Değişimin ve gelişimin teorisi: Evrim
Bugün Türkiye’de lise biyoloji dersi müfredatından başlık olarak kaldırılmış olsa da derslerimizin içindeki temel dayanak noktalarından biri olarak varlığını sürdürmektedir evrim.
YTÜ Biyomühendislik öğrencisi Gamze
Yüzyıllardır insanların yaşadıkları çevreyi algılama ve neden, nasıl gibi sorulara cevaplar bulma arayışı sürmektedir. Tekil bir varlık biçiminde değil de toplum halinde yaşayan biz insanlar, algılama biçimlerimizi de kendi pratiğimizden popülasyonlarımıza göre değerlendirerek pek çok tüyo aldık ve böylelikle de sorularımıza cevaplar türettik, türetiyoruz.
Bu yazıda bir başlangıç ya da sonucu ifade etmekten çok değişimi, süreci ifade eden; çeşitli inanç biçimleriyle, ideolojilerle ve bazı reddedici yaklaşımlar ile üstesinden gelinmeye ve yok sayılmaya çalışılmış bir gerçeklikten söz edeceğiz: Evrim.
EVRİM TEORİSİ NEDİR, NE DEĞİLDİR?
Evrim teorisi, canlılar dünyasının tarihini anlamaya çalışan bir teoriyi; kısa zamanda genotipte (gen özellikleri) değişimlerin olduğu ve bu genotip değişimlerinin genellikle uzun vadede kendini fenotipte (fiziksel özellikler) gösterdiği bir süreci anlatır.
Evrim, biyoloji, fizik, kimya vb. bilimler çerçevesinde pek çok teori veya hipotezi anlamlandırmaya çalışırken kullanılabilen bir bir yöntem olarak karşımızda durup, bunun yanında sosyal bilimler çerçevesinde, özellikle insan toplumlarının dönüşüm süreçlerini belirtirken çok kez kullanılabilmektedir; kimyasal evrim, kültürel evrim, astroevrim, jeolojik evrim vs.
Bugün Türkiye’de lise biyoloji dersi müfredatından başlık olarak kaldırılmış olsa da derslerimizin içindeki temel dayanak noktalarından biri olarak varlığını sürdürmektedir evrim. Örnek vermek gerekirse biyolojik çeşitliliğe sebep olan genetik varyasyonlar, mutasyonlar, bakterilerin antibiyotiklere karşı geliştirdiği direnç mekanizmaları, çevre koşullarının genetik değişim sürecine olan etkileri vb. nicel koşulların nitel koşulları yarattığı olguları açıklarken hep evrim teorisinin kuramsal çerçevesi ve mekanizmaları kullanılmaktadır.
Doğal seçilim yoluyla evrim kuramının kurucusu olan ve evrim teorisinin gelişimine büyük katkı sunan Charles Robert Darwin, yazmış olduğu temel biyoloji kitaplarından biri olan Türlerin Kökeni’nde evrim teorisine dair bazı varsayımlarda bulunuyor. Buradan yola çıkarak canlıların yaşayabilmesi adına mücadele etmesi gerektiği ve böylece yaşadığı yere iyi uyum sağlayabilenlerin hayatta kaldığı anlaşılmaktadır. Ayrıca Darwin’in evrime dair bahsettiği bir diğer dayanak da canlıların yaşadığı çevreye adaptif özellikler sağlamasının her bölgede farklılık göstermesinden kaynaklı olarak oluşan canlı çeşitliliği, belli bir süre sonra yeni bir türün gözlemlenmesi ile sonuçlanabilir. Burada bahsedilen en iyi uyum yapanın, “en güçlü” biçiminde nitelendirilmesi yanlış olacaktır çünkü doğada pek çok zaman en iyi uyumun en iyi iş birliği ile gerçekleştiği su götürmez bir gerçektir [1].
Biyolojide evrim geçirmiş bir canlıdan bahsederken her zaman bir türün başka bir türe dönüşümünden söz edilmez, popülasyonlardaki değişimden bahsedilirken genlerin eksprese* olduğu haldeki değişimler ve özelliklerinin değişimleri anlaşılmalıdır. Yani evrimin her zaman türleşme biçimiyle anlaşılmaması gerekmektedir, bu yalnızca sonuçlarından biri olarak önümüzde durmaktadır. Ek olarak, evrim tanımlarında bahsedilen popülasyon kavramı mühim bir terimdir çünkü evrimsel süreçte değişen bireyler değil, popülasyonlardır. Bireylerde gözlenen değişimler “gelişim” olarak anlaşılmalıdır ve buraya dair araştırma çalışmalarını “gelişim biyolojisi” alanı ile görmek mümkün olacaktır. Evrimsel biyoloji alanı ile popülasyonlardaki değişim süreçleri çalışılmaktadır.
Bir diğer tartışma da evrimin kanıtı açısından fosiller üzerinden deliller sunmak olacak ki bu da yine genler üzerindeki değişimin niteliksel anlamda değişime sebebiyet verebilmesinin yeterli olmasını kaçırarak söylenen bir tutumdur. Fosiller, makroevrim çalışmalarına anlamlı veriler sunabilmektedir. Ancak mikroevrim çalışmalarına dahil edilen farklı genlerin eksprese olma hali, evrimi gözlemlemeye olanak sunmaktadır. Etraflıca bakıldığında gelişmiş organizmalar üzerinden yapılabilecek evrimsel biyoloji çalışmalarına olanak sağlayan da çevre koşulları ve bazı olasılıklar dahilinde farklı genlerdeki ekspresyon durumlarıdır.
Buraya dair açıklayıcı ve anlaşılır olması adına bahsedebileceğimiz bir durumdan söz edelim. Güncel meselemizden (COVID-19) dolayı bakteriler ve virüsler gibi mikroorganizmalar üzerinden evrimi anlatmak daha anlaşılabilir olabilir. Bu mikroorganizmaların genlerindeki kombinasyonlarıyla ve mutasyona uğrayarak hayatta kalmak adına adaptif süreçlere girdiği malumumuz. Ayrıca üreme hızlarının yüksek olmasından kaynaklı olarak doğal seçilimin bu canlılık ekseninde çok daha hızlı bir süreci kapsadığı aşikardır. Dolayısıyla bu mikroorganizmalarda evrim sürecinin çok daha belirgin, kısa zamanlarda hayat bulması söz konusudur. Buna bağlı olarak canlıların konaklar üzerinde yaşam süreleri giderek artmakta. Böylelikle konak üzerinde belirti gösteren hastalığa karşı tedavi yöntemleri de boyut kazanmak ve aşama kat etmek durumunda kalabilmektedir.
ÖFKEMİZİ SAĞLIĞI KAR ALANI HALİNE GETİREN DÜZENE YÖNELTELİM
Bu noktada tedavi yöntemlerini geliştirmek üzere çalışan bilim insanlarının sorunun mümkün olan en ilksel aşamasında bir araya gelerek bilgi üretimini ve çalışmalarını paylaşması etkili bir çözüm yolu olacaktır, çünkü mikroorganizmaların sebep olduğu hastalığa karşı etkin bir çözüm yolu bulduktan sonra mikroorganizmanın yeni bir evrimsel süreci geçirmesine olanak tanınmaması, tüm konakları eşit bağışıklık sistemine ulaştırmak adına akılcı bir çözümdür. Bulunan tedavinin tüm dünyaya senkron bir şekilde ulaşmaması hali, sürekli yeni tedavi yöntemlerini bulup piyasaya sürmek demektir. Ancak burada hızlı bir şekilde üreyebilen ve evrim geçirebilen mikroorganizmalar bizi buhranlara sokmasın, öfkemizi insanlığın huzura kavuşması yerine yanlı ve karlı bir “tedavi” şeklini benimseyen bu sosyo-ekonomik düzene yöneltelim.
*Gen ifadesi ya da Gen ekspresyonu, DNA dizisi olan genlerin, fonksiyonel protein yapılarına dönüşmesi süreci için kullanılan bir terimdir. Basitçe, bu durum genlerin açık (aktif) olup olmadıkları olarak da tanımlanabilir.
[1] Burcu, E. (1998). Evrimci teorinin sosyolojik düşünce üzerindeki etkileri ve sosyobiyoloji. Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 15(2).