6-7 Eylül'ün tanığı Mıgırdiç Margosyan: O gün hissettiğim şey, bugün de tedirgin ediyor
6-7 Eylül'de yaşanan saldırının tanıklarından Yazar Mıgırdiç Margosyan, devletin planladığı saldırıların ardındaki zihniyetin 60 yılda değişmediğini ifade etti.
Fotoğraf: Irenyan/Wikimedia Commons (CC BY-SA 4.0)
Hasan Metin TAŞKIRAN
İstanbul
6-7 Eylül 1955’te İstanbul’da Rum ve diğer azınlıklara karşı bir kışkırtma ile başlayan ırkçı saldırıların üzerinden 66 yıl geçti. Kıbrıs Adası’nda Türk ve Rumlar arasında yaşanan gerilimin tırmandığı bir süreçte İstanbul Ekspres gazetesinin “Atatürk’ün evi bombalandı” başlıklı provokatif manşeti ile sokaklara doluşan kalabalıklar İstanbul’un merkezi caddeleri ve sokaklarında Rum, Ermeni ve Yahudi yurttaşların ev ve dükkanlarına saldırdı. Henüz aydınlatılmayan pogromu, yıl dönümünde Yazar Mıgırdiç Margosyan’la konuştuk.
‘MAKSAT AZINLIKLARA DERS VERMEK VE SERMAYENİN EL DEĞİŞTİRMESİYDİ’
6-7 Eylül’ü Kıbrıs’taki gelişmelerin Türkiye’deki yankısı şeklinde tarif eden Margosyan, dönemin Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’nun ‘Kıbrıs sorununa ilişkin Türkiye’nin çok hassas olduğu’ ve ‘Birtakım olayların yaşanabileceği’ açıklamalarını hatırlatıyor. Normalde 20 bin baskı yapan İstanbul Ekspres’in “Atatürk’ün evi bombalandı” manşetinde 200 bin baskı yaptığını ve bu manşetle “Kıbrıs Türktür Türk kalacak”, “Ya Taksim Ya Ölüm” sloganları eşliğinde halkın galeyana getirildiğini aktaran Margosyan “Önceden organize edilmiş bir şeydi. 6 Eylül akşamı saat 6 sıralarında ilk önce Şişli’deki Haylayf Pastanesine bir saldırı düzenlendi. Ondan sonra gerisi geldi, bütün İstanbul bir gecede yerle yeksan edildi. Rumlara, Ermenilere, Yahudilere, Musevilere hem dini hem etnik kökenden dolayı yapılan bir zulümdü, pogromdu. Maksat azınlıklara ders vermekti. Ve aynı zamanda sermayenin el değiştirmesi için atılan bir adımdı” dedi.
‘6-7 EYLÜL DEVLETİN KENDİ POLİTİKASIYDI’
Yaşananların bir zihniyet meselesi olduğunu vurgulayan Margosyan “Zihniyet bir günde değişmiyor. İttihat ve Terakki’den gelen bir zihniyet. Mümkün olduğu kadar azınlıklara cephe alıp onların sıkışmasını ve ülkeden gitmelerini sağlamaktı. Bununla birlikte onları baskı altında tutarak hakim kökenin Türk ve Müslüman olduğunu kanıtlamaya çalışan özel harptı” dedi.
Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu’nun açıklamalarının bunun bir devlet politikası olduğunun itirafı olduğunu vurgulayan Margosyan, “Kendileri dediler ki; ‘Özel harbin yapmış olduğu muhteşem bir iştir.’ Yani devletin kendi politikasıydı, yapmak istenen azınlıkları bertaraf edip mallarını gasbetmekti” ifadelerini kullandı.
’60 YILDA DEĞİŞEN BİR ŞEY YOK’
Azınlıkların bugün de çeşitli dönemlerde çeşitli biçimlerle hedef alındığına dikkat çeken Margosyan, “Genelde hep sorulur, ‘Bugün olsa yine yaşanır mı?’ diye. Bakalım, Kurtuluş’ta apartmanların kapı zillerinde gayrimüslimlerin isimleri olmaz. Türk isimleri yazılır ama gerisi yazılmaz, bu çok acı. Türkiye’de ‘Müslüman olmayan bir komşu ister misiniz?’ sorusuna halen büyük çoğunluk ‘hayır’ diye yanıt veriyor. Demek ki 60 yıl sonra geldiğimiz noktada değişen bir şey yok” dedi.
‘MOZAİK’TEN ‘MERMER’E…
Geçtiğimiz günlerde Kadıköy’deki bir Ermeni Kilisesi’ne dönük yaşanan saldırıyı hatırlatan Margosyan, “Adamın teki çıkmış orada oyun oynuyor. Kimse bu adama sormuyor, ‘Sen bunu niye yaptın?’ diye. Bu ülkede azınlık olmak çok zor. Aslında azınlığın artıları da olur, az olmak kıymetlidir ama onun kıymetini bilmediğiniz zaman çoğunluğun içinde eriyor” ifadelerini kullandı. Daha önce dile getirilen ‘mozaik’ benzetmesinin son dönemde ‘ne mozaiği, biz mermeriz’e evrildiğine dikkat çeken Margosyan, bugün gelinen noktanın kişisel olarak olmasa bile toplumsal açıdan kendisini kaygılandırdığını ifade etti:
“Bugün televizyonlarda hâlâ ‘Ermeni dölü’ gibi ifadeler kullanılıyor. Bu beni rahatsız ediyor. Ben eğer gerçekten demokratik bir ülkede yaşıyorsam, Anayasa’nın bilmem kaç maddesinde eşitlik geçtiği halde bu ifadeler kullanılıyorsa, bu durum beni tedirgin eder. Bu konuları konuşmamız bile rahatsız edici.”
Ülkede binlerce sorun varken hâlâ 1955’te yaşanan saldırıların konuşulmak zorunda kalmasını eleştiren Margosyan, “6-7 Eylül olaylarında 17 yaşındaydım. O gün hissettiğim şey beni bugün de tedirgin ediyor. Kişisel anlamda değil ama o zihniyetin değişmemesi… Bu beni tedirgin ediyor” dedi.
6-7 EYLÜL, SİVAS, ALTINDAĞ AYNI ZİHNİYETİN ÜRÜNÜ
Geçtiğimiz ay Ankara Altındağ’da Suriyeli mültecilere dönük saldırılara da değinen Margosyan, bu tip saldırıların aynı zihniyetin ürünü olduğunu ifade etti ve şöyle devam etti:
“Mülteci meselesinde siyasiler, ince hesaplarla kendi koltuklarını ‘Nasıl korurum’ hesabı yapıyor. ‘Suriyeliler için önce gelsinler, onlar misafirimiz’ denilerek övgüler dizildi. O misafirliğin geldiği nokta itibariyle bugün ‘Nasıl kovarız?’ tartışılıyor. Çünkü Avrupa’dan gelecek para hesapları tutmadı. Kürt, Ermeni, Suriyeli denilerek etnik kökeni itibariyle insanlar karşıya karşıya getirildi. Sivas olayları da aynıydı. Köklü bir zihniyet değişikliği olmadı mı olmuyor, uyduruk demokrasilerde olmuyor.”