12 Eylül 2021 23:33

Fuat Sevimay: ‘Çeviri de bir nevi yazarlık’

Yazar ve Çevirmen Fuat Sevimay “Çeviri de bir nevi yazarlık. Yazar kumaşınız varsa kaynak metni kendi dilinizde baştan yaratırsınız" dedi.

Fotoğraf: Kadir İncesu

Paylaş

Kadir İNCESU

Yazar ve Çevirmen Fuat Sevimay Ataşehir Kitap Günleri’nin konuğu oldu. “Benden’iz James Joyce” üzerine yaptığı söyleşi sonrasında, okurlarıyla bir araya gelmenin heyecanını ve mutluluğunu yaşıyordu. Erdal Eren Kültür Merkezi bahçesinde Sevimay’la çeviri üzerine konuştuk. Sevimay “Çeviri de bir nevi yazarlık. En nihayet dil ile oynuyorsunuz. Dile hakim değilseniz, ancak birebir, yavan cümleler, yanlış söz dizimleri ortaya çıkar. Oysa yazar kumaşınız varsa kaynak metni kendi dilinizde baştan yaratırsınız” diyor.

Yaşamınızı yazmak ve çeviri üzerine kurmak planlı bir çabanın sonucu muydu?

Bugün yazar-şair mertebesine ulaşmış birçok kişi için bu ilk gençlik hayali, ardından bir planın sonucudur ama bende durum öyle ilerlemedi. Kırk yaş civarı can sıkıntısından yazdığım bir öykünün ödül alması sonucu havaya girdim ama daha önemlisi yazmak dürtüsü kanıma bulaştı. Sonra iyi, vasat ve kötü metinler yazdım ama en önemlisi neyin iyi neyin kötü olduğunu sezmeye başladım. Kafa göz yararak ilerledim ve bu halimden mutluyum. Çünkü kervan düzülürken yolda çok şey öğrendiğimi düşünüyor ve ayrıca, yazarlık-çeviri planladığım bir şey olmadığı için, olup biten her yeni şeyden mutluluk duyarken, olmayanları hiç ırgalamıyorum. Bu harika bir özgürlük duygusu veriyor.

Bir çeviriye başlamaya nasıl karar veriyorsunuz?

Bende hikaye çoğu zaman kendi kararımla ilerledi. Piyasada bu iş çoğunlukla yayınevinden çevirmene teklifle gelir. Oysa ben iki yazara, Joyce ve Svevo’ya odaklandığım için, sırasıyla onların külliyatlarını tamamladım. Araya da birkaç başka metin sıkıştı ki onlar genelde yayınevi önerisiydi.

Joyce öncesi neler çevirdiniz? Bu çeviriler kafanızdaki  “çevirmen” düşüncesini nasıl etkiledi?

Joyce’tan önce Pirandello’nun Biri Hiçbiri Binlercesi romanını çevirmiştim. Bu çeviri benim için çok önemli ve değerlidir çünkü bir nevi, çevirmen olup olamayacağımı tarttığım sınavdı. Şükür ki dili dilime çok yatkındı ve bu hem işimi kolayladı hem de çeviriye ısınmamı sağladı. Sonra çevirdiğim Joyce, Svevo, Paul Beatty gibi yazarlarda da dil, kendi yazarlığımda olduğu gibi eğlenceli akıyor. Ağlak bir metni çevirmekte belki zorlanır veya en azından sıkıla sıkıla çevirirdim.

Özellikle James Joyce çevirilerinizle biliniyorsunuz.  Üç yıl süren “Finnegans Wake” çeviriniz, bir nevi “çevirmen” olarak var olma mücadelesi olarak da değerlendirilebilir mi?

“Finnegan Uyanması” kendimi ispat, var olma mücadelesi değildi. Sadece o eğlenceli, dev metnin içinde dolaşma mutluluğunu yaşamak istiyordum. Ve hep söyledim, dünyanın en zor metninin çevrildiği yedinci dilin Türkçe olması, benim için kişisel varoluştan ziyade, Türk edebiyatı adına büyük mutluluktu. Ama bir yandan da bu çevirinin ortaya çıkması, ancak büyük tutkuyla yapılabilecek bu deli işin sonrasında ödüllendirilmesi, çevirmen kimliğime değer kattı. Bundan dolayı ayrıca mutluyum.

Çevirilerinizde sizi neler zorladı?

Finnegan çevirisi başlı başına zor işti çünkü çevirirken sadece anlamı yakalamakla kalmıyor, fonetiği, çift anlamı, göndermeyi ve daha bir dolu şeyi de arıyorsunuz. “Ve elan içinde olduğun tuluat, an gelir fanikelinin anka misali hayatı olur” diye çevirdiğiniz cümlede üç beş tane gönderme, bilinçaltına iten motifler ve doğru akan bir tını olması gerekiyor. Böyle binlerce cümleyle uğraştığınızı düşünün! Geçenlerde bir okurun Ulysses’den hatırlattığı bir başka örnek; Dil bazilikası. Şimdi sözcükte hem dilbaz var hem de bazilika. Geçiştirip ayrı ayrı çevirebilir, hatta sadece bazilika bile diyebilirsiniz, editör dahil kimse fark etmez ama içime sinmez. Çünkü koskoca Joyce bir oyun yapmış. Tüm bunları yakalamak Joyce çevirisini zor kılan şey galiba.

Çevirmenin aynı zamanda ödüllü bir yazar olması çeviri adına bir şans mıdır?

Ödül şart değil ama iyi yazar olması, çeviri açısından kesinlikle büyük şanstır. Çünkü aslında çeviri de bir nevi yazarlık. En nihayet dil ile oynuyorsunuz. Dile hakim değilseniz, ancak birebir, yavan cümleler, yanlış söz dizimleri ortaya çıkar. Oysa yazar kumaşınız varsa kaynak metni kendi dilinizde baştan yaratırsınız.

Çeviride, çevirmenin izi nasıl aranmalı?

İyi yazarda olduğu gibi, iyi çevirmenin de zamanla üslubu oluşur. Aynı romandan birer paragrafın üç farklı çevirisini getirseniz, hangisinin benim olduğunu şıp diye anlarım. Üslubunu bildiğim başka çevirmenler için de doğru tahminlerde bulunurum. Ama bu izi okurun sürmesi zor ve yine bu okurdan beklenecek bir şey olamaz. Okur ancak, yayınevi, konuya veya yazara odaklanmış çevirmen vb. seçerek doğru ve nitelikli çeviriye ulaşabilir.

Yeni romanınız “Benden’iz James Joyce”un çevirmen karakteri kimlerden ’iz’ler taşıyor?

Bildiğim kadarıyla Türk edebiyatında baş karakteri çevirmen olan başka roman yok, dünya edebiyatında da varsa bile çok azdır. Dolayısıyla romandaki çevirmen her ne kadar, mevzu Joyce olduğu için beni andırıyor olsa da, esasen çok saygı duyduğum bir dolu çevirmenin iz  düşümü. Çevirmen hem edebiyata hem hayata nereden yaklaşır, yazarla nerelerde didişir, kendi kimliğini nasıl bulur gibi soruların da alttan alta aktığı bir roman Benden’iz James Joyce. Ayrıca birçok saygın başka çevirmenin de arada bir gözüktüğü bir roman. Bu bakımdan büsbütün çevirmen kimliğinin izi demek doğru olur sanırım.

Okurun, yayıncının ve yazarın çeviriden beklentisi nedir? Bu durum ortaya çıkan sonucu nasıl etkiler?

Okurun beklentisi mutlak surette çeviri kokmayan, yazar Türkçe biliyormuş da öyle yazmış hissi uyandıran, iyi metinler okumak. Yayıncıların beklentisi yayıncısına bağlı olarak değişebilir. Kimi yayıncı, şimdi saydığım okur beklentisini önceleyerek nitelikli çevirmen peşinde koşuyor ve ortaya özverili işler çıkarıyor. Kimi yayınevi ise piyasaya hızlıca bir şeyler sürmek derdinde. Ve ne yazık ki az da olsa bu kötü örnekler, çeviri ortamını çok olumsuz etkiliyor. Yazarın beklentisine ise ancak yabancı dillere çevrilen kendi romanlarımdan örnek verebilirim. Hiç eksiltilmeden, ticari yaklaşım sergilenmeden, aynı duyguyu veren cümlelerle akmasını isteriz. Ama bu özellikle Türkçeden çevirilerde çok zor yakalanan bir sonuç. Biz hep Türkçeye çevirinin sorunlarını konuşuyoruz ama asıl felaket, bizden yapılan çevirilerin çok az ve kimi zaman niteliksiz olması. Yani kendimize çuvaldız batırmayı çok seven bir milletiz.

Sizin için çeviride asıl olan nedir?

Burada, çeviriyi nitelikli kılan birçok unsur devreye giriyor ama benim en tepeye koyduğum madde, çevirinin Türkçede güzel tınlaması ve doğru akmasıdır. Çeviri, hiç fark ettirmeden, erek dile yani Türkçeye büyük zarar verebilir. Başka dillerin mantığı, kuralları, çeviri yoluyla gelip Türkçeye çöreklenebilir ki bu sık denk geldiğim, müthiş rahatsız edici bir durum. Sırf bu sebeple bile en çok, çevirmenin Türkçeye saygı duyup duymadığına bakarım.

ÖNCEKİ HABER

FBI gizli belgelerin ilkini yayımladı | 11 Eylül’de Riyad’ın rolüne dair ilk belge

SONRAKİ HABER

Ercüment Akdeniz: İhtiyaç olan sistemin restorasyonu değil, halkın egemenliği

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa