25 Ağustos 2021 02:00
/
Güncelleme: 03:33

Lise sıralarından gündelik çalışmaya

Umut Düzgün BULUT

İkitelli/İstanbul

Daha önce bu dergiye de birçok kez yansıyan genç işçi mektuplarını, izlenimlerini okuduk. 12-13 yaşlarında sanayi bölgelerine, tekstil atölyelerine çalışmaya giden gençlerin hikayelerini dinledik. İşçi semtlerinde binlerce işçinin, ama en çok göçmenlerin ve çocukların kayıt dışı çalıştığını okuduk. Bu yazı daha önce ve daha sonra yayınlanmış ve yayınlanacak olan genç işçi mektuplarından, izlenimlerinden veya haberlerinden farklı bir yazı değil. Tam da Türkiye işçi sınıfının her gün katmerleşen sömürüsüyle birlikte, artan yoksulluğun ve burjuvazinin aç gözlü saldırganlığının karşısında yalnızlaşmış, örgütlü mücadele etme yetenekleri zayıflamış bir halkın en sade gerçeğiyle karşılaşacağımız bir hikâye. Günlük işlerde çalışmaya giden Kerem’in hikayesi.

TABUREDE OTURMAK YASAK

İkitelli’de bir kafede Kerem’le buluşuyoruz, daha önce de çokça oturduğu bu kafede oturmayı neden sevdiğini söylüyor aniden. Oturduğumuz masanın tam karşısında bir dok işçisinin çalışırken çekilen fotoğrafı var, onu gösteriyor. “İşte bu fotoğrafları görmekten hoşlandığım için seviyorum burayı, baktıkça bana beni anlatıyor” diyor. Kerem 17 yaşında, bir lisede eğitimine devam etmesine karşın yaklaşık iki yıldır günlük işlerde gidebildiği her gün çalışıyor. Pandemi dönemi okulların kapanmasıyla iş yerlerinin yolunu tutmuş. Derslerine bu durumda nasıl devam ettiğini sorduğumda ise sınavlara girmek dışında hiç online eğitime katılmadığını söylüyor. Sınav sonuçlarının kötü gelmesine rağmen sınıfı geçtiği için mutlu. Günlükçülüğe nasıl başladığını ve nasıl düzenli iş bulabildiğini soruyorum. “Arkadaş çevremde günlük işlere giden biri vardı, onunla birlikte bu günlükçü çevresine dahil oldum. Whatsapp gruplarına aldılar beni” diyor. Bu Whatsapp grubunu kuran ise “aracı” dedikleri bir simsar. Bu aracı ile bulduğu işlere sabahın 7’sinde gidiyor, bazen 10 bazen 12 saate çıkabilen işler de var. Genellikle tekstil, depo gibi daha az nitelikli işlerde çalışıyor Kerem. İş yerinde özellikle günlükçüler ile aylıkçılar arasında ayrımcılık yapıldığını söylüyor. Aylıkçılar daha rahat çalışırken günlükçüler en ağır işleri yapıyor diyor ve ekliyor: “Yemeklerimiz bile farklı. Günlükçülere göre yemek yapmadıkları için eğer yemek yetmezse önceki günden kalmış olan yemekleri veriyorlar. Aylıkçılar taburede oturabiliyorlarken biz günlükçülere tabure vermeyi yasakladıkları bile oldu.” Atölye patronları aylıkçılara yaptıramayacağı veya yaptırırsa tepki göreceği işleri herhangi bir sözleşmesi bulunmayan günlükçülere baskıyla yaptırdıklarından bahsediyor. “Hatta öyle ki aylıkçıların yaptıkları bir hata olursa bu hata günlükçülerin üstüne atılıyor” diye ekliyor. Aylıkçılar ile günlükçülerin arasında ise dayanışmanın genelde olmadığından bahsediyor. Çalıştığı bir iş yerinde arkadaşı falçata kullanırken elini kesmiş, bunun üstüne patronun herhangi bir sorumluluk almadığını söylüyor. Kerem, “Müdür hemen aracıyı aradı, gelip götürün ben karışmam dedi. Çocuğun muayenesi ile bizim aracı ilgilendi. Tabii sigortası olmadığı için o da bir masraf aslında” diye ekliyor. İş kazası sonrasında işçilerin herhangi bir tepki vermediğini, yalnızca müdürün günlükçülere bir süre falçata kullandırmadığını söylüyor. İşçilerin birlik olmamasına ise tepki gösteriyor, ancak birlikte ses çıkarılırsa bir şeylerin değişeceğini yalnız kaldığında söylediklerinin etkili olmadığını söylüyor.

PATRONLAR ARTIK SURİYELİ DEĞİL AFGAN İŞÇİ İSTİYOR

Kerem’e birlikte günlük işlere gittikleri işçilerin yaş gruplarını ve göçmen olup olmadıklarını soruyorum. Kerem, “Benim gittiğim günlük işlerde 10 kişiden 4’ü Türk, geriye kalanlar ise ya Afgan ya Özbek asıllı göçmenler” diyor. Türk işçilerin 16-20 yaş arasında olduğunu ve ailesine destek olmak için çalıştıklarını belirtiyor. Kerem, “Suriyeliler artık uzun süredir burada yaşadığı için günlük işlerde onlara daha ağır işleri yaptırmakta zorlanıyorlar. Suriyeliler tepki göstermeye başladığı için patronlar da aracılar da Suriyeli işçi istemiyor. Suriyelilerin yerine Afgan mültecileri tercih ediyorlar. Çünkü onlar yeni geldiği için en ağır işi de yapıyor, en ucuz ücrete de çalışıyor” diyor.Kerem’e günlük işlerde çalışmak zorunda kalanların hayatına dair sorunların nasıl çözülebileceğini, insani koşullarda çalışmanın nasıl mümkün olabileceğini sorduğumda çalıştığı iş yerlerinden örnekler veriyor. “Bana iş yerinde fazladan iş yaptırmak istediklerinde veya kötü yemek verdiklerinde ses çıkarıyorum. Bu benim hakkım değil deyip itiraz ediyorum. Ancak benim dışımda kimse ses çıkarmayınca bir şey olmuyor. En fazla o iş yerinin sahibi beni bir daha istemediğini söylüyor” diyor. Son olarak ise geçici değil ama kalıcı olarak yaşam şartlarının kendisi gibi gençler için nasıl kolaylaşacağını, bugün yaşadığı sorunların çözümünün ne olduğunu soruyorum. “Günlük işlere, ucuz ve güvencesiz çalışmaya o kadar alışmışım ki daha iyi şartlar nasıl olabilir bilmiyorum. Daha iyi koşullar dendiğinde aklıma bir şey gelmiyor” diyor.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Çayırhan’da çakal sofrası

Çayırhan’da çakal sofrası

AKP iktidarının özelleştirmek istediği Çayırhan Termik Santrali ve maden işletmesinin ‘adrese teslim’ ihalesi bugün gerçekleştirilecek. İşçiler ve kamuoyu özelleştirmeye karşı çıkarken, adrese teslim ihaleye sicili kabarık patronların katılması bekleniyor. Çayırhan’ı yutacak sofrada IC İçtaş, Cengiz, Kolin, Limak, Alagöz, Ciner, Yıldızlar SSS var. Ödenmeyen işçi ücretleri madenin satış fiyatından fazla!

317.36 milyon TL: Yunus Emre Termik Enerji Santralinin son 3 ayda ürettiği elektriğin değeri

204.9 milyon TL: Aynı dönemde 1000 işçinin ortalama ücretlerden patrona 'maliyeti'

0 TL: Şirket 2021, 2022 ve 2023 yıllarında hiç vergi ödemedi

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
5 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et