15 Eylül 2021 00:02

Şair Ahmet Günbaş: Öz geçmişim şiirlerimde gizlidir

Yazın hayatında 50. yıla yaklaşan Şair Ahmet Günbaş’la toplu şiirleri üzerine konuştuk.


Şair Ahmet Günbaş (Kaynak: Kişisel arşiv) | Kı-rıp Sesimizi kitap kapağı (Kaynak: Klaros Yayınları)

Paylaş

Nuray SALMAN

Şair Ahmet Günbaş’ın şiir kitapları; “Kı-rıp Sesimizi” ve “Kirpiği Islak Bir Yenilgiyle” isimli iki ciltte bir araya geldi. Yazın hayatında 50. yıla yaklaşan Günbaş’la toplu şiirleri üzerine konuştuk. Günbaş, “İki ciltlik birikimde hem yaşadığım çağı hem de yaşam eğrimi bulabilirsiniz kolaylıkla. Bir yerde öz geçmişim şiirlerimde gizlidir” diyor.

Türü ne olursa olsun, toplu yapıtlar yazar ya da şairin yaşamının da toplamıdır. Toplu şiirler Ahmet Günbaş için ne anlam ifade ediyor?

Toplu şiirler, bence bir toparlanma eylemidir. Yazıt niteliğinde doğru düzgün geldim geçtim kanıtıdır. Şair ya da yazar için en doğru, en kestirme adrestir. Bana da herkes böyle baksın, böyle değerlendirsin isterim. Sağlığımda neleri işaret etmişsem doğru işaret etmişim demektir. Yani bu işin öznesi, aynası, sesi soluğu, eksiği gediği benim. Seçtiklerimin dışındakiler kesinlikle kişiliğimi ilgilendirmez. Bazen herhangi bir şairin sağlığında oluşturduğu bütünlüğe halel getirecek kimi çalışmalar büyük buluş gibi ortaya çıkartılıyor. Şair onları yadsımış zaten; belki de taklitten saymış, sesine soluğuna aykırı bulmuş. Bir şairin ölümünden sonra meydana çıkan böyle yüzsüz kahramanlıklar hoşuma gitmiyor. 2020 yılı içerisinde yayımlama olanağı bulduğum Kı-rıp Sesimizi ve Kirpiği Islak Bir Yenilgiyle adlı iki ciltlik birikimde hem yaşadığım çağı hem de yaşam eğrimi bulabilirsiniz kolaylıkla. Bir yerde öz geçmişim şiirlerimde gizlidir. Oktavio Paz da böyle düşünmüş olmalı ki, şairlerin öz geçmişini şiirlerinde aramak yolunu seçmiş. Şunu da eklemiş olayım: Bundan sonra yazacaklarım da toplu eylemime dahildir.

Toplumsal sorunlara duyarlı, dünyaya gerçekçi bir gözle bakan şairsiniz. Bu durum şiirinize nasıl yansıyor?

Bir şair, yaşamdan aldığı ve yaşama verdiği ölçüde şairdir. Doğal ki arada üç maymunu oynamıyorsa!..  Çünkü bakmakla görmek arasında çok fark var. Görmekle yazmak arasında da… “Büyük insanlık”ın uğradığı her yıkımı, her sıkıntıyı birebir yaşamasam da olasılık hesapları içinde- ötekinin sancısını yürekten duyumsuyor, inceden inceye vicdan süzgecinden geçiriyorum. Bu, insanileşmenin temel koşuludur aynı zamanda. Ne yazık ki suskunluk tavan yapıyor bazen. Gölgesi Yaralı’da sözünü etiğim, “Bal gibi tanıyoruz birbirimizi / Susmaktan geliyoruz, daha ne olsun?... / Soy sop, şiir miir, hepsi çok iyi!..” üçlüğündeki ironi gibi güzel susuyoruz doğrusu! Toparlarsak, bir şairin öncelikle gerçekliğini önemsediğimi söyleyebilirim. İnsana dair bir öyküsü var mı, yok mu, çağıyla ilgili ne gibi saptamalarda bulunmuş, neler önermiş, hangi aşamalarda hangi yaraya ortak olmuş, geleceğe nasıl bakmış, hangi düşünceleri baş tacı yapmış, konu burada başlıyor aslında.

Edebiyatın birçok alanında ürünler veriyorsunuz. Şiir yanında denemeler ve çocuk kitapları yazdınız. Birçok türde ürünler vermek yazın yaşamınızı nasıl etkiliyor?

Evet, görünüşe bakılırsa edebiyat geçmişimin 50 yıla dayandığı doğru. Ancak görünmez yaralar gibi derin aralarım var benim. Özellikle 10 yıla varan o korkunç boşluğun neredeyse canıma okuduğunu söyleyebilirim. Öyle bir ters akış işte!.. Yaşamda oluyormuş bu tür şeyler. Neredeyse kütüphanemi dağıtacak noktaya geldim. Can dostum Hüseyin Yurttaş’ın ısrarı üzerine yeniden kalemi elime aldım. Tek başına hiçbir şey ifade etmediğimi anladım. İyi ki beynimdeki düşünme merkezlerini açık tutmuşum. Şiir dilinde zorlanmama karşın birkaç çıngı yetip arttı beynimi tutuşturmaya.

Çok yönlülük bana mutluluk veriyor. Dönemeç günlerinde edindim bu alışkanlığı. Örneğin, şiir yazmanın yanında şiirli ilgili yazılar yazmak beslenmemiz açısından önem arz ediyor. Zamanla çocuk edebiyatına yöneldim. Bir yandan da araştırıcı-incelemeci yanımı geliştirmeye çalıştım. Benim yazma serüvenim, bazı ilklerle dolu yitiklikleri kapsar. Yani Yitik Göl adlı gençlik romanımda İzmir’in yitik gölü Halkapınar’ı anlatmakla, Ölüme Direnin Şiirler’in Şairi Ender Sarıyatı’yı tanıtmış olmanın ekseni birdir. Soylu bir bellek yoklaması diyelim. Kaldı ki, Erken Ölümlü Şairler Antolojisi gibi kapsamlı bir çalışma benzer arayışların ürünüdür. Deneyip yanılmak da olmazsa olmazım!.. Seviyorum denemeyi. Sonsuzluğu mayalayan şiire kardeş bir tür. Dili özgürce köpürtüyor. Yaratıcılığı körüklüyor. Benzerlikten, basmakalıp düşüncelerden uzaklaştırıyor kişiyi.

Şiir kitapları üzerine deneme niteliğinde tanıtım yazıları kaleme alıyorsunuz. Şiir üzerine yazmak neler hissettiriyor?

Şiire aşkla bağlıyım. İnanın, sevdiğim bir şiir kitabıyla hemhal olmanın tadı başka bir şeyde yok. Önceden de belirtmiştim; okuduğum kitabın şairiyle bir noktada çakıştığımda bundan büyük keyif alıyorum. Sınırsız bir öğrenme gereksinimi içindeyim. Adeta böyle tümlüyorum kendimi. Elime yeni bir kitap almadığımda ya da yazmadığımda sağlığım bozulur gibi oluyor. Ne yapayım, benim de yaşam tarzım böyle! Yaşamla kurduğum içtenlikli ilişkiyle ayakta kalmaya çabalıyorum. Ancak ‘eleştiri’ konusunda bir ‘otorite’ gibi görünmekten rahatsızım. “Şuna da bakar mısınız?​” ya da “Şiirim hakkında neler söylersiniz?​” gibi saçmalıklara verecek bir yanıtım yok. Ben kimseyi batırıp çıkaramam. ‘Üstat-usta’ gibi yaklaşımlara da karşıyım. Bu hem bağlayıcı olur hem de beni aşar. Danışıklı hiçbir işi sevmem. Dayatmaları kaldıramam. Edebiyatı doğal akışına bırakmalıyız. Yani kimin, neyin hakkında yazacağınıza siz karar vermelisiniz. Aynı durum, dergilerde geniş yer tutan kimi dosyalar için de geçerli. Övgüden ibaret bir abartıdır gidiyor. Oysa bir parça kendimizi hırpalamak zorundayız. Gün gelir o popülist rüzgardan eser kalmaz.

Ahmet Günbaş şiirlerinin ana öznesi “insan”… İnsanlık zor bir dönemden geçiyor. Savaş ve yıkım gündelik hayatın parçası oldu. Bu koşullarda, şiiri nereye konumlandırmalıyız?

Bana özgü bir tanımdan hareketle, “Şiir, en yeni insandır,” diyorum. Şiirden beklentim, en yeni insan olmaya hizmet etmektir öncelikle. En yeni insan en duyarlı insandır çünkü. Şiir ki hep yeniden, aydınlıktan yanadır. Dilinin ucunda ne varsa konuşur, eteğindeki taşları döküverir bir anda. Salâh Birsel, “Güneş Ülkesi” olarak adlandırır şiirli ortamı. “Şiiri seversen mutlu olursun” diye bir dizesi vardır hatta. Çünkü şiir en başta sevgi işidir, paylaşım işidir, içtenlik işidir, barış ve kardeşlik işidir, her türlü sömürüye, şiddete, savaşa karşıdır. Şiirsizler için aynı şeyleri savlayamayız ne yazık ki! Yaşadığımız günlere ilişkin bir şeyler söylemem gerekirse, dünyanın bakırını çıkaran barbarlığın karşısına dikilecek şiirli insanların çoğalmasını diliyorum tüm içtenliğimle.

ÖNCEKİ HABER

TTB: Randevu aralığının 5 dakikaya düşürülmesi hataları ve şiddet doğurur

SONRAKİ HABER

Yeni açıklanan rapora göre kömürden kaçış sürüyor: Santrallerin sonu geldi mi?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa