Kamuda ‘TİS’ sürecinde ne oldu: Bütün emekçileri kapsayan bir mücadele örgütlenmeli
6. dönem TİS süreci için denebilir ki KESK’in katılım ve müdahalesinin en geri olduğu, emekçilerin, işyerlerinin sürece dahil edilmediği, emekçilerin yok sayıldığı bir süreç işledi.
Fotoğraf: Evrensel
Kemal YADIRGI
Eğitim Sen Üyesi Eğitimci
4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Yasası’nın kabul edilmesinden bu yana 6 kez toplu görüşme masasına oturulmuş, her seferinde emekçiler oynanan “Orta oyunu” ile masada kaybetmiştir. Bu süreç boyunca yetkili sendika olan Memur-Sen; hükümet yetkilileri ile kapalı kapılar ardında görüşmeler yapmış; her seferinde dayatılan sefalet ücretinin altına imza atılmıştır.
Kamu-Sen göstermelik açıklamalarla sembolik eylemlerle yaşanan oyuna seyirci kalmış, AKP-MHP koalisyonunun kurulması ile birlikte iş birlikçi tutumunu sürdürmüştür.
Bu süreçte, KESK ise kamu emekçilerinin acil taleplerini görmezden gelmiş, birleşik mücadeleyi esas almamış, tüm kamu emekçilerinin mücadelesini temel dayanağı olarak görmemiş, sivil toplumcu, kadro mücadelesini önceleyen, kadro eylemlerinin gerisine de düşen (toplumsal hareket sendikacılığı) çizgisi izlemiştir. KESK’in kamu emekçilerini son ‘toplu sözleşme’ sürecinde getirdiği nokta, sözleşme sürecine müdahale etmek yerine biten sözleşmenin arkasından eylem ve birleşme çağrısı yaparak tümden kamu emekçilerinin dışına düşmekten kurtulamamıştır. Üye kaybettikçe, küçüldükçe kitle çizgisi belirsizleşen, kitle mücadelesi yerine kadro eylemlerini önceleyen bir çıkmaza girmiştir.
BU NOKTAYA NASIL GELİNDİ?
KESK 2012 yılında başlayan TİS sürecinde çoğu zaman TİS masasına katılmamış ya da masayı terk etmiş, çeşitli eylem ve etkinliklerle TİS üzerinde etkili olmaya çalışmıştır. KESK’in TİS sürecindeki etkisiz tarzı başta KESK üyesi emekçiler içinde eleştiri konusu olmuş, sonuna kadar TİS sürecinin izlenmesi ve aynı anda işyerlerinden başlayarak emekçilerin TİS sürecine dahil olması için gerekenlerin yapılması talepleri dile gelmiştir.
6. dönem TİS süreci için denebilir ki KESK’in katılım ve müdahalesinin en geri olduğu, emekçilerin, işyerlerinin sürece dahil edilmediği, emekçilerin yok sayıldığı fikirlerinin önemsenmediği bir süreç olarak işlemiştir.
Böyle olmasının en önemli nedenleri emekçilerin giderek karar süreçlerinin dışına itilmesidir. Nihayet 6. dönem TİS sürecinde KESK’in almış olduğu eylem kararlarına bakıldığında bu durum net olarak anlaşılmaktadır.
31 Mayıs 2021 tarihinde Memur-Sen Konfederasyonu KESK’e Ali Yalçın imzalı “TİS sürecinde birlikte davranma” içerikli bir çağrı yapmıştır. KESK bu çağrıyı, “Sorunun parçası olanlar çözümün adresi olamaz” diyerek reddetmiştir. Elbette Memur-Sen Başkanı olarak Ali Yalçın’ın bu çağrısının arkasında tabandan gelen eleştirilerin önünü kesmek, emekçileri masada satmaya meşru bir zemin yaratmak vb. çok şey söylenebilir. Ancak işyerlerine yönelik araştırmalar, yapılan anketler, çalışmalar, gözlemler vb. emekçilerin “Ortak talepler etrafında birleşmek”, “Sendikaların birlikte hareket etmesi”, “Talepler karşılanmazsa birlikte tutum alınması”, “Eylem yapılması” gibi isteklerde ortaklaştığını ortaya koyuyor.
Sözleşme öncesi Memur-Sen’in çağrısına cevap vermeyen KESK’in, sözleşmenin imzalanmasından sonra eylem için birlik çağrısı yapması ise ne kadar inandırıcıdır ve gerçekçidir? Aradan geçen sürede ne değişmiştir de birlik çağrısı yapılmıştır? Bu tutumun ve anlayışın kendisi sorunludur, kamu emekçilerinin birlikte mücadelesinin önünde engeldir.
KESK emekçilerin mücadeleyi ortaklaştırma isteklerini görmezden gelmiştir. Memur-Sen’in bu çağrısını fırsata dönüştürerek, işyerlerinde emekçilerin ortak talepler etrafında mücadelesinden geri durmuştur. KESK tam da Ali Yalçın’ın istediği bir cevap vererek TİS masasının ve mücadelenin örgütlenmesinin dışına düşmüştür.
İŞYERLERİ İÇİN ÇALIŞMA PLANLANMADI
KESK’in 2 Ağustos’ta başlayacağı herkesin malumu olan TİS sürecine hazırlık olarak yaptığı, çeşitli tarihlerde merkez organın basına verdiği demeçlerden ibarettir. KESK 7, 13, 27, 30 Temmuz tarihlerinde basına çeşitli demeçler vermiş, çeşitli burjuva partileri ve sendikaları ziyaretle yetinmiştir. TİS toplantısı öncesi mayıs, haziran, temmuz ayları boyunca işyerlerinde emekçiler içinde bir çalışma planlanmamış, emekçiler sürecin dışında bırakılmıştır. 2 Ağustos tarihinde 6. dönem TİS görüşmelerinin 1. oturumu yapılmış, KESK; TİS taleplerini basına ve kamuoyuna ilk kez topluca açıklamıştır. Ancak bu taleplerin gerçekleşmesi için herhangi bir adım atılmamış adeta işveren ve Memur-Sen’in ne yapacağı beklenmiştir.
12 Ağustos’ta hükümetin resmi enflasyonun bile altında verdiği teklife; “Teklif kabul edilemez” şeklinde bir açıklama ile cevap verilmiştir. 13 Ağustos’ta “Tüm kamu emekçilerini birlikte mücadeleye çağırıyoruz” başlıklı açıklama yapan KESK; birlikte mücadeleyi örecek herhangi bir çalışma ortaya koymamıştır. 18-20 Ağustos tarihlerinde Batman ve Edirne’den iki kol halinde yürüyüş kararına, tüm illerde işyerlerinde ve alanlarda açıklama kararına KESK’in bir avuç merkez yöneticisi dışında katılan olmamış, yürüyüş kolunun geçtiği belli başlı büyük illerde sayısı 50’yi 100’ü geçmeyen katılımlarla açıklamalar yapılmıştır.
23 Ağustos’ta Memur-Sen Konfederasyonu ile hükümet arasında 6. dönem TİS üzerinde mutabakata varılmış ve imzalar atılmıştır. Tüm bu süreç boyunca işyerlerinde emekçilerden uzak, masa başında kararlar alan KESK, kendi üyeleri dahil emekçileri sözleşmenin tarafı kılamamış, aldığı eylem kararları ve yaptığı açıklamalar bir yankı uyandırmamıştır. Her şeyin bittiği, satış sözleşmesinin imzalandığı 23 Ağustos’tan sonra KESK, 27 Ağustos’ta “Dostlar alışverişte görsün” misali, geçmişteki masa başında alınan kararlardan ders almamış olsa gerek, emekçilerden kopuk olarak alınan iş bırakma kararı da hayata geçmemiş, belli başlı illerde, genellikle alanlarda toplanan az sayıdaki kişinin basın açıklamaları şeklinde olmuştur. 27 Ağustos’ta iş bırakan tek bir işyeri var mıdır? Bilinmez.
Tüm bu süreç boyunca KESK, TİS sürecini izleyen, Memur-Sen’i yüksek perdeden eleştiren, emekçiler adına karar alan, aldığı kararlar hayat bulmayan bir emek örgütü olmaktan çok protestocu bir muhalefet örgütü görüntüsü oluşturdu.
Emekçilerin iş ve çalışma koşullarının giderek kuralsızlaştığı, kazanılmış hakların budandığı iş güvencesinin KHK’lerle fiilen ortadan kalktığı, geçim ve yaşam koşullarının giderek zorlaştığı bir süreçten geçiyoruz. Özellikle 2 yıla yakındır yaşadığımız pandemi ile birlikte başta sağlık çalışanları olmak üzere emekçiler üzerindeki işi yükü giderek çoğalmış, iş tanımı belirsizleşmiş, esnek çalışma, angarya ve kölece çalışma koşulları dayatılmıştır.
Uzaktan çalışma, evden çalışma vb. adlarla esnek çalışma biçimleri yaygınlaşmıştır. Bu koşullar hangi sendikaya üye olursa olsun emekçilerde öfkeyi, tepkiyi ve mücadele isteğini körüklemektedir. Emekçiler içindeki bu mücadele potansiyelini açığa çıkaracak işyerlerinden başlayarak ortak talepler etrafında ortak mücadeleyi geliştirecek bir “aygıt” ne yazık ki (şimdilik) yok.
EMEKÇİLER BİRLEŞECEK BİR MERKEZ ARIYOR!
İşçi sınıfı ve emekçilerin bugüne kadar ortaya koydukları eylem ve mücadele biçimlerinden öğrenmek gerekiyor. Kamu emekçilerinin mücadele tarihinde olumlu örnekler, deneyimler ve dayanaklar az değildir.
2015 yılında metal işçilerinin sınıf düşmanı sendika bürokrasisine, hükümet ve sermaye baskısına karşı verdiği mücadele önemli bir örnektir. Metal işçileri fabrika fabrika, bölüm bölüm kendi seçtiği temsilcilerle işçi komitelerini kurmuş ve patron iş birlikçisi Türk Metal’in imzaladığı satış sözleşmesini tanımadığını ilan etmiş, gerçek sözleşmenin işçi komiteleri ile yapılması için direniş ve fiili grev yapmıştır.
Kamu emekçilerinin mücadelesinde önemli deneyimler vardır. Bunlardan birkaçını hatırlatmak gerekirse; 1993 1 Aralık’ta ‘IMF’ye değil, halka bütçe’ talebiyle sendika ayrımı yapmadan, masa başında değil işyerlerinde yapılan çalışmanın sonucunda örgütlenen iş bırakma eylemi kitlesel gerçekleşmiş, kamu emekçileri için öğretici bir deneyim olmuştu. Sağlık alanında 22 Kasım 2011 yılında Çapa ve Cerrahpaşa Hastanelerinde yapılan ‘Tıp eğitiminde ve sağlıkta yıkıma hayır’ talepleri etrafında tüm kamu sendikalarının içinde olduğu ve işçi sendikalarınca desteklenen iş bırakma etkili olmuş, acil dışında tüm servislerde hizmet üretimi durmuştu. Her iki iş bırakma ve kitlesel mücadelenin temelinde yatan şey, taleplerin yakıcılığı ve işyerine dayanan bir çalışma üzerine ortak yapılan eylemler olarak ele alınmasıdır.
İşçi hareketi ve kamu emekçilerinin mücadelesinden verdiğimiz örnekler çoğaltılabilir. Metal işçilerinin mücadelesi sarı sendikacılığı sarsmış, kamu emekçilerinin mücadele örneğinde olduğu gibi talepler üzerinde birlik sağlanmış, ortaya güçlü ve ortak mücadele edileceğini göstermişti. Bugün kamu emekçileri sendikalarının durumu (Memur-Sen) Türk Metal’den farklı değildir. KESK ise ne söylerse söylesin kamu emekçileri içinde itibarı zayıflamış, kendi üyelerinin bile yapılan çağrılara uymayan, giderek kan kaybeden ve bürokratikleşen bir yapıya dönüşmüştür.
İçinde bulunan durumdan çıkmak ve kamu emekçileri sendikalarının mücadeleci tarzda, acil talepler etrafında yeniden inşası için, işyerinden başlayarak, işyerindeki sendikalı, sendikasız, şu sendikadan ya da bu sendikadan demeden bütün emekçileri kapsayan bir mücadelenin kesintisiz sürmesidir.