Suriyeli mülteci Ahmet: Bu paraya çalışmam dersem, ne yapacağım?
Suriyeli mülteciler, mülteci düşmanlığı yüzünden kendileri işten eve gidip gelmek, aileleri ise pazar market alışverişi dışında sokağa çıkmadıklarını söylüyorlar.
Fotoğraf: Eda Aktaş/Evrensel
Nevruz MERSİN
İstanbul
Ahmet ile Aslan, yolları İstanbul Tuzla’da kesişmiş, aynı kaderi yaşayan iki mülteci. Ahmet iki çocuk babası, Aydınlı’da ailesiyle yaşamaya çalışıyor. 6 yıl önce gelmiş İstanbul’a. Uzun zaman sürekli iş değiştirmek zorunda kalmış. “Sebebini sormanıza gerek yok abla” diyor. Birbirlerine bakıp gülüyorlar. Aslan ise “Ben diyeyim 20, sen de 30 tane iş değiştirdim 6 yılda” diyor. Ağabeyi, ablası ve annesiyle yaşıyor Aslan. “Benle abim çalışıyoruz, ablam da çalışıyordu eskiden ama iş kazası geçirdi. Çalıştığı fabrikada üzerine iş makinesi düştü. Sigortası yok, çalışma izni yok. Hastaneye götürmekten başka hiçbir şey yapmadılar. Şimdi biraz daha iyi ama sadece ihtiyacını karşılayabilecek kadar yürüyor. Eskisi gibi olma şansı yok. Biz bu duruma bir şey yapabilir miyiz” diye sorup hemen arkasından şunu söylüyor: “Kaç yıl oldu hiçbir şey yapmazlar.”
MECBUR KALMADIKÇA DIŞARI ÇIKMIYORLAR
Yaşadıkları mülteci düşmanlığı yüzünden kendileri işten eve gidip gelmek, aileleri ise pazar market alışverişi dışında sokağa çıkmadıklarını söylüyorlar. Ahmet şunları anlatıyor: “Benim eşim daha geçen hafta babasının cenazesi için karşıdan dönerken metroda yaşamış bu durumu. Ağlayarak geldi istasyonda yanıma, çocuklar ses yapınca yanındaki kadın gürültüden rahatsız olup, ‘Siz neden buraya geldiniz, niye bu kadar çok çocuk yapıyorsunuz, gidin bu ülkeden’ diye sataşmış. Anlattıklarının üzerine güvenlik görevlisinin yanına gittim, bana ‘Huzursuzluk çıkarma’ deyip, kendisi zorluk çıkardı. ‘Seni şikayet ederim git buradan’ deyip kovdu beni. Halbuki tek isteğim madem güvenliksin, güvenliği sağla, benim çocuklarımı ve eşimi neden insanlar rahatsız etsinler.”
Ailelerinin yalnızca pazarda alışveriş yapacak kadar Türkçe konuşabildiklerini, onun dışında bir yere çıkamadıklarını, neredeyse her çıktıklarında da hakarete maruz kaldıklarını anlatıyorlar. Aslan, “İşyerinde de durum aynı. Ben önümdeki işi yaparken yanımdaki arkadaşım şikayet edecek bir şey bulup, ‘Hep sizin yüzünüzden, geldiniz memleketin huzurunu kaçırdınız, ne zaman gideceksiniz buradan’ diyor. Konuşmuyorum abla, hangi birine sesimi çıkartayım susup işimi yapmaya devam ediyorum” diyor.
VETERİNERLİKTEN DERİ İŞÇİLİĞİNE
“Bir de bu var” diyor Ahmet: “Siz her işi yapıyorsunuz diyorlar, mecbur yapacağız abla. Zaten en zor şartlarda, sigortasız, izinsiz çalışıyoruz. Bizim iş seçme lüksümüz yok. Hadi bu işi yapmıyorum diyeyim, adam bana olur mu diyecek? Kapı orada çık git diyecek. Ben veterinerlik okuyordum Suriye’de, üçüncü sınıf öğrencisiydim, kaldırdığım tek ağırlık kalemdi, şimdi deride her gün 2-3 ton ağırlığında malzeme taşıyorum.”
“Yetiyor mu peki kazandığınız” para diye sorduğumuzda yine kendi aralarında gülüşüyorlar. Ahmet şunları söylüyor: “Çok şükür, hiç yoktan işim var, evim var, sokakta değilim, işten eve gelene kadar maaşım eriyip bitiyor ama aç da kalmıyorum. Benim kafamı sokacağım bir evim var, ama arkadaşlarım akrabalarım, Suriye’de yaz kış çadırlarda yaşıyorlar. Soğuk sıcak demeden 5-10 kişi koca çadırda hayatta kalmaya çalışıyor, onları düşündükçe şükür diyorum.”
“Geçen hafta ev sahibi aradı” diyor Aslan da: “Kiramız 1000 lira şimdi ama yıl başında 1500 liraya çıkaracakmış, haber vermek için aramış. Tamam dedim, ev bulamam ki başka yerde, taşınmak da masraf. Bakıyoruz başımızın çaresine ama işten atılırsam ne olur işte onu bilmiyorum. Geçinmek denirse buna geçiniyoruz.”
‘BEN ÇALIŞMAM DERSEM BANA KİM BAKACAK?’
Bir yandan da siyasi malzeme yapıldıklarının da farkındalar. Ahmet, “Bizi kağıt parçası gibi oradan oraya atıyorlar. AKP kalkıyor Suriyeliler kardeşimizdir diyor, öteki partiler kalkıp biz mültecileri ülkesine göndereceğiz diyor. Neden, sırf AKP kardeş dediği için. İnsanlar bizden rahatsız oluyor diye, bunlar memleketine gitsin diyerek bizden rahatsız olanlar onlara oy verir diye yaşatıyor bunları bize. Ben Türk vatandaşı değilim, oy veremem. Sadece ben de burada yaşıyorum, kira ödüyorum, elektrik ödüyorum, aynı mahallede yaşadığım insanlarla sorun yaşamamak istiyorum. Ucuza çalışıyorsun diyorlar, sigortasız çalışıyorsun diyorlar, ben mi böyle olsun istiyorum, sigorta yaparlarsa işime gelir. Suç bizde değil abla, bedava çalışıyorsam kendime bedava çalışıyorum. Bana verdikleri parayı yanımdakine mi vermiyorlar sanki! Ben memnun muyum bu paraya çalışmaktan? Hadi kabul etmedim asgari ücretle ya da altına ücretle çalışmam dedim ne yapacağım, çalarsam hırsız, öldürürsem katil olacağım. Sen mi bana vereceksin, bana mı bakacaksın? Sen devletten para alıyorsun diyorlar, hadi buyurun beraber gidelim, belediyeye gidelim, bankaya, Saray’a gidelim, nerede ne zaman istiyorsa sorsunlar, ben yardım alıyor muyum almıyor muyum?” diyor.
“Burada anlattıklarımızı adımızı vererek yayımlamayacaksınız değil mi” diyor Aslan, “Yoksa bizi burada hepten rahatsız ederler. İşyerinde görürler, tanırlar, kötü olur” diye anlatıyor derdini. “Yok” diyorum, “Rastgele iki isim kullanacağım.”