8 Eylül 2021 02:13

Yeni döneme girerken: Aynı sorunlar, ortak talepler ve mücadele

Parasız, demokratik, bilimsel temellere dayanması, ulaşılabilir olması başlıklarıyla eğitim hakkına ulaşma ve ona sahip çıkma sorunu bir ülkenin demokratikleşmesiyle ilişkilidir.

Yeni döneme girerken: Aynı sorunlar, ortak talepler ve mücadele

Fotoğraf: Unsplash

Sırma DOLAR

İstanbul

Jules Verne’in “İki yıl okul tatil” kitabı, okurken pek çoğumuzun okulların 2 yıl tatil olmasının nasıl bir macera olacağı hayalini kurmasını sağlamıştır.  Kitapta eğlenceli bir yat gezisine çıkma fikri ile yola koyulan ancak aniden çıkan fırtına nedeniyle ıssız bir adaya savrularak mahsur kalan bir grup öğrenci için iki yıl süren bir mücadele anlatılıyor. Pandemi döneminde sıkça anıldı bu kitap. Bizler ıssız bir adada mahsur kalarak yaşam savaşı veriyor olmasak da insanlık tarihinin uzun aralıklarla denk gelebileceği bir tür pandemi ile mücadele ediyoruz ve okullar bizim için bir buçuk yılı aşkın süredir tatil. Jules Verne’in kitabında çocuklar mücadeleyi bırakmıyor ve eğitimlerine devam ediyordu. Büyükler küçüklere bildiklerini anlatıyor, ağaçlara tırmanarak oyuna ve spora da vakit ayırıyorlardı.  Jules Verne’in hikayesindeki çocukları bir tarafa, 2020 yılında başlayan pandemi nedeniyle okullarımızdan uzak kaldığımız eğitim süreci bizim için nasıl geçti? Dönüp kendi mücadelemize bakalım.

KILINI KIPIRDATMAYAN DEVLET NİTELİKSİZ EĞİTİMİN SORUMLUSU

Pandemi sürecinde Türkiye’de ilk kapanan ve açılmasına en son karar verilen mekân okullar oldu. Türkiye’nin, okulların en uzun süre kapalı tutulduğu ülkelerden biri olduğunu belirtmek gerekir.  Pek çok yerde yaşamın normal akışına kademeli olarak geçilmesi ve okulların çeşitli önlemlerle açılması planlamaları uygulanırken, Türkiye’de ticaret ve turizme olanak sağlamak için sürekli gayret sarf edildiği, okulların açık tutulması, eğitimin daha verimli ilerlemesi için ise iktidar MEB ve YÖK’ün neredeyse kılını kıpırdatmadığı bir süreç işledi. Durum böyleyken eğitimin bir buçuk yılı aşkın süredir online devam ediyor olması her bakımdan etkileri devam edecek olan kayıplarla dolu bir süreç yarattı. Bu etkilerin en büyüğü kuşkusuz her kademeden öğrencinin eğitime ulaşma konusunda yaşadığı eşitsizlik oldu. Özellikle orta ve alt gelir grubundan ailelerin çocukları bu süreçten ciddi anlamda olumsuz etkilendi. Sadece internet altyapısı olmaması nedeniyle öğrencilerin en yoksul %20’si online eğitime devam edemedi. Bir evde iki ya da üç öğrenci yaşıyorsa en az bir tanesinin online derslere girebilmek için ihtiyacı olan bilgisayar, tablet ya da çalışma ortamından mahrum kaldığı gerçeği sadece istatistiklerden değil uzaktan eğitim süreci boyunca kendi yaşamımızdan, en yakınlarımızdan görebildiğimiz bir gerçeklik halindeydi. İktidarın bir çözüm olarak sınırlı sayıda tablet vb. ekipmanların dağıtımını yapması ise hiçbir derde deva olmadığı gibi bu ekipmanlar ya online eğitime geçilmesinin üzerinden aylar geçtikten sonra ailelere ulaştı ya da pek çok aileye hiç ulaşmadı.

AÇILMAYAN OKULLAR, ARTAN SORUNLAR

Okullarda kalabalık sınıflarda işleniyor olsa da öğretmeniyle, kalem ve kitaplarıyla işlenen canlı dersler öğrencilere uygun bir öğrenme ortamı oluşturuyordu. Ancak 15-16 aylık süreç tüm yaşamın eve sıkışmasına neden olmasıyla derslerdeki verim ve öğrenmeyi de hayli zayıflattı. Öğrenciler derslerin neredeyse %80-90’ına aktif katılım gösteremedi. Özellikle EBA gibi platformlarda karşılıklı iletişim, etkileşim süreci zaten söz konusu değildi. Canlı derslere katılım süreci ortaokul, lise, üniversite kademelerinde daha zayıf hale geldi. Üniversitelerde canlı derslere katılım %10’lara kadar geriledi. Eğitim yaşamından bu kadar uzaklaşmanın bir sonucu olarak, normal koşullarda okula giderken geçinebilmek için çalışmak zorunda olan gençlerin, yaz tatili ve yarıyıl tatili dönemlerinde ailelerine bağ, bahçe, tarlalarda yardım etmek zorunda olan çocukların çalışma hayatına daha fazla çekildiğini gördük. Pandeminin getirdiği yüklerin eğitime ulaşma noktasında zengin ailelerin çocukları için daha katlanılabilir problemler olarak kaldığını tartışmaya bile gerek yok. Ancak tablo böyleyken iktidarın, eğitim politikalarından sorumlu kurum ve bakanlarının mevcut eşitsizliği giderecek hiçbir planlaması olmadığını ve somut önlem almadığını söyleyebiliriz. Aksine eşitsizliği derinleştiren koşulların devamında ısrar edildi. Ekonomik kaygılar nedeniyle kısmi ve tam normalleşme uygulamalarıyla adım adım AVM vb. tüm ticari alanların faaliyete başladığı, pandeminin pik noktasında olduğu zamanlarda fabrikalarda çarkların dönmeye devam ettiği koşullarda eğitimdeki tüm bu dezavantajlı tabloya göz yumuldu ve okulların açılmamasında ciddi bir ısrar sürdürüldü. Dolayısıyla her kademeden, eğitime ulaşamayan milyonlarca genç, çocuk ve onların aileleri pandemide bir kez daha kendi kaderine terk edildi. Ders ekipmanlarının, internet altyapısının, online derslerin niteliksizliğini giderecek ek kaynak ya da ders ihtiyacının tüm yükü zaten, ekonomik darboğazda olan ailelerin sorumluluğuna bırakıldı. Tüm sorumluluğu üzerinden atan iktidar ve kurumların tek sağladığı “canlı ders yapılıyormuş” gibi bir sürecin işletilmesi oldu. Eğitimle ilgili asgari hiçbir olanağı sağlamayanlar uzaktan eğitim sürecinde LGS, YKS gibi sınavları yüz yüze gerçekleştirdi. Eğitime ulaşmada yaşanan eşitsizlik bu sınavların sonuçlarına somut olarak yansıdığını ve sınavlara katılım oranlarını etkilediğini gördük. Görüneni gizlemek ve özel okulların karını garantilemek için olmaz denilenin olduğu bir YKS süreci de işledi bu dönem. İktidar ortağı Devlet Bahçeli’nin dillendirmesinin ardından YÖK, baraj puanlarını düşürdü. Peki eğitimdeki eşitsizlik uçurumu bunca genişlemişken, karşımızda nitelik bakımından bu kadar zayıf bir tablo dururken baraj puanlarının düşürülmesi kimin işine yardı? Elbette kasasını düşünen özel okul patronlarının ve destekçileri olan iktidar ve kurumlarının.  

PARASIZ, BİLİMSEL, DEMOKRATİK EĞİTİM İÇİN MÜCADELEYE!

Nihayet bir buçuk yıllık aranın ardından 6 Eylül günü okullara dönüş tarihi olarak belirlendi. Ancak geçtiğimiz hafta okullara giden eğitimcilerin, eğitim sendikacılarının yansıttığı kadarıyla okullarda yüz yüze eğitime geçilmesi için salgın koşullarına uygun önlemler alınmış değil. İktidar eğitimin yüz yüze en sağlıklı biçimde yürütülmesine dair planlama yapmaktan çok “okulları açalım, virüsün durumuna göre kapatırız” gibi bir politika izleyecek, izliyor. Uzaktan eğitime ulaşmanın bedeli ve sorumluluğunu öğrenciler ve ailelerine yıkan iktidar, okulların açıldığı koşullarda da yine sorumluluğu üzerinden atarak tüm öğrenci, personeli virüse teslim etmek istiyor. Ancak dünyada uygulanan pratikler de gösteriyor ki gerekli fiziki önlemlerin alınması ve aşılama ile pandeminin etkileri azaltılabilir ve eğitim yüz yüze devam edebilir. Bunun için önümüzdeki eğitim döneminde bu talepleri sahiplenip yüz yüze eğitimin sağlıklı ve nitelikli bir şekilde sürdürülmesi konusunda ısrarcı olmak, eğitimin herkesin ulaşabildiği kamusal bir hak olarak korunabilmesi için hayati önem taşıyor. Çünkü pandemide ortaya çıkan tablo bizlere kesin olarak gösterdi ki eğitim sorunu yalnızca öğrenci, öğrenci ile eğitimci, ya da tek başına aileleri ilgilendiren bir sorun değil. Ekonomik, toplumsal, sosyal pek çok sonucuyla eğitim sorunu bir gelecek sorunu aynı zamanda. Parasız, demokratik, bilimsel temellere dayanması, ulaşılabilir olması başlıklarıyla eğitim hakkına ulaşma ve ona sahip çıkma sorunu bir ülkenin demokratikleşmesiyle ilişkilidir. Çünkü demokratikleşme demek, Eğitimin hurafelerden arındırılmış bilimsel temellere dayanan bir biçimde işletilmesi demektir. Yalnızca parası olan bir avuç azınlığın değil herkesin eğitime parasız ve nitelikli şekilde ulaşabilmesi, anadilde eğitim hakkının her kesimden öğrenciye tanınması demektir. Dolayısıyla eğitim hakkının gerçekten kullanılabilir bir hak olması sorunu doğrudan bir sistem sorunu olarak karşımızda duruyor. Bu sorunların çözümünün ise hükümetlerin, onların kurumlarının inisiyatifine bırakılamayacağı ortada. Eğitim sorunu yalnızca öğrenci gençliğin sorunu değildir dedik ancak parasız, bilimsel, demokratik, eğitim mücadelesinin en ön cephesinde, en dolaysız şekilde yer alması bakımıyla da öğrenci gençliğe önemli sorumluluklar düşüyor. Yeni eğitim öğretim dönemi yüz yüze başlıyor. Bu dönem, uzaktan eğitim sürecinin tüm sonuçlarıyla doğrudan yüzleşeceğimiz bir süreç olacak. Bu dönem karamsarlığa kapılmaya hiç gerek yok çünkü elimiz oldukça güçlü. Çünkü sıra arkadaşımızla yeniden yan yanayız. Dijital ekranları aşıp yeniden milyonlar halinde yan yana geliyoruz. Bu dönem yapmamız gereken kendi gücümüzün farkında olarak tüm sıra arkadaşlarımızla parasız, bilimsel, demokratik eğitim taleplerimize sahip çıkmak ve uzun erimli bir mücadele zemini yaratmak için Emek Gençliğinde örgütlenmektir. Bir arada ve örgütlü olduğumuz sürece aşamayacağımız hiçbir fırtınalı deniz, yenemeyeceğimiz pandemi olmayacağını bilmenin inancıyla herkese iyi ve mücadele dolu bir eğitim dönemi diliyorum.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Kamuda işçiden gizli pazarlık

Kamuda işçiden gizli pazarlık

Türk-İş ve Hak-İş’in üç genel başkan yardımcısı, 600 bin işçiyi kapsayan kamu toplu sözleşme görüşmeleri için önümüzdeki hafta Çalışma Bakanlığına sunmak üzere zam talebini belirledi. Ancak zam oranı açıklanmadı. Pazarlığı yapılacak rakamdan haberi olmayan işçiler tepkili: “Neyi kimden gizliyorsunuz, taslağı açıklayın.”

22 bin 131 TL Türk-İş'in belirlediği açlık sınırı

72 bin TL Türk-İş'in belirlediği yoksulluk sınırı

30 bin TL Kamu işçisinin ortalama ücreti

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
BİRTEK-SEN Genel Başkanı Mehmet Türkmen'in tutukluluğuna yapılan itiraz "kaçma şüphesi" gerekçesiyle reddedildi.

Evrensel'i Takip Et