Saray’da 1000 işçiyi kabul etseler de tablo değişmez
Erdoğan'ın "işçilerin refahını yükselttik" iddiasına işçiler yanıt verdi.
Recep Tayyip Erdoğan | Fotoğraf: Emin Sansar / AA
Kamu işçisi
Ankara
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonuna (Türk-İş) bağlı işçilerle bir araya geldi. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Bilgin, burada yaptığı konuşmada, Türkiye’de kamu sektöründe çalışan yaklaşık 700 bin işçiyle yapılan toplu sözleşmede, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın desteğiyle büyük bir başarı sağlandığını söyledi. Bu başarının, Türkiye’nin başarısı, üretim gücünün göstergesi olduğunu anlatan bakan, bunun aynı zamanda Erdoğan öncülüğünde gerçekleştirilen demokratik reformların nasıl işlerlik kazandığını da gösterdiğini ileri sürdü.
Ben de Türk-İş’e üye bir kamu işçisi olarak bu buluşmayla ilgili düşüncelerimi paylaşmak istedim. Geçtiğimiz yıllarda da benzer buluşmalar yapılmıştı. Fakat öncesinden planlı bir şekilde yapıyorlardı. Bu sefer neden önceden haber edilmedi? Çünkü artık işçiler cephesinden az da olsa bu iktidardan rahatsızlığını dile getirenler olduğunu görüyorum. Bunun için de öncesinden hazırlık yaptıklarını söylemediler.
Geçtiğimiz günlerde imzalanan kamu işçilerinin toplu sözleşmesi yine bizleri gerçek enflasyon altında bıraktı. Bakan Bilgin Türkiye’de işçiler sendikal anlamda özgür, toplu sözleşme süreçleri şeffaf geçiyor gibi şeyler söylemiş. AKP iktidarı döneminde yüz binlerce işçi sendikaya üye olduğu için işten atılmıştır. Geçtiğimiz hafta İstanbul’da Salcomp’ta Türk Metal’e üye olduğu için işten çıkarma oldu. Konya’da Kentpar da DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş’e üye oldukları için yine işten atmalar oldu. Ben buradan soruyorum Bakan Bilgin’e sendikaya üye olma ve seçme özgürlüğü bu tabloya göre var mı?
AKP iktidarında “milli güvenlik” gerekçesiyle onlarca grev yasaklanmıştır ve ertelenmiştir. İşçiler kimin güvenliğini tehlikeye atıyormuş ki grevleri yasakladınız? Tek adam iktidarı elbette patronların güvenliğini koruyacaktı. Başka türlü bir hareket tek adam iktidarından beklemek hayal olabilir. Pandemi öncesinde başlayan ekonomik krizin etkisini daha derinden hissettirdiği bir dönemde kamu işçilerinin sözleşmesi işçileri ekonomik olarak daha da geriye götürecektir. Kamuda hakkını arayan işçiyi, memuru işten atmakla tehdit eden bir anlayışın hakim olduğu yönetimler mevcuttur. Kamuda özgür bir şekilde düşünceni ifade etmek istediğin zaman hemen bir etiket yapıştırılıyor.
20 yıllık AKP iktidarı döneminde kamuya ait kurumların hepsi özelleştirilmiştir. Elinde avucunda kalan son kurumları da özelleştirip yandaşlarına peşkeş çekmek için son sürat çalışmalar devam ediyor. Tek adam iktidarının temsilcisi Erdoğan kendisinin işçilikten geldiğini söylemiş. Erdoğan’ın işçilikten geldiği doğrudur fakat Erdoğan ve AKP iktidarı başta olduğundan bu tarafa işçilerin birçok hakkı tırpanlanmıştır. Erdoğan şahsında AKP ve ortağı MHP her zaman sermaye sınıfının hizmetkarlığını yapmıştır. Bunun için de Erdoğan ve ortağı MHP’den işçilerin ekonomik, siyasi haklarına yönelik bir hamle beklemek saflık olur. Saray’da 1000 işçiyi, emekçiyi kabul etseler de tablonun değişmeyeceğini belirtmek isterim.
Lakin sadece dinleyici olarak katılmaları hiç bir şey değiştirmeyecek önemli olan sorunların dile getirilmesi ve mağduriyetlerin ifade edilmesi gerekirdi. Diğer bir ifadeyle değil 1000 işçinin dinleyici olarak katılması 100 bin işçi de katılsa sorunlar dile getirilmedikten sonra ve çözüm üretilmedikçe emekçinin işçinin mutsuzluğu devam edecektir. Buradan şu çağrıyla bitirmek istiyorum. Kamuda ya da özelde sendikalı sendikasız tüm işçilere gelin birlik olalım. Kendi sınıfımız için sınıf siyasetini yapalım. Yoksa mücadele etmeden sadece seçimden seçime oy vermekle bir değişim beklemek yetmedi, yetmeyecek.
SARAY'DA İŞÇİLERE SESLENEN ERDOĞAN'A SORULAR
Metal işçisi
Kayseri
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Sarayda Türk-İş’e bağlı sendikalara üye işçilerle bir araya gelip Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu kendince “Doğru yönetiyoruz” diyerek birtakım açıklamalar yaptı. 20 yıla yakındır benzer açıklamalar her fırsatta yapılıyor. Her zaman “büyüme, güçlenme, zenginleşme, refah” gibi cümleler kullanıldı.
Söylemlere bakılırsa, ekonomide dengeler yerine oturmuş diyerek umut tacirliği yapan bir cumhurbaşkanı görüyoruz. İşçileri kabul ederken ben de bir işçi olarak soru cevap şeklinde ilerlemesini beklerdim ama “tek adam” düşünüldüğünde şahsın bunları kabul etmesi mümkün değil.
Çünkü o konuşacak biz dinleyeceğiz. Yarattığı ekonomik tablo çok güzelmiş gibi lanse edecek… Orada oturan işçi de alkışlayacak öyle mi? Oraya giden Türk-İş üyesi işçiler de, geçen dönem toplu sözleşme döneminde “Biraz daha uzatırsak karıştıracaktı” diyen bir sendika başkanının arkasında içleri kan ağlayarak durmuşlardır ve bitse de gitsek dercesine dinlemişlerdir diye düşünüyorum.
Oysa sorular sorulmalı cevaplar alınmalı ki işçiyi kabul ettiğini bilelim... Biz de sorularımızı buradan soralım:
- Kendi açıklamalarından yola çıkarak fahiş fiyat artırımına denetleyecekmişsiniz… Geçmişte de bu cümleyi kurdunuz bir şey değiştirebildiniz mi?
- Soru iki: Malatya’da bir vatandaş açım dedi de yok öyle bir şey açlık bizde olmaz al keyif çayı iç derken bu ülkede açlık gerçekten yok mu? Bu soruların cevabı ise Türk-İş verilerinde yazıyor. Açlık sınırı 3 bin lirayı, yoksulluk sınırı 10 bin lirayı geçti. Ülke nüfusunun yüzde 66’sı açlık yoksul çekerek yaşıyor. Ama ekonomimiz büyüyor.
- Yarattığınız 5’li çeteye türlü kolaylıklar sağlıyorsunuz, vergi aflarıyla servetlerine servet katmalarını koruyorsunuz da biz işçilerden neden tonlarca lira vergi alıyorsunuz? Yemeden içmeye, barınmaya, ısınmaya kadar her şeyin vergisini ödüyoruz?
- Merkez bankasının başkanının bağımsızlığını tanımayarak 4 kez değiştirdiniz ve bunu 3 yıl gibi bir zaman diliminde yaparak ekonomiyi düzeltebileceğinizi mi sanıyorsunuz? Eski bir güreşçinin ekonomiyi düzelteceğine mi inanıyorsunuz?
- TOBB’un genel kurulunda “Grevi niye yasakladık? Sizin için yoksa işçiler greve çıkardı sizler zor durumda kalırsınız” derken kimi korudunuz?
- Merkez Bankasının rezervlerini yani ülkenin birikmiş parasını 128 milyar doları amacı dışında nerede kullandınız? Dönüp biz yoksul halka size bir “IBAN gönderiyorum 10 lira var mı?” diye niçin sordunuz?
- 17-25 Aralık operasyonlarında eski bakanımızın kendini suçlayarak savcılara şikayet etmesine ne diyorsunuz?
Bu ve buna benzer soruları yöneltmek isterdim. Fakat “tek adam”ın yönetiminde “tek” işçinin bunları söylemesi mümkün gözükmüyor. Artık ülke bir seçim dönemine girmiştir diye düşünüyorum. Bütün iktidarlar gibi AKP’de onun tek adam anlayışı da inandırıcılığını yitirmiş gözükmektedir. Çünkü artık o da çok iyi biliyor ki açlık yok derken bugün fahiş fiyat artırımından bahsediyor. Bir fırsatçılık var diyor. Pandeminin başında zoom yayını yaparken bir bakan dezenfektan yapımını fırsata çevirmeliyiz derse, devletin en tepesi yani kâr güdüsü ile hareket ederse tabandaki fırsatçıların doğuşunu böyle izleriz.
Dolayısıyla bugünkü kabul şunu işaret ediyor; herkesi kabul ettik, muhtarları, sivil toplum örgütlerini, sendikaları, patronları ama asıl oy aldığımız işçileri de kabul etmeliyiz yoksa olmaz mantığıyla hareket edildi. Sözleşme dönemleri unutulan işçiler, asgari ücret dönemleri unutulan işçiler, salgında, iş kazalarında, cinayetlerde unutulan kısaca her fırsatta unutulan işçiler, bu oyuna gelmemeli.