Kamu diplomasisinde bir başarısızlık örneği olarak TRT World ve TRT’nin itibarı
Oxford Üniversitesi akademisyenlerinin makalesi TRT World üzerinden, TRT’nin siyasi baskı altında olduğunu ve kamu yayıncılığı bağlamında itibarında ciddi bir aşınma bulunduğunu gözler önüne seriyor.
Logo: TRT World
Özden DİNÇ
Londra
Kamunun kaynaklarıyla, kamu yararına yayın yapması beklenen ve “özerk” olduğu vurgulanan bir teşkilat kanunu ile kurulan Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu (TRT) son yıllarda sıklıkla iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) politik müdahaleleriyle gündeme geliyor.
TRT Genel Müdürlüğü’ne ve Yönetim Kurulu’na geçtiğimiz temmuz ayında Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile Hilal Kaplan gibi AKP ile yakın ilişki içerisinde olduğunu açıkça dile getirmekten imtina etmeyenlerin de aralarında bulunduğu kişilerin atanması, TRT'nin kamu yayıncısı olmaktan ziyade artık tümüyle bir propaganda aracı olarak kullanıldığına dair eleştirileri beraberinde getiriyor.
KESK Haber-Sen Üyesi Deniz Çankaya Salmanlı’nın, 22 yıldır şef montajcı olarak çalıştığı TRT’den -sosyal medya paylaşımları bahane edilerek- ağustos ayında ihraç edilmesi de TRT’nin AKP’li yıllarda yaşadığı dönüşümün bir diğer örneği olarak geçen hafta haberlere konu oldu. Salmanlı, olağanlaşan bir olağanüstü hal rejimini doğrularcasına ve politik saiklerle olduğunu düşündürür bir şekilde, hakkında yürüyen bir dava süreci olmaksızın kurumdan ihraç edildi.
TRT’de yaşanan bu dönüşümün izdüşümleri ülke içinde tepki çekmenin yanı sıra yurtdışında akademik çalışmaların da konusu oluyor. Oxford Üniversitesi bünyesindeki İnternet Enstitüsü’nden Mona Elswah ve Philip N. Howard ortak imzasıyla, hakemli bir akademik dergi olan Journalism’de yayımlanan makaledeki bulgular; TRT World üzerinden, TRT’nin siyasi baskı altında olduğunu ve kamu yayıncılığı bağlamında itibarında ciddi bir aşınma bulunduğunu gözler önüne seriyor.
OXFORD ÜNİVERSİTESİ AKADEMİSYENLERİ TRT WORLD HAKKINDA NE DİYOR?
TRT World’ün halihazırda çalışanı/geçmişte kurumda çalışmış 16 gazeteciyle yapılan (yarı yapılandırılmış-derinlemesine) mülakatların analiz edildiği “Where news could not inspire change: TRT World as a Party Broadcaster” (Haberlerin Değişimi Sağlayamadığı Örnek: Parti Sözcüsü Olarak TRT World) isimli makale TRT bünyesinden çıkacak, bir “kamu diplomasi aracı” olarak tasarlanan TRT World’ün (uluslararası arenada) başarısız bir proje ve adeta AKP’nin sözcüsü ve dahi borazanı olarak görüldüğünü söylüyor.
Makalenin yazarları, Türkiye’nin dış politikasında BBC World benzeri uluslararası bir “yumuşak güç” olma hedefiyle ve kamu kaynaklarından aktarılan çok büyük bir bütçeyle yayın hayatına başlayan TRT World’ün gelinen noktada -tıpkı “Russia Today” gibi- “medyanın baskılandığı ve sansürlendiği bir ülkenin ekosisteminin” ötesine geçemediği tespitini yapıyorlar.
Makalede, kıdemli yabancı gazetecilerin istidam edilmesi ve bilhassa dijital birim için, TRT World’e aktarılan kaynaklar göz önüne alındığında, Türkiye’nin bir yandan uluslararası yayıncılık anlamında en hızlı gelişen ülkelerden biri olduğu ve öte yandan basın özgürlükleri bağlamında “kısıtlı” sınıfında yer aldığı vurgulanıyor.
Makalenin yazarları, Türkiye’deki basın özgürlüğüne ve beraberinde zımni şekilde ülkedeki özgürlüklerin durumuna işaret eden bir şekilde, saha çalışmasının (katılımcıların bu çalışmaya dâhil oldukları için yaptırıma maruz kalmasını engellemek amacıyla) büyük bir titizlik ve gizlilikle yapıldığını belirtiyorlar.
Akademik çalışmanın katılımcısı olan gazeteciler, ekseriyetle TRT World ile AKP hükümeti arasında organik bir ilişki olduğunu düşünüyor. Yayın organının editoryal bağımsızlığı olmadığı katılımcıların neredeyse hepsinin ifade ettiği bir görüş. Çalışanlar, sıradan ve politik yansıması sınırlı gündem haberleri dışında hemen her konunun Cumhurbaşkanlığı’nın denetiminden geçtiğini ifade etmiş. Ayrıca bu kontrollerin ve bağlı sansür mekanizmasının doğrudan talimatlar yerine AKP’ye sadakati tescilli, atanmış yöneticiler eliyle işletildiği yorumunda bulunmuşlar.
TRT World’ün editoryal karar süreçleri ve sansür mekanizması konusunda Orta Doğu masasının son sözü söylediğini belirten katılımcılar ayrıca dijital platform yayıncılığında diğer haberlere nazaran daha taraflı bir dil kullanıldığını ifade etmişler. Haberlerde kullanılan söylemin El Cezire’nin benimsediği yayın çizgisi benzeri ideolojik bir tarafı olduğunu söyleyen gazeteciler de var. Buna örnek olarak Suriye yönetimi için “rejim” ifadesinin kullanımı örneklerden birisi olarak dile getirilmiş. “Terör” ve “terörist” kavramlarının kullanımı da bu bağlamda aktarılan bir diğer örnek.
Katılımcılar tarafından TRT World’ün yayıncılık kriterlerinin “15 Temmuz 2016 öncesi ve sonrasında” farklılaştığı sıklıkla beyan edilmiş. 15 Temmuz sonrası süreçte “yeterince sadık bulunmayan çalışanların” iş akitlerinin sonlandırıldığı ve bu esnada kurumda bir “Türkleştirme” eğiliminin baş gösterdiği yine TRT World çalışanı gazeteciler tarafından ifade edilmiş. İşe girişlerinde gizlilik sözleşmesi (non-disclosure agreements) imzalamak mecburiyetinde bırakıldıklarını belirten yabancı gazetecilerin önemli bir kısmı ayrıca TRT World’de artık sadece (partiye sadık) yeni “Türk kadroları” teknik açıdan eğitmek için geçici bir süreliğine istihdam edildiklerini düşündüklerini söylemiş. “Türkleştirme” alt başlığı ile makalede ayrı bir bölüm olan bu bahiste işe alınan yeni kadroların TRT World’de çalışmayı “milli bir gurur nişanesi” olarak gördüğüne dair bir gözlem de aktarılıyor. Yayınların bağımsız olduğuna dair verilmek istenen mesajla örtüşmeyen bu durumun 2016’dan sonra ivme kazandığı belirtiliyor. Makalede ayrıca bahsedilen “Türkleştirme” süreciyle eş zamanlı olarak TRT World’ün editoryal içeriklerinin belirlenmesinde “kamu diplomasisi” hedefinin yerini Türkiye’nin iç siyaseti ekseninde şekillendirilen otoriter bir bakışa bıraktığı tespitine yer veriliyor.
Makalenin özet kısmında ifade edilen TRT World’ün AKP’nin propaganda aracı olduğu argümanı sonuç kısmında şu ifadelerle açıklanıyor: “Uluslararası yayıncılıkta itibar önemlidir. İtibar olmadan, kamu diplomasisi yumuşak güç kaynaklarını etkin bir biçimde sergileyecek şekilde işlev gösteremez. (…) Bu makalede TRT World’ü çalışarak, bir ülkedeki ulusal medyanın tabi olduğu ekosistemin ve ülkenin mevcut yasal koşullarının, uluslararası yayıncılık açısından da belirleyici olduğu sonucuna vardık. (…) Kendi ülkesinde demokrasi ve özgürlükleri hayata geçiremeyen hükümetlerin -uluslararası yayıncılık gibi- kamu diplomasisi girişimleri başarısız olacaktır. Otoriter devletlerin uluslararası yayın organlarının, mevcut sansür ve hükümet müdahaleleri gibi nedenlerle bir noktadan sonra kamu diplomasisi aracı olmaktan ziyade (iktidar) partisinin sözcüsü haline gelmesi kaçınılmazdır.”
“TRT WORLD’ÜN İTİBAR KAYBI, TRT’NİN KURUMSAL OLARAK GEÇİRDİĞİ DÖNÜŞÜMDEN BAĞIMSIZ OLARAK ANLAŞILAMAZ”
Oxford Üniversitesi çıkışlı bahse konu makalenin, TRT World üzerinden TRT’de olup bitenleri ne ölçüde yansıttığına dair; TRT, PTT, İletişim Başkanlığı ve RTÜK'te çalışan kamu emekçilerinin örgütlü olduğu sendikalardan, Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonuna (KESK) bağlı Basın Yayın, İletişim ve Posta Emekçileri Sendikası’na (Haber-Sen) görüşlerini sorduk.
Haber-Sen gazetemize yaptığı özel açıklamada, bu makalenin buzdağının ancak görünen kısmı olduğunu ve TRT World’e atfedilen itibarsızlığın TRT’nin özellikle 2007’den bu yana geçirdiği dönüşümden bağımsız olarak anlaşılamayacağını ifade etti.
Sendika, TRT’nin kuruluşundan bu yana mesleki kadrolarda genel duyurulu sınav ve özel eğitim süreçleri ile personel istihdam ettiğini ancak İbrahim Şahin’in 2007 senesinde TRT Genel Müdürü olarak dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından atanmasının ardından personel rejiminde büyük bir çözülme yaşandığını belirtiyor.
Haber-Sen, TRT’nin teşkilat yasasına o dönem eklenen hükümlerle, başta Samanyolu TV, Zaman Gazetesi, Cihan Ajansı ve Feza Gazetecilik gibi kurumlardan sözleşmeli çalıştırılmak üzere çok sayıda personel alımı yapıldığını hatırlatıyor. Sendika bu alımların yanı sıra kurumun yetişmiş kadrolarının da 2007-2014 arası dönemde emekliliği teşvik edici düzenlemelerle ve devamında da “İstihdam Fazlası Personel (İFP)” gibi uygulamalarla kurumdan uzaklaştırıldığını belirtiyor.
2019 yılına gelindiğinde ise “Özel Hukuka Tâbi Personel” (ÖHT) isimli yeni bir istihdam modelinin AKP yanlısı kadrolaşmanın tesisi için işlerlik kazandığı belirten Haber-Sen, TRT World’ün personel alımlarının da buna yakın bir sistemle yapıldığını belirtiyor. Haber-Sen sendikal çalışma için TRT World’de örgütlenmelerinin imkânsız kılındığını zira TRT World’de hiçbir kamu emekçisinin istihdam edilmediğini belirtiyor. Sendika, dışarda tutulmak istenmelerine karşın etkin bir biçimde takip ettikleri TRT World personel istihdam süreçlerinin, makalede bahsedilen “sadık partili” argümanını doğrular yanları olduğunu belirtiyor. Sendika görünür olan kıdemli yabancı gazetecilerin dışındaki personel konusunda, “Kartal İmam Hatip Lisesi Mezunları Derneği”, “İmam Hatipliler Derneği (ÖNDER)” ve “İletişim Platformu” gibi AKP’ye yakınlığı bilinen oluşumlardan hem TRT’ye hem de TRT World’e yoğun alımlar olduğu tespitini paylaşıyor. Sendika ayrıca bu noktada TRT World mülakatlarında “Ermeni meselesi Fethullahçı Terör Örgütü ve dini inançlar“ başlıkları üzerinden sorular sorulduğuna da dikkat çekiyor.
TRT’nin kadrolu personeli ile (TRT World’ün çalışanlarının da dahil olduğu) sözleşmeli personelin tümüyle farklı imkanlara sahip olduğunu vurgulayan Haber-Sen, TRT’nin teknik imkanlarının yurtiçi yayınlar için yetersiz hale geldiği bir dönemde TRT World’e yapılan yatırımların dikkat çekici olduğunu da belirtiyor.
Son olarak Deniz Çankaya Salmanlı’nın ihracı örneğinde görüldüğü üzere sendikalarının üyeleri ve yöneticileri üzerinde süren baskılara değinen Haber-Sen tüm bu yıldırma politikalarına karşın kamu yayıncılığı hizmeti vermek için mücadeleye devam edeceklerini belirtiyor.