14 Eylül 2021 00:52

12 Eylül karanlığına karşı 41 yıldır bitmeyen mücadele: Kayıpların izinde adaletin peşinde

"12 Eylül: Dün, bugün, yarın…" dosyamızın 3. gününde kayıp yakınlarına söz veriyoruz: "12 Eylül hayatımızı paramparça etti, sevdiklerimizi bizden aldı. 41 yıl geçti aynı zihniyet devam ediyor."

Fotoğraf: Kerim Eren

Paylaş

SUNU:

12 Eylül darbesinde binlerce kişi işkenceden geçirildi, yüzlerce kişi katledildi. 650 bin kişi gözaltına alındı, 171 kişi işkenceyle öldürüldü. Cemil Kırbayır, Nurettin Yedigöl ve Hayrettin Eren’in de aralarında bulunduğu 12 kişi ise gözaltında kaybedildi. Aileler 41 yıldır yakınlarının akıbetini soruyor, ancak devletin tüm makamları 41 yıldır suspus. Dosyamızın üçüncü gününde Cemil Kırbayır, Nurettin Yedigöl ve Hayrettin Eren’in yakınlarına söz veriyoruz. Aileler “12 Eylül hayatımızı paramparça etti, sevdiklerimizi bizden aldı. 41 yıl geçti aynı zihniyet devam ediyor” diyor ve gözaltında kayıpların akıbetini sormaya devam edeceklerini söylüyor. Söz yakıp yakınlarında…


CEMİL KIRBAYIR'IN KARDEŞİ MİKAİL KIRBAYIR: BİZE BİR ÖMÜR BOYU MUTSUZLUĞU YAŞATTILAR

Eylem NAZLIER
İstanbul

Cemil Kırbayır daha 26 yaşındaydı… Kars Eğitim Enstitüsü öğrencisiydi. Kırbayır, 13 Eylül 1980 tarihinde Ardahan’ın Okçu köyündeki evinden devletin askerleri tarafından gözaltına alındı. Ailesi 25 gün boyunca gözaltı merkezine giderek Cemil’in ihtiyaçlarını karşıladı, ondan yazılı ‘Gönderdikleriniz bana ulaştı’ mesajları aldı. Ancak 8 Ekim tarihinden sonra gözaltı merkezine giden aileye ‘Oğlunuz firar etti, bir daha onu sormaya gelmeyin’ denildi. Baba İsmail Kırbayır ve Türkiye Barolar Birliğinin ilgili kurumlara yaptığı suç duyuruları sonuçsuz kaldı. Cemil’den bir daha haber alınamadı…

Cemil Kırbayır’ın ağabeyi Mikail Kırbayır sözlerine “12 Eylül bizim için zifiri karanlığı ifade ediyor” diyerek başlıyor ve “Bu ülkeyi aydınlığa kavuşturacak insanlar kaybedildi, katledildi. 12 Eylül zihniyeti hâlâ devam ediyor. 12 Eylül bana zulmü anımsatıyor, yargısız infazları anımsatıyor, sürgünler, zindanları hatırlatıyor. 12 Eylül işkenceleri hatırlatıyor.  41 yıl geçti aynı zihniyet devam ediyor. 26 yaşındaki kardeşimi alıp götürdüler ve yok ettiler. Beni kardeşiz bıraktılar, kolsuz, kanatsız bıraktılar. Bana bir ömür boyu mutsuzluğu yaşattılar” diyor.

"PEKİ ZAMAN AŞIMINA UĞRATAN KİM?"

Yargıtay, Cemil Kırbayır’ın kaybedilmesine ilişkin açılan dosyayı ise ‘zaman aşımı’ gerekçesiyle kapattı. Kırbayır zaman aşımına “Peki zaman aşımına uğratan kim? Devletin kapısında, devletin evinde, gözetim altında yargısız infaz sonucunda yaşamına son verilen biri hakkında zaman aşımı söz konusu olur mu?​” diyerek tepki gösteriyor:

“İnsanlık suçu söz konusudur. Babam olayın üstünden çok geçmeden ‘Evladımın akıbetini takip ediyorum, merak ediyorum, gözetim evinde firar etti diyorlar oysa öldürüldü. Gerekli işlemin yapılmasını istiyoruz.’ diyerek birçok yere başvurdu. Bu dilekçeler ilgili yetkililer tarafından, kanun uygulayanlar tarafından sümen altı edilmişse zaman geçirilmişse bizim ne suçumuz var? Dosya onlara göre oldubittiye getirildi.”

“Darbelere ve darbecilere karşıyız” diyenlerin bugün Cemil Kırbayır dosyasını kapattığını söyleyen Mikail Kırbayır, “12 Eylül faşist darbesi darbe değil miydi? 12 Eylül 1980’de evinden alınıp 8 Ekim’de katledilen Cemil Kırbayır bu devletin yurttaşı değil miydi? Onu katleden 12 Eylül cuntacıları değil miydi? Kırbayır dosyasını zaman aşımına uğratmak için elinden geleni yapacaksın ondan sonra diyeceksin ki ‘Ben darbe ve darbecilere karşıyım.’ Hayır sen, darbe ve darbecilerin zihniyetini taşıyorsun. 12 Eylül zihniyeti şu an devam ediyor. 12 Eylül yaşamımızın her alanında var. Bunlar tesadüfen öldürülmüş insanlar değiller. Bunlar planlı programlı şekilde belirlenmiş ve yaşamlarına son verilmiş insanlar” diyor.


NURETTİN YEDİGÖL'ÜN KARDEŞİ MUZAFFER YEDİGÖL: BİR GÜN GELİR DİYE HEP AĞABEYİMİ BEKLEDİM

Sosyalist kimliği ile bilinen 26 yaşındaki Nurettin Yedigöl de İstanbul’da yaşıyordu. 12 Eylül askeri darbesinin ardından hakkında yakalama kararı çıkartıldı. 10 Nisan 1981 tarihinde İstanbul/ İdealtepe’de bir eve yapılan polis baskında gözaltına alındı. Dönemin ünlü işkence merkezi Gayrettepe Emniyet Müdürlüğüne götürüldü. Yedigöl Ailesi, başta Kenan Evren ve Dönemin Askeri Savcısı Faik Tarımcıoğlu olmak üzere devletin ilgili tüm birimlerine başvurdu. Ancak başvurulara söz birliği halinde “Nurettin’in hiç gözaltına alınmadığı” cevabı verildi.

O günleri şöyle anlatıyor Nurettin Yedigöl’ün kardeşi Muzaffer Yedigöl:

“Ağabeyim gözaltına alındıktan sonra içeriye kitap, sigara, para götürmeye gittiğimizde her seferinde, ‘Biz bu insanı gözaltına almadık, yakalamadık’ diyorlardı. Bu aylarca böyle sürdü. Rahmetli babam yıllarca aradı. 12 Eylül 1981’den, hayatını kaybettiği 1998’e kadar abimi aradı. Kendisine, ‘Böyle bir insan gözaltına alınmadı, yakalanmadı, işkencede öldürülmedi’ gibi cevaplar verildi. Mahkemeleri hâlâ sürüyor. Anayasa Mahkemesine başvurduk, oradan zaman aşımına uğradığı için bizim davamıza ret cevabı verildi. Daha sonra AİHM’ye başvurduk. Başvurmadığımız yer kalmadı, her seferinde olumsuz yanıt verildi.”

Yedigöl, annesi Zeycan Yedigöl’ün geçtiğimiz aylarda hayatını kaybettiğini söyleyerek, “Annemin gözleri açık gitti, oğluna kavuşamadı” diyor ve şöyle devam ediyor:

“1998’de babamı kaybettik. Yani acı üzerine acı yaşadık. Bu devlet bize bunları yaşattı, yaşatmaya devam ediyor. Bu noktada artık bir umudumuz da kalmadı. Bizler acılar çektik, canımız acıdı. Bizler sevdiklerimizden ayrıldık. Bizlerin 1981’den bu yana mutlu günü olmadı ve gözümüz hep kapıda kaldı. Bir gün ağabeyim gelir diye hep bekledim. Bizlerin yaşadığını başkaları yaşamasın diye biz bu mücadeleye devam ettik. Peşini bırakmadık, bırakmayacağız. Aramaya devam ediyoruz, vazgeçmeyeceğiz.”

"12 EYLÜL SEVDİKLERİMİZİ BİZDEN ALDI"

“12 Eylül denildiğinde aklıma işkence geliyor, ağabeyimin kaybı geliyor, abimin işkencede öldürülmesi geliyor” diyor Muzaffer Yedigöl ve ekliyor: “Aklıma acı, ıstırap, ayrılık, çile geliyor. 12 Eylül’den sonra çile çektik. 12 Eylül aileleri parçalayan, hayatımızı paramparça eden, sevdiklerimizi bizden alan bir rejimdi. Biz de o acıdan, o çileden nasibimizi aldık.”


HAYRETTİN EREN'İN KARDEŞİ İKBAL EREN: 12 EYLÜL'ÜN KARANLIĞI ŞİMDİ DE SÜRÜYOR

Hayrettin Eren, 1970’li yıllarda sosyalist hareketin içindeydi, Dev-Genç’liydi. Devrimci Sol operasyonu kapsamında, 21 Kasım 1980’de İstanbul Saraçhane’de buluştuğu arkadaşıyla birlikte gözaltında alındı. Kullandığı otomobille birlikte önce Karagümrük Karakoluna, oradan da Gayrettepe Emniyet Müdürlüğüne götürüldü. Annesi Elmas Eren, Gayrettepe’de Siyasi Şubeye gittiğinde, otoparkta oğlunun Murat 124 marka arabasını gördü, fakat kendisine “Hayrettin Eren diye biri buraya kesinlikle gelmedi” cevabı verildi. Eren’in ailesi ve arkadaşları, 21 Kasım 1980 tarihinden itibaren kendisinden haber alamadı.

41 yıldır ağabeyi Hayrettin Eren’in akıbetini öğrenmeye çalışan İkbal Eren, 12 Eylül’ün bu ülkenin karanlık yüzü olduğunu söylüyor:

“Bu ülke 12 Eylül’den önce de aydınlık değildi. Ama kapkaranlık günlerin başladığı, hukuksuzluğun, adaletsizliğin temellerinin atıldığı gündür 12 Eylül.  Şu anda bile 12 Eylül yasaları ile yönetiliyoruz. Dolayısıyla bu karanlık günler 12 Eylül’le başladı. Kayıplar, faili meçhul cinayetler, gözaltında kaybetmeler, sokakta insan öldürmeler, 12 Eylül’ün getirdiği şeylerdi. Daha önceleri yok muydu tabii ki vardı. Ama 12 Eylül’den sonra devlet politikası haline geldi. İnsanlar soramaz, sorgulayamaz hale geldi. Ben ağabeyimi 12 Eylül’den sonra kaybettim. Ağabeyimin hâlâ akıbetini öğrenemiyorsam 12 Eylül zihniyetinin devam ettiğini gösteriyor. Sadece kaybettikleri, öldürdükleri değil geride kalanlara da uyguladıkları işkencedir bu. Sormamak, sorgulayamamak, yasaların uygulanmaması bunlar hepsi 12 Eylül’ü bana hatırlatıyor.”

"BU ÜLKEDE KARANLIK AYDINLATILAMADI"

Hayrettin Eren dosyasına ilişkin ise İkbal Eren, “Bu ülkede Hayrettin Eren için hiç iç hukuk işletilmedi” diyor Eren ve şöyle devam ediyor:

“Dava açılmadı, gözaltına alındığı kanıtlanamadığı için aslında beş tane görgü tanığı, birlikte gözaltına alınanlar olmasına rağmen, tanıklıklarına rağmen Hayrettin Eren’le ilgili dava açılmadı. Daha sonra 12 Eylül cuntacılarının yargılandığı mahkemeye müdahil olmak istedik yine gözaltına alındığı kanıtlanamadığı için oraya da müdahil olamadık. Bu nedenle Türkiye’de Hayrettin Eren için hukuk adalet hiç olmadı. Hiç işlemedi. İç hukuk tüketilemediği için biz AİHM’ye başvuramadık. Tam bir karanlık. Bugün 12 Eylül’ü konuşuyorsak aslında bu ülkede gerçekten karanlık hâlâ aydınlatamadığı için. Aydınlık günlere gidebilmek için çok yol katetmek gerekecek. Aslında insanların bu konuda duyarlı olması ve gerçekleri görmesi gerekiyor.”

Yarın: 12 Eylül ve kültür sanat mücadelesi

ÖNCEKİ HABER

Norveç’te seçimler: İktidardaki sağ koalisyon oy kaybetti

SONRAKİ HABER

Dünya müziğinin usta isimleri İstanbul'da izleyiciyle buluşacak

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa