05 Eylül 2021 00:33

Gölgesi uzun adam hoşça kal!

Oya Yağcı, 96 yaşında hayata gözlerini yuman Mikis Theodorakis'i yazdı.

Mikis Theodorakis | Fotoğraf: Asteris Kutulas

Paylaş

Oya YAĞCI

Να είσαι καλά ψηλός άντρας
Τα αστέρια είναι πια οι σύντροφοι σου2

Gençliğinizin en güzel günlerinde, en cesur, en meraklı, en atak, en hevesli; her şeyin ‘en’li olduğu günlerde gönül bağı kurduğunuz insanlar, film, roman, şiir, müzik her ne şekilde girdilerse kalbinize, izleri de ömür boyu kalır sizde. Belki çokça idealizasyon, belki yolun başında olana yol gösteren sağlam bir tecrübenin verdiği güven, belki de asla yapamayacağımızı bildiğimiz ama üzerine kafa yorabildiğimiz eserlerle bizi yola dahil etmeleridir bu kalıcılığın sebebi. Theodorakis de benim için hepsidir belki. Uzun süre dinlememiş olsam da, müziği ile ruhunu kattığı filmleri yeniden izlediğimde geri dönerim ona ve hepimizin ortak belleğine kazınan müziklerini dinlediğimde o eski ve tanıdık sıcaklık hemen sarmalar beni.

ÇOK RENKLİ BİR KÜLLİYAT BIRAKTI

Müziğiyle konuştu, müziğiyle direndi ve ardında çok renkli bir külliyat bıraktı Theodorakis. Uzun yıllar dinledim ve sonunda onunla kurduğum dilin tınısını kuran şeyi keşfettim. Theodorakis müziğinin bendeki karşılığı ayak sesidir, tekil ya da çoğul yürüyüşün ritmidir. Belki çocukluğumdan beri yürümeyi sevmemdir nedeni. Yürümek nefes almaktır, hazırlıktır, karardır ve bazen sıkışmanın, yolda kalmanın telafisidir. Anlatamadığımda yürürüm en çok. Theodorakis müziği de benim için sürgünden, zindandan, yer altından dünyaya sızan bir karşı iradedir. En ele avuca sığmayanı araç edinip susturulmaya çalışıldığı yerden dünyayı kuşatan ses olmaktır. Büyücek bir kazanın içinde farklı kültürel enstrümanları ve ritimleri karıştırmak, dumanı dünyaya salmaktır. Bu dumanla ne yapacağı dünyanın bileceği iştir ne de olsa… Fazla kişisel bir yazı, farkındayım. Ama bir insanı uğurlamak her zaman fazla kişiseldir, her zaman dışa vurulandan fazlasıdır.

Dönelim ayak sesi meselesine… Ayak sesi olarak ifade etmeye çalıştığım huzursuzluk ve ritmin aurası hep kafamı karıştırır. En duygusalından, en cengaverine hep bir gerilimi duyurur bana. Bazen Z-Ölümsüz’deki (Costa-Gavras-1969) “O Adonis” gibi çoğalan, kitlesel bir gerilimi çağrıştıran, bazen Serpico’daki (Sidney Lumet-1973) gibi yalnız, uzak adımların duyurduğu uzamı yoğunlaştıran, Frank’ın ayağına dolanan ve hep ensesinde duran gerilimi gibi… Zorba’nın (Zorba The Greek/ Mihalis Kakogiannis-1964) o çok erkek ama yine de yoldaşlığı anımsatan ritmine sızan hep aynı gerilim; kolayından dile gelmeyen ama kendini bir volkanın tehdidi gibi duyuran. Tehdit bazen sistemin cinayetinde, bazen sisteme karşı yürüyüşün kararlığında duyurur kendini. Belki kendi yaşamının temel çelişkisi de buradan okunabilir: Barışı arzularken istikrarın sınırına kapanmak! İdealizmden politik realizme savrulmak…

SAPMANIN ÇAPINI MÜZİĞİ İLE AŞABİLDİ

Theodorakis bir yerde durmamayı, belki duramamayı politik kimliğinden hareketle kurandır belki de. Ve bu nedenle hem devletin hem solun yargısından kurtulamadı. Ama unutmadığım bir şey var, darbeye karşı sağı desteklerken bile halkların dostluğu için mücadele eden, anarşist öğrencilere zorbalık yapan polisin iktidarında dahi bu iktidarı aşındırmaya çalışan yanıdır beni şaşırtan. Pratik hedef, politik ideali yolundan saptırsa da, o bu sapmanın çapını müziği ile aşabildi. Benim işim hüküm kesmek değil. Bir soru sadece, bir ihtimal ya da tereddüt: Yanılgılarımızın beslendiği yerin ortaklığıdır belki de bana bu yazıyı yazdıran. Bir şeyin gerçekleşmemesi için çabalarken çağırdıklarımızdır belki de içimizdeki tuzak.

Sanatı ve insanı ayrı yerlerde tutup ne birini ne ötekini yüceltesim de yok. Politik olarak kurduğum mesafe sanatta yitip gitti sadece. Antifaşist, direnişçi ve sürgün kimliği ile tanıdığım, sonrasında sosyal demokratlıkla yetersizlediğim ve nihayet sağa savrulduğu için üzüldüğüm ismin önüne geçti; Medea, Antigone, Electra üçlemesi, Mauthausen Baladı… Müzikle, tiyatroyla, sinema ve şiirle hep yoluma çıktı, hep birlikte yürümeye davet etti. Politik olarak ayrılan yollar, kesişecek mecralar buldu nihayetinde. Eğer varsa bir gizemi belki de budur Theodorakis’in; ruhu harekete geçiren bir aktivist, faşizme karşı, darbeye karşı, tanklara karşı, savaşa karşı derken kendine karşı da olmak.

ACITIR, ÖĞRETİR, TARTIŞTIRIR

Bazı ölümler acıtır, bazıları öğretir, bazı ölüm ise tartıştırır. Belki hepsini kapsayabilecek bir yerdeyizdir artık. Öyle ya da böyle bizi biz yapan yolda, izini taşıdığımız, çelişkilerini öğrendiğimiz ve nihayetinde bizi kocaman bir çelişki yumağı ile bırakan isimleri idealize etmeden, zihin berraklığı ile tartışabildiğimiz, hakkını emanet edip, kendi hakkımızı da savunduğumuz bir yer mümkündür. Üstenci olmayan, kestirmeden yaftalarla değil de yas tutanın yasına kırmızı çarpı çekmeden, ters düşmenin de öğrettiği bir yol mümkün olmalı.

Hiçbir emanet sonsuza dek taşınamaz, hiçbir yol diğerini sonsuza dek işgal edemez ve eli kalbimize değenin yolu bizden saptığında ömrümüzün kalanında izi tamamen yok olmaz. Yine de sanatını düşündüğümde yan yana gelmezleri müziğinde buluşturduğunu unutmaya meyilli değilim. Kutupları bir araya getiren adam, kendi politik çizgisinde kutuplar arasında savrulmuş görülse de içimizdeki sesini soldurabildik mi?

1Hoşça kal uzun adam.
2Artık yıldızlar senin yoldaşın.
*Yunanca seslenmeme vesile olan ve başlıkta yer alan ortak cümlelerimizi Yunanca’ya çeviren dostum Bilge Ustaoğlu’na teşekkür ederim.

ÖNCEKİ HABER

Sakarya'da fındık işçilerini taşıyan traktörün römorku devrildi: 6 işçi yaralandı

SONRAKİ HABER

96 yıllık ömrünün özeti: Direniş ve müzik

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa