22 Aralık 2012 07:26

Umut yolculuğu ölüm yolculuğuna dönüşmesin

Gülseren Yoleri

Yasadışı göçmenlik, savaş, açlık yada sosyal sorunlar nedeni ile yaşama yada insanca yaşama imkanları kalmayan insanların yeni yurt arayışıdır. Aradıkları insanca bir yaşamdır aslında. İnsanca barınmak, insanca yemek, insanca gelişmek, okumak, yazmak, oynamak, gülmek, çalışmaktır. Aradıkları insanca sevmek sevilmektir.

Bulduklarıysa bunun tam tersidir çoğunlukla. Çıktıkları bu umut yolculuğu pek azının yüzünü güldürür. Bu buruk gülümsemeninse devamlılığının hiçbir zaman garantisi olmaz.

Türkiye’de ve dünyada yasadışı göçmenler kadın erkek ayrımı olmaksızın ağır sorunlarla karşı karşıyalar. Özellikle yaşa dışı yollarla gelenler için umut yolculuğu ölüm yolculuğuna dönüşmekte ve eziyet yola çıktıkları anda başlamakta çoğu zaman.  Dağları aşarak haftalar süren zorlu bir yolculuğa, denizden bot yahut kötü teknelere doluşarak devam edilmekte. Haftalar süren bu yolculuk sırasında gücü tükendiği için dağ yollarında, kamyon yahut tır kasalarında havasızlıktan, botların batması nedeni ile denizlerde boğularak ölmekten  kurtulanları bekleyen zorluklar onları bir kez daha canlarından bezdirecek kadar ağır.

Resmi polislere yakalananların geri gönderilme endişesi ve geri gönderme merkezlerinin sağlık ve beslenme dahil temel hak ve ihtiyaçları yeterince karşılamaması, suçlu muamelesi görmeleri ve bu sürecin aylarca devam etmesi çok kez onları canlarından bezdirebilmekte.

YASAL BOŞLUKLARIN DOĞURDUĞU ZORLUKLAR

Mültecilerin durumuna dair uluslar arası Cenevre sözleşmesine Türkiye coğrafi çekince koymuş bulunmakta. Halen bu çekince kaldırılmadığından Avrupa dışından gelen kişilerin Türkiye’de mülteci olarak kalabilmeleri mümkün değil. Bu Türkiye’nin transit geçiş ülkesi olarak kullanılması sonucunu doğuruyor. Bu nedenle Türkiye’de bulunan yabancıların asıl amaçları bir yolunu bulup kapağı Avrupa ülkelerine atmak oluyor. Türkiye devleti de kendisini bu insanların yaşamından sorumlu görmüyor. Topraklarına yasadışı yollarla giren ve bu şekilde yaşayan yabancıları bir anlamda yok sayıyor. Bu yüzden Türkiye’de bulunan yabancıların çıktıkları umut yolculuğu henüz bitmiş değil. Ege denizinde yada Meriç nehrinde meydana gelen boğulmaların nedeni de, Bulgaristan ya da Yunanistan ormanlarında güçten düşüp ölenlerin de hikayeleri buradan çıkıyor.

Yabancılar yada yasadışı göçmenler konusunda sadece Türkiye değil tüm dünya devletlerinin politikalarında önemli sorunlar var. Yabancıların hiçbir yerde insan yerine konmadıklarını söylemek abartı değil. Bu gün bazı Avrupa ülkelerinde Türkiye’ye göre daha iyi imkanlar sağlandığı düşünülse de bu, gerçeği yansıtmamakta.

Avrupa devletleri ülkelerinde yasal statü kazananlara dahi sağladığı olanaklarda önemli kısıntılara gitmiş bulunmakta. Ancak Türkiye’deki durumun içler acısı hali ayrıca dikkate alınması gereken bir durum. Giderilmeye çalışılsa da mevzuat eksikliği önemli boyutta. Türkiye’de bu konuda bir gelişim söz konusu gibi görünse de bu gelişimin nedeni Avrupa ülkelerinin baskısı. Türkiye’den Avrupa’ya yasadışı geçişleri önlemek isteyen Avrupa ülkeleri, gerek Türkiye’ye girişlerin engellenmesi ve gerek Türkiye’ye bir şekilde girmiş bulunan yabancıların Avrupa ülkelerine geçişlerinin engellenmesi için çeşitli çabalar içersindedir. Bu çabalara yabancıların yasadışı da olsa Türkiye de kalmalarını sağlamak da dahildir. Bu nedenle Türkiye de geçici ikamet imkanı sağlayan bazı uygulamalarla, yasadışı çalışmaya göz yumulması ile yabancıların Avrupa’ya geçiş istekleri zayıflatılmaya çalışılmakta.

Bu konuda Avrupa ülkelerinin Türkiye’ye fon sağladığı da bilinen bir gerçek.

İnsanca bir yaşam için ölümü göze alarak çıkılan yolculuklardan, halen acı hikayeler kalmaktadır geriye. Oysa bu bir kader değil. Ya dünyanın her yerini yaşanabilir kılmakla ya da sığınılan ülkelerin yabancılara insanca yaşama imkanı sunması ile her şey daha insanca olabilir.


KADINLARIN GÖÇ YOLU DAHA ÇETREFİLLİ

KADINLAR ve elbette çocuklar bu durumunun en dezavantajlı grubu. Gerek geri gönderme merkezlerinde ve gerek dışarıda kaçak olarak sürdürülen yaşam kadınlara ve çocuklara ek zorluklar ve yükler getiriyor. Geleneksel erkek egemen bakış, yasal ve toplumsal koruması olmayan kaçak  göçmen durumundaki kadına karşı acımasız davranmakta. Onu her anlamda suistimal etmeyi kendisine hak bilmektedir. Bu durum istismar boyutunu aşmakta, çoğu kez kadınlar zorla fuhuşa ve suça  zorlanmaktadır. Resmi makamlara yakalanarak geri gönderilme riskini  göze alamayan kadınlar, şikayetçi olamamakta, bu da istismarcıların ve suç çetelerinin işini kolaylaştırmaktadır.Kadınlar çoğu kez çıktıkları umut  yolculuğunu tamamlayana kadar bu eziyetlere dahi katlanmaktadır.


TÜRKİYE’DE YABANCILAR VE GERİ GÖNDERME MERKEZLERİNİN DURUMU

GAYRI resmi rakamlara göre, her yıl yaklaşık bir milyon yasadışı göçmene ev sahipliği yapan Türkiye’de yabancılar sorunu, Ortadoğu’daki hareketlilik özellikle Suriye’deki savaş nedeniyle daha da büyük boyutlara ulaşmış durumdadır.
Burada sözü edilen yabancılar, Türkiye’ye yasal yollarla girip vize süresi bittiği halde çıkış yapmayan, yada yasa dışı yollarla Türkiye’ye giriş yapan değişik ülke vatandaşları. Bu kişilerin pek çoğu yasal kimliklerini bilerek yok ettikleri yahut bir şekilde kaybettikleri için kimliksiz/kağıtsız durumdadır. İsimleri ve milliyetleri konusunda kendi beyanları ve zaman zaman başvurulan uzman belirlemeleri ile hareket edilmektedir.

Yakalanmaları halinde ülkelerine geri gönderilmemek için kimlik belgelerini ve pasaportlarını yok eden yabancılar, Türkiye’yi başlangıçta sadece transit geçiş ülkesi olarak kullanmaktayken, bu gün pek çok yabancı Türkiye’de kalmak istediğini söylemektedir. Ancak Türkiye Devleti’nin  Cenevre Sözleşme’sine koyduğu coğrafi çekince nedeni ile Avrupa dışından gelmiş bulunan yabancıların Türkiye’ye mülteci olarak kabulleri mümkün olmadığından, çoğu yabancı yaşamlarını kaçak/ yasadışı olarak sürdürmektedirler.

Gerek Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne yapılan başvuruların sonuçlanmasına kadar geçen uzun zaman içinde ve gerek tamamen yasadışı olarak Türkiye’de yaşarken yabancılar ağır yükler ve hak ihlalleriyle karşı karşıya kalıyor.
Yabancı olmakla uğradıkları sosyal ayrımcılık, angarya koşullarında karın tokluğuna çalıştırma, suça ve fuhşa zorlanma, eğitim ve sağlık dahil temel haklardan mahrumiyet  ve benzeri pek çok sorunla baş etmek durumunda kalmaktadırlar.

Resmi makamlarca yakalanmış ve serbest bırakılmamış olmak yabancıları yukarıdaki bazı eziyetlerden uzaklaştırsa da, sorunlarının pek çoğunu çözmemekte, bir anlamda bu sorunları “geri gönderme merkezi” olarak anılan yerlere taşımaktadır.
Geri gönderme merkezleri, yakalanmış olan yabancılardan geri gönderilebilecek olanları ülkelerine geri gönderene kadar tutukluluk benzeri koşullara mecbur etmektedir.

2012 Mayıs ayında Edirne, Kırklareli ve İstanbul’daki geri gönderme merkezlerine yaptığımız ziyaretlerde bir kez daha tanık olduğumuz üzere; buralarda tutulan yabancılar suçlu gibi kapalı tutulmaktan, eğitim, sağlık, beslenme başta olmak üzere temel ihtiyaçlarının karşılanmadığından, ülkelerine geri gönderilmeleri durumunda ağır sorunlarla karşılaşacak olmalarına rağmen ısrarla geri gönderilmeye çalışılmaktan, BMYYK’daki işleyişin yavaşlığından v.s. yakınırken, resmi görevliler ise; olanak, personel ve parasal yetersizliklerden, resmi işlemlerin gecikmesinden v.s. yakınmaktadırlar.

Türkiye Devleti yabancılar konusundaki mevzuat eksikliğini gidermek ve Avrupa ülkeleri ile değişik koordinasyonlar geliştirmek için çalışmalar yürütmektedir. Bu anlamda yakın tarihte çıkması beklenen önemli bir yasanın çalışmaları sürmektedir.
Diyebiliriz ki; yasadışı göçmenler  nerede olduklarına bakılmaksızın dünyanın sorunudur ve dünyanın ortak vicdanının ve adaletinin bir göstergesidir.  Ne yazık ki bu gösterge henüz utanç sınırını aşamamıştır.

Evrensel'i Takip Et