22 Eylül 2021 12:09

Joe Biden'ın BM konuşması ikna etmedi

ABD Başkanı Joe Biden'ın BM 76. Genel Kuruluna hitaben yaptığı konuşma, özellikle AB’li müttefikleriyle ilişkileri ve adını söylemeden eleştirdiği Çin politikalarıyla çelişkili olarak yorumlandı.

Fotoğraf: Tayfun Coşkun/AA

Paylaş

Birleşmiş Milletler 76. Genel Kurulu Salı günü başladı. ABD Başkanı Joe Biden’ın ilk yaptığı konuşmada, küresel iş birliği istediğini söyledi, ancak müttefikleri ve rakipleri, sözlerinin aksine, eylemlerinin Çin ile çatışma ve tek taraflı eyleme işaret ettiği görüşünde.

New York Times gazetesine yazan Beyaz Saray ve Ulusal Güvenlik Muhabiri David E. Sanger, konuşmadaki çelişkileri yorumladı. Sanger’in “BM’de Biden çatışma değil diplomasi çağrısı yaptı, bazıları şüpheyle yaklaşıyor” başlıklı yazısı şöyle*:

KÜRESEL İŞ BİRLİĞİ ÇAĞRISI YAPTI

Amerika’nın müttefikleri arasında, birlikte çalışmaya bağlılığı konusunda artan şüphelerle mücadele eden Başkan Biden, salı günü Birleşmiş Milletler’e yaptığı ilk konuşmasında iklim değişikliği, salgın ve Çin ile Rusya gibi otokratik ulusların genişleyen etkisini köreltme çabaları hakkında “acımasız diplomasi” çağrısında bulundu.

Genel Kurul salonundaki 30 dakikalık konuşmasında Biden, yeni bir küresel eylem çağı çağrısında bulundu ve yazın çıkan orman yangınları, aşırı sıcaklık ve koronavirüsün yeniden canlanmasının yeni bir birlik çağı gerektirdiğini öne sürdü. Biden, ABD ile Batılı müttefiklerinin hayati ortaklar olmaya devam edeceği konusunda ısrar ederek, “Güvenliğimiz, refahımız ve özgürlüklerimiz, benim görüşüme göre, daha önce hiç olmadığı kadar birbiriyle bağlantılı” dedi.

TRUMP’I HATIRLATAN DIŞ POLİTİKA KRİZLERİ

Ancak, bozguna uğratılmasından 20 yıl sonra Taliban’ın kontrolü yeniden ele geçirmesi ve Afganistan’dan kaotik Amerikan geri çekilmesi de dahil olmak üzere, kendi eylemlerinin karıştırdığı küresel anlaşmazlıktan çok az bahsetti. Ve yönetiminin, Çin’in Pasifik’teki etkisine karşı koymak için Avustralya ile yapılan gizli denizaltı anlaşmasında bir kenara atılan, Amerika’nın en yakın müttefiklerinden biri olan Fransa ile yaşanan infilaktan hiç bahsetmedi.

Bu iki dış politika krizi, doğası gereği keskin bir şekilde farklı olsa da Amerika’nın bazı ortaklarının Biden’ın geleneksel ittifakları güçlendirme taahhüdünü sorgulamasına neden oldular ve bazıları onu alenen -çok daha kapsayıcı bir dille sarmalanmış olsalar da- eski Başkan Donald J. Trump’ın “Önce Amerika” yaklaşımının unsurlarını sürdürmekle suçladı.

ÇİN DEMEDEN ÇİN’E ÇIKIŞTI

Çabası Amerika’nın rekabet gücünü ve ulusal güvenlik politikasına yeniden yön verme ve Pekin’in artan etkisine karşı koyma üzerine inşa edilmiş olsa da, Biden, konuşması boyunca ağzından hiç “Çin” kelimesini kullanmadı. Ancak tartışmasını, özünde demokrasiyi otokrasiye karşı desteklemeye kadar giden bir dizi seçenekle bağladı; bu, hem Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in hem de Rusya’nın Vladimir Putin’inin pek de örtülü olmayan bir eleştirisiydi.

“Yeni bir Soğuk Savaş ya da katı bloklara bölünmüş bir dünya aramıyoruz -tekrar söylüyorum, aramıyoruz” dedi. Yine de “tarihte bir dönüm noktası” olarak adlandırdığı şeyi tanımlarken, yeni teknolojilerin “insanları güçlendirecek mi yoksa baskıyı derinleştirecek bir güç mü” olarak kullanılıp kullanılmayacağını seçme ihtiyacından bahsetti. Bir noktada, Batı Çin’in Sincan bölgesindeki Uygurların hedef alınmasına açıkça atıfta bulundu.

Başkanın kıdemli yardımcıları dünyanın en büyük ekonomilerine sahip Çin ve ABD’nin -Amerika ve Sovyetler Birliği'nin bir zamanlar yaptığı gibi- dünyayı karşıt kamplara böldüğü ve birbirlerinin etkisine karşı koymak için müttefikler aradığı fikrini, en azından kamuoyu önünde, reddediyorlar.

Pekin ile olan ilişkinin, Soğuk Savaş’ın Moskova ile olan rekabetinden farklı olarak derin ekonomik karşılıklı bağımlılık ve iklimden Kuzey Kore’nin nükleer programını kontrol altına almaya kadar bazı ortak çıkar alanlarına damgasını vurduğunu ileri sürüyorlar.

Ancak özel alanda, bazı yetkililer artan benzerlikleri kabul ediyor. Avustralya’yı nükleer enerjili denizaltılarla donatmak için yapılan Amerikan-İngiliz anlaşması, Çin’in toprak iddialarını genişletmesi ve Tayvan’ı tehdit etmesi nedeniyle Pasifik’teki deniz dengesini yenileme çabasıdır. ABD ayrıca Çin’in sofistike teknolojiye ve Batı iletişim sistemlerine erişimini engellemeye çalışıyor.

Biden, kimi kastettiği konusunda şüpheye yer bırakmayarak, “Gelecek, halkını demir yumruk otoriterliğiyle boğmaya çalışanlara değil, insanlarına özgürce nefes alma yeteneği verenlere aittir” dedi: “Dünyanın otoriterleri, demokrasi çağının sonunu ilan etmeye çalışıyorlar ama yanılıyorlar.”

ÇİN’DEN BIDEN’A YANITLAR

Biden kürsüden ayrıldıktan birkaç saat sonra, Şi Cinping, önceden kaydedilmiş bir videoda Genel Kurul’a hitap ederek, Amerikan’ın, Çin hükümetini baskıcı ve yayılmacı olarak tasvir etmesini reddederek, tüm halklar için barışçıl kalkınmayı desteklediğini iddia etti.

Şi’nin dili ölçülüydü ve tıpkı Biden gibi ülkesinin baş rakibini de belirtmedi, ancak Çin’in Avustralya denizaltı anlaşmasına karşı öfkesine açık bir gönderme yaptı. Dünya, “küçük çemberler veya sıfır toplamlı oyunlar oluşturma uygulamasını reddetmeli” diyerek uluslararası anlaşmazlıkların “kalite ve karşılıklı saygı temelinde diyalog ve iş birliği yoluyla ele alınması gerektiğini” de sözlerine ekledi.

Ayrıca ülkesinin, en kirli fosil yakıt programlarından birine son vererek “yurtdışında kömürle çalışan yeni enerji projeleri” inşa etmeyi bırakacağını da duyurdu. Çin, kömürle çalışan elektrik santrallerinin açık ara en büyük finansörü.

BIDEN’IN NEW YORK MESAİSİ KISA SÜRDÜ

Biden’ın New York’taki Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun yıllık açılışındaki ilk konuşması pandemi tarafından susturuldu. Pek çok ulusal lider katılmadı ve geleneksel olarak Eylül ritüeline damgasını vuran büyük resepsiyonlardan ve amansız trafik tıkanıklıklarından çok azı vardı. Sadece birkaç saat kaldı ve orada sadece bir müttefikle görüştü: Avustralya Başbakanı Scott Morrison. Günün ilerleyen saatlerinde, Biden, denizaltı anlaşmasının diğer ortağı olan İngiltere Başbakanı Boris Johnson ile Washington’da bir araya geldi.

Geçen hafta, üç ülke gizlice müzakere ettikleri nükleer denizaltı anlaşmasını açıklamışlardı. Avustralya, Fransa’nın konvansiyonel olarak çalışan denizaltılar inşa edeceği önceki bir anlaşmadan vazgeçtiğini söyleyerek, müttefikleri tarafından ihanete uğramış hisseden Fransız liderleri öfkelendirdi. Sürpriz duyurular, Avustralya savunmasını ABD’ye daha yakından bağladı; sadece birkaç yıl önce Amerikan-Çin rekabetinde taraf tutmaktan kaçınmayı amaçlayan bir ülke için büyük bir değişim.

Salı gününe kadar, Biden, Johnson ve Morrison’ı en son haziran ayındaki  G7 zirvesi toplantısında gördü, o sırada aynı etkinliğe katılan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’dan gizlenen derin müzakereler içindeydiler.

Salı günü ise Biden ile; denizaltı anlaşmaları ve en yakın ortaklarının sessizliği üzerine çileden çıkan, 240 yılı aşkın ilişkileri boyunca emsali görülmemiş bir hareketle Washington’daki Fransız büyükelçisini ve aynı şekilde Avusturya’daki elçisini geri çağıran Macron arasında bir konuşma olmadı. İkisinin de telefona ulaşmasını engelleyen sadece zamanlamaya dair zorluklar mıydı, yoksa Macron’a ulaşma zorluğu kasıtlı mıydı, belli değildi.

AFGANİSTAN MESELESİ

Biden’ın yaptığı konuşma, kulağa daha çok, Taliban Kabil’i direniş görmeden almadan önce ve Asya’ya dönüş (politikası) Avrupa ile ilişkileri için bir engel haline gelmeden önce yapacağı bir konuşmaya benziyordu.

Yardımcıları, Başkan’ın; Fransızlar onu – salı günü gazetecilere Trump’ın müttefiklere yaklaşımının “ruhunun” Biden yönetiminde de “hâlâ aynı” olduğunu söyleyen Fransız Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian’ın yaptığı gibi- selefiyle karşılaştırdığında, sertleştiğini söylüyorlar.

Diğer müttefikler, Biden’ın Afganistan’dan çekilmek için --minimum istişare ile- son tarih olarak 31 Ağustos’u belirlemesine itiraz ettiler. (Beyaz Saray, NATO müttefiklerine tamamen danışıldığını savunarak farklı bir hikaye anlatıyor.)

Afganistan’daki zamanlama, ülkenin hızla Taliban’a düşmesi öngörülmüş olabilseydi muhtemelen sadece arka oda homurdanmaları yaratırdı. Bunun yerine, yabancıları ve onlara yardım eden Afganları havadan nakletme çabası, Amerikan ilgisizliği imajını yarattı.

BM yetkilileri salı günü yaptıkları açıklamada, Taliban’ın Afganistan’ı Birleşmiş Milletler’de temsil etmesi için hareketin Katar’daki Sözcüsü Suhail Shaheen’i büyükelçi atadığını ve bu yılki Genel Kurul’da konuşma yapmasına izin verilmesini istediğini söyledi. Taliban’ın Genel Kurulun Kimlik Bilgileri Komitesi tarafından değerlendirilmesi gereken talebi, Afganistan’ın devrik hükümeti tarafından atanan mevcut elçiyle çatışmaya neden oluyor.

Afganistan konusunda, Biden, daha büyük resme dönmeye çalıştı, “20 yıllık çatışmayı sona erdirdik” dedi. ABD’nin artık iklim krizi, siber saldırılar ve pandemiler benzeri zorlukların peşine düşmek için daha özgür olduğunu iddia etti. Ve ittifakları küçümseyen, hem dostlarına hem de düşmanlarına hakaret eden ve çeşitli anlarda Kuzey Kore ve İran’a karşı askeri harekât tehdidinde bulunan selefinden çok daha uzlaştırıcı bir mesaj verdi. “ABD askeri gücü, ilk değil, son çare aracımız olmalı” ve “dünyada gördüğümüz her soruna bir yanıt olarak kullanılmamalı” dedi.

İRAN’LA İLİŞKİLER

Paris İklim Anlaşması ve Dünya Sağlık Örgütü de dahil olmak üzere son sekiz ayda yeniden katıldığı bir dizi uluslararası düzenleme ve kurumu sıraladı. ABD’nin, BM İnsan Hakları Konseyinde yer almak için adaylığından ve İran nükleer anlaşmasını yeniden kurmaktan bahsetti. Her ikisinden de Trump ayrılmıştı.  

Aslında İran, yeni Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan’ın Viyana’da haziranda sona eren nükleer müzakerelere geri dönülmesi yönünde çağrıda bulunan Avrupalı liderlerle bir araya gelmesiyle arka oda diplomasinin merkezindeydi. İranlı yetkililer, görüşmelerin önümüzdeki haftalarda yeniden başlamasının muhtemel olduğunu belirtti. Ancak Amerikalı ve Avrupalı yetkililer, İran’ın yeni cumhurbaşkanı İbrahim Reisi hükümetinin anlaşmaya geri dönmek için yüksek bir fiyat istemesini ve bomba kalitesinde uranyum üretimine her zamankinden daha fazla yaklaşarak Batı’ya baskı yapmasını bekliyorlar.

Reisi, New York’a gelmedi ancak video ile ateşli bir konuşma yaptı. “Bugün, dünya ‘Önce Amerika’ veya ‘Amerika Geri Döndü’ ile ilgilenmiyor” dedi. “Yaptırımlar, ABD’nin dünya uluslarıyla yeni savaş biçimidir” dedi. Ancak yaptırımların hafifletilmesi karşılığında anlaşmaya geri dönmeyi de dışlamadı.

Bay Biden, koronavirüs pandemisini barışçıl uluslararası iş birliği ihtiyacının başlıca örneği olarak göstererek, “bombalar ve mermiler kovid-19’a veya gelecekteki varyantlarına karşı savunmasız” dedi. Ve bazı aşılanmış insanlara destekleyici (yeni) aşılar yapmaya doğru ilerleyen ABD’nin, aşılamanın henüz yeni başladığı daha yoksul ülkeler için çok az şey yaptığı yönündeki argümanlara karşı çıktı.

ABD, “diğer ülkelere 160 milyon dozdan fazla kovid-19 aşısı gönderdi” dedi.

“Kolektif bir bilim eylemine ve siyasi iradeye ihtiyacımız” olduğunu söyledi: “Mümkün olduğu kadar çabuk silaha sarılmak ve oksijene, testlere, tedavilere erişimi genişletmek ve dünya çapında hayat kurtarmak için şimdi harekete geçmeliyiz” (DIŞ HABERLER)

* Ara başlıklar Evrensel’e aittir.

Çeviri: Evrensel Dış Haberler Servisi

ÖNCEKİ HABER

Barınamayan öğrencilerin eylemlerine CHP'li gençlerden destek

SONRAKİ HABER

HDP’den Kayyum İzleme Raporu: Tarihin en büyük soygunuyla karşı karşıyayız

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa