"Hiç gerek yok, sen varsın!"
"Dizi ilerledikçe Amerika’da geçen hikayenin ne kadar tanıdık olduğu, her ülkeye/topluma uyarlanabileceğini görüyoruz. Erkekten yana tutum belirleyen ailenin, toplumun yaklaşımının da öyle"
Dirty John: Betty / Netflix
Serpil İLGÜN
İstanbul
Kadına yönelik şiddet fiziksel, ekonomik, psikolojik, cinsel boyutlarıyla gündelik hayatımızın en önemli sorunlarından biri olmayı sürdürüyor. Konuyla ilgili yayınlanan raporlar, haberler, belgeseller kadına yönelik şiddetin evrensel boyutunu da gözler önüne seriyor. Konuya dikkat çeken filmler, diziler çekiliyor.
Kadına yönelik şiddet ve ürettiği sonuçlar film-dizi sanayisi bakımından bereketli bir alan haline geldiğinden, son yıllarda özellikle dijital platformlarda bu konuda daha fazla film-dizi çekiliyor. Birçoğu suya sabuna dokunmayan, yüzeysel senaryolar olsa da, kültürel alandaki bu üretimleri görebilmek ve şiddetin Fransa’dan Hindistan’a, Amerika’dan Afrika’ya boyutları, biçimleri değişse de kadınların her alanda yaşadığı güçlükleri nasıl deneyimlediklerini ve mücadelelerini anlamak bakımından yararlı oluyor.
Artık alanında tekelleşmeye doğru giden Netflix’te karşımıza çıkan ve gerçek bir hikayeden uyarlanan, (Dirty John dizinin ikinci sezonunda işlenen) “Betty Broderick’in hikayesi” adlı 8 bölümlük dizi bu bağlamda ele alınabilir. Ana hikayesi 1986 ile 1989 arasında geçen dizi, erken yaşta evlendiği eşi için tüm hayallerinden vazgeçen ve hayatını eşinin “başarmasına” adayan Betty’nin, eşi “başardıktan” sonra Betty’i hayatından kolayca çıkarmasını ve onu adım adım nasıl akıl sağlığını yitirme noktasına getirdiğini anlatıyor.
Eşi Den tıp fakültesi öğrencisiyken evlenen Betty, Den tıbbı bitirsin diye bebek bakıcılığı, pazarcılık, tezgahtarlık, öğretmenlik gibi birçok işte çalışır. Bu arada dört çocuk dünyaya getirir. Aslında evliliklerinin ilk günlerinde Den, Betty’i hapsedeceği alanı belirler. Balayı için bulundukları otelde Betty, temizlik görevlisinin odayı temizlemesi gerektiğini söylediğinde Den şöyle der; “Hiç gerek yok, sen varsın!”
İmaj, özgüven, başarı! Den’in mottosu budur. Buna göre hedefini belirler ve Betty’nin zor şartlarda dört çocuğu büyütmesi, Den’in başarısı için gereken maddi şartları ve “sessizliği” sağlaması, hatta sınavlarında yardımcı olması hiç görünür olmaz. Bu koşullarda tıp fakültesini bitiren hırslı ve açgözlü Den, Betty’e doktorlukta mutlu olmayacağını, avukat olmak istediğini (yanlış tedavi davalarına bakacaktır doktor avukat olarak) söyler. Harvard’da hukuk okuyacaktır. “Hangisi iyi” diye haberin ağırlığı altında kalan Betty’e sorar Den, “Zengin olmak mı, çok zengin olmak mı?” Den çok zengin olmayı istemektedir. Betty’nin zayıf da olsa itirazlarını dinlemez.
Çocuklarla ve evle neredeyse hiç ilgilenmeyerek hukuku bitiren Den, kısa sürede hasrettiği zenginliğe kavuşur. Artık rahatlayan Betty, bir süre mutlu bir hayat sürer. Ancak bu çok uzun sürmez. Zira Den, genç asistanıyla ilişkiye başlar. Durumdan şüphelenen Betty’e boş vehimlere kapıldığını öyle bir ustalıkla söyler ki, Betty kendine olan güvenini kaybetmeye başlar. Sonunda Den, hukukun tüm boşluklarından yararlanarak çocukların velayetini almaktan, ev kredisini işsiz güçsüz Betty’nin sırtına yıkmaya, akıl hastanesine kapattırmaya varana kadar öyle hamleler yapar ki, Betty’i mücadele edemez hale getirir.
İzlemek isteyenler için finaliyle de ilgi çeken diziyi anlatmayı sonlandıralım. Dizi ilerledikçe Amerika’da geçen hikayenin ne kadar tanıdık olduğu, her ülkeye/topluma uyarlanabileceğini görüyoruz. Erkekten yana tutum belirleyen ailenin, toplumun yaklaşımının da öyle. Ve tabii hukuk ve adalet sisteminin.
Yine de Betty’nin hikayesinin dijital platforma ulaşabilenlerin sıkılmadan izleyebilecekleri ve özellikle sonu üzerinde sorgulama yapılabileceği bir hikaye olduğu söylenebilir.