31 Ağustos 2021 00:11

Toplumsal depresyon ve kaygı bozukluğundan çıkabiliriz

Depresyonumuz toplumsal olduğu için, yani oluşumunda toplumsal etkiler daha güçlü olduğu için mutlaka bir araya gelip neler yapabileceğimizi paylaşmak için planlar yapabiliriz.

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Alev DUMANOĞLU
İzmir

1.5 yıldır pandemi dünya gündeminde. Eş zamanlı olarak deprem, sel, müsilaj, küresel ısınma, yangınlar… Doğanın yıllardır belgesellerde anlatılan -ancak nasıl bir akılla olduğu anlaşılmaz- itinayla yok sayılan yıkımını ekranlardan izliyoruz, ölüyoruz, yoksullaşıyoruz, umutsuzlaşıyoruz.

Bu kapitalizmin kâr odaklı politikalarının sonucu ortaya çıkan ekolojik bir kriz, biliyoruz. Muktedirler para ve güç için dünyayı bu hale getirdiler, biliyoruz. Ama bu içinde bulunduğumuz dönem itibariyle ilk ve zor deneyimler karşısında ne yapacağımızı bilemiyoruz.

Distopik bir filmin içinde gibiyiz. Toplumsal geleceğe dair distopik hikayelerin ortak özelliği, baskıcı, totaliter bir yönetim altında, muktedirin ihtirasları ve arsızlığı karşısında ezilen, yoksul, hayatta kalmaya çalışan, umutsuz, öfkeli, depresif halk, salgın hastalıklar, ekolojik yıkım; bizim hikayemize çok benziyor.

Koronavirüse kadar yine pek iyi değildik ancak bir şekilde bireysel yaşantılarımıza sıkışık, dar bir çevrede yaşamı yarattığımız ufak tefek hazlarla götürebiliyorduk. Son dönem yaşanan felaketler bize yok oluşu ve ölümü hatırlattı. Yaşanacak bir gezegen yoksa, bizler de yokuz.

10 yıl sonra dünyanın sonunun geleceğini bilseniz, hayatınızda nasıl değişiklikler yapardınız? Şamanlara göre ölüm, yaşamı anlamamız için bir danışmandır.       

Sadece ölümü değil, yaşadıklarımız bize tek başımıza iyi olmanın yeterli olmadığını da hatırlattı. Herkes kendinden çıkıp bir etrafa baktı. Gerçek şu ki hepimiz aynı gemideyiz ve bu ekolojik yıkımı önlemek için hep birlikte bir şey yapmamız gerektiği aşikar. Evet, kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz!

Türkiye’nin de içinde bulunduğu üçüncü dünya ülkelerinde yaşayan bizlerin aktif krizi biraz daha derin tabi. Sosyal ve ekonomik olarak freni patlamış bir kamyon gibi yokuş aşağı savruluyoruz. Her gün bir olay. Bundan daha kötüsü olmaz diyoruz ama oluyor. Yönetenler yönetemiyor, yönetilenler böyle yönetilmek istemiyor. Hukuk, sağlık, eğitim gibi toplumsal mutabakatın temel fonksiyonları güvenilirliğini yitirmiş durumda. Haber alma, sosyal medya dışında devlet tekelinde. Vatandaşın sosyal medyada paylaştığı haberler bile yargılanıyor, baskı, zulüm, vergiler, KDV, muhtasar devam. İrade gösteremediğimiz bir akıntı içinde savruluyoruz. Çaresizliği derinleştiriyoruz.

Bu savrulma halinin yarattığı tekinsizlik, belirsizliğin getirdiği güvensizlik, sosyal olarak kısıtlanmış hayatlarımız, ekonomik daralmalar, herkeste bir güvencesizlik, umutsuzluk, çaresizlik halleri. Yani depresyonun tezahürleri. Yaşlısından gencine herkes yaralı, herkes kaygılı, herkes depresyonda.

Sorunu doğru tanımlarsak çözümü de ona göre biçimlendirebiliriz.

Demem şu ki lütfen depresyon ve kaygı bozukluklarınızı kişisel sanmayın, bu yeni durum toplumsal depresyon ve kaygı bozukluğu. Aman dikkat, bulaşıcı.

Bu depresif ruh seline kapılıp boğulmadan, çözüm odaklı düşünürsek neler yapabiliriz?

-Toplum bireylerden oluşur ancak bireylerin toplamından fazla ve varyant bir dinamiği vardır, kapsayıcıdır. Bireyler birbirini ve toplumu değiştirebilir, toplum da bireyleri.-

Depresyonumuz toplumsal olduğu için, yani oluşumunda toplumsal etkiler daha güçlü olduğu için- arzu dahilinde bireysel olarak terapilere gitmeye devam etsek bile -mutlaka bir araya gelip neler yapabileceğimizi paylaşacağımız toplumsallıklar kurmak, bir arada durmak, eğlenmek, paylaşmak için planlar yapabiliriz. Deneyimlerime göre bir arada olmak her zaman herkese iyi geliyor. Dayanışma ve sevgi iyileştiriyor. Yaşama tutunma gücünü artırıyor. Yeni fikirler, karşılaşmalar, umutlar filizleniyor. Depresyonun kendini gerçekleştirdiği umutsuzluk, çaresizlik ve yılgınlık duyguları azalıyor.

Birlikte, öz kaynaklarımızın farkına varabilir, gücümüzü hatırlar, arzu ettiğimiz yaşamı, adım adım öz örgütlenme biçimlerimizi yaratabiliriz. Dünyada ve ülkemizde özellikle barınma, sağlıklı gıda üretimi ve eğitim alanında oldukça başarılı dayanışma modelleri ve arayışları var.

Birlikte üretimden gelen gücümüzü kullanabiliriz. Satın alma yerine ihtiyaçlarımızı üretebiliriz.

Birlikte tüketimden gelen gücümüzü kullanabiliriz. Market zincirlerinden alışverişi keser, kooperatif ürünlerine yönelebiliriz mesela, ortak tüketim davranışlarıyla bir ivme yaratabiliriz.

Çocuklarımıza birlikte bakabilir, birlikte eğitim verebiliriz.

Birlikte demokratik, ekolojik, adil ve özgür ilişkiler geliştirebiliriz.

Yani demem o ki bir kurtarıcı ya da mucizevi bir olay beklememize gerek yok; birlikte bu depresyonun üstesinden gelebiliriz. Toplum denilen bizleriz.

ÖNCEKİ HABER

Dersim, Bingöl ve Bitlis'te orman yangınları sürüyor

SONRAKİ HABER

Tarkan, Dersim'deki yangınların söndürülmesi için çağrı yaptı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa