14 Eylül 2021 14:15

Müsilajı parçalayan bakteri, denizlerde salgına ve balık popülasyonlarında azalışa neden olabilir

MAREM kapsamında yürütülen araştırma müsilajın Marmara'nın tümünü etkilemeye devam ettiğini ortaya koydu. Müsilajı parçalayan bakteri denizlerde salgına ve balık popülasyonunda azalışa neden olabilir.

Deniz altındaki müsilaj | Fotoğraf: DHA

Paylaş

Okan EVRİM
İstanbul

Marmara İzleme Projesi (MAREM) kapsamında Hidrobiyolog Levent Artüz liderliğinde yürütülen “Kütlesel Müsilaj Oluşumunun Durumu ve Marmara Denizi Ekosisteminde Bıraktığı Etkiler” başlıklı araştırmanın sonuçları ciddi risklere işaret ediyor.

Araştırmada deniz kirliliğiyle direkt etkili parametrelerde çok ciddi sapmalara rastlandı. Su kütlelerinde yaşama elverişli değerlerde ciddi düşüşler izlendi ve neredeyse oksijen bulunmayan bölgelerin oluştuğu tespit edildi. Tür çeşitliliğinin dramatik şekilde düştüğü, birçok istasyonda tür çeşitliliğinden bile bahsetmenin olanaksız olduğu belirlendi. Marmara Denizi'nde amonyak değerleri çok yüksek ve bu da düşük oksijen değerleri sebebiyle nitrat ve nitrite dönüşemiyor. Araştırma, Ergene deşarjının Marmara Denizi'ni eşırı şekilde olumsuz etkilediğini ve deşarj devam ederse Karadeniz’in yok olma sürecine, Ege Denizi’nin de büyük bir risk altına gireceğini ortaya koydu.

Araştırmaya göre müsilaj (deniz salyası) kütlesi, Marmara Denizi genelinde farklı formlarda varlığını sürdürüyor ve farklı derinlikleri etkilemeye devam ediyor. Müsilajı parçalayan baskın bakterinin Vibrio alginolyticus olduğu tespit edildi. Söz konusu bakteri, insanlarda göz, kulak ve yara enfeksiyonuna sebep oluyor. Çalışma yürütülen bölgelerden alınan istavrit örneklerinin tümünün sindirim sistemlerinde de vibrio kökenli enfeksiyonlara rastlandı. İstavritle beslenen göç balıklarının enfeksiyonu Akdeniz ve Karadeniz'e taşıması ve durumun bir salgına dönüşmesi riski söz konusu. Bakteriye ilişkin detayları araştırma ekibinde görev alan Mikrobiyolog Prof. Dr. Dumrul Gülen ile konuştuk.

ARAŞTIRMAYA ÇOK SAYIDA BİLİM İNSANI KATILDI

Sevinç ve Erdal İnönü Vakfı bünyesinde sürdürülen MAREM (Marmara İzleme Projesi) kapsamında 6 Ocak 2021 tarihinden bugüne, Marmara Denizi genelinde toplam 200 istasyon ve 450 farklı noktada deniz çalışmaları sürdürülüyor. Çalışmaların “Kütlesel Müsilaj Oluşumunun Durumu ve Marmara Denizi Ekosisteminde Bıraktığı Etkiler” isimli alt başlıklı ayağı 4 Eylül 2021 tarihinde sonuçlandı.

Çalışmaya Hidyobiyolog Levent Artüz liderliğindeki MAREM ekibinin yanı sıra Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi, Marmara Üniversitesi, Haliç Üniversitesi, Yıldız Teknik Üniversitesi, Trabzon Su Ürünleri Merkez Araştırma Enstitüsü, Türkiye Kimya Derneği üyesi bilim insanları ve bağımsız su ürünleri mühendisleri ekibi de katıldı.

Kimyasal-fiziksel-biyolojik oşinografi, kimya, ağır metal, mikrobiyoloji, ihtiyoloji (balık bilimi) ve hidrobiyoloji konularındaki uzmanların yaptığı araştırmada çarpıcı sonuçlar elde edildi. Sonuçlardan öne çıkanlar şöyle:

KİRLİLİK ÖLÇÜMLERİNDE CİDDİ SONUÇLAR

Marmara Denizi'nde deniz kirliliğiyle direkt etkili parametrelerde çok ciddi sapmalara rastlandı. Kirlilik indikatörü olan suda çözünmüş oksijen, deniz rengi, pH (asitlik), besleyici tuzlar gibi değerlerde kirliliğe bağlı çok ciddi değişimler ölçüldü.

ANOKSİK BÖLGELER

Özellikle Ergene deşarjının etki alanı olan orta Marmara Denizi kesitinde yaşama elverişli değerlerin çok ciddi şekilde sınırların altına düştüğü, önceki senelerde gerçekleşen çalışmalar ile karşılaştırıldığında neredeyse anoksik (oksijen bulunmayan) bölgelerin oluştuğu yönünde ölçüm değerleri ile karşılaşıldı.

TÜR ÇEŞİTLİLİĞİNDE DRAMATİK DÜŞÜŞ

Biyoçeşitlilik bakımından yapılan örneklemelerde, aynı istasyonlardan geçmiş senelerde yapılan örneklemelere oranla tür çeşitliliğinin dramatik şekilde düştüğü, birçok istasyonda tür çeşitliliğinden bile bahsetmenin olanaksız olduğu tespit edildi.

AMONYAK DEĞERLERİ ÇOK YÜKSEK

Marmara Denizi ana su kütlelerinde ortalama amonyak değerlerinin çok yüksek olduğu ve amonyağın, ortamda çok düşük ölçülen oksijen değerleri dolayısıyla nitrat ve nitrite dönüşemediği tespit edildi.

ERGENE DEŞARJI SÜRERSE KARADENİZ YOK OLMA SÜRECİNE, EGE DENİZİ RİSK ALTINA GİRECEK

Araştırmada, deşarj noktasından başlamak üzere tüm dağılım alanında Ergene deşarjının ölçüm cihazlarına bile gerek duyulmayacak ölçüde aşırı olumsuz etki yaptığı gözlemlendi. Söz konusu deşarjın devam etmesi halinde Karadeniz’in yok olma sürecine gireceği ve kuzeyinden başlamak üzere Ege Denizi’nin büyük bir risk altına gireceği söylendi.

MÜSİLAJ KÜTLESİ VARLIĞINI SÜRDÜRÜYOR

Marmara Denizi genelinde müsilaj kütlesinin mevcut halde bulunduğu, form değiştirerek tüm su kütlelerini, farklı derinliklerde etkilemeye devam ettiği, farklı bölgelerde farklı oranlarda bakteriyolojik olarak parçalanmaya başladığı gözlendi.

MÜSİLAJI PARÇALAYAN BAKTERİ VİBRİO GRUBU

Çalışmalar sonucunda, örnekleme yapılan tüm istasyonların tüm üst su kütlesinde müsilajı parçalayan baskın bakteri gurubunun vibrio gurubu olduğu tespit edildi. Dominant vibrio gurubu bakteri ise Vibrio alginolyticus.

Araştırmada alınan örneklerde bol miktarda vibrio cinsi üremeler saptandı ve tür tayinlerine yönelik çalışmalar sürüyor. Bu amaçla MAREM projesi kapsamında durumun en az 1 sene izlenmesi için Tekirdağ'da kapsamlı bir laboratuvar kurulması girişimi başlatıldı. Çalışma, ağırlıkla Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi ve Trabzon Su Ürünleri Merkez Araştırma Enstitüsü öğretim üyeleri tarafından gerçekleştirilecek.

DENİZ CANLILARINDA VE İNSANLARDA ENFEKSİYONA SEBEP OLUYOR

Söz konusu bakteri aynı zamanda bir insan patojeni ve balık, midye, ıstakoz gibi canlılarda görülen vibrio enfeksiyonları insanlara geçebiliyor.

1973 yılında bakterinin insanlarda göz, kulak ve yara enfeksiyonu kaynağı olduğu bildirildi. 2016 yılında Ankara Numune Hastanesi tarafından yapılan bir olgu sunumunda da 15 yaşında bir kadın hastada ortakulak iltihabına neden olduğu aktarıldı.

Aynı zamanda, bu guruptan olan Vibrio parahaemolyticus’un insanlarda akut enteritise (bağırsak iltihabı) sebep olduğu biliniyor.

DENİZLERDE SALGIN RİSKİ

Çalışma yürütülen bölgelerden alınan isravrit (Trachurus trachurus) örneklerinin tümünün sindirim sistemlerinde vibrio kökenli enfeksiyonlara rastlandı. Bentik Derinsu pembe karidesi (Parapeneaus longirostris) örneklerinin sindirim sistemlerinde ise enfeksiyon bulunamadı.

Araştırma sonuçlarında vibrio kökenli hastalıkların beslenme zinciri yoluyla hızla yayılabilecekleri vurgulandı. Balık göç mevsiminde olduğumuz hatırlatılarak "Palamut, lüfer gibi göç balıkları Marmara Denizi’ni kat ederken enfekte olmuş istavrit gibi balıklarla beslendiğinde hastalığı kapacaklar ve enfeksiyonu göç yolu boyunca bu mevsim Akdeniz’e, ilkbaharda da Karadeniz’e taşıyabileceklerdir. Aynı şekilde Marmara kökenli enfekte olmuş balık popülasyonunun direkt olarak Ege Denizi ve Karadeniz’e geçmesi de hastalığın yayılmasını sağlayacak unsurlardan birisidir" denildi.

PROF. DR. DUMRUL GÜLEN: BALIK SAYISINDA AZALMA OLABİLİR

Araştırma ekibinde görev alan Mikrobiyolog Prof. Dr. Dumrul Gülen ile söz konusu bakterinin olası etkilerini konuştuk.

Söz konusu bakrerinin popülasyonunun daha önceki durumuna dair veri olmadığını, bu nedenle bugünkü durumla karşılaştırmanın mümkün olmadığını söyleyen Prof. Dr. Dumrul Gülen, henüz "Salgın" ya da "Salgın değil" denilemeyeceğini ifade etti. Gülen, "Bu bir salgına yol açabilir" demenin ise mümkün olduğunu söyledi.

Bu bakterinin enfeksiyon kaynağı olduğunun altını çizen Gülen, "Balıkların sindirim sisteminde insanlardaki ishale benzer bir enfeksiyon meydana getiriyor. O yüzden balıklar gelişemiyorlar" dedi. Enfekte balıkları yiyen balıkların da enfekte olabileceğini belirten Gülen, "Bu balıkların sayısında azalma olabilir çünkü onlar da bu durumda üreyemez hale geliyorlar. Enfekte olan balıklar beslenemiyorlar ve üreme organları gelişmiyor, balıklar küçük kalıyor. Bu da balık popülasyonlarının gelecek yıllarda azalmasına sebep olabilir" dedi.

Gülen, söz konusu bakterinin tuzlu suda ve düşük oksijen konsantrasyonlarında yaşayabildiğini ve Japonya, Çin ve Hindistan denizlerinde de görüldüğünü ekledi.

BALIK YİYEBİLİR MİYİZ?

Prof. Dr. Dumrul Gülen, deniz ürünlerinin tüketilmesinde pişirildiği sürece bir sakınca bulunmadığını ancak çiğ balık tüketiminin riskli olduğunu söyledi: "Balık yenmesinde bir sakınca yok çünkü istavrit tavada pişirilerek tüketiliyor. 160 derecede bu bakteriler ölür. Çiğ balık tüketiminde risk başlar."

ÖNCEKİ HABER

İstanbul Valiliği, Atatürk Kültür Merkezi’nin 29 Ekim'de açılacağını duyurdu

SONRAKİ HABER

Ankara Valiliği kuvvetli yağış uyarısı yaptı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa