Afganistanlı kadınların yaşamına ışık tutan bir film: Osama
Mollanın evini gördüğümüz sahnelerde kadınlar küçücük alanlarda kilit altında tutuluyor; eğitim, çalışma, boşanma gibi haklar bir yana evlerinin bir başka odasına geçmeleri bile imkansız hale geliyor.
Kaynak: Osama filminden ekran görüntüsü şeklinde alınmıştır.
Şeyma AKCAN
YTÜ
Taliban’ın Afganistan’daki yükselişiyle beraber ülkedeki yaşam koşullarının zorluğunun özellikle kadınlar üzerindeki etkisini küçük bir kız çocuğu üzerinden anlatan Osama (Siddiq Barmak, 2003) filmi bugün izlendiğinde de güncele dair çeşitli izlenimler sunabiliyor. Taliban’ın düşüşünden sonra Afganistan’da Kabul sokaklarında amatör oyuncularla çekilen ilk film olan Osama, kadınların burkalar içinde “Açız! İş istiyoruz!” sloganlarıyla yaptıkları eylem görüntüleriyle başlıyor. Kadınların herhangi bir işte çalışma, yanında bir erkek bulunmadan dışarı çıkma, ev içinde düğün kutlaması yapma, eğitim alma gibi pek çok kısıtlamayla birlikte aslında kamusal alandaki tüm varlıkları reddediliyor, yaşama dair herhangi bir alan bırakılmıyor.
KADINLAR ÖLÜMLE YÜZ YÜZE BIRAKILIYOR
“Osama” da savaşta eşini kaybeden ve annesiyle birlikte kızına tek başına bakmaya çalışan bir kadının tek çocuğu. Annesi tanıdık bir adamın vasıtasıyla güçlük ve büyük risklerle dışarı çıkıyor, hastanede çalışarak para kazanmaya çalışıyor fakat Taliban’ın etkisiyle hastane yönetiminin de işlemez durumda kalışı, çalışanlar açısından da şartları zorluyor. Herhangi bir sebeple evde tek bir erkeğin olmadığı takdirde kadınlar, adeta evde açlıktan ölmeye terk ediliyor. Burada tabii bir erkek olmadan kadının varlığından dahi söz edilemediği durumda bu aile örneğinde kadın çaresizce “Kız çocuğu yerine keşke bir oğlum olsaydı, çalışır bize bakardı” diye hayıflanırken anneanne, “Erkekler ve kadınlar arasında hiçbir fark yok, bir erkek burka giydiğinde kadın olur, bir kadın saçlarını kestiğinde erkek olur” diyor ve eski bir masal anlatıyor. “4 kız kardeşi olan bir oğlan çocuğu hep kız olmayı dilermiş, böylece sürekli çalışmak zorunda kalmayacakmış. Bir evliya da ona yağmurdan sonra çıkan gökkuşağının altından geçerse kız olabileceğini söylemiş.”
ERKEK OLARAK YAŞAMAYA ÇALIŞMAK
Böylece örgülü saçlarını kesip sırf bir iş bulup çalışarak kendisiyle birlikte 3 kadını açlıktan kurtarmak niyetiyle erkeğe dönüşen Osama, örgülü saçını bir saksıya ekerek onları saklar. Süt yapan küçük bir dükkanda annesinin ölen eşinin savaş arkadaşı ile birlikte çalışmaya başlayan Osama, müthiş bir ölüm korkusuyla sokakta erkek gibi yaşamayı öğrenmeye çalışır. En nihayetinde bir gün Taliban tüm oğlan çocuklarını eğitmek için kendi okullarında toplar. Onlara sarıklar giydirir, savaş eğitimleri verir, Kuran dersleriyle eğitir. Fakat burada da Osama okuldaki diğer erkek öğrenciler tarafından görünüşü dolayısıyla şüphe uyandırır ve zorbalığa maruz kalır. Böylece Taliban yönetimi tarafından erkek kılığına girmiş kız çocuğu olduğu anlaşılınca da cezaya çarptırılır. Fakat son anda bir molla tarafından istenilince kadı ölüm cezasından vazgeçip mollaya Osama’yı “veriyor”. Birden fazla eşi olan bu yaşlı adam eşlerini evde farklı odalarda kilit altında tutuyor ve yeni eşi olan küçük çocuk Osama’ya kendisi için hangi kilidi istediğini soruyor. Sonrasında buradaki diğer kadınların da eşleri öldükten sonra temel yaşam giderlerini bile karşılayamadıkları bu durumda kendilerini isteyen yaşlı birileri olursa kurtulabildiklerini görebiliyoruz. Fakat yine bu sahnelerde geçen diyaloglara göre, yaşamak için bir sebepleri artık yok. Hem eylem sahnelerinde hem de mollanın evini gördüğümüz sahnelerde kadınlar küçücük alanlarda kilit altında tutuluyor; eğitim, çalışma, boşanma gibi haklar bir yana evlerinin bir başka odasına geçmeleri bile imkansız hale geliyor.
“KADINLAR İHTİLAL YAPMAYA GELMİŞ”
Bugün Afganistan’da kadınlar için durum, önceki yıllardan farksız değil. Taliban’ın yönetimi ele geçirmesiyle birlikte kadınların zaten çok zor koşullarla elde edilmiş hakları, şeriat kılıfı altında ihlal ediliyor. 20 yıl önce neyse bugün de kadınlar tüm insanlığın en temel hakkı olan “İş, ekmek, özgürlük” için mücadele ediyor. Sokağa çıkmalarına, “erkeği” yanındayken konuşmalarına, ayaklarının görünmelerine, evde düğün kutlaması yapmalarına, çalışmalarına, eğitim almalarına izin verilmeyen kadınlar bugün yaşamak için bir sebeplerinin kalmadığını, ölüden farksız olduklarını söyleyerek intihar edebiliyor. Tüm bu baskı, şiddet, ilkel yaşam koşullarına rağmen kadınlar bugün de Afganistan’ın çeşitli yerlerinde bir araya gelerek Taliban’ın karşısında eylem yapabiliyorlar. Filmin başında gördüğümüz eylem sahnesinde küçük bir çocuk kameraya bakarak “Beni çekmeyin, bakın kadınlar ihtilal yapmaya gelmiş onları çekin!” diyor.
Günümüzde sadece Afganistan’da değil, farklı ülkelerde de kadınlar ve emekçi kitlelerin ortak ve en acil talebi olan “iş” için bir araya gelip mücadele etmek durumunda olduğunu görüyoruz. Türkiye’de de bugün kadınlar “Eşit işe eşit ücret” talebiyle bulundukları alanlarda mücadelelerini büyütmeye devam ediyor. Bu mücadele olmaksızın kadınlar, Afganistan gibi ülkelerde büyük kilitlerin olduğu küçük, çok küçük odacıklarda kapalı bir “yaşam” sürdürmeye mahkum bırakılıyor. Taliban yönetimiyse bu koşullarda diğer ülkelerle olan çıkar ilişkileri ve uluslararası arenada meşruiyet kazanmak niyetiyle medenileştiğini kanıtlamak durumunda olduğunu görüp eski Taliban olmadığını, kadınlara “Şeriatın çizdiği sınırlar içinde” haklar vereceğini söylüyor. Evet, dünyadaki emekçi kadınların mücadeleleriyle bugün Taliban gibi gerici bir örgüt bile sahteden de olsa böyle bir ispat çabasına girebiliyor. Fakat Afganistan halkının iradesi, Afganistanlı göçmenler, kadınlar, Türkiye’deki tüm işçi emekçi halkın birleşik mücadelesi olmaksızın da elde edinilmiş en temel haklar bile gericiliğin, zorun, emperyalist ülkelerin çıkarlarının karşısında kaybedilebiliyor.