İnsanları hastalanmaktan koruyabilir miyiz?
Kişilerin sağlıklarının kötüye gidişinden kendilerinin sorumlu tutuldukları böyle bir sistemde hastalıklar önlenemez.
Kaynak: Julia Zyblova/ Unsplash
Selin KURŞUN
Demokrasi Üniversitesi Tıp Fakültesi
Tıp fakültesi öğrencilerine verilen tıp eğitimi dersinde her öğrenci Dünya Sağlık Örgütü’nün 1948’de tanımladığı sağlık kavramını tanır ve tüm dünya bu sağlık tanımını kabul eder. Tanım şöyledir “Sağlık sadece hastalık ve sakatlığın olmayışı değil, bedence, ruhça ve sosyal yönden tam iyilik halidir.”
SAĞLIK BİREYSEL BİR MESELE DEĞİLDİR
Günümüz koşullarına baktığımızda bu sosyal yönden iyilik hali maddidir ve kişinin sağlıklı kalması da hastalandığında gerekli tedavi masraflarını ödeyebilmesi de ekonomik durumuyla ilgilidir. Herkesin temel ihtiyaçlarını karşılayabilmesinin mümkün olmamasının yanında, bu ihtiyaçlarını giderebilenlerin ne ölçüde ihtiyaçlarını karşıladığı da meçhuldür. Maddi gücü ölçüsünde kişi konforlu ve stressiz bir hayat yaşar, sağlıklı beslenir, ağır iş yükü olmaz. Vücuduna ihtiyaç duyduklarını veremeyen, yoğun iş temposuyla çalışan ve yorulan birinin hasta olması kaçınılmazdır. Böyle bir durumda günlük yaşayışı kişinin hasta olmasının sebebi haline gelir. Kişilerin kendi başlarına terk edildikleri, hayatlarının ve sağlıklarının kötüye gidişinden kendilerinin sorumlu tutulduğu böyle bir sistemde hastalıklar önlenemez, önlenemediği gibi hastalıkların iyileştirilmesinin düzeyi de yetersiz kalır. Tıbbi araçların ve teknolojinin olması bunların kullanımının halka açık olmasını ve halk için kullanılacak olmasını kendiliğinden getirmez. Burada önemli olan tıbbın kim için kullanılacağıdır ve odağı kar olan ilaçlara halkın ulaşımı sınırlı kalmaktadır. İyileştirilmenin düzeyinin sınırlılığı teknolojinin tamamen halka sunulmaması da değildir sadece. Hastalandıktan sonra ekonomik yükler katlanır ve masrafları karşılayamayanlar sağlık hizmetine ulaşamaz. Böylesi bir durumda sağlık hizmetine herkesin ulaştığını söylemek de halk sağlığından bahsetmek de mümkün değildir.
Kişilerin hedefledikleri ve erişebildikleri arasındaki farkın çok olmasının hastalığa sebep olacağını açıklayan günümüz tıp sisteminin yanında, sistem bu farkı kendisi oluşturur. İnsanlara hep daha iyisini yapabileceklerini, hep daha çok çalışmaları gerektiğini öğütleyen ve yoğun bir hayat örgütleyen bu sistemle birlikte insanlar ağır psikolojik ve fiziksel sıkıntılarla baş başa kalır ve gün geldiğinde hedeflerine ulaşamamanın verdiği hayal kırıklıklarıyla yaşadıkları stresle ömürlerinden çalarlar.
İnsanların hastalanması çok yönlüdür ve ruhsal, fiziksel, sosyal sorunlar iç içe geçer. Dolayısıyla hekimlik hastaya bütüncül yaklaşmayı gerektirir. Sosyal iyilik hali bozulan kişilerin tedavi sürecine bu halin sebebinin ortadan kaldırılması da dahil edilmelidir. Günümüzde anamnez* alan doktorlar hastaların işlerini de öğrenir ve iş sağlığını tehdit edecek bir unsur var mı bunu anlamaya çalışır. Yani teorik olarak yapılması gereken böyle açıklanır. Ancak iş sağlığını tehdit eden unsurlar araştırılmadığı ve sebebi irdelenmediği gibi, iş kazalarına maruz kalan kişilerin sağlığa erişimi de pratik açıdan sorunludur. İş kazalarından sonra sosyal yaşantısına devam edemeyenlerin sonra yaşadıkları ruhsal ve bedensel sorunlar denetlenmez, bunlara çözüm aranmaz. Sonuca bakınca hastaların hastalanmasının sebebi hala mevcuttur, bu sorunlara çözüm üretilmemiştir ve hatta hastalara bütüncül yaklaşılması bir kenarda tutularak anlık sağlık sorununa çözüm aranmaya çalışılmıştır.
ÖNLEYİCİ VE TOPLUMCU TIP
Öte yandan toplumcu tıp çerçevesinde olan tartışmalar pek çok tartışmaya konu olmuştur. Örneğin İngiliz sosyal reformcu Edwin Chadwick erken ölümleri azaltmak için temiz su kaynaklarına erişimin olması ve atıkların uzaklaştırılması gerektiğine dair kapsamlı bir rapor hazırlar. Chadwick su tedarik şirketlerinin karının yüzde 10 ile sınırlandırılmasını sağlayarak herkese temiz su ulaşımını koşullandırır. Daha sonra Chadwick raporu 1848 Halk Sağlığı Yasası’na örnek oluşturur. Bu yasa ile yerel sağlık örgütleri oluşturulur. Bu yerel örgütler ise merkezi bir yönetim için genel sağlık örgütlerine bağlanır. Yerel örgütler çevresel sağlık risklerini düzenlemek ve güvenliği sağlamaktan sorumlu tutulur. Yasa ve kurullar 1894 yılına kadar reformlarla birlikte olmak üzere sürer. Bu kurulların üyeleri şirketler tarafından seçilse ve halkın doğrudan bir kontrolü bulunmasa bile kurullar halk sağlığına dair önemli atılımlardan biridir.
Sovyet sağlık sistemi ise devleti yurttaşların sağlığından sorumlu tutar ve önleyici, iyileştirici bir sağlık sistemi örgütler. Toplum sağlığı tek tek insanların hastalıklarının giderilmesinde aranmaz. Toplumun sağlıklı olması için hasta olmasının koşulları ortadan kaldırılmaya çalışılır. Her hasta kendi yerelinde tedavi edilmeye çalışılır ve bunun yanında pek çok hastane, klinik, ev, sanatoryum ve danışma merkezleri kurulur. Okullar kurularak kişilere kendi sağlıklarını korumalarının ve devam ettirmelerinin gereklilikleri, yöntemleri anlatılır. Kazaların önlenmesi, erken tanı konması, sağlıklı yaşam etkinliklerini arttırmak gibi pek çok konu için fayda sağlayan bu eğitimler ile mortalite ve morbidite hızları düşürülmeye çalışılır.
*Anamnez, doktorun hastaya teşhis koyma amaçlı olarak hastaya sorduğu sorular sonucu elde ettiği hastanın öyküsüdür.