08 Eylül 2021 00:31

Emperyalist paylaşım mücadeleleri ve antiemperyalizm meselesi

Emperyalist ülkelerin yayılmacılığı sadece asker bulundurmayla sınırlı değildir bunun ötesindeki ekonomik-iktisadi bağımlılıklar emperyalist ülkeler ile geliştirilen ilişkilerde oldukça belirleyicidir

Fotoğraf: Flickr

Paylaş
Metin Berk SÜER
İTÜ

 

ABD’nin ilk taşı atarak NATO güçleri ile birlikte Afganistan’dan çekilme sürecini başlatması ile aylardır süren tartışmalar hepimizin malumu. Bu tartışmaların önemli bir bölümü Taliban’dan kaçanlara karşı gelişen mülteci düşmanlığı şeklinde günümüze zuhur etse de belirli zümrelerin açmaya çalıştıkları bir başka tartışma başlığı da mevcut. Bu başlık da Taliban’ın antiemperyalist zaferi ve Afganistan’ı NATO işbirlikçilerinden kurtaran bir mücadele hattı çizdiği gibi bir tespite dayanıyor. Peki bugün açısından Taliban ve uzun yıllardır bölgede yaptıkları antiemperyalist bir karaktere sahip mi? Dünya üzerinde Taliban’ın mücadelesi antiemperyalist olanlar için örnek alınacak bir içeriğe sahip mi? Daha da önemlisi bugün açısından Taliban’ın zaferi denilen şey Afganistan halkları için de bir zafer ve kurtuluş mu demek? Günümüzde emperyalist paylaşım mücadelelerinin tarafları kimler? Rusya, Çin, ABD yaptığı hamlelerle neyi hedefliyor, bu ülkelerin uluslararası ilişkilerdeki pozisyonları nasıl anlamalıyız? Gelin bu soruların cevaplarını birlikte arayalım.

TALİBAN GÜCÜNÜ KİMDEN YANA KULLANIYOR?

Öncelikle sorgulamamız gereken nokta bugün geldiğimiz noktada Taliban’ın Afganistan’da hangi şartlarda egemen olduğu ve bu egemenliği ne yönde kullandığı olacak. Taliban’ın ortaya çıkaran koşulları anlamak için önce kuruluş yılı olan 1994’ten önceye gitmemiz gerekir. Taliban’ın kim olduğu sorusuna cevap verebilmek için Taliban isminin de öncesine, Afganistan ve Pakistan coğrafyasında İslami öğretilere dayalı, şeriat hedefleri olan bir yapının nasıl geliştiğini anlamak gerekiyor. Bu anlamlandırma durumu bizleri ister istemez bugün açısından bazı gruplar tarafından antiemperyalist olarak görülen Taliban’ın geçmişinden itibaren ABD ve NATO eksenli emperyalist güçler ile nasıl bir ilişki içerisinde olduğunu gösteren bir yere denk düşüyor. Özellikle modern revizyonist SSCB’nin Afganistan’a karşı giriştiği müdahalenin karşısına “vatanını savunan” bir grup olarak çıkan ve dönemin ABD’si ve müttefiki ülkeler tarafından Sovyetler’e karşı desteklenen “mücahitler”in tohumlarını ektiği Taliban, doğduğu günden bugüne emperyalizmin yayılmacı politikaları ile iç içe geçmiş bir konumda bulunuyor. Tabii bugün açısından işgale karşı koymak ve bir ulusun kendi kaderini tayin etme hakkı gibi bir gerçeği de göz ardı etmeden Taliban’ın hedeflerini ve ilişkilerini anlamakta fayda var. Taliban bugün açısından Afganistan’da bulunan halkların ortak iradesi ve isteklerini yansıtan bir yapı değil. Kendi gücünü katı bir hiyerarşik sistemden alıyor ve Afganistan içerisinde başta kadınlar ve bazı etnik unsurlar olmak üzere pek çok insanı kendi rejiminde çok ağır baskılar ile karşı karşıya bırakıyor. Böyle bir yapılanmanın Afganistan halkının kurtuluşunu sağlayacak ortak bir mücadele hattı çizdiğini ifade etmek öncelikle oldukça absürt bir iddia olurdu. Zaten Taliban’ın da kendisi açısından çizmiş olduğu yönetim ekseni Afganistan’ı emperyalist bağımlıklardan kurtarmak ve Afganistan’daki tüm insanlara özgürlük, barış tahsis etmekten geçmiyor. Baskı ve zora dayalı, emperyalist güçlerle işbirliğini geliştirmeyi hedefleyen şeriatçı bir rejimin halka verebilecekleri bunlar değil zira. Bununla birlikte özellikle 2011 yılından itibaren bölgedeki görünürlüğü değişmeye başlayan Taliban’ın Birleşmiş Milletler tarafından diyaloğa açık bir mevkiye kaydırılması, Katar’da temsilcilik açması gibi durumlar kuruluş aşamasındaki emperyalist desteğin ve çabanın bölgedeki diğer güçler açısından tekrar Taliban’ın lehine dönmeye başladığının açık bir ilanına dönüşmüştü. Taliban da emperyalist devletler tarafından açılan bu diyalog kanalını kendi gücünü artırmak ve sahada Afganistan’dan gayri resmi sorumlu olarak bulunma hedefleriyle kullandı. Özellikle Afganistan’ın kırsal kesimlerinin çoğunluğunu ele geçirmiş bulunan ve ülkedeki hükümetin gücü karşısında somut adımlar atamadığı Taliban, bir süre sonra emperyalist güçlerin Afgan hükümetinden daha kullanılabilir ve anlaşılabilir bulduğu bir güç haline geldi. Çünkü Taliban emperyalist devletlere bölgede emperyalistler için gerekli olan güvenliği tahsis edilmiş, yatırıma ve kara açık bir coğrafyayı daha gerçekçi şekilde vaat edebilir bir konuma yükselmişti. Afgan hükümeti ülkedeki çatışma ve güvenlik tahsisi meselelerinde daimi olarak başarısız olsa da Taliban ABD başta olmak üzere diğer tüm emperyalist ülkelere de ülkedeki diğer terör gruplarının hareketini kısıtlayacağı ve Afganistan’da savaşı bitireceğinin garantisini vermişti. Bugün bu garanti durumunu ABD’nin çekilme anlaşmasından sonra da görüyoruz. Daha ılımlı ve her kesime yaklaşmaya çalışan bir Taliban görüntüsü görsek de bugün açısından Taliban da Afganistan’ı sadece kendi gücü ile idare edemeyeceğinin farkında. Kurulma aşamasından beri içinde bulunduğu emperyalist bağımlılık bugün açısından Taliban için hiç olmadığı kadar yüce bir durumda, artık Afganistan hükümeti yerine emperyalist devletler ile görüşen ve masadaki kar paylaşımında onlarla birlikte Afganistan’ı paylaşan idare gücü Taliban haline geldi. Zaten bu durumun açıkça ilanı açısından da Taliban’ın çekilme ve barış müzakereleri boyunca hiç hız kesmeden bölgede ABD’den boşalan güç boşluğunu değerlendirmeye çalışan Rusya, Çin ve bazı Arap ülkeleri ile ekonomik ve siyasi anlaşmalar imzaladığını gördük. ABD emperyalizmi ile anlaşarak kendi güvenliğini sağlama alan “antiemperyalist ve ABD’yi ülkesinden kovan” Taliban, hiç beklemeden Afganistan’ı ekonomik olarak Çin ve Rusya emperyalizmine bağımlı kılacak görüşmelere başladı. Buradan çıkarmamız gereken sonuç dünyada antiemperyalizm tanımının sadece ABD ile sınırlı olmadığı ve ABD ile çeşitli müzakereler sürdürerek onun politik ekseninden fayda sağlayan her hareketin antiemperyalist olmayacağıdır açıkça.

ABD TALİBAN’A TAMAMEN TESLİM Mİ OLDU?

Sorgulamamız gereken bir diğer nokta, bugün ABD’nin çekilme sürecinin temel nedenlerinin neler olduğudur. Her birimizin artık aşina olduğu ABD’nin Afganistan işgaline detaylı ve kronolojik olarak değinmeye gerek olmasa da ABD’nin çekilme sürecinin şartlarını yaratan koşullara değinmekte fayda var. ABD açısından bugün tarif edilen çekilme durumunun altında yatan sebepler iki yönlü bir sebep-sonuç ilişkisine denk düşüyor. Öncelikle dünya üzerinde kendi toprakları dışında en fazla askeri üsse ve askeri personele sahip olan ABD’nin, emperyalist hedefleri doğrultusunda dünyanın pek çok yerindeki ülkelerin iç işlerine müdahale etmekten geri durmadığı gibi bir gerçeği hepimiz biliyoruz. Peki gücü bu kadar kadir-i mutlak olan bir ülke görece kendisi için “çantada keklik” olan ülkelerdeki yayılmacı ve denetleyici politikalarının teminatı olarak gördüğü askeri varlığından neden vazgeçsin? Bunun bugün açısından birinci nedeni ABD’nin dünya üzerindeki varlığını ve yayılmacılığını belirleyen stratejisini değiştirme ihtiyacı ve çabası içerisinde olması. İkinci nedeni ise varlığını sürdürdüğü ve iç çatışmaların devam ettiği ülkelerdeki varlığının sorgulanıyor olması ve ABD içerisinde de ekonomik götürülerinden dolayı başka ülkelerde asker bulundurma durumunun oldukça tepki çekmesi. Bu iki neden düşünülmeden ve sorgulanmadan ABD’nin sadece Afganistan’da Taliban’ın gücü karşısında teslim olarak veya yıpranarak çekildiğini iddia etmek oldukça zor. Taliban’ın 90’lı yıllardan beri bölgede elinde güç biriktiren ve bu gücü kısmi olarak kullanabilen bir yapı olduğu bir gerçek olsa da özellikle 2001 yılından itibaren bölgedeki şartları çoğunlukla NATO ve başat olarak ABD’nin politik hamlelerinin belirlediği su götürmez bir gerçek. Bu gerçeği daha iyi görebilmek adına Taliban’ın NATO-ABD karşısında bugüne kadar hiçbir açık saha çatışmasını kazanamadığı ve gücünün en yüksek olduğu dönemde dahi bütün emperyalist ülkelerin karşısına koyabileceği bir askeri-politik hatta sahip olmayışına bakabiliriz. Bugün açısından ABD’nin 20 senelik düşmanı ile gayet diplomatik yollarla anlaşarak, ABD şirketleri için gerekli tüm anlaşma ve yatırım kapılarını açık bırakarak Afganistan’dan ayrılmasının temel nedeni ABD’nin NATO güçleri ile birlikte jeopolitik olarak zapt etmesi gereken askeri hattın daha çok Çin eksenli olarak Asya-Pasifik bölgesine kayması oluşturuyor. ABD’ye karşı gittikçe büyüyen ve direngen hale gelen Çin, ABD’nin dünya üzerinden emperyalist egemenlik alanını tehdit eden en büyük rakip konumunda. ABD’de bu rakibi daha rahat sıkıştırabilmek adına Orta Doğu ve İç Asya gibi çatışma alanlarındaki gücünü daha verimli kullanmak adına kaydırmak için belirli çekilme anlaşmalarını gündemine almış durumda. Bu durumda belirtilen çekilme de ABD’nin Vietnam’da olduğu gibi tamamen mağlup olarak çekilmesini değil, aksine askeri gücünü kaydırma şartı olarak kendisine bağımlı kıldığı ülkelerle geleceğe yönelik ekonomik anlaşmalar ve kısıtlamalar inşa ederek çekilmesine denk düşüyor*. Bugün Afganistan’da Taliban ile yapılan anlaşma da ABD’nin yayılmacı hedefinden vazgeçtiği değil aksine Taliban’ı güvenilir bir noktaya getirerek onunla ekonomik ilişkilerini yeniden düzenlemek istediği bir noktaya denk düşüyor. Buradan çıkaracağımız sonuç da emperyalist ülkelerin yayılmacı hedeflerinin sadece asker bulundurmayla sınırlı olmadığı; bunun ötesindeki ekonomik-iktisadi bağımlılıkların da emperyalist ülkeler ile geliştirilen ilişkilerde oldukça belirleyici olduğudur.

NASIL BİR ANTİEMPERYALİZM?

Bugün Taliban ve ABD ilişkisi üzerinden yapılan antiemperyalizm tartışmalarının oldukça yanıltıcı olduğu gözle görülür bir gerçek. Bu tartışmanın gidişatını anlamak için öncelikle emperyalizmin dünya üzerindeki yayılmacı ilişkilerinin nedenlerini ve bağ kurduğu devlet veya örgütlerle neyi hedeflediğini anlamamız gerekiyor. Emperyalistler bugün Afganistan’da da dünyanın geri kalan coğrafyalarında da bir şeyi hedefliyorlar. O da kendi güçleri doğrultusunda başka ülkelerin ekonomilerini ve politik durumlarını kendi menşeili tekeller için elverişli, kar edilebilir ve minimum zarar alanlarına dönüştürmek. Bütün bir dünya coğrafyasında tekellerin ve şirketlerin kar elde etmesi için gerektiğinde askeri harekât düzenleyen, gerektiğinde ambargo uygulayan emperyalistler sadece belirli bir grup ile kısıtlanamazlar. Sadece ABD ve onunla birlikte hareket eden grubu emperyalist olarak görüp Çin, Rusya gibi ülkeleri kurtuluş ittifakı olarak gören anlayışla emperyalizm anlaşılamaz. Anlaşılamadığı için de ona karşı mücadele edilemez. Sadece ABD’nin politikaları ile süreli olarak ters düşmüş ve ona bazı eksenlerde geri adım attırmış olan grupları da sadece bu geri adıma kitlenip geri planda süren emperyalist dahiliyetleri göz ardı ederek emperyalizmi anlayamayız. Bugün açısından emperyalizmi anlamanın temel yolu emperyalizmle anlaşılamayacağını bilerek ona karşı halkların umutlu, mutlu ve bağımsız geleceğini kurabilecekleri bir mücadele hattı oluşturmaktır.

 

*https://www.evrensel.net/yazi/89312/talibanin-seyhleri-piyasayi-ogreniyor

ÖNCEKİ HABER

Diyarbakır'da son 2 ayda 9 aşısız hamile kadın Kovid-19 nedeniyle hayatını kaybetti

SONRAKİ HABER

İzmir'de açıklama yapan LGBTİ'ler: Sınırları da LGBTİ+ fobiyi de tanımıyoruz!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa