Sunak Yazı İşleri Müdürü Hakan Keysan: Edebiyat denizinde sessiz ve usuldan dalgalanıp durduk
Denizli’de 18 yıl önce yayın hayatına başlayan ve bugün 50. sayısına ulaşan kültür ve edebiyat dergisi Sunak'ı, Yazı İşleri Müdürü Hakan Keysan anlattı.
Hakan Keysan ve Muhabirimiz Hilmi Mıynat (Fotoğraf: Murat Solak)
Hilmi MIYNAT
Denizli
Denizli’de 18 yıl önce yayın hayatına başlayan kültür ve edebiyat dergisi Sunak 50. sayıya ulaştı. Bir grup sanatçı yazarın ortaya çıkardığı bu dergiye bugüne dek Türkiye’den birçok isim yazılarıyla, şiirleriyle destek verdi. Derginin Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü Hakan Keysan ile 50 sayılık serüveni konuştuk. Sorularımızı yanıtlayan Keysan, “Sanatın ve sanatçının yaşadığı yerlerin ağrısıyla doğrudan bir ilişkisi vardır. Yoksa da olmalıdır. O ağrıyı bünyenizde duyumsamadan yazıya oturamazsınız” diyerek uzun soluklu yolculuğun ardındaki motivasyonu anlattı.
‘AĞRIYI DUYUMSAMADAN YAZIYA OTURAMAZSINIZ’
Sunak dergisi 50. sayısını çıkardı. Yerelde çıkan bir derginin bu uzun soluklu yolculuğunun altında yatan motivasyon nedir?
18 yılda çıkarılmış bir elli sayılık serüven bu. Sunak dergisinin Denizli serüveni önemli bir tarihe yataklık ediyor. Denizli, edebiyat açısından taşra, ekonomik açıdan zengin bir kent. Bu kent sosyolojisinin derinliğinde, feodal köklerini koruyan bir işçi sınıfı yoğunluğu yaşam sürer. Kendilerine ait olmayan bir yaşamın cenderesinde fabrika dumanlarının gölgesinde yoğun mesai saatlerinin basıncıyla soluk alırlar. Köyüyle şehri arasındaki düzlemde eski ve yeni arasında sıkışmış bir zamanın arafında yaşarlar. İşte o körezi sokaklarda bambaşka bir hayatın çarkları döner. Biyolojik ve kimliksel varoluşunu kentle bütünleştirmeye ve kendini kentle ifade etmeye çalışan bir sınıfın solgun neferleri… İşte yolculuğumuza başladığımız yer buralardan… Kendimizi yaşamın barışık kanallarıyla ifade edememenin bütün sancısıyla kaleme, söze, renklere ve sese karışıp başka bir serüven başlatmak. Bize dayatılan kabuslara karşı kendi düşlerimizi kurmak…
Sanatın ve sanatçının yaşadığı yerlerin ağrısıyla doğrudan bir ilişkisi vardır. Yoksa da olmalıdır. O ağrıyı bünyenizde duyumsamadan yazıya oturamazsınız. Yoksa oturduğunuz yerde güller değil dikenler açar. Bizler de motivasyonumuzu bu çarkın ortasında atan baskın şiddetin öfkesinden alıyoruz ve o taraftan yazıya doğru geliyoruz. Ezilen, acı çeken, sömürülen bir sınıfın sokaklarından değil sadece; bünyemizde konaklayan ve dilimize şekil veren kibrin ve egonun baskın saldırganlığından da kurtulmak için yazıyoruz. Hırsımızın ve inadımızın arkasında bu dinmek bilmez öfke var. Yeniden ve bilinçle doğrulmanın ilk ve en güçlü adımı değil mi farkına varmak…
‘O ZAMANLAR BÖYLE BİR DERGİNİN BOŞLUĞU VARDI’
Dergiyi biraz anlatır mısınız? Yolculuk nasıl başladı? Bu serüvende kısaca neler yaşadınız? Sunak ne anlatıyor, ne söylüyor?
2002 yıllarında heveskar bir grup gençle bir edebiyat dergisine oturmak fikri etrafında çok akşamlar geçirdik. O zamanlar Denizli’de böyle bir derginin boşluğu vardı. Üniversite ve cezaevleri süreçlerinden gelip doğduğum şehre döndükten sonra bu edebi boşluğun üzerinde şekil bulan Sunak dergisi aslında derin bir edebiyat aşkının dışa vurmuş bir şekliydi. 2003 şubat ayında ilk sayımızla okur önünde sınanmaya başlamıştık. Yine aynı hevesle yürek attığımız ilk yazı kurulu sanatsever arkadaşlarımızla başlamıştı süreç.
O dönemde Denizli şehre gelen giden edebiyat çevresiyle yapılan buluşmalardan ibaret bir kanaldan akıyordu. Bizler Sunak dergisi ile Denizli sanat hareketi üzerinde kalıcı bir iz bırakarak 20 yıllık bir serüvenin başlangıcını yapacaktık. Bu aynı zamanda bir edebi belgesel niteliği taşıyan eylemdi. Denizli’nin ilk edebiyat dergisi olarak yola çıkarken her dönem evrensel çizgimizi de koruyarak ilerledik. Ulusal edebiyatımıza katkı koyan yazarlar oldular.
Denizli’de ilk kez “Sunak Aydınlanma Onur Ödülü” projesiyle alanında yetkin sanatçı, tarihçi, araştırmacı, üretici gibi kent kültürüne ve çağdaş yaşama değer katmış önemli isimleri onurlandırdık.
Bir dergiyi önemli kılan diğer bir şey de yapılan bu etkinlikler. Özetle ne söylersiniz?
Bizler Sunak olarak sayısız etkinliğin de sürdürümcüsü olduk. Sunak Aydınlanma Onur Ödülü de bunların en önemlilerinden. İlkini 2006’da yapmıştık. Bu değerli isimler; Atilla Sezener, Ziya Tıkıroğlu, Eren Güneş, Süleyman Boz, Fahrettin Koyuncu, Cemal Ataman, Nizami Çubuk, Kent ve Sanat dergisi-Yaşar Tok, Cafer Sadık Abalıoğlu Denizli dergisi. 2010 yılında ise aynı zamanda Denizlili olan ülkemiz mimarisi ve edebiyatının önemli ismi Cengiz Bektaş ile birlikte bir dil üstadı olan ve Sunak dergisi fikri ve uygulamasının temel direği İ. Rıfkı Yavaş’a ödüllerimizi sunduk. Yazı kurulumuz da güncellendi. Yaşar Tok editörlüğünde Atilla Yaşrin, Aylin Müftüler, Derin Zorlu, Derya Çolpan, Kemal Yalçın, A. Şule Süzük, Velittin Kalınkara ve Enver Topaloğlu gibi değerli isimlerle yeni bir yolculuk başlattık ve 50. sayımıza ulaştık.
‘EN TEMEL ZORLUK EKONOMİK ELBETTE’
Birçok edebiyat dergisi birkaç sayıdan sonra yazın hayatına veda etti. Devam edenler büyük zorluk yaşıyor. 50. sayıya ulaşırken ne gibi zorluklar yaşadınız? Bu zorluklar nasıl aşıldı? Ya da aşabiliyor musunuz? Derginiz de ücretsiz. Bu alandaki ısrarın, bu zorluğa göğüs germenin arkasındaki temel neden nedir sizce?
Dergi yapmak dert işi elbette. Ancak ne var ki gerek edebiyatçının kendini ifade etme ve var olma mücadelesi gerekse de kendinin dışında dönüp akmakta olan kayıtsız yaşama karşı bir müdahale etme aracına dönüşmesi anlamında bizler Sunak tayfası olarak edebiyat denizinde sessiz ve usuldan dalgalanıp durduk. Bir tür trajik inadın sarkacında yirmi yıldır aralıklarla süslense de Sunak çıkmaya devam etti. 50. sayıya ulaştı. 20 yıl için az bir sayı kuşkusuz ama hayatta her şey gibi yayıncılık ve dergicilik de azlarla biçim buluyor ve bunlarla yetiniyoruz. Hiçten iyi olarak…
En temel zorluk ekonomik elbette. Ekonomik altyapısı ve bağımlı olduğu bir sponsoru olmadı Sunak’ın, olmayacak da. Bağımsızlığımızın ve edebiyat saflığımızın temel dayanağıydı bu. Cebimizden çoğaldık, azdık ve yaslanmadık hiçbir sermayeye. Okura da ücretsiz ulaştık 50 sayıdır. Kapitalin cirit atmadığı bir mecrada Sunak bir kent ve edebiyat aydınlığı olarak ışımaya devam ediyor. Yaptığı dosyalarla özgün bir coğrafyanın dilinden düşler görmeyi sürdürüyor.
‘OKURLA TUTUNUYORUZ YAŞAMA’
Son olarak okurlara, edebiyat dostlarına ve okumayanlara tavsiyeleriniz nelerdir?
Okurun da okumayanın da aynı dünyada kirlendiği bir çağ yaşıyoruz. Bu kirlilikte payımıza düşen ağrıları daha çok çekeceğiz. Kendi yükümüzün dışında cehaletin, caniliğin ve sömürünün de ağrısını yüklenerek büyüyeceğiz. Doğanın ve toplumun kanser hücresi olmaya doğru giden bir insanlığın üyelerine dönüşüyoruz. Sadece ölmüyoruz; bozuyor, kirletiyor ve bitiriyoruz. Bizden sonrasını da yok ederek.
Okurlara ne denir ki. Onlarla tutunuyoruz yaşama biraz olsun. Sadece vicdana ve durup fark etmeye gereksinmemiz var. Durmak ve görmek arasında konuşlanan geniş boşlukta gözlerimize değil, çepeçevre ve tüm benliğimizle bir görüş ruhuna gereksinim var. O görgü de sanırım sadece okuyarak elde edilebilecek bir ruhani olgu. Tanrıların dediğini tekrar etmek gerekirse; okuyun, okuyun, okuyun, biraz daha, azıcık daha yaşama dokunmaya dair dokunaklı bir insan olun kardeşlerim…