Avukat Güneli: Avrupa'da azınlıkları koruyan yasa burada iktidarı korumayı amaçlıyor
Sosyal medya yasasını değerlendiren Avukat Nihan Güneli, "Bizde korunmak istenen değer genelde politikacılar, özelde hükümet cephesindeki politikacılar ve devletin kendisi" dedi.
Fotoğraf: Pixabay
Gözde TÜZER
İstanbul
Sosyal medya yine hükümetin hedefinde. Yeni sosyal medya yasası her yerde konuşulmaya başlandı. AKP’li Milletvekili Ali Özkaya sosyal medyada dezenformasyon yapanlara 1 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası verilmesi ve sosyal medyayı bir süre kullanamama gibi cezalar getirilmesi gerektiğini savundu. Yasanın ekim ayında Meclise gelmesi planlanıyor. Avukat Nihan Güneli dünyada da benzer tartışmalar olduğunu belirtirken “Bizde korunmak istenen değer genelde politikacılar, özelde hükümet cephesindeki politikacılar ve devletin kendisi; ifade özgürlüğünün ciddiye alındığı ülkelerde ise yaklaşımın azınlıkları ve nefret söylemine maruz kalan veya kalma potansiyeli yoğun olan toplulukları korumak yönünde olduğunu görüyoruz” dedi.
ALMANYA’DA "SANSÜR YASASI"
Sosyal medya yasasının ekim ayında Meclise geleceği konuşuluyor ancak içerikle ilgili en ufak bir bilgilendirme yapılmış değil. İddialara göre; sosyal medyada hakaret edenlere 1 ila 5 yıl arasında hapis cezası verilmesi, sosyal medya başkanlığı kurulması planlanıyor. Tüm bunlar planlanırken de dünyadaki tartışmaların yakından takip edildiği ve özellikle Almanya modeli üzerinde durulduğu belirtiliyor. Peki bu Almanya modeli ne? Avukat Nihan Güneli Almanya’da 2017 yılında çıkarılan ve kısa adı NetzDG (Netzwerkdurchsetzungsgesetz – Social Network Enforcement Act) olan bir yasanın yürürlükte olduğunu belirterek, elindeki bilgileri şöyle özetliyor:
“NetzDG, sosyal ağlarda nefret söylemi, sahte haberler, hakaretler, tehditler, insanları suça veya şiddete teşvik eden yasa dışı içeriklerle mücadeleyi hedefleyerek ve yükselen aşırı sağ ve özellikle azınlıklara yönelik nefret söylemine yönelik olarak çıkarıldı. Dolayısıyla aslında, modele bakmaktan önce yasanın çıkarılma sebebine bakarak bir değerlendirme yapılabilir. Mevcut durumda çıkarılmak istendiği beyan edilen yasanın gerekçesi ile Almanya’da çıkarılan yasanın gerekçesinin birbirinden alabildiğine uzak olduğunu anlıyoruz. Bu noktada, NetzDG’nin Almanya’da çokça eleştirildiğini ve ‘sansür yasası’ olarak tanımlandığını ve de Alman Anayasası ile çeliştiğinin değerlendirildiğini de ayrıca belirtmek isterim.”
"FAKE NEWS YAKLAŞIMINI TANIMLAMAK ZOR"
Ekimde Meclise gelmesi planlanan yasanın önemli içeriklerinden biri de hapis cezası. Sosyal medyada dezenformasyon ve mezenformasyon yapanlara 1 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası getirilmek isteniyor. Ancak dezenformasyon nasıl tanımlanacak? Güneli özellikle bilgilendirme dahilinde herhangi bir metin yayımlanmadığı için konuya dair tanım yapamayacağına dikkat çekerek başlıyor sözlerine. Ancak Fransa örneğini verip şöyle devam ediyor: “Örneğin Fransa’daki yaklaşım, ‘bilginin manipülasyonu ile savaş’ şeklinde. Bir de uygulamada ‘fake news’ yaklaşımı var ki bunun tespiti ve tanımlanması da oldukça zor. Burada, yalan haberin bilinçsizce yaygınlaştırılması gibi bir sorun da olabiliyor. Özetle: Şu an için elimizde bir tanım yok ve bu konularda tanımlama yapmanın zorluğu uygulamada zorluk yaşanmasına sebep olacaktır.”
"ANONİM ŞEKİLDE VAR OLMAK İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNÜN PARÇASI"
Avukat Güneli’nin bahsettiği “Fake news” ile beraber, yeni yasaya dair milletvekilleri tarafından “Fake hesaplar kaldırılmalı, kim olduğu bilinmeli, cezalar verilmeli” deniliyor. Ama böyle bir sistem sosyal medyada ne kadar uygulanabilir olur? Mümkün mü böyle bir şey? Güneli sözlerine “Böyle bir şeyin neden talep edildiğini ben anlayamıyorum. İnternette anonim şekilde var olabilmek de ifade özgürlüğünün bir parçasıdır.” diyerek başlıyor. Bir “bot” durumu olduğunu ve platformların zaten zaman zaman bu hesapları ayıkladığını veya benzeri önlemleri aldığını ya da almaya çalıştığını vurgulayan Güneli “Ama buna ek, kendi adını vermeden, parodi veya değil, rahatsız edici içerik üretiyor dahi olsa, hesapların kapatılmasının hem ifade özgürlüğü açısından ölçülü olmadığını düşünüyorum hem de bu hesapların tespiti bakımından tanımlamanın uygulamasının olamayacağını düşünüyorum.” diyor. Güneli “Örneğin bir kişi, A platformunda kendi adıyla, B platformunda ise mahlasla yer alıyor olabilir. Hatta aynı platformda iki ayrı hesabı da olabilir. Bunlardan gerçek isim kullanılmayanları kapatacak mıyız yani” diye de soruyor.
İNTERNETE SINIR ÇİZMEK
Güneli sosyal medya mecraların devlet dairesi gibi TCKN ile girilen bir yer olarak kodlanmaya çalışıldığını ama internette anonim kalmanın bir hak olduğunu vurguluyor ve şöyle devam ediyor:
“Kaldı ki burada ‘Cezalar verilmeli’ ifadesinin ne anlamda söylendiğini de anlamıyorum. Bir hesap cezai yaptırım gerektiren bir ifade sarf ettiğinde, elbette ve maalesef kime yönelik sarf ettiğine bakılarak, istendiğinde zaten bulunabiliyor. Bulunamayan veya yaptırım uygulan(a)mayan hesapların büyük kısmının yurt dışında olduğu düşünüldüğünde, talebin ve uygulamasının ne yönde olacağını, ben anlayamıyorum. Türkiye’nin internette sınır çizip yalnızca kendine özgülediği bir internet kullanması mı isteniyor? İçinde bulunduğumuz yapı itibarı ile bunun uygulamasının da çok zor olacağını düşünüyorum. Çin modeli bir internet kullanımı için hem oldukça ilerledik hem de uygulama temelli düşünüldüğünde de çok gerideyiz. Özetle: Ben böyle bir uygulamanın mantıklı bir tanımlamayla mümkün olamayacağını, teknik olarak mümkün olabilecekse de ifade özgürlüğü çerçevesinde mümkün olmaması gerektiği kanaatindeyim.”
"SOSYAL MEDYA PLATFORMLARI DA BİRER ŞİRKET"
Aslında Türkiye geçtiğimiz yıl da benzer tartışmaları yapmıştı. Sosyal medyaya dair pek çok düzenleme 2020’nin ekim ayında Meclisten geçirilmişti. Yasayla beraber ciddi sansür tartışmaları da beraberinde gelmişti. Yasadaki son değişiklik sosyal medya platformlarına ciddi yaptırımlar öngörüyordu. 2020’de gelen yasada sosyal medya şirketlerinin Türkiye’de temsilcisi bulundurması zorunluluğu getirilmişti. Güneli buna dair “Sosyal medya platformları, en nihayetinde birer şirkettir. Sosyal medya platformlarına uygulanılacağı bildirilen her yaptırım, bu şirketleri etkileme potansiyeli olduğu kadar, esasında bu şirketlerin kullanıcılarını doğrudan etkileme potansiyeli de taşıyor. Zira bu platformlar, özellikle üzerinde idari/adli baskı hisseden kişilerin yaşadıkları toplumlarda, ifade özgürlüğünün kullanılabileceği önemli (belki de tek) alanlar” diyor.
TARTIŞMALAR AYNI, EKSENLER FARKLI
Özellikle Avrupa ülkeleri başta olmak üzere ciddi tartışmalar yaşanıyor sosyal medyaya ilişkin. Dünyada nasıl tartışmalarda neler var peki? Güneli bizdeki tartışmalardan çok uzak tartışmalar olmadığını ancak tartışmanın ekseninin biraz daha farklı olduğunu belirterek şöyle devam ediyor:
“Bizde korunmak istenen değer genelde politikacılar, özelde hükümet cephesindeki politikacılar ve devletin kendisi; ifade özgürlüğünün ciddiye alındığı ülkelerde ise yaklaşımın azınlıkları ve nefret söylemine maruz kalan veya kalma potansiyeli yoğun olan toplulukları korumak yönünde olduğunu görüyoruz. Yani bir tarafta ırkçı nefret söylemlerini ve hatta ölüm tehditlerini engellemek ve/veya yaptırıma bağlamak amaçlanırken diğer tarafta tanımı belli olmayan ve rahatlıkla beğenilmeyen içerikler için çekinmeden, fütursuzca kullanılabilecek bir ‘yalan haber/dezenformasyon’ cezalandırması amaçlanıyor. Burada bahsettiğim amaçlar elbette Almanya, Fransa gibi ülkeler. Rusya, Azerbaycan, Macaristan gibi daha baskıcı rejimlerdeki tartışmalar ve uygulamalar bizimkinden çok da farklı değil.”