25 Ağustos 2021 02:00
/
Güncelleme: 03:42

Bir Olay: “Hudut namustur” Bir Kavram: Ülke sınırı

Bir Olay: “Hudut namustur”

Göç tartışmaları sürerken Taliban’ın Kabil’e girişiyle yeni göç dalgaları ile birlikte göçün daha da yoğunlaşarak devam edeceği ve ülkedeki mülteci nüfusunun artacağı tahminleri yapılırken İstanbul’da kendilerine “Öfkeli Genç Türkler” ismini veren bir grubun astığı “Hudut namustur” yazılı pankart çokça tartışıldı. Çeşitli kesimler pankartın arkasında dururken, kimi kesimlerse pankartı ayrımcı ve cinsiyetçi olarak nitelendirdi.

Olayın hemen ertesinde muhalefet partileri sürecin başından beri pozisyonu koruyarak ardı ardına yaptıkları açıklamalarla ve il binalarına asılan “Hudut namustur” pankartlarıyla mülteci karşıtı tutumlarını sürdürdü.

TEZKERE TEPKİSİ

Mülteci düşmanlığı ve cinsiyetçilik içeren sloganı destekler konumda pozisyon alan muhalefet partilerine özellikle sosyal medya üzerinden savaş tezkerelerine verilen kabul oyları hatırlatılarak “onlarınki sınır değil mi?​”, “tezkereleri onaylayanlar göçün sorumlularıdır” şeklinde tweetler atılarak tepki gösterildi.

NAMUS SÖYLEMİ CİNSİYETÇİDİR

Pankarta yazılan “namus” kelimesi kadın örgütleri tarafından cinsiyetçi olarak nitelendirilirken mültecileri yaftalamak için kullanılan “tacizci, tacavüzcü” propagandasının perçinlediği ve farklı milliyetten gelen insanları “namus düşmanı” muamelesi yapılmasının ırkçı bir tavır olduğu vurgulandı.

Bir Kavram: Ülke sınırı

Ülke sınırı; ülkeleri birbirinden ayıran, ülkenin egemenlik ve yasal yetki alanının meşru sınırlarını belirleyen kavramdır. Egemen devlet, ülke sınırı içerisinde kendi koyduğu kanunları işletebilir, kendi yönetimini belirleyebilir ve devlet olarak kendi zor gücünü kullanabilir. Ülke sınırlarının belirlenmesi tarihsel süreç içerisinde genellikle savaşlarla gerçekleşmiştir. Fetih, işgal, ilhak, kolonileştirme gibi çeşitli biçimlerle gerçekleşen bu savaşların temeli ekonomik olmakla birlikte bunların sonucunda çizilen sınırlar uluslaşma süreciyle beraber değişmiştir. Milliyetçilik hareketlerinin etkisi, modern devletin gelişimi ulus devlet yapısını oluşturmuş, bu tarihten sonra ülke sınırları genellikle belirli etnik ya da kültürel bağlarla oluşturulmuş ulusların yoğunluklu yaşadığı bölgelere göre belirlenmiştir. Bu durum ülke sınırları içerisinde tam bir ulus bütünlüğü arzusunu doğurmuş, böylece asimilasyon politikaları gözlemlenmiştir. Ülke sınırlarının halklar tarafından barışçıl biçimlerde belirlenmesi yerine ülkelerin egemen sınıflarının sömürü politikalarına göre belirlenmesi günümüzde hala birçok sınır sorununun yaşanmasına neden olmaktadır. Türkiye’nin Suriye ve Irak ile yaşadığı sınır sorunu, Azerbaycan ve Ermenistan’ın yaşadığı sınır sorunu bunlara örnek gösterilebilir. Günümüzde ülkelerin egemen sınıflarının kendi kâr ve sömürü hırsı ile diğer ülkelerin sınırlarını ihlal edip zor yoluyla diğer ülkelerin belirli bir kısmını tahakküm altına aldığını, emperyalist müdahalelerle sınırların değiştiğini söyleyebiliriz. Ancak bu durum sadece zor yoluyla gerçekleşmek zorunda değildir. Ülke sınırlarını aşmadan da bir anlamda sömürü ilişkileri devam ettirilebilir. Bu kapitalist emperyalizmin gelişmişliği ile alakalıdır.

NEOLİBERAL DÖNEMDE DEĞİŞEN

Devlet kendi sınırları üzerinde belirlediği politikalarla ülkeye giren ve çıkan şeyleri denetleyebilir. Gümrük, vize ve göç politikaları bu denetleme mekanizmasında karşımıza çıkan üç önemli politikadır. Gümrük politikası ile metaların sınırdan geçişini denetleyen devlet, vize ve göç politikaları ile de kişilerin geçişini denetler. Geçmişte zayıf sınırlar ve gümrükler kişi geçişinin daha kolay gerçekleşmesini sağlarken günümüzde durum farklıdır. Komünist Enternasyonal 1928 programının vurguladığı gibi, emperyalizm döneminde “üretici güçler... emperyalist devletlerin sınırlarını aşacak ölçüde gelişmiş(ti) ve ekonominin, dünyayı bütünüyle kapsayan uluslararası çapta örgütlenmesini zorunlu kılıyordu.” İşte bu zorunluluk devlet aygıtlarının gelişimini, yeni gümrük ve göç politikalarını gerekli kılmıştır. Kapitalizmin emperyalist aşaması ülke sınırları arasındaki meta geçişini kolaylaştırmıştır. Özellikle neoliberal dönem bunun açıkça görülebileceği somutluktadır. Ticaret limanları, gümrük metaların geçişi için olabildiğince hızlı hareket ederken insanların geçişi için oldukça zorlaşmıştır. İnsanlar metalaşabildiği ya da döviz getirebildiği ölçüde sınırları geçer hale gelmiştir. Örneğin bir burjuva sahip olduğu zenginlikten ötürü ekonomik olarak sıkıntı yaşamadan seyahat edebilmekte üstüne üstlük özel vizelerle bu seyahatin bürokratik kısımları kolaylaşmaktadır. Ancak işçi sınıfı için aynı şey söz konusu değildir, işçi sınıfının kısıtlı bir seyahat özgürlüğü vardır. Bu özgürlüğün koşulları ekonomik temelde değişmektedir. Tatil için seyahat edebilen işçi sınırlıyken emek gücünü satmak için başka ülkelere göç etmek isteyen birçok işçi vardır. Bu nedenle ülkeler emek gücüne ihtiyacı olduğu ölçüde göçmen kabul etmeye başlamışlardır. Bu durum sadece işçi göçü ile sınırlı değildir. Savaş vb. sorunlar yüzünden göçen göçmenler ve mülteciler de çoğunlukla ülkelerin emek gücü ihtiyacına göre ülkelere alınmaktadır. Bunun en bariz örneği Avrupa Birliği’nin göç politikasıdır diyebiliriz. Avrupa Birliği ülkeleri, ülke demografisinin gidişatına, nitelikli-niteliksiz emek gücü ihtiyacına göre göçmen almaktadırlar. Hatta bu durumu gerçekleştirmek için Türkiye’yle Geri Kabul Anlaşması imzalamışlar ve ülke sınırlarına geniş-uzun duvarlar çekmişlerdir, bu politikanın en somut örneğidir.

Evrensel'i Takip Et