Yönetmen Nisan Dağ: En karanlık dünyada bile bir ışık olabileceğini göstermek istedim
Yönetmen Nisan Dağ ile bu hafta vizyona giren Bir Nefes Daha filmini konuştuk.

Nisan Dağ | Fotoğraf: Kişisel arşiv
İsmail AFACAN
İstanbul
Yönetmen Nisan Dağ’ın “Bir Nefes Daha” filmi bu hafta vizyona girdi. 28. Altın Koza Film Festivali’nden En İyi Yönetmen, En İyi Senaryo, Yardımcı Rolde En İyi Erkek Oyuncu, Umut Veren Genç Erkek Oyuncu, Türkan Şoray Umut Veren Genç Kadın Oyuncu, Film-Yön En İyi Yönetmen ödülleriyle dönen “Bir Nefes Daha” yoksulluk, bonzai ve rap ikileminde kalmış Fehmi’nin hikayesini anlatıyor. Filmde Oktay Çubuk, Hayal Köseoğlu, Ushan Çakır, Eren Çiğdem ve Müfit Kayacan rol alıyor.
Nisan Dağ’la “Bir Nefes Daha”yı konuştuk. “Bir derdi olanlar için rap sözel bir silah” diyen Dağ, “İçinde yaşadığımız dünya birçok açıdan gittikçe karanlığa doğru ilerliyor. Kolektif olarak bir depresyon yaşıyoruz, güçlü durmakta her geçen gün zorlanıyoruz. Böyle bir iklimde, sinemanın gücünü kullanarak bir parçacık bile olsa umut aşılayabilmenin çok kıymetli olduğunu düşünüyorum” ifadelerini kullandı.
Yaşam koşulları zor olan bir mahallede, rap ve bonzai ikileminde kalmış bir gencin hikayesini sinemaya taşıma fikri nasıl ortaya çıktı?
2015 yılında MTV için yönettiğim Rebel Music belgeseli sayesinde, o zamanlar daha çok arka mahallelerde yaygın olan rap alt kültürünü keşfettim. Henüz rap müzik bugünlerdeki gibi trend değildi o yıllarda. İstanbul’un sert mahallelerinde yaygınlaşan olan Hip-hop’un doğu kültüründe yer buluş biçimi ilgimi çekmişti. Daha sonradan rapin özellikle de filmimdeki Fehmi karakteri gibi gençlere güç veren bir unsur olmasından etkilendim. Belgeselin ardından mahallelerde gönüllü ders verdiğim ve vakit geçirdiğim süreçte, bağımlılık problemi ve bonzainin bu tarz mahallelerdeki yaygınlığı dikkatimi çekti ve bununla ilgili bir film yapmaya karar verdim.
Filmin temeli, belgesel çalışmasına dayanıyor. Bu sırada yaptığınız gözlemleriniz filme nasıl yansıdı? Biraz bahseder misiniz?
Çektiğim belgesel aslında sadece beni filmin çıkış noktasına doğru yönlendiren ilk rüzgar oldu diyebilirim. Kendi yaşantımın ve telaşımın içinde yaşayıp giderken fark etmediğim Türkiye gerçeklerini görmemi sağladı ve benim için bir uyanış oldu. Belgesel çekimi ardından gelen iki yıllık sürecin sonrasında Bir Nefes Daha’yı yapmaya karar verdim. Filmdekine benzer mahallelerde vakit geçirmiş olmak ve gençlerin problemlerini gözlemlemek filmin sahiciliğinde anahtar rol oynuyor. İnternet üzerinden yaptığım araştırmalar ve bağımlıların yakınlarıyla yaptığım sohbetler de hikayeyi beslememde yardımcı oldu.
Filmin baş karakteri Fehmi yoksulluk, bonzai ve rap üçgeninde gidip geliyor. Ekonomik durumu iyi olan Devin’le aşk yaşamaya başlıyor. Filmden yola çıkarak aşkın iyileştirici ve dönüştürücü gücüne dair neler söylersiniz? Sanki filmde aşk değil de bireyin kendi iradesinin belirleyici olduğuna vurgu yapıyorsunuz?
Film aşkın iyileştirici ve ilham verici tarafından bahsettiği kadar, aşkın toksik yanını da ele alıyor. Bir hikaye anlatıcı olarak seçtiğim konuları gri bölgeleri ile ele almayı tercih ediyorum. ‘Aşk kurtarır’ gibi bir noktaya bağlanmıyor film. Günün sonunda Fehmi de, Devin de kendi içlerine dönerek güçlü duruyorlar. Bu vardıkları noktada elbette birbirlerinden ilham almış olabilirler ancak esas gücü kendi içlerinde buluyorlar. Hayatta iyi ya da kötü, neyin bize yön vereceğini seçmek kendi elimizde aslında.
Fehmi’nin yaşadığı buhranı zaman zaman animasyonlarla anlatıyorsunuz? Animasyonları tercih etmenizdeki nedenleri nasıl açıklarsınız?
Dünya ve Türkiye sinemasından örneklere baktığımızda, uyuşturucu etkisinin belli başlı kamera dilleri ve efektleri ile görselleştirildiği birçok film var. Bir Nefes Daha’nın dünyasına has, özgün ve o deneyimi seyirciyle en güçlü şekilde paylaşacak tercihin çizim animasyon tekniği olduğuna, daha senaryo yazım aşamasında karar verdim. Özellikle eski bağımlılardan öğrendiğim, uyuşturucunun etkisi altındayken dış dünyanın olduğundan daha korkutucu görünüyor olmasını yansıtmak, Fehmi’nin bozulan gerçeklik algısını perdeye aktarmak için ideal anlatım biçimi olarak animasyonu seçtim. Anlatımda sağladığı sonsuz özgürlük sayesinde, animasyon sahnelerinde Fehmi’nin zihninin derinliklerine inebildim, ve onun gözlerinin gördüğü o bambaşka gerçekliği seyirci ile paylaşma şansım oldu.
Çıkışsız bir atmosferin hakim olduğu filmde umutvari bir final var… Bu finali niçin tercih ettiniz?
Bu filmi yapma sebeplerimden en önemlisi bu umudu seyirciye aktarabilmekti. En karanlık, en sert dünyada bile bir ışık olabileceğini göstermek istedim ve bu ışığı eğer ararsak içimizde bulabileceğimizi anlatmak istedim. İçinde yaşadığımız dünya birçok açıdan gittikçe karanlığa doğru ilerliyor. Kolektif olarak bir depresyon yaşıyoruz, güçlü durmakta her geçen gün zorlanıyoruz. Böyle bir iklimde, sinemanın gücünü kullanarak bir parçacık bile olsa umut aşılayabilmenin çok kıymetli olduğunu düşünüyorum. Sinemanın iyileştirici gücüne her zamankinden daha çok ihtiyaç duyduğumuz günlerdeyiz.
"BİR DERDİ OLANLAR İÇİN RAP SÖZEL BİR SİLAH"
Bir Nefes Daha filminden bir kare | Fotoğraf: Nisan Dağ kişisel arşivi
Eskiden gecekondu mahallelerinde arabesk müzik ve kültür yaygındı. Bunun yerini rap müzik aldı. Bu mahallelerde yaşayan gençlerin rapla kurduğu bağı nasıl açıklarsınız?
İstanbul’un birçok mahallesinde halen popüler olan bir tür arabesk. Rap yapan ve dinleyen gençler, -özellikle de arabesk rap yapan gençler- bir yandan arabesk de dinliyorlar. Karaçınar gibi yoksul semtlerde yaşayan ve hayata yenik başlayanların, rap müziği benimsemesinin bir anlamı var. Bir derdi olanlar için rap sözel bir silah - tabii ki dejenere rapten bahsetmiyorum. Hayattaki zorlukları dışa vurup, haksızlıklara karşı isyan edebilmeyi sağlıyor rap. Hip-hop kültürü bu mahallelerde yolunu bulmadan önce, yine benzer sebeplerden bu gençlerin aileleri de arabesk müzikte bulmuşlar kendilerini. Ancak hip-hop kültürünün verdiği güçlü duruşu gençler daha tutkuyla sahiplenmiş gibiler.
Peki sizin rap müzikle ilişkiniz nasıl? Rap sizin için ne anlam ifade ediyor? Sevdiğiniz rap müzisyenler kimler?
Rap müziği her zaman sevmişimdir. Ergen yıllarımda Eminem ve Ceza’nın şarkılarını ezbere söylediğimi hatırlarım. Amerika’da yüksek lisans yaparken New York’ta yaşadığım üç seneyi aşkın sürede ise hip-hop kültürünün kaynağına bu kadar yaklaşmış olmaktan dolayı belki de, hip-hop’un tarihine vakıf oldum ve rap müziği protest duruşu ile aynı potada eriten Tupac, Run the Jewels gibi rapçileri dinlemeye başladım. Şu sıralar Türkiye’deki favorilerim Ezhel, Şanışer, Kamufle ve tabi ki film müzikleri için iş birliği yaptığım DaPoet. Daha çok ‘oldschool’ olarak tabir edilen, boombap tarzı rapten hoşlanırım aslında. Son yıllarda gittikçe trend olan trap akımından keyif almam, ancak Ezhel bunun istisnası oldu benim için. Özellikle Ezhel’in Olay şarkısından çok etkilendim. Ezhel’in duruşu, hayata bakışı ve cesaretine saygım sonsuz. İşte bence gerçek bir rapçi böyle olmalı.
Evrensel'i Takip Et