek birçok çıkar planını yaparken biz gençler kendi örgütlerimizde kendi sözümüzü söylemeliyiz. Her açıdan derinleşen, ülkemizin ve bölgemizin sorunlarını görmezden gelip ırkçılığı, şovenizmi körükleyen ve buralardan kendilerine pay çıkarmaya çalışan egemen güçlere karşı liseliler, üniversiteliler, işçi-işsiz gençler aynı çizgide buluşup aynı talepleri sıralamalıyız. Bu noktada Türkiye, Afganistan'a asker gönderme planından vazgeçmelidir. Göçmenlerin mültecilik statüsü tanınmalı, haklar temelinde bir yaşamın koşulları ve karşılıklı entegrasyon sağlanmalıdır ve geri kabul anlaşması derhal iptal edilmelidir.
Evrensel'i Takip Et