Her ekalliyeti düşünüyorum
Kullandığı dil nedeniyle çağdaşları tarafından anlaşılamadığı için “Karanlık” diye adlandırılmış olsa da Heraklit kendisinden sonra gelen filozofları derinden etkilemiş önemli bir filozoftur.
Heraclitus | Fotoğraf: Wikipedia
1928 yılının Temmuz ayının son günlerinde yirmili yaşlarının ortasında iyi giyimli iki genç Hopa’ya dört kilometre uzaklıktaki Peronit Köyü’nün (Çamlı) kahvesinde oturuyordu. Bir yandan ıhlamur ağaçlarının serininde kahvelerini yudumluyor bir yandan da köylülerle sohbet ediyorlardı. Daha doğrusu sohbet etmekten çok köylülerin sorguyu andıran sorularını açık vermeden cevaplamaya çalışıyorlardı. Ne de olsa her gün iyi giyimli yabancı iki genç köy kahvesine gelip oturmuyordu.
İki genç birkaç gün önce Gürcistan sınırından ülkeye kaçak olarak giriş yapmış ve Hopa’ya ulaşmaya çalışıyordu. Hopa’dan da haftada iki kez kalkan vapura binerek İstanbul’a gitmeyi planlıyorlardı. Ancak köylülerin sorduğu bir soruya verilen yanlış cevap İstanbul’a gitme hayallerini suya düşürmüştü. İki yabancı vapurla Pazar'a geldiklerini söylemişti. Halbuki vapurun Pazar'a uğramadığından haberleri yoktu. Ayrıca geldikleri vapurun adını da söyleyemeyince “yurtsever” bir köylü “vatanını koruma” bilinciyle hızlıca kolluk güçlerine haber uçurur.
Böylece ülkeye kaçak giriş yapmış iki genç gözaltına alınır. Bu gençlerden biri Nazım Hikmet, diğeri de Laz İsmail ya da Marat takma isimleri ile bilinen İsmail Bilen’dir. Her ikisi de Türkiye Komünist Partisi üyesidir ve kaçaktır.
Nazım Hikmet 1925 yılında Ankara İstiklal Mahkemesi'nde, "komünistlik teşkilatlanması ve propagandası yapmak suretiyle hükümet şeklini değiştirmek" suçundan İstiklal Mahkemesi'nde gıyabında yargılanmış ve 15 yıl kürek cezasına çarptırılmıştır. Bu nedenle de Sovyetler Birliği'ne kaçmıştır. Dönemin Hükümet’i 1926 yılında Ceza Yasası'nı değiştirince Nazım’ın cezası bir yıla düşmüştür. Bu değişiklik üzerine memlekete dönüş için resmen sefarete müracaat etmiş ancak bir buçuk sene beklemesine karşın hiçbir cevap çıkmayınca kendi ifadesi ile herçibadabad (ne olursa olsun) gelmeye karar vermiştir. Böylece ülkeye kaçak olarak İsmail Bilen ile giriş yapmıştır.
Peronit Köyü’nde yakalandıktan sonra kolluk güçlerinin yaptıkları üst aramasında bulunan dürbün, fotoğraf makinesi, harita ve Nazım Hikmet’e ait Eski Türkçe notlar alınmış bir defter şüpheli olarak savcılığa sevk edilmelerine yeterli olmuştur. Nazım Hikmet’in defterini satır satır inceleyen Hopa savcısı kaçakları tutuklamaya yeterli olacak suç delilini bulmuştur. “Moskova’da her ekalliyeti (azınlık) düşünüş” …
Savcı defterdeki bu cümle ile Nazım’ın memlekete azınlıkları fitillemeye geldiğine kanaat getirir. Nazım’ın savcıya Eski Türkçe Heraklit kelimesini yanlış okuduğunu, o cümlenin aslının “Moskova’da Heraklit’i düşünüş” olduğunu söylemesi belki savcının birazcık kafasını karıştırmış olabilir. Ancak Nazım’ın Heraklit’in Yunan bir filozof olduğunu söylemesi muhtemelen savcının tüm kafa karışıklığını billurlaştırarak “azınlıkları fitilleme” kanaatini netleştirmiştir. Böylece Nazım Hikmet’in yaşamı boyunca toplamda on yedi yıl sürecek mahpusluk hayatı Hopa’da başlamıştır.
Nazım Hikmet’in ilk tutukluluğuna aracılık eden “Heraklit”, Nazım’ın Benerci Kendini Niçin Öldürdü? şiirinin I. Kısım, I. Bap’ında;
“…Genç adam piposunu çıkarıyor cebinden
aranıyor kibriti.
Bakıyor akar suya
düşünüyor Heraklit'i,
düşünüyor büyük hakîm Heraklit'i genç adam...” dizeleri ile tutuklandıktan 4 yıl sonra boy gösterir.
Heraklit’in dünyada boy göstermesi Nazım Hikmet’in şiirinde boy göstermesinden çok daha öncedir. Heraklit milattan önce 540 ila 480 yılları arasında Efes’te yaşamıştır. Efes’e yönetici yetiştiren soylu bir aileden gelir. Ancak sıra kendisine geldiğinde Heraklit yönetici olmayı reddeder. Heraklit’in yıldızı yönetici sınıfla ve zenginlikle barışmamıştır. Hatta önemli fragmanlarından birinde “Hiç eksilmesin zenginliğiniz Ephesoslular, ki belli olsun alçaklığınız” demiştir. Ancak yönetici olmayan insanlarla da yıldızı barışmayan Heraklit kendini dağlara vurmuştur. Dağlarda ot ve bitki yiyerek yaşamını sürdüren Heraklit’in vücudu su toplayınca Efes’e geri dönmüştür. Vücudundaki suyu kurutmaları için doktorlardan yardım ister. Ancak yardımı “Yağmurlu bir havayı kuraklığa çevirebilir misiniz?” şeklinde bir bilmece ile talep edince tedavisiz kalır. Bunun üzerine kendi kendini tedavi etmek için bedenini sığır gübresi ile kaplatıp vücudundaki suyu kurutmaya çalışır ancak bu yöntemin işe yaramaması sonucunda 60 yaşında ölür.
Her ne kadar kullandığı dil nedeniyle çağdaşları tarafından anlaşılamadığı için “Karanlık” diye adlandırılmış olsa da Heraklit kendisinden sonra gelen filozofları derinden etkilemiş önemli bir filozoftur. Örneğin günümüze ulaşamayan Doğa Üstüne adlı eserini okuyan Sokrates’in “Anladıklarım pek mükemmel, ama eminim ki, anlamadıklarım daha mükemmel. Onları anlamak için, Delos’lu bir dalgıç olmak gerek!” dediği rivayet edilir.
Ölümünden binlerce yıl sonra Hegel, diyalektik felsefenin kurucusu Heraklit’e dair “Hiçbir sözü yoktur ki, eserime almış olmayayım” derken; Friedrich Nietzsche’nin “Dünya her zaman gerçeğe muhtaçtır. Demek ki, her zaman Heraklit’e muhtaçtır” saptaması, Heraklit’in ardılları üzerindeki etkisini anlamamız için sanırım yeterlidir.
Heraklit’in binlerce yıl sonra bile etkisini sürdüren kavramlara bakacak olursak; logos, ateş ve su ile karşılaşırız. Logos kavramını ilk kez Heraklit tanımlamıştır. Logos Yunancada ilk kelime anlamı olarak söz anlamına gelmektedir. Yuhanna İncil’i “Başlangıçta Söz (Logos) vardı. Söz Tanrı’yla birlikteydi ve Söz Tanrı’ydı” cümlesi ile başlar. Oysa Heraklit Logos’u söz anlamında değil bir yasa olarak kavramsallaştırır. Heraklit evrendeki her şeyin değişim içinde olduğunu savunur. Ona göre evrendeki her şey değişir. Fakat bu değişim rastlantısal ve gelişigüzel değil belli bir ölçü ve düzen içerisinde olur. İşte Heraklit bu düzeni ve değişimi sağlayan yasaya logos adını vermiştir. Bu anlamıyla logos rastlantı ve gelişigüzelliğin karşıtıdır, bir şekliyle ölçülülük barındırır.
Ateş, Heraklit’e göre nesnelerin kendisinden gelip, kendisine gittiği ilk maddedir. Bu düşüncesini "Bu evren, her şey için aynı ne bir tanrı ne bir insan yarattı onu. Vardı, var ve var olacak. Hep canlı kalan ateş, ölçüyle alevlenip ölçüyle sönecek” fragmanı ile dile getirir. Heraklit’e göre her şey akar ve sürekli değişir. Ana madde olarak gördüğü ateş bir an için bile hareketsiz kalmayan bir maddedir.
Heraklit açısından önemli diğer bir kavramın su olduğunu belirtmiştim. Aslında su yerine ırmak, akış ya da değişim kavramlarını da dile getirebilirdim. Ama ateş ve suyun zıtlığının cazibesine kapıldım ve su kelimesini tercih etim. Ne de olsa ırmakta akan su da ateş gibi bir an olsun hareketsiz kalamayan bir maddedir. Belki de Heraklit’in en çok bildiğimiz fragmanları hareket halindeki su ile ilgili olanlardır. Değişimin kaçınılmazlığını tanımlamak için Heraklit "Aynı ırmaklara girenlerin üzerinden farklı sular akar" ya da “Aynı ırmaklara gireriz ve girmeyiz. Biziz ve değiliz” der.
Nazım Hikmet, ölümünden 2412 yıl sonra Benerci Kendini Niçin Öldürdü? şiirinde “Heraklit, Heraklit!. Akar suya kabil mi vurmak kilit?” diye sorarken elbet cevabını bildiği bir cümleyi dizelerine aktarıyordu. Oysa muktedirler 2021 Türkiye’sinde halen bu sorunun cevabını bilmezden geldiği için, doğaya karşı ölçüsüzlüğü yüzünden Kastamonu’da, Sinop’ta, Bartın’da 82 insanımızın ölümüne sebep oldu. Sadece su da değildi insanlarımızın, hayvanlarımızın, bitkilerimizin ölümüne sebep olan. Ateş de muktedirlerin ölçüsüzlüğü yüzünden harlandı ve son 1 ayda 8 insanımız öldü, binlerce hayvanımız telef oldu ve yüzbinlerce hektar ormanımız yandı.
“Söz”ün bittiği yerde sonsözü Heraklit’e bırakayım…
“Yangın söndürmekten önemlidir ölçüsüzlüğü söndürmek”
Suyumuz bol olsun…
Meraklısına not: Nazım Hikmet’in Hopa’da ilk tutuklanışına dair daha kapsamlı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz. Heraklit’e dair daha kapsamlı bilgiye de şuradan ulaşabilirsiniz.
- Vadedilmiş harfler 10 Ekim 2024 10:21
- Umut ayracı 26 Eylül 2024 10:24
- Fenike’den Marsilya’ya, uzodan rakıya… 12 Eylül 2024 12:41
- Bütün yollar Rom’a çıkar 29 Ağustos 2024 10:33
- Bitiş çizgisi 15 Ağustos 2024 04:54
- Çayın yolculuğu 01 Ağustos 2024 08:30
- Kafatası çağı 18 Temmuz 2024 10:00
- Çok kapılı oda 08 Temmuz 2024 10:44
- Yoldan sonra 28 Haziran 2024 09:23
- Bir “Yol” Hikayesi II 13 Haziran 2024 13:49
- Bir “Yol” Hikayesi 30 Mayıs 2024 13:20
- İçimizdeki İrlandalı 16 Mayıs 2024 12:53
- İşçiler marş söyleyerek sahneye girerler… 01 Mayıs 2024 10:10
- Emek bizim, söz bizim… 26 Nisan 2024 04:30
- Sol açık 18 Nisan 2024 11:30
- Kader kapıyı çalınca… 04 Nisan 2024 12:45
- Bir ihtimal daha var o da ölmek mi dersin 21 Mart 2024 04:30
- İkiyüzlü ahlak kumkumalığı 07 Mart 2024 13:48
- Elde kaldı hüzün… 22 Şubat 2024 13:32
- Tüfenk üçlemesi: Mavzer 01 Şubat 2024 10:47
- Tüfenk üçlemesi: Aynalı Martin 18 Ocak 2024 11:50
- Tüfenk üçlemesi: Filinta 04 Ocak 2024 13:45
- Gayrı döner oldum 21 Aralık 2023 14:58
- Kayyum rejimi 07 Aralık 2023 12:54
- Kimdi giden kimdi kalan 23 Kasım 2023 11:01
- Eni vici vokke 02 Kasım 2023 13:04
- Şeytanın ışıltısından insanlığın karanlığına 19 Ekim 2023 09:52
- Dayanışma ezilenlerin inceliği midir? 28 Eylül 2023 12:20
- Amerikan İç Savaşı'ndan İngiltere'ye gariptos ağaçlarının hışırtısı 14 Eylül 2023 11:12
- Cehennemin kapısından Bakırköy’ün avlusuna… 31 Ağustos 2023 10:22
- Irgatın Türküsü 17 Ağustos 2023 11:32
- Yüksek Kaldırım’dan Leningrad’a bir şehrin faşizme karşı direniş senfonisi 03 Ağustos 2023 11:46
- Mississipi’den Feshane’ye derinlik ve güvenlik meselesi 20 Temmuz 2023 04:07
- Birimize bir şey olursa ne yaparız? 06 Temmuz 2023 11:31
- Mordan öte 22 Haziran 2023 12:22
- Hakikat bükücülüğü 08 Haziran 2023 11:11
- Umut yorgunluğu 25 Mayıs 2023 10:44
- “Winner” ceket mütevazı mutfağa karşı 11 Mayıs 2023 11:11
- Savaş naraları 27 Nisan 2023 10:10
- Bellek oyunları 13 Nisan 2023 10:50
- Maraş, bahtı gara Maraş 23 Mart 2023 10:48
- Aradığınız devlet bulunamadı 02 Mart 2023 12:22
- Deprem değil, binalar öldürürmüş (!) 16 Şubat 2023 08:42
- Katil uşak 02 Şubat 2023 11:01
- Suyun kokusu 19 Ocak 2023 13:45
- Timsah armudu 05 Ocak 2023 10:27
- Yılın sözcükleri 22 Aralık 2022 11:09
- Franco’dan bugüne Dünya Kupalarından elimizde kalanlar 08 Aralık 2022 11:45
- Şah mat 24 Kasım 2022 09:19
- “Gördük biz bu filmi” 10 Kasım 2022 10:54
- Hakikat yolcusu 30 Ekim 2022 11:20
- Anlatılamamış masallar 27 Ekim 2022 10:14
- "In vino veritas" diğer bir deyişle "Hakikat şaraptadır" 13 Ekim 2022 11:07
- Suskun notalar 29 Eylül 2022 11:12
- Güney Kutbunun yeniden keşfinin hüzünlü hikâyesi 15 Eylül 2022 11:09
- “Sen ben Lenin” Bir de Ahmet Abi. 01 Eylül 2022 10:39
- Börklüce’den günümüze Eyyamı Bahur ya da namı diğer Köpek Günleri 18 Ağustos 2022 10:59
- Dünyanın eksenini kaydıran Hindistan’ın küçük cevizi 04 Ağustos 2022 10:39
- Dünyanın tadı baharı 21 Temmuz 2022 08:40
- Menekşe kokusu 07 Temmuz 2022 04:24
- İnsan kokusu 23 Haziran 2022 04:12
- Tiryak-i 02 Haziran 2022 11:37
- Bahar karşılama 19 Mayıs 2022 06:26
- Hıdırellez ateşi 05 Mayıs 2022 01:05
- Yelkenler fora 21 Nisan 2022 05:20
- Sözün gücü 07 Nisan 2022 06:05
- Lombardiya’dan Ukrayna’ya kemanın tınısı 24 Mart 2022 05:34
- Zeytinin hükmü 10 Mart 2022 05:55
- Geççek 24 Şubat 2022 05:15
- Allasen söyle nedir aşkın aslı astarı! 09 Şubat 2022 23:45
- Erguvan kokusu 27 Ocak 2022 05:49
- (N)isyan 13 Ocak 2022 04:53
- Yaşamın ağırlığı 30 Aralık 2021 05:42
- Kuşaklar boyu insan hakları 16 Aralık 2021 05:03
- Savaşı Durduran Kadınlar: Lili ve Marlen 02 Aralık 2021 04:23
- Herkesin bir Ahmet Kaya’sı vardır 18 Kasım 2021 04:00
- Şaka mı, şeker mi, yoksa patates mi? 04 Kasım 2021 05:43
- Memeli Zeus 21 Ekim 2021 06:51
- Son Bakış 07 Ekim 2021 05:30
- Kırmızı 22 Eylül 2021 23:43
- Asuman’dan Antonis’e Ege’nin iki yakası 09 Eylül 2021 04:46
- Dezenfektan aşkı 12 Ağustos 2021 06:12
- Nomadland’den Rosetta’ya Göçebe Ruhlar 29 Temmuz 2021 06:35
- Lavinia 14 Temmuz 2021 23:08
- Ruhumda Sızı* 01 Temmuz 2021 06:46
- “Y” 17 Haziran 2021 06:06
- Vurmayın öldüm 03 Haziran 2021 03:56
- Gözümün nuru 20 Mayıs 2021 06:11
- İmgenin suskunluğu 06 Mayıs 2021 05:56
- Ruhlar Mezbahası İyi Günler 22 Nisan 2021 03:34
- Şiirci Geldi Haaanıım… 08 Nisan 2021 00:00
- Ata Abi 25 Mart 2021 05:08
- “Yurtsama”dan “gündedün”e “nostalji”nin çağrıştırdıkları 10 Mart 2021 23:20
- Gönülçelen kelimeler atlasım 25 Şubat 2021 05:00
- Harfiyat 10 Şubat 2021 22:41
- Utanç ne yana düşer usta... 28 Ocak 2021 04:20
- “... Ve Herkes için Adalet” 13 Ocak 2021 23:15
- Yattığınız yer incitmesin… 31 Aralık 2020 04:38
- San(a)saryan’dan Su’ya Mahsus Mahaller 09 Aralık 2020 22:44
- Ölüm, adın kalleş olsun… 26 Kasım 2020 04:03
- Depremin ruhsal sarsıntısı 12 Kasım 2020 04:59
- Notaların savaşla hesaplaşması 29 Ekim 2020 05:11
- Hırsızlar mağarası 15 Ekim 2020 00:00
- İyi ki TTB var! 01 Ekim 2020 06:30
- Heybeliada Sanatoryumundaki Hayalet 17 Eylül 2020 00:02
- Otokinetik etki ve norm oluşturma 03 Eylül 2020 05:06
- Ödemişli Muzaffer’den Amerikalı Sherif’e 20 Ağustos 2020 00:51
- Uygun adım marş!… 06 Ağustos 2020 05:18
- ERK-EK 23 Temmuz 2020 04:57
- İçimdeki yangın 09 Temmuz 2020 05:18
- Dededen toruna “Barış”ın inşası 25 Haziran 2020 01:00
- Esaretten kaçan köleden hasta, kamçıdan tedavi üretmek 11 Haziran 2020 00:00
- Kerli ferli yalanlar ve sosyal uyum 28 Mayıs 2020 00:00
- Elma dersem çık… 14 Mayıs 2020 00:30
- Yaşam için ölüme yatanlar 30 Nisan 2020 02:08
- Bastırılan geri döner 16 Nisan 2020 00:00
- Miasmadan Covid-19’a sağlıkçıların salgından korunma önlemleri 02 Nisan 2020 02:49
- Şimdiki zamanda bir distopya: Covid-19 18 Mart 2020 20:30
- Şehitler tepesi 05 Mart 2020 00:30
- Özlerimize kıymayın efendiler! 20 Şubat 2020 00:30
- Acının tonu 06 Şubat 2020 00:00
- Başlarken… 29 Ocak 2020 23:20