Pandemide iktidarın karnesi zayıf
Okullarda zaten çok kısıtlı şekilde var olan kültür-sanat, bilim gibi alanlara bu dönemde erişebilme olanağımız neredeyse kalmamıştı. Kendi kulüplerimizi kurduk, kendi atölyelerimizi gerçekleştirdik.
Fotoğraf: Evrensel
Eren YÜCEBOY
İstanbul
Yaklaşık olarak bir buçuk yıl öncesinde neyin nasıl olacağı konusundaki belirsizlikler ve endişelerle başlamıştı liseler için uzaktan eğitim süreci. Bütün bir dünyada çok ciddi önlemler alınmasını gerektiren pandeminin insanlar üzerinde yaratmış olduğu genel bir tedirginliğe ek olarak, Türkiye’de liselileri böylesi bir tedirginliğe iten bir diğer etken ise bu sürecin AKP iktidarı tarafından komuta edileceğinin bilinmesiydi. İktidarda bulunduğu uzun yıllar boyunca AKP’nin eğitime ilişkin geliştirmiş olduğu politikalar, bunları hayata geçirme konusundaki kimi tutarsızlıklar liselilerin dünden bugüne biriktirdiği kimi deneyimlerdi. AKP iktidarı, iktidarda kaldığı uzun yıllar boyunca eğitimdeki eşitsizliği günden güne derinleştirecek politikalar hayata geçirmişti. Tedirginliğin kaynağı, iktidarın eğitim konusundaki karnesinin pandemiye de sirayet edeceğinin bilinciydi ve beklendiği gibi de oldu. Geçtiğimiz bir buçuk yıl liseliler açısından sadece “yüz yüze” eğitimden değil, bütün bir eğitim hayatından uzaklaştırıldıkları bir dönem olarak geride kaldı.
EŞİTSİZLİK ARTIYOR SORUNLAR ÇOĞALIYOR
Yüz yüze eğitime verilen aranın hemen sonrasında iktidarın toplum nezdindeki belirsizliği biraz olsun ortadan kaldırabilmek amacıyla ortaya koyduğu ilk proje EBA TV olarak çıktı karşımıza ancak EBA projesinin bu ihtiyacı karşılayabilecek bir proje olmadığı da aynı hızla bizzat liseliler tarafından tescillenmiş oldu. EBA’daki eğitim niteliksiz bir eğitimdi ve bu türden bir eğitime ulaşabilme imkânı bile liselilerin belirli bir kısmı açısından mevcut dahi değildi. MEB verilerine göre 3 milyondan faza öğrenci uzaktan eğitime katılamadı*. Yani ihtiyacı olan öğrencilere gerekli ekipman desteği sağlanmadığından milyonlarca öğrencinin eğitim hakkı tek adam iktidarı tarafından gasp edildi.
Esenyurt’ta yaşayan 8 yaşındaki Çınar Mert’in ailesi de bu dönemde devletin üstüne düşeni yapmayarak gerekli imkanlardan mahrum bıraktığı ailelerden biriydi. Komşudan internet hattı çekmek için çatıya çıkan babasını takip eden Çınar çatıdan düşerek hayatını kaybetmişti. Çınar ve babasının birbirine sarılmış haldeki fotoğrafları çok paylaşıldı sonrasında sosyal medyada. Birçoğumuz gördük ve kendi hayatımızdan da kimi izlere rast geldik fotoğrafta. Olayın bize anlattığı hikâye aslında birçoğumuzun da hikayesiydi. Hafızamızda yer eden bu fotoğraf iktidarın uzaktan eğitim sürecinin de vesikasıydı aynı zamanda.
Mevsimlik işçi olarak tarlada çalışan öğrenciye kitap ulaştırmak üzere tarladaydı bir fotoğrafta da bakan. İmkânı olmayan öğrenciye bizzat ayağına giderek kitap ulaştırmasını hem sorumluluk sahibi hem de alçak gönüllü bir bakan olma iddiasıyla paylaşmıştı Selçuk o fotoğrafı. Sonrasında çok eleştiri aldı. Okurken çalışmak zorunda kalan birçok liselinin ortak hikayesiydi çünkü bu. İktidarın bu eşitsizliği ortadan kaldırmak, öğrencilerin eğitime erişebilmek için çalışmak zorunda kalmadıkları bir sistemi yaratmak gibi bir derdi yoktu. Muhtaç olana yardım etme görüntüsü vererek kendi reklamlarını yapmak tek öncelikti onlar için.
ÖZELLEŞEN EĞİTİM VE ARTAN EŞİTSİZLİK
Pandemi döneminde eğitime erişimde yaşanan bu eşitsizliklerin yanında, eğitimin sermayeye kar olanağı sağlamak için nasıl bir araç haline getirildiği konusu da bildiğimiz; özelleştirmeler, açılan özel okullar, devlet okulları ve özel okullar arasındaki eşitsizliğin gün be gün daha da derinleşmesiyle gördüğümüz bir şeydi zaten. OECD’nin 2018 raporuna göre, Türkiye’nin ilkokuldan yükseköğretime kadar öğrenci başına yaptığı yıllık harcama, OECD ve ortağı ülkeler içinde en düşük harcamalar arasında yer alıyor**. Ama devlet eğitime destek olmazken, özel okullara her türlü teşvik ve indirimi sağlıyor. Devlet okulları yeterli bütçeye sahip değilken, özel okulların toplam okul sayısına oranı bu süreçte %20’ye çıktı***. Kamusal eğitim giderek niteliksizleşirken, parası olanlar özel okullarda görece iyi koşullarda eğitim alabiliyor, sınavlara daha iyi hazırlanabiliyor. Sınava ve rekabete dayalı eğitim sisteminde bu iyi bir şey!
Böylece bir yandan eğitimi piyasalaştıran, özelleştiren ve bir yandan da eğitimin bilimsel yanına saldıran, dinci-milliyetçi gericilik temelinde eğitimin içeriğini ve biçimini düzenleyen AKP’nin eğitim politikaları pandemi boyunca da öğrenci gençliğe hayatı zorlaştırmaya devam etti. AKP’nin eğitim politikalarını öğrenciler ve ailelerin ihtiyaç ve isteklerine değil, kapitalistlerin çıkarlarına göre düzenlendiğinin bir diğer örneğini yine uzaktan eğitim sürecinde yaşadık. Sınavın hangi tarihte olacağı, sınav müfredatına hangi konuların dahil edileceği belirsizliği sürerken iktidardan bu belirsizliği ortadan kaldıracak bir açıklama geldi sonrasında. Sınav tarihleri erkene çekilmişti. Hemen hepimiz de böylesi bir kararın sebebini anlayabilmiştik. Turizm sezonu öncesinde lise öğrencilerinin derdini tasasını aradan çıkarmak istemişti iktidar. Turizm şirketlerinin elde edecekleri kar uğruna sağlıksız koşullarda sınava tabi tutulmuştu liseliler. O dönem, peşi sıra birçok defa tag çalışması başlatıldı. Birçok defa bu tagler TT listesinde kendine yer buldu. Liselilerin sesi ortaklaşmış, tepkileri bu konu özelinde sosyal medya ile sınırlı kalsa da daha güçlü bir şekilde duyulur olmuştu. Sosyal medya araçlarından gelen tepkiler bununla da sınırlı kalmamıştı. İktidarın YouTube’dan paylaştığı videoları birçok liseli genç tarafından “disslike” olarak işaretlenmişti. Yine videonun altına gelen yorumlarda da iktidara yönelik birçok eleştiri birikmişti. Eleştiri karşısında iktidarın yaptığı tek şeyse, videoya yorum yapılabilme imkanını ortadan kaldırmak olmuştu. Çünkü iktidarın liselilerle, onların talepleriyle, eleştirileriyle hiçbir zaman bir işi olmamıştı. Liseliler onlar için yalnızca kendileri ve temsilcisi oldukları sınıf lehine hamleler yapabilecekleri geniş bir insan kümesinden başka bir şey değildi.
MÜCADELEMİZ KARŞISINDA BU SORUNLAR KUMDAN KALE!
Uzaktan eğitim sürecinde bir araya gelebilmenin imkanları büyük oranda ortadan kalkmış olmasına rağmen liseliler, kısıtlı olan o imkanlar içerisinde yine bir araya gelmenin, yine ortaklaşmanın birçok farklı yol ve yöntemini bulmak konusunda birçok deneyim elde etti. Bu bir araya gelişler, karşıladıkları ihtiyacın değişkenliğine bağlı olarak da farklı biçimlerde meydana geldiler. İktidarın bize tanımadığı eğitim hakkını kendi dayanışmamızla sağladığımız deneyimler biriktirdik örneğin bu süreçte. Bazen bilgimizi, bazen evimizde fazladan olan bir kitabı birbirimizle ortaklaştırdık. Okullarda zaten çok kısıtlı şekilde var olan kültür-sanat, bilim gibi alanlara bu dönemde erişebilme olanağımız neredeyse kalmamıştı. Kendi kulüplerimizi kurduk, kendi atölyelerimizi gerçekleştirdik. İktidarın bize vermediği sanatı da bilimi de bunların üretim ve tartışmasını da biz kendimiz icra ettik. Kendi talebimize dair nasıl bir mücadele ve dayanışma ağı örebileceğimizi yine hep birlikte kendimiz değerlendirdik. Kendimizle alakalı olan her şeyin sorumluluğunu hep birlikte kendimiz aldık ellerimize. İktidarın bizi ittiği yerde durmadık. Mağduriyetimizi tepki haline getirdik birçok defa. Söyleyecek sözümüz var dedik.
Genel toplamda iki farklı vesika var önümüzde. Bir tarafta iktidarın uzaktan eğitim sürecinin karnesi olarak görebileceğimiz anlar, olaylar. Bir diğer taraftaysa kendi bir araya gelişlerimizde yakaladığımız coşku, birlikteliğimizden aldığımız güç. Bir buçuk yıl aradan sonra okullar yine açılırken bu iki vesika da dursun önümüzde. Bizi ittikleri yerin çaresizliği karşısında, “biz” olduğumuzda yarattığımız imkân kalsın hep hatırımızda.
*https://derinyoksullukagi.org/bugun-okullar-acildi-peki-egitim-kimin-icin/
**https://tr.boell.org/tr/2019/10/01/egitim-yoluyla-yeni-bir-turkiye-yaratmak
***https://www.birgun.net/haber/meb-in-butce-sunumundan-ozel-okullarin-orani-yuzde-19-20-ye-ulasti-276453