ABD’de emekçiler hareketli ama sendika merkezleri aynı
ABD’de Trump’ın başkanlığıyla yükselen toplumsal hareketlilik ve işçi eylemleri Biden döneminde de sürüyor. Öte yandan merkez sendikal konfederasyonlar bu tablonun gerektirdiği mücadeleden uzak.
Fotoğraf: Evrensel
Ekim KILIÇ
New York
ABD ve dünyada ‘Devletçi sosyal demokrat politikalara geri mi dönülüyor?’ tartışmalarıyla geçtiğimiz bahar aylarında dikkatleri üzerinde toplayan Başkan Joe Biden yönetiminin, ulusal ekonomi, güvenlik ve dış politikada şimdiye kadar yürüttüğü politikalarla Trump dönemini sürdürdüğü çeşitli çevrelerce dillendiriliyor. Ekonomide Çin karşıtı yüksek ticaret vergilerinin kalkmadığı, ekonomik milliyetçilik politikasının sürdürüldüğü, dış politikada ‘Önce Amerika’ politikasının Afganistan’dan, dünyada herkesi hayretlere düşüren apar topar çekilişiyle ve ardından İngiltere ve Avustralya ile üçlü bir güvenlik iş birliği anlaşmasının Güneydoğu Pasifik üzerine imzalanmasıyla sürdürülmesi ve halkın taleplerine rağmen polis bütçesinin gitgide artması, Biden yönetimini Trump’ın devamcısı kılıyor. Emekçiler ve halklar cephesinde ise Trump’ın her gün çıkıp konuşmasından azade olmanın getirdiği huzur, yardım paketlerinin basında yer alan iddialara göre daha büyük bir yoksulluğu önlemesi ve aşıların görece yaygınlaşması bir rahatlama sağlamış durumda.
Ancak emekçiler ve halklar için Trump döneminde yükselen mücadele kesilmedi. Mücadele gerek sokak eylemleri gerekse iç tartışmalarla devam ediyor. Örneğin 13 Eylül Pazartesi günü Metropolitan Sanat Müzesi’nde New York’tan Temsilciler Üyesi Alexandria Ocasio-Cortez’in 35 bin dolarlık biletle ve ‘Zenginleri vergilendirin’ yazan beyaz elbisesiyle katıldığı kostüm gecesine tepkiler yağdı. Bir yandan eylemin biçimi eleştirilirken diğer yandan müzenin önünde aynı gece yapılan Siyah Yaşamlar Değerlidir (BLM) eyleminde New York polisinin göstericilere vahşice saldırısı sosyal medyada tartışma ve ironi konusu oldu.
İŞÇİLER HAREKET HALİNDE
İşçilerde ise hareketlilik kesilmedi. Starbucks emekçilerinin örgütlenme çabaları, ABD Otomobil İşçileri Sendikası (UAW) içinde yolsuzluk skandalı sonrası ortaya çıkan Demokrasi için Bütün İşçiler Birleşin (UAWD) platformunun yükselen mücadelesi, Amazon’da ve Teamsters’ta (Taşımacılık Sendikası) yükselen mücadele çağrıları ve daha birçokları, Biden yönetiminde suların durulmayacağını gösteriyor.
Alabama’da bir kömür madeni olan Warrior Met Coal’da 1000’den fazla işçi nisan ayından beri adil ücret, sağlık ve ücretli izin için grevde. Grev, ülkenin en uzun grevlerinden biri olmaya aday. Amerika Birleşik Maden İşçileri (UMWA) Sözcüsü Phil Smith, UMWA üyeleri, Alabama Emniyet Teşkilatının Karayolları Devriyesi Biriminin birliklerinin işçilere grev gözcülüğünden geçenlere eşlik etmek için kullanılmasının “Şirket için çalışıyorlar gibi görünüyor” dedi. “(Birliklerin) otobüslerin gidip gelmesi konusunda endişelenmek için herhangi bir sebep yok. Görünüşe göre şirketin kendi güvenlik görevlilerini tutmasına gerek yok” diye ekledi.
SENDİKALARA DESTEK YÜKSEK, ÜYELİK DÜŞÜK
ABD’de işçi sınıfı hareketliliğinde yeni gelişmelerden birisi de ağustos ayında yapılan Gallup anketine dayanıyor. ABD’de sendikaları destekleme oranları 1965’den beri en yüksek oranı olan yüzde 65’i gördü. Bu desteğin Demokrat Partili seçmende karşılığı yüzde 90, Cumhuriyetçiler de ise yüzde 47. Demokratlarda sendikalara destek oranı son yirmi yılın en yüksek seviyesinde.
Sendika üyesi olduklarını söyleyen ABD’li yetişkinlerin oranı ise yüzde 9. Bu oranla son yirmi yıldaki ortalama sendika üyeliği oranı olan yüzde 7 ile 12 arasına düşüyor. Amerikalıların ek bir yüzde 8’i ise sendika üyesi olan bir evde yaşıyor. Yani araştırmaya göre Amerikalıların yüzde 17’si sendikalı bir evde yaşıyor.
ABD işçi sınıfı hareketliliği ayrıca kurumsal olarak yeni gelişmelerle de gözlemlenebiliyor. ABD emek araştırmalarında başvurulan esas kaynak ABD Çalışma İstatistikleri Bürosu (BLS). Ancak Cornell Üniversitesinin ülke çapında ünlü Emek Okulunda araştırmacılar “striketracker.ilr.cornell.edu” adresinde yeni bir veri sistemi geliştirdiler. 2020’nin ikinci yarısından itibaren olan grevleri takip eden sistem, BLS’nin gözden kaçırdığı veya önemsemediği birçok sınıf eylemini kayıt altına alıyor.
Öte yandan Reagan yönetiminin büroyu kesintiye uğratmış olması sadece büyük emek hareketliliklerini takip etmeye mecbur bırakıyor. Örneğin BLS verisine göre grevler 2018 ve 2019’da önemli bir derecede artarken, 2020’de tarihi bir düşüş yaşıyor. Çünkü BLS sadece büyük çaptaki grevleri hedefe alarak gerçek durumu görmezden geliyor. Ancak yeni oluşturulan ILR, grev dışında ayrıca kitlesel ve bilgilendirme amaçlı olan emek eylemliliklerini de kayıt altına alıyor. Örneğin 1 Ocak’tan beri şu ana kadar 202 tane emek eylemliliği tespit edildiği gözüküyor.
Özetle 2016’da Önceki Başkan Donald Trump’ın seçilmesiyle gözle görülür biçimde ortaya çıkan toplumsal hareketlilik Başkan Biden döneminde de sürüyor. Öte yandan bu tabloya karşılık merkez konfederasyonların geri tutumlarından eksilmiş bir şey yok. Geçtiğimiz eylül ayı başında yapılan Amerikan Emek Bayramı New York kutlaması başlı başına milliyetçi bir gösteriydi. Diğer bir yandan büyük beklentilerle başa gelen Biden yönetimi söz verdiği ekonomik paketleri geçirmekte parti içindeki direniş sebebiyle zorlanıyor.
EMEK BAYRAMI ‘DİNİ AYİN’LE KUTLANDI!
Her yıl eylül ayının ilk haftası kutlanan Amerikan Emek Bayramı, 2020 eylülünde salgın nedeniyle gerçekleştirilememesine rağmen bu yıl da 11 Eylül 2001 saldırılarının yıl dönümünü anma adı altında dini ayinlere vesile oldu. 8 Eylül’de ABD St. Patrick katedralinde toplanan ve çeşitli sendikalardan yöneticiler ve üyelerle beraber yeni New York Valisi Kathy Hochul’un da katıldığı ayin, bir saat sürdü. Katolik Hayır Kurumları Baş Yöneticisi Kevin Sullivan yaptığı konuşmada, emek hareketini ve kiliseyi “Ortak iyiyi büyütmeye adanmış adaletsizliğe karşı mücadele eden doğal müttefikler” olarak tanımladı. Bütün kurumların yeni dönemde zorlandığını söyleyen Sullivan skandallarla boğuşan Katolik kilisesinin ayinlerine katılımın azaldığını ve bunu örgütlü emeğe üyelikte düşüşe benzettiğini söyledi.
İncil’den atıflarda bulunan Sullivan örgütlü emeğin Meryem belirmesi ile eşleştiğini söyledi. Buna göre Luka İncili’nin açılış bölümünde yer alan Tanrı’nın düşkünlere ve fakirlere yardım ettiğini belirten sözlerle Hz. Meryem Tanrı’yı övüyor. Böylece Sullivan, sendikaları, sadece ‘düşkünleri önemseyen’ kurumlar olarak ifade etmiş oldu. Örgütlü emeğin, yalnızca kendi üyeleriyle değil, aynı zamanda az temsil edilen ve düşük ücretlerle değerli hizmetler sunan işçiler de dahil olmak üzere, alt tabakaları yükseltmekle de ilgilenmesinin en iyisi olduğunu söyledi.
Sendikaların sınıf örgütleri olmalarının esamesinin okunmadığı, sendikaların yalnızca ‘düşkünleri’ yerden kaldıran örgütler olduğunun ifade edildiği, bol bol ‘işçilerin onuru’ demagojisi yapılan bir Amerikan Emek Bayramı geride kaldı.
Sohbet ettiğimiz, sendikalı bir inşaat işçisi olan 26 yaşındaki Tafadar Sourov ABD’de inşaat sektörünün tehlikeli olduğunu, zehirli gazların olduğu ortamlarda çalıştığını söyleyerek buna karşı mücadele ettiklerini belirtti. Afganistan’dan ABD askerlerinin çekildiği bir sırada Emek Bayramı’nın bir 11 Eylül anması olarak yapılmasının anlamını, inşaat işçilerinin çoğunun olaya ilk müdahale edenler arasında olduğunu, enkazı temizlemek için kendisinin de orada bulunduğunu söyledi.
20 yıl sonra hâlâ topluma böylesi acil durumlarda ilk olarak sendikalı inşaat işçilerinin yardıma koştuğunu da ekledi. Örnek olarak geçtiğimiz eylül başında New York’u etkileyen kasırgada meydana gelen selin mağdur ettiği ailelere yardım ettiklerini, bunun kendilerinin 11 Eylül’de bir araya gelen bir dayanışma tarzı olduğunu belirtti.
Savaş biterken ekonomik kaynakların altyapıya ve sosyal güvenliğe kaydırılmasını umduğunu, pandemi döneminde zenginlerin servetlerini arttırdıklarını da ifade eden genç işçi, bunun “Dünya’nın 21. yüzyılda işlemesi gereken yol olmaması” gerektiğini söyledi.
AMERİKAN EMEK BAYRAMI NASIL ORTAYA ÇIKTI?
ABD’nin ilk Emek Bayramı 5 Eylül 1882’de New Yorklu duvar ustalarının, matbaacılarının, demir yolu ve sigara işçilerinin sokaklara çıkmasıyla başladı. Ulusal bir bayram olmaktan öte, işçi sınıfının taleplerini dile getirdiği bir gün olarak doğdu.
İlk Emek Bayramı, ABD’de 1877 grevlerinden 1886 Haymarket ayaklanmasına uzanan sürecin bütün ağırlığını taşımaktadır. Ulusal bayram ilan edilmesi de dönemin mücadelesinin getirisidir. Kutlanan ilk Emek Bayramı’nda New Yorklu işçi ve emekçiler “Emek bütün değerleri yaratır”, “8 saat çalışma, 8 saat dinlenme, 8 saat boş zaman” gibi pankartlarla işçi sınıfına özgü talepleri ve sloganları dile getirdiler.
Ancak 1886’ya doğru olan süreçte Şikago Pullman Demir Yolu işçileri grevinin ülke çapında yayılması ve ardından şiddetle bastırılması ABD’li yönetici sınıflarda 1877 korkusunu tekrar yaşattı. Ardından 1886’da Haymarket Meydanı’nı “8 saatlik çalışma” talebiyle dolduran işçilerin eylemi tekrar şiddetle bastırıldı. 5 Eylül’de sokakları dolduran kalabalıklardan rahatsız olmalarına rağmen, 1 Mayıs’ın ortaya çıkmasına neden olan Haymarket olaylarının devrimci karakterini fark eden eyalet hükümetleri 1887’de Oregon’dan başlayarak 5 Eylül’ü Emek Bayramı olarak resmi tatil ilan etti. Dönemin Grover Cleveland başkanlığındaki Amerikan hükümeti, 1894’de ülke çapında tanıyan yasalar çıkartarak bayramı resmileştirdi. Böylece Amerikan işçi sınıfının uluslararası dostlarıyla hem buluşmasını engellemiş olacaklar, hem de 1 Mayıs’ın ortaya çıktığı ortamdan Amerikan işçi sınıfının etkilenmemesini sağlayacaklardı.
Tabii dönemin Amerikan Emek Federasyonunun liderliğinin tavrı çok farklı değildi. AFL Lideri Samul Gompers 1 Mayıs yerine Amerikan Emek Bayramı’nın daha çok öne çıkartılması gerektiğini savundu.
BIDEN PAKETLERİ MERKEZCİ DEMOKRATLARIN ENGELİNE TAKILDI
Geçtiğimiz bahar aylarında salgın döneminde ekonominin aldığı yaraları sarmayı hedefleyen 1.9 trilyon dolarlık Amerikan Kurtarma Paketi’nin yürürlüğe girmesinden sonra ABD Başkanı Biden 1 trilyon dolarlık Altyapı Paketi’ni Senato’da 69’a 30 oyla 10 Ağustos’ta geçti. Paket şu an Temsilciler Meclisi tarafından onaylanması bekleniyor. Ancak paketin kaderi NYT’nin haberine göre Demokratların ilerici ve merkezci kanatlarının 3.5 trilyonluk ekonomik paket tamamlanmadan bu önlemin geçip geçmemesi konusunda tartışmaya devam ederken belirsizlikte kaldı. Ancak CNBC’nin 22 Eylül Çarşamba günü geçtiği haberde Başkan Biden’ın merkezci ve ilerici liderlerle görüşerek tartışmaya doğrudan müdahale olduğunu belirtildi.
Senatörler ve Beyaz Saray, Biden’la yapılan görüşmeleri “yapıcı” ve “üretken” olduğunu ifade ederek önümüzdeki günlerde daha fazla ilerleme sağlanacağını bildirdi. NPR’nin haberine göre paketin bir kısmı pazartesi günü Kongrede oylanabilir. Ama demokratlardaki çatlak sürüyor. İlericiler, şiddetle ihtiyaç duyulduğuna inandıkları sosyal harcamaları hariç tutan 1 trilyon dolarlık tasarıyı desteklemeyeceklerini söylüyorlar.
Altyapı Paketi’nin kapsamında esas olarak ulaşım, kamu hizmetleri ve çevre temizliğine kaynak ayrılıyor. Buna göre yaklaşık 110 milyar dolar yollar, köprüler ve diğer ulaşım projelerine gidecek. Havaalanları için 25 milyar dolar ve demir yolları için 66 milyar dolar harcanacak. Böylece örneğin demiryollarında AMTRAK şirketine 1971’de kurulduğundan bu yana en fazla finansman sağlanmış olacak. Kırsal topluluklara ve düşük gelirli kent sakinlerine ulaşabilmek için 65 milyar dolarlık yüksek hızlı internete, 8 milyar dolar da batı su altyapısına harcanması öngörülüyor. Çevre temizliği için ise 21 milyar dolar civarı meblağın terkedilmiş kuyu, maden ve toksik atıkların temizliğine ayrılması planlanıyor.
3.5 trilyonluk pakette ise ekonominin canlandırılması, eşitsizliğin azaltılması ve daha canlı bir orta sınıf yaratılması gibi hedefler var. Demokratlar paketin 8 milyon kadar kayıtsız göçmene vatandaşlık yolunun açılması, işçiler için sendikalaşmanın kolaylaştırılması, yaşlılar için reçeteli ilaçların ücretlerinin düşürülmesi gibi başarılar elde edeceğini umuyor. Yoksullar ve orta sınıflardan vergileri keserek sağlığa ve eğitime erişebilirliğin sağlanması yolunda önemli adımlar atılması bekleniyor.
NYT’nin geçtiği haberde Demokratların paketin ‘ulusun Çin ile stratejik yarışını güçlendireceğini ve iklim değişikliği ve kurumsal vergi kaçakçılığı ile mücadele için küresel olarak agresif bir liderlik rolünü’ sağlayacağını beklediği belirtiyor.
Pakette 726 milyar dolar sağlık, çalışma, eğitim ve sosyal yardım amaçlı aylıklara giderken 107 milyarın yargı komisyonuna, 135 milyarın tarım, beslenme ve ormancılık komisyonuna, 332 milyarın bankacılık komisyonuna ve 198 milyarın dolar ise enerji ve doğal kaynaklar komisyonuna gitmesi planlanıyor. Komisyonlar Senato’nun birer parçası.
Merkezci ve İlerici kanatlar ise mevzuattaki harcamaların boyutu ve Biden’ın maliyetini dengelemek için kullanmak istediği vergi artışlarının ölçeği ile ayrıntıları konusunda ayrışıyorlar. Özel olarak reçeteli ilaç fiyatları, yoksullara tanınması öngörülen vergi kesintileri, düşük emisyonlu bir enerji sektörüne geçişin hızlanması gibi konularda tartışmalar sürüyor.
Bir yandan ilericiler, içi boşaltılmış bir paket geçirip partinin verdiği sözleri yerine getirememesinden korkuyor. Diğer yandan ise merkezciler çok fazla para harcamanın Demokratlara 2022 ara seçimlerinde muhafazakar oyların çoğunlukta olduğu bölgelerde mevzi kaybettireceğine ve böylece Kongredeki mutlak kontrolü kaybedeceklerinden korkuyor.
NY Times’ın ünlü yazarları muhafazakar David Brooks ve liberal Paul Krugman ise anlaşmazlığı mercek altına yatırarak çözüm önerileri sıralıyor. Biden başkanlığının iç politikasının bu iki pakete dayandığını söyleyen Brooks, ilericilerin pakete ilişkin iç görüsünün paketin büyük olması gerektiği yönünde olduğunu ve merkezcilerin bundan kaygılandığını yazıyor. Merkezcilerin paketlere ‘stratejik bir dur’ denmesi gerektiğini savunduklarını belirten Brooks onların büyük resmi kaçırdığını ekliyor. Brooks’a göre ulus düşüşte ve ABD toplumu “on milyonlarca insanın kendini yabancılaşmış, hayal kırıklığına uğramış, güvensiz ve dışlanmış hissettiği çılgınca eşitsiz, sınıflara bölünmüş bir toplum” haline geldi.
Brooks, merkezcilerin iç görüsü için ise “Biz Avrupa değil, Amerika’yız” olduğunu belirtiliyor: “Biz çoğunlukla göçmenlerle beslenen bir sınır ulusuyuz. Bireysel çabaya, sıkı çalışmaya ve hareketliliğe çok değer veriyoruz. Merkezi iktidara düşmanız. Bu değerler Amerika’yı Avrupa’dan daha eşitsiz ve daha acımasız ama aynı zamanda çok daha zengin, daha yenilikçi ve daha üretken hale getirdi.” diye özetliyor bu bakışı.
Krugman ise merkezcilerin pakete ayak diremesini “on yıllarca süren sağcı ekonomik propagandayı içselleştirmiş olmaları, Amerikalıların hayatlarını iyileştirmeye yönelik herhangi bir teklife içgüdüsel tepkilerinin bunun işe yaramaz ve karşılanamaz olması”na bağlıyor. Ancak Krugman merkezcileri düşüncelerini gözden geçirmeye çağırıyor. Biden’ın önerdiği harcamaların büyümeye zarar vermeyeceğini söylüyor. Biden’ın ekonomik ajandasının insanlara yatırım yaparak büyüme yanlısı olduğunu savunuyor. Buna örnek olarak ise “Eğer sağcı dogma gerçek olsaydı Danimarka’nın hali bizden daha vahim olurdu” diyor. Ancak ABD’lilerin tatil hakkı yokken Danimarkalıların işten izin alıp tatile gittiğini ekliyor.
ABD’de ekonomi paketi tartışmaları esas olarak sosyal harcamalar ile yoksul ve emekçi halk üzerindeki vergi kesintilerinin etrafında şekilleniyor. Paketlerin önümüzdeki günlerde halkların lehine başarılı olup olmayacağını göreceğiz. Ancak dış politikada Trump dönemi ‘Önce Amerika’ politikasının sürdürücülüğünü yapan Biden yönetiminin ilericilerin taleplerine ne kadar kulak kabartıp merkezcilere de ne kadar taviz vereceği belli değil.